29 Haziran 2015 Pazartesi

Sadeleşmek mi? Sanata, sanatçıya ihanet mi?

“Hobisini işe dönüştürmek” diye bir tabir var ya, gerçek anlamda yapmak istediği şeyi değil de başka işleri meslek edinmiş kimselerin hayalidir, etrafımızda pek çok örneğini görürüz. Peki ya “işini hobiye dönüştürmek”? Sizi bilmem ama benim aklıma bu sınıflandırmaya giren tek kişi geliyor: babam. Emekliliğini ilan ettiğinden beri işi tamamen hobiye dönüşmüş durumda. Yıllardır atmadan biriktirdiği her parça malzeme, eşya da bu hobi öyküsünde birer karakter. 

24 Haziran 2015 Çarşamba

Kıskançlıktan ağladığın oldu mu?

Benim oldu ve inanır mısın gözyaşlarım kitabı tutmakta olan elime damlayıncaya kadar ağladığımın farkında bile değildim. Üstelik durum çok komikti. Yani düşününce, duyguların boyutundan aklın boyutuna inince, neden ağladığımı fark etmek komikti.

Hani televizyonda skeçlerin oynandığı bir şov var, Kemal Sunal’ın oğlu (allahım o adam yaşlandıkça babasına benziyor ve ben onu yaşlandıkça daha çok seviyorum) sunuyor. Hah orada kemgöz Şevket diye bir karakter var. Gözlerini belertip “kişke benim olsa” cümlesini patlattı mı, kıskandığı şeyin başına bir şey geliyor. Oyuncunun da karakterin de hastasıyım.

O gün, kıskançlıktan ve sinirden gözyaşlarımı tutamadığım o gün, biraz daha keyifli bir günümde olsaydım, zırlamak ve zırlamam karşısında şaşırmak yerine, muhtelemen bir “kişke benim olsa” patlatır neşemi bulurdum. Çünkü saçmaydı.

Saçma olduğu için de şu anda burada rahatlıkla yazabilirim.

22 Haziran 2015 Pazartesi

Kurtlarla Koşan Kadınlar : Veda

Birlikte okumak çok güzel ama bazı kitapları birlikte okumak çok daha güzel.

Bir buçuk yıl kadar önce yıllardır okuma listesinde öylece duran “Kurtlarla Koşan Kadınlar”ı elime aldım. Geç bile kalmıştım. O kadar etkilendim ki, blogda birkaç kelam ettim hakkında. Derken yorumlarımı okuyan kitap kulübünden Banu, “kulüpte okuyalım” dedi. Olmaz, dedim. Bu öyle roman gibi okunup tartışılacak kitap değil dedim. Bölüm bölüm okuyalım dediler, hatta Sıla “ben size masalları canlandırırım, oynarım” dedi, bir heyecan dalgası sardı cümlemizi.

19 Haziran 2015 Cuma

Yaz

Bir fittiri yazı atıp hop “ben artık sosyal mecralarda takılamayacağım” mesajı veren ama günde bilmem kaç defa sosyal medyayı dikizleyen tipişkolardan değilim ama son bir haftam böyle geçti. Çünkü kafa binbeşyüzdü!

Nasıl olmasındı?

16 Haziran 2015 Salı

Biraz müsaade

Hayatımız karıştı. Karmakarıştı. Bırak bloga yazı yazmayı, dünyam şaştı. 

Hiç bu temada bir yazı yazacağım aklıma gelmezdi ama ben biraz düzenlenesiye kadar bana müsaade...

En kısa zamanda görüşmek üzere...

12 Haziran 2015 Cuma

Firar, Alice Munro

Ben roman seviyorum. Uzun soluklu kitaplar öykü ve şiire göre daha fazla tatmin ediyor beni. Romanın vadettiği derinlik hoşuma gidiyor. Elim hiç öykü kitaplarına gitmiyor. Sanki yazarın kolayına kaçıyormuş da, roman yazamamış da öykü yazıvermiş gibi geliyor. Saçma biliyorum ama öyle işte…

10 Haziran 2015 Çarşamba

İyi bi’ şeyler… Komik bi’ şeyler

İçimiz siyasetten şişti değil mi? Dün canım Gülçin’im mail atmış, yazın gelecekleri tarihleri bildirmiş, dumur diyaloglardan okumuşlar, illa ki yemek isterlermiş bizim cüceyi. Eyvallah başım üstüne. (dünkü dumur diyalog biraz da Gülçin’lerin şerefineydi:) ) 

9 Haziran 2015 Salı

Dumur diyalog #144

Kıyafet seçerken;
Y: Arca bu Angry birds'lü olan t-shirt'ü giy istersen.
A: Onu okulda giymeyi tercih ediyorum.
............

A: Okulda üç kız bana aşık
İ: nereden biliyorsun?
A: Kendileri söyledi. Aslında neredeyse dört oluyordu biliyor musun babam?
..............

8 Haziran 2015 Pazartesi

Seçim sonrası zihin durumum : Karışık

Cuma maaile İstanbul’a gittik. İlker’in kuzeninin düğününe. Çok acayip lüks bir oteldeydi, şangri mangri bir şeyler… (biz İstanbulda yaşarken yoktu o otel, hani Beşiktaş iskelesine göz diken otel var ya, hah o işte…)

Tüm hafta sonu gözümüz, gözümüze sokulan turuncu mavi parti bayraklarında, aklımız seçimdeydi. Seçim günü sırf kaçırmayalım diye sabahın köründe düştük yollara. Eve uğrayamayız diye seçim kağıtlarımızı bile yanımıza almıştım. Yetiştik çok şükür. Oyumuzu verdik.

Eve dönünce, hafta sonu boyunca uzak kaldığım sosyal medyaya daldım.

3 Haziran 2015 Çarşamba

Çocuğunuz ekran bağımlısı mı?

Arca iki yaşına gelinceye kadar televizyon izletmedik. Yok aslında izlettik. Ama çok kontrollü. Hatta benim açımdan manyaklık derecesinde kontrollü. Mickey’nin kulüp evi, ama mutlaka babasıyla birlikte bir kere de saçı traş edilirken Baby TV… Televizyonun iki yaşına kadar çocukların beyin nöronlarındaki bağlantılara zarar verdiğini, geç konuştuğunu, ne bileyim dikkat eksikliği gibi bazı sorunlara sebebiyet verdiğini okumuşum aklıma da yatmış demek ki evde terör estiriyordum. 

2 Haziran 2015 Salı

Tüm zamanların en sevdiğim kitapları

Şubat ayında Kentkart ile ilgili bir yazı yazacak, telefonunuza indireceğiniz uygulamayla yakınınızdaki durağa yaklaşmakta olan otobüsün kaç dakika içinde durağa varacağını öğrenebileceğiz hakkında bilgiler verecektim. Ohooo ben yazasıya Kentkart İzmir'de ihaleyi kaybetti, sistem değişiyor benim yazı yalan oldu. Ama Kentkart kullanılan diğer şehirlerde yaşıyorsanız, yine de işinize yarayabilir. 

Sonra bir ay kadar önceydi, çilek ile bebek ıspanağın aynı anda pazar tezgahlarında görülmelerinin şerefine çilekli ıspanak salatası yaptım, instagramda paylaştım ve dedim ki pek yakında blogda tarifi yazarım. Ispanağın mevsimi geçti, çilek desen bugün var yarın yok, benim tarif seneye kaldı. Gebeş okuyanlar vardır, şimdi milletin canını çektirmenin manası var mı? yok.

Neden anlatıyorum bunları? Çünkü geçen benim blogger arkadaş Selen sitem etmiş hani kitapları yazacaktın demiş. Haklı vallaha kaç hafta olmuş yav:) Unutmuyorum da hep o anda yazmak istediğim başka şeyler oluyor, bazen de hadi özeneyim diyorum, erteleniyor. Kronik erteleme problemim var benim, aşmam lazım biliyorum.

Konu da ağır ha: tüm zamanların en sevdiğin kitapları...