29 Haziran 2012 Cuma

İç güveysinden hallice:(

Tek evladım ağzındaki yaralarla savaşıyor. Hiçbir şey yemiyor. Kelimenin tam anlamıyla yemiyor. Yiyemiyor. Semirsin diye aylarca uğraş, lokma gibi yap çocuğu şerefsiz virüsün biri gelsin telef etsin bebemin iştahını. Hadi hasızlık etmeyeyim iştah yerinde, yemek istiyor ama ağzına aldı mı başlıyor ağlamaya. Bugün artık Aptamil aldık. Zavallı yavrum bebekken anne sütünden pirzolaya direkt geçiş yaptığı için - hatta ikisini eş zamanlı götürdüğü içim - hiç aptamili tatmamıştı. Kısmat üç buçuk yaş civarınaymış:( Şırıngayla boğazından aşağı yolluyoruz, ağzındaki herşey dakikalarca ağlatıyor. 

28 Haziran 2012 Perşembe

Hack’lediler evladımı!

Şerefsiz virüsler! Hack’lediler ve hatta hakladılar evladımı! Pek tabii ateşle başladı. Kesmedi, dilinde kocaman yaralar çıktı. Yetmedi bütün damağı yaralarla kaplandı. Boğazındaki enfeksiyonu saymıyorum bile. Bir anda ellerinin içi dışı ayaklarını altı kırmızı kırmızı kabardı.

Doktor virüs dedi. Saldırgan bir virüs! Salgın bir virüs!

El ayak ağız hastalığı deniyormuş. Özge’nin Aylin de olmuş geçtiğimiz günlerde. Yaz ve sonbaharda görülürmüş. Özge’nin anlattıklarının aynısını yaşıyoruz. Garip… İnsan hastalıkta da yalnız olmadığını bilince biraz teselli mi buluyor ne?

27 Haziran 2012 Çarşamba

Gelenekselleştirilemeyenlerden miyim?

Oradan bakınca nasıl görünüyorum bilmiyorum ama annelikteki tutarsızlıklarımdan cilt cilt tez yazabilirsin.
Aslında olay şu...
bir tarafta çocukluğundan beri gördüğün bir annelik modeli var.
Diğer tarafta olması gerektiğini düşündüklerinle beynini doldurduğun kitaplar dolusu bilgi.
Ne kadar içselleştirdiğini düşünsen de, genetik kodlarına işlenmiş geleneksel model kriz anlarında hortlayıveriyor.

25 Haziran 2012 Pazartesi

İzmirliler yazlığa gider

İlk fark ettiren Elvan olmuştu. Ankara’da insanlar tatile gider demişti. Otele gider, iki haftalığına pansiyona gider ama tatile gider. İstanbullular da öyledir. Ama İzmirliler tatile gitmez.

İzmirliler her Cuma (iyimser mi oldu? Hatta Perşembe :P) yazlıklara taşınır. Pazar akşamları hatta Pazartesi sabahları da şehre geri dönerler. (Misal bu sabah çevreyolu trafiği Buca sapağına gelmeden başladı, ŞOK!)

Bir tür göçebe hayatı. Haftalık göçebeleriz biz! Perşembeden başlar hazırlıklar, küçük bir çantaya giyecekler konur. Kasaptan et temin edilir, evet mangalsız yazlık olmaz! Cuma işten biraz erken çıkılır, yollara düşülür.

Her şey ayağını çime basmak, denize sokmak içindir. Geçmiş haftanın stresinden kurtulma ayini yapar İzmirli.

24 Haziran 2012 Pazar

haftaya relax baslamak icin...

tarifi veriyorum...
cakirkeyif bi kafa+
kocanin tuttugu levrekle dolu bi mide+
cocuk kahkahalariyla cinlayan kulaklar+
nemli cimler+ ciplak ayaklar...
nasil calisacagim lan ben yarin:P

hadi iyi haftalar

22 Haziran 2012 Cuma

Model grubuna mektup (Bir annenin yakarışı)

dün akşam meyve alışverişini müteakip
arabaya bindikten sonra "Sana ne" krizi
yaşatan cüce!
Sevgili Model Grubu mensupları (Özellikle Fatma bacım ve Can kardeşim),

Ailecek severek dinliyoruz, takip ediyoruz.

Amma velakin bir maruzatimiz (adsiz:P) var. “Sana ne” isimli şarkıdan şikayetçiyiz.

Bizim ailenin cüce üyesi Arca (3 yaş) bu şarkıyı günde yirmi defa dinleme ve dinletme potansiyelinde. Eğer şarkı bitmemişse zinhar arabadan inmiyor, itinayla ve full konsantrasyon dinliyor, şarkı bitiyor öyle iniyor. Eylemleri evde de devam ediyor, hatta sıklıkla “babam şu sana ne şarkısını bir söylesene be” şeklinde üzerimizde baskı uyguluyor. Yıldık, bıktık vesselam.

Arka arkaya dinlemeyince arızanın babasını yapıyor, eh biz de baktık kaçınılmazdayız, zevk almaya bakıyoruz. Muhterem kocam şarkının rap, R&B, uzun hava cover’larını çoktan yaptı bile. Hani değişik soundlar peşindeyseniz, hazırlanmışı mevcut, uygun bir karşılıkla derhal takdim ederiz.

Fazla vaktinizi almayacağım.
Aylardır beyin a.cıklanması geçirmemizin sebebinin sonunda farkına vardık. Bizim oğlan bu şarkıyı sevmiyor, yani seviyor ama defalarca dinlemesinin sebebi sevgi değil, katiyen. Hayır sado-mazo bir zevk anlayışı da değil.

EZBERLEMEYE ÇALIŞIYOR!

Güzel kardeşim, güzel bacım, ne pok yemeye bu kadar zor, bu kadar uzun bir güfte hazırladınız? Ben daha ezberleyemedim şarkıyı, el kadar velet nasıl ezberleyecek? Çocuğu tenhalarda berilerde “öyleyim işte ben böyleyim işte ben” şeklinde saçmalarken yakalıyoruz. Çocuk resmen acı çekiyor! Siz de alışılmış söz yazarları gibi iki dörtlük yazıp üç kere tekrarlayıp işi bitiriversenize! Çocukluğunuzda hiç mi Serdar Ortaç dinlemediniz, hiç mi sanatından etkilenmediniz?

Dinleyiciniz olarak naçizane tavsiyem bundan sonraki çalışmalarınızda 3 yaşındaki hayranlarınızı ve acılı ailelerini de göz önüne alarak daha basit daha kolay ezberlenebilir güfteler hazırlamanızdır.

Sözlerime burada noktayı koyarken gözlerinizden öper, başarılarınızın devamını dilerim

Hemşeriniz Yeliz


"Abartma" diye aklından geçiren varsa, şarkı sözlerini kopyaladım aşağıya, vakti varsa buyursun okusun:

ben bugün tatlı, masum bir peri,
yarın kızgın, vahşi bir kedi…
bazen hülyâlı âşık leyla,
bazen cilveli, hızlı, hovarda…

bugün kimseden mesaj gelmemiş,
yarın telefonu susmak bilmemiş.

şimdi gözü görmez aptal aşık,

sonra belki kafam çok karışık

bir gün pespaye, asık suratlı,

bir gün tatlı, güzel, alımlı…

çoğu zaman ağlak ve gözleri yaşlı,

kimi zaman güçlü, cesur bakışlı…

ben bugün bütün makyajı akmış,

yarınsa şımarık, götü kalkmış…

her zaman eciş büçüş, sönmüş feri,

arada kibirli, sarkisozu.net dünya güzeli…
al ya da git ben böyleyim işte,
doğruymuş, yanlışmış, bana ne!
ben adam olmazsam bu gidişle,

günahı benim boynumadır sana ne?
ben bugün biraz fazla nazlı,

yarın baksan dünden razı…

ben bugün hünerli ev hanımı

yarın dolunay kaynatır kanımı.

bugün pes etmiş depresyonda,

yarın tam gaz direksiyonda.

ben bugün süzülen narin kelebek,

yarın egom çelik bir yelek.

bugün git ya da kal sen bilirsin,

yarın nasıl olsa geri gelirsin.

al ya da git ben böyleyim işte,

doğruymuş, yanlışmış, bana ne!

ben adam olmazsam bu gidişle,

günahı benim boynumadır sana ne?

ben hala tek parçayım,

sen üzülme.

hep kendi yolumdayım,

sen üzülme
söz: can temiz, fatma turgut

Dumur diyalog #57

Makarna pişti, baktım cüce ketçapı koymuş masaya.


Y: Arca artık ketçaplı makarna yemeni istemiyorum, zararlı ve alerji yapıyor

A: aaa bu kadar getirdim masaya koydum makarnaya koyalım bari

….

21 Haziran 2012 Perşembe

Yılsonu gösterisi Arca cephesi : Run Forrest run!!

Arca? Arca’nın ilk sahne performansıydı.

Yıl ortasında yapılan gösteriye suçiçeği olduğu için gidememiştik. Hatta öğretmeni nasıl olsa bütün okul suçiçeği, getirin bir şey olmaz, hem size gösteri yapmak için çok çalıştılar dediğinde, “onlar çok küçük zaten bize bir şey ispatlamak zorunda değiller, ben gösterilere karşıyım” diye bıkbıklamıştım.


Hala da aynı şekilde düşünüyorum, tamam çok eğlendik, çocuklar da stresli gibi görünmüyorlardı ama yine de bizi eğlendirmek zorunda değiller bence.

20 Haziran 2012 Çarşamba

Yılsonu gösterisi


Toplumun bizden beklentisini karşıladık.

Oğlumuz okul gösterisi için canhıraş hazırlandı.

Birinci dereceden akrabalarımız haberdar edildi.

Önceki gece tüm fotoğraflar makinalardan silinerek temizlendi, şarjları dolduruldu.

Büyük makine ile zoom edilerek fotoğraflar, küçük makine ile sadece video çekilecek.

İlker’in annesi ön sıradan tam dokuz kişilik yer tuttu, hatta cesurca savaştı yerlerin bir tanesini bile kaptırmadı! Panter babaanne:P

Dededen Deniz Bebek’e anneanneden teyzekızı Duru’ya kadar herkes hazır ve nazır gösteriyi izledi. Teyze, video çekiminde sorumluydu.

Mezun miniklerle Atatürk’ün hayatını anlatan jimnastik sınıfı gözlerimizi nemlendirdi, daha minikler dansları ile gözümüzden yaş getiresiye kadar güldürdü. Yüz küsur kare fotoğraf… hatıra… vesaire…

Dediğim gibi yılsonu gösterisi platformunda toplumun bizden beklentisini fazlasıyla karşıladığımıza inanıyorum.

Gel gör ki uzundu. Çok uzundu! Akşam altıda başladı, biz Arca’yı yaka paça kulisten topladığımızda saat dokuzdu, üstelik daha gösteriler sürüyordu.

Tamam her şey çok güzeldi, ağlayan zırlayan minik olmadı, (sadece son bale gösterilerinde arkada kendi başına takılmayı tercih minik ile hareketleri büyük bir sorumlulukla yapmaya çalışırken esnemesine hakim olamayan tatlı kızı saymıyorum. Bir de sahneden indirildiği için yeri göğü inleten bizimkilerin küçük Yasemin’ini) her şey çok güzel yapılmış, özenilmiş, hazırlanılmıştı. Cümleten çok eğlendik. Ama çok da yorulduk, hatta sonralara doğru herkesten “ne zaman bitecek, bitse de gitsek, sinemada bile ara veriyorlar, üç saat oldu tuvalete gidemedik” şikayetleri duyulmaya başladı.

Neden böyle tercih edilmiş, neden bu kadar uzundu anlam veremedik. Hani 3-5 yaş bir gün 4-6 yaş başka gün yapılamaz mıydı?

Olacağı bu! “Feminist ananın maço oğlu”

Geçen hafta sonu Evren’lerin yazlığına gittiğimizi anlatmıştım.


Tülin Su Arca’yı elinden tutup evde hatta komşu evlerde gezdirdi. Bir ara yukarı çıkıp uzun bir süre oynadılar.

Sonrasında sohbet sırasında aramızda geçen diyalog…

“Arca Tülin Su’nun oyuncaklarıyla oynadınız mı?”

“Evet, o kız ama arabaları var biliyor musun?”

19 Haziran 2012 Salı

Topçu mu okuyucu mu

"Çocuklar öğütle değil, davranışları görerek öğrenir."

(Yani sen istediğin kadar çocuğuna “bağırma!” de, sen bunu bağırarak söylüyorsan onun senden öğrendiği tek şey bağırmaktır. Öğütlerini davranışlarınla pekiştirmezsen babayı alırsın!)

Hangi eğitim kitabını açarsan aç, hangi pedagogdan öneri alırsan al, mutlaka bu sihirli cümle konunun içerisinde geçer.

Ve ana baba zavallısını feci halde zan altında bırakan, çökmüş omuzlarına bir ton yük daha bindiren çok pis bir cümledir. Ha sen sallamazsın ayrı ama kafayı takarsan yandın. Ama az buçuk bebesinin mikemmel yetiştirmeye adadıysan kendini, kendini epey bir süzgeçten geçirmeye çalışırsın. Gittiği yere kadar…

Neyse konumuz başka…

Kararlar aldım blog...

Kız çocuklu ailelerle görüşme yasağı koydum kendime! Hatta ikinciyi kız bekleyen muhteşem güzellikteki hamile annelerle de ilişiğimi bundan böyle kesiyorum!


Bu kız çocukları insanı erkek evladından soğutur şerefsizim!

O cana yakınlık, o sosyallik, o sevecenlik, çıtırlık güzellik, o misafirperverlik...
Evren’leri ziyaret etmek insanın üzerinde böyle bir etki yaratıyor maalesef !

18 Haziran 2012 Pazartesi

baba demişken ...

Hani İlker'in D.I.Y.'ından (do it yourself, Türkçe meali : elin armut mu topluyor kendin yap!) bahsetmiştim ya...
Hani yazlığın bahçe yolunu döşemesinden...

Annesi "İlker babasına çekmemiş, o bir çivi çakamazdı" şeklinde bilgilendirmişti beni. Demek ki genlerle alakalı değilmiş... Demek bu meziyet babadan oğula değil kayınpederden damada geçiyormuş. Zira benim babam bu DIY olayının kitabını, hatta tarihini ve hatta ansilopedik setini yazar. 

baba naber:)

Bütün hafta sonu, babalar günü de dahil olmak üzere muhterem kocamın yüzünü görmedim desem yeridir.
Bu hafta sonu "bahçenin yanındaki yol taşlarını döşeme" konulu hummalı bir çalışmanın içindeydi kendisi.

Çalışma o kadar uzun ve özveriliydi ki, yeni komşulardan İlker'e iş teklifi geldi,

"Matkabın var mı usta, bizim kornişlere de bir el atıversen?"

"hmm hanım bak bahçıvan (İlker'i kast ediyor) söyledi, 11 liraya döşeniyormuş bu çimler."

"ne zaman müsait olursun birader bizim bi tesisat işi vardı da..."

1...3...5.. duymazdan gelip konuyu geçiştirmekten sıkılan İlker'in,

14 Haziran 2012 Perşembe

an itibariyle...

uykum kacti
yatakta paula'yi okuyorum hani isabel allende'nin yazdigi...
az onceki cocuklugundaki taciz anisini okudum karmakarisik oldum.
hadi onu gectim, ben bu kadini fena halde kiskaniyorum desem? boyle yazan herkesi kiskaniyorum.
neyse... alt metinde "iphone yavrusuna ve instagramima kavustum" mesaji ust gorselde komodini bile duzenli tutamadigimin aleni sergisi...
"kadin o nokia sarjini kaldir be allahsiz ! "
derler adama:)

13 Haziran 2012 Çarşamba

Manyak lan bizim oğlan!


Bu aralar İlker’le birbirimize bakıp gözlerimizle ve hatta bazen alenen bunu söylüyoruz “manyak lan bizim oğlan!”
(Bir nevi "biz yaptık bunu ama bu olmadı" mesajı)

“Aaa yok canım..” filan demeden önce ne haltlar yediğini öğrenmekte fayda var. “harbi manyakmış” diye içinden geçirmezsen şerefsizim!

Durum komedisi 1:

“Böyle giydirme!”


“Tamam babacım bileğe indiririz”


“Neden öyle giydirdin?”


“Nasıl?”


“Neden böyle çektin çorabı neden?”


“Tamam babacım istediğin gibi bileğe indirdim şimdi yanlışlık olmuş, öyle istediğini anlamadım”


“Ama öyle neden çektin?”

12 Haziran 2012 Salı

11 Haziran 2012 Pazartesi

Iphone'la mı doğduk?

İlker bir üst modeline terfi edeceği zaman beni ikna etmek için eskisini bana vereceğini söylediğinde omuz silkmiştim. “Satarız” demiştim, “ne kullanacağım” demiştim. Kısaca istemem yan cebime: )


Annemin meşhur sözü “ne gereği var” ile teknolojiyi sorgularım ben, hemen atlamam üzerine. O yüzden en son teknoloji ürünü zımbırtılarım yoktur.

Sonra “aa ne çok işe yarıyor be” diye çark ederim. Iphone'la ilişkimiz de aynen böyle başladı.
Mutluyduk.

Yaklaşık iki haftadır yok iphone. Yiğitliğe bok sürdürmemek bir de dünya para vermemek için onsuz idare edebileceğime dair mesnetsiz söylemlerde bulunmaktaydım. Hatta söylemlerimi “kapitalizmin tuzağı, iğrenç, tiksinilesi, rezil yaratık” seviyesine kadar götürdüm.

8 Haziran 2012 Cuma

Sıfır makyaj

Beyin yorgunluğu hiçbir şeye benzemiyor.


Erkenden uyuyorsun, saatlerce uyuyorsun vücut dinleniyor ama beynin asla! İşte o zaman insan kaçmak istiyor. Teker teker terk etmek istiyor ne varsa…

İki haftadır makyaj yapmıyorum. İlk onu terk ettim. Hani gören de her sabah pür makyaj evden çıkıyorum sanır. Ama iki fırça darbesi bir rimelle insan içine çıkabiliyordum. Makyaj yapmıyorum ama makyaj çantalarım hep çantamda (hamaliye ruhuma işlemiş.)

Suç duyurusu: Kürtajı yasaklamak cinayettir

Tecavüze uğrayanları geçtim, devlet bakarmış!


Gençlik hatalarını geçtim, gelecekleri kararacak gençleri geçtim.

Kendini bilmezin biri de "anne kendini öldürsün" mü demişti?

Farkında mısınız bilmem ama son yıllarda %1000'leri aşan "kadına şiddet ve ölüm" vakalarından tutun da kürtaja kadar adım adım kadınlara bir soykırım uygulanıyor.

Eşekli kütüphaneci

Posta kutusuna düşen bir yazı, kaynağını bilmiyorum, ama çok etkileyici.

Yıl 1943. Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.

6 Haziran 2012 Çarşamba

Dumur diyalog #56

Browni intense paketinde 9 tane küçük paket çikolata var.

İki küçük yemesine izin verdik. Üçüncü paket elinde açıp yemek istiyor.

Hemen kendisine seçenek sunuldu;

“Eğer o çikolatayı yersen 3 gün çikolata yemek yok.”

Düşündü düşündü… Bir elindeki pakete baktı bir önündeki kalan 6 pakete.

“ama ama öyle olmaz! öyle öyle olmaz”

Sabahın erken saatleri…


Göz pınarına yerleşmiş bir damla yaş, “ama ama öyle olmaz! Öyle öyle olmaz” derken yerçekimine yenik düştü. Sonrasında kapıp koyuverdi kendini. Göz pınarları şelale oldu.

Aklı almıyordu.

5 Haziran 2012 Salı

Şimdi Haberler!

Arca mısır sezonunu açtı!
Yazlıklarının terasında sezonun ilk süt mısırını dişlerken objektiflerimize yakalanan Arca "kimseye vermiycem, hepsini kendim yiycem!" şeklinde beyanat verdi.


Bir haber de moda dünyasından!

Degas ve Küçük dansçı... Hayallerin her zaman gerçekleşmeyebileceğinin öyküsü

Bir kitabın arkasında seriye ait diğer kitap tanıtımları varsa, Arca ısrarla ister, yılmaz, aldırıncaya kadar her yolu dener. Kolleksiyonculuk mu? Beğendiği kitabın benzerlerine olan merak mı? Şımarıklık mı? Bilmiyorum, umrumda da değil. Konu kitap oldu mu gerçekten umrumda değil.

Daha önce bahsetmiştim, Vincent Von Gogh ile başladık seriye. Sonra Leonardo da Vinci geldi. Aklı Picasso'daydı, at kuyruğu saçlı kıza bayıldı, tabii ki çocuk ruhu hiç yaşlanmayan Picasso'ya da:)

4 Haziran 2012 Pazartesi

son model laptop

iphone'un helvasını yedik... derken laptop da sizlere ömür. Cenaze evi gibiyim. Üzerimde garip bir manyetik alan olsa gerek yakınımda ne kadar alet varsa bozuyorum bu ara.

Tuşları bozuk aletin. Kurcalarken iki tuşu söktüm, kaldım mal gibi. Ofisteki bir klavyeyi kaptım, çalışıyorum, işte öyle...

"38" bedenin resmi web sayfası...The official web page for "38"!

Ne diyecektim? Beyaz pantolon. Çok pis koydu yeminlen! Hiç girmediğim bir mağazaya girdim Cuma gunu Kesimlerini kalıplarını zinhar bilmiyorum, o mağazanın çözmeziyim. Hem 36 hem 38 hem de 5 tip pantolon alınca deneme kabininde kalma rekoru kırdım. Mağaza yetkilileri kim bilir hakkımda ne düşünmüştür.

2 Haziran 2012 Cumartesi

Bugün ne giydim?

Bayılırım moda bloglarına. Kombinlere, “ne giydim?” “ne neyle giyilir?” muhabbetlerine. Lakin uygulamadan yana pek gevşek olduğumdan, benim başlığa cevabım;


“Son üç haftadır olduğu üzere gömlek, siyah pantolon, siyah ayakkabı kombini”

Neden?