26 Mart 2023 Pazar

Bugünler

 Bugünler çok stresli geçiyor.

İş, yoğunluğu ve zorluğu ile üzerime kabus gibi çöküyor. Yetişememek, yetiştirememek ve kendi kendime “hafta sonu çalışırım” sözleri vermem … sağlıklı değil. Yüzümü stres sivilceleri bastı, iş çıkışı şarap açıp iki kadeh atma bahaneleri yarattım, yok iyi değildim, bugünler bastı bana…

Ne okuyabildim ne yazabildim, ne de Flamanca çalışabildim, kursa gidebildim, öyle işten eve evden işe … Sabah keyifle kalkıyorum, İlker moralimi düzeltecek bir şeyler yapıyor, öğlene varmıyor, geriliyorum… Elimin altında limon kolonyası, ve de olmazsa olmazım papatya çayı.


Kendimi sürekli bir “bana ne iyi gelir” sorusuyla boğduğumu da fark ettim. Ne yapınca iyi gelmişti, hah işte onu yapayım, ne olmuştu da gerginliğimi atmıştım geçenlerde? 


Bu döngüden çıkmak için hafta sonu hızır gibi yetişti. 


Sadece hafta sonu ve tatiller için çalışan kapitalizm kölesi gibi hissetmenin eşiğindeyim, yani sinir krizinin.


Bugünler böyle…


Hafta sonu çalışmama kararı almakla ilk adımı attım. Dün öğlen Arca’nın bahar dönemi sınav haftasının bitişini hamburgercide kutladık. Akşam ergenimizin randevuları vardı, arkadaşının voleybola maçına gidecekti, hamburgeri akşama bırakamazdık. Yolda kaldırımlarda çiçeklenmiş manolyaları görünce sevinç çığlıkları attım, baba oğul kendi halime bıraktılar beni. 



Hamburgerciden sonra yürüyüşe çıkmak için bir sebebim kalorileri yakmaksa diğeri de mahallenin bahçelerinde açmış manolyaları seyretmekti. Sadece manolyalar mı? Kamelyalar da, çan çiçekleri (bluebell) nergisler de açmıştı, bahar gelmiş mis gibi.








Beş kilometre yürümüşüm. 


Yağmura aldırmadım, tempoma da… Merkezdeki dükkanlara girdim, genç reyonlarına bakarken yakaladım kendimi, crop senin neyine? Sen 45’liksin neredeyse… 45! Böyle bir yaş olabilir mi ya? Acaba yirmiliklerin kıyafetlerini giydiğim için komik görünüyor muyum? Ya da kulaklarımdaki müziğe eşlik ederken, dans ederek sokaklarda yürürken görse biri güler mi halime? Bazen öyle göz göze geliyoruz mahalleliyle Bonjour! Diyor gülümsüyorum, henüz kimse cıkcık demediğine göre onlar da sallamıyor. 


Günü, battaniye altında, -nihayet- kitap okuyarak tamamladım, Arca arkadaşının maçına gitmişti, İlker bilgisayarda bir şeylerle uğraşıyordu ve evet huzurlu bir akşamdı.  


Yeni hafta için ne kadar şarj olduğumu bilemeyeceğim ama boğulayazdığım bir haftanın ardından bundan daha iyi cumartesi olamazdı. Şükretmeyelim de ne edelim! 




19 Mart 2023 Pazar

Uğurböceği

Tüm cumartesiyi regl ağrıları ve uyuşukluk içinde geçirdikten sonra pazar sabahı ışıldayan güneşle hayata yeniden döndüm. Kış uykusundan uyanmış gibiyim. 


“Kahramanın sonsuz yolculuğu” benim özelimde iç içe geçmiş sarmallardan mürekkep devcileyin bir döngü. 


Bu döngü sarmalının en küçük yapıtaşı da menstural döngü. 


Dün sabah İlker ve Arcayı maça uğurladıktan sonra sürüne sürüne battaniye altına geri dönerken, kendi kendimi “evet şimdi böyleyim ama akşama kalmaz zıpkın gibi olacağımı biliyorum, biliyorum geçecek” sözleriyle telkin ediyordum.


Döngülerin en teskin edici tarafı bu, ne olursa olsun geçecek, iyi de olsa kötü de olsa geçecek… bunun farkında olunca, görüyorsun ki aslında içinde bulunduğun mücadele sana güç veriyor. 


İster teslimiyet de, ister akışına bırakmak, gece güne, kışlar bahara dönüyor, dallar yeniden çiçeğe duruyor, ve aylardır görmediğin uğurböcekleri yine terasına gelip konuyor. 


Bu sabahtan küçük notlar:

Sabaha sırtımda sabahlık elimde kahve terasta güneşlenmeyle başladım. 

Yol kenarındaki küçük kilisenin çanlarının sesi buraya kadar geliyor, neyse ki çok sürmüyor.

Köpeğini gezdirmeye ya da koşuya çıkanlar dökülmeye başladı.

Ve…

Yalnız değilim.

Benim gibi güneşi selamlayan komşu kediler var ;)



Ve de baharı müjdeleyen uğurböceği, hoşgeldin :)




Nerden aklıma geldiyse, küçük bir not: insanlık tarihindeki ilk takvimin icadını kadınların yapmış olması sizce de mantıklı değil mi? 



18 Mart 2023 Cumartesi

Geçen haftadan

 Geçtiğimiz günleri haftaları yazarak geçirdim. Çoğunlukla defterime ama ara sıra da buralara. Yazıp da yayınlamadıklarımdan bir yazı önüme düşüverdi, geçen hafta sonu yürüyüş sonrası yazmışım. İçimden geçenleri özgürce yazdığım ve paylaştığım bu blog bana öyle iyi geliyor ki… 

Biliyorum ki, kimse okumasa da ben dönüp okuyorum. Ben galiba bu blogu en çok kendim için yazıyorum, nasiplenenlere selam olsun.

Geçen haftadan…


Bu fotoğrafı ara ara açıp bakmak için çektim. Yeşil bana iyi geliyor. Evimizin yakınındaki bu park bana iyi geliyor. Dik patikaları, düzlükte top oynayan çocukları, şehrin içindeki sakinliğini seviyorum. 



Bizim evden buraya mahalle aralarından, ana caddeden ya da yolu iyice uzatıp belediye binalarının arkalarından ulaşabilirsiniz. Hangi rotadan gidersem gideyim, bu parkta bir tur atmadan eve dönmüyorum. 


Bugün son aylardakinden farklı olarak kulaklarımda kitap olmadan yürüdüm. Yüksek tempo, bir saat beş buçuk kilometre, kulaklarımda kuşların cıvıltısı vardı sadece. Bizim evin ergeninin doğumgününü müteakip doğa da hafiften uyanmaya başlar malum, penceremin önündeki kavakların yaprakları filiz vermiş, parkımda çiçeklenmiş bazı ağaçlar ve yolumun üstünde bir manolya karşıladı beni, üzerinde birkaç güne kalmaz açacağını müjdeleyen tomurcuklarıyla. 



Demeter’in sevinci her yerde. Persephone, geldin mi kız yoksa ;)


Ben de kendimi Persephone gibi hissediyorum, ölü toprağı atılmış gibi aylardır kafamı gömdüğüm yerlerden bir umut bir neşe ile baharı karşılamak geliyor içimden. Hiçbir öfkemi bastırmış değilim, belki bir süredir kendimi işle oyalarken kaçmış olabilirim ama hala daha insanın değersizliği üzerinden oluşmuş kültürü kabullenmeye hazır değilim,  yine de tüm bunları içimde bir yerlerde yaşamaya devam ederken ben de yaşamaya, yeşermeye, devam etmek istiyorum, bana iyi gelenin bu yeşermek olduğunu hissediyorum.







14 Mart 2023 Salı

 

bilge der ki...

Kendinizi gülümseyerek savunun, sessizce saldırın ve umursamazlıkla kazanın.

dice el sabio...

defiendete con la sonrisa, ataca con el silencio y vence con la indiferencia.



9 Mart 2023 Perşembe

Emekçi kadınlar günümüz

 Kutlu olsun.

Sizi bilmem ama ben, belirli günler ve haftalar içerisinde en çok kıymet verdiğim bu günü - eh ne de olsa 23 senedir aralıksız kutluyoruım çalışarak… - dibine kadar kutladım.

12 saatlik beyin mıncıklamalı bir mesai ile.


Üstüne 35 dakika durakta beklemeceli filan şahane bir kutlamaydı.