28 Haziran 2020 Pazar

Kitaplı mim Vol.2


4- Kitaplığınızda bir başkasından alıp iade etmediğiniz kitap ya da kitaplar var mı? İsimleri neler?
Off o kadar çok ki :(
Özellikle arkadaşım Tufan’dan aldıklarımı ya çok geç veriyorum ya da hiç vermiyorum. Karl Ove Knausgaard serisi mesela... 
bir de ablamdan aldıklarımı da pek iade etmiyorum, hani sanki ha onun kitaplıkta durmuş ha benim gibi düşünüyorum.

5- Kitaplığınızdan bir başkasının isteyip geri getirmediği kitap ya da kitaplar var mı? Hatırlıyorsanız hangileri?
Çok var ama ben zaten verirken geri gelmeyebileceğini hesaba katarak verdiğim için içim çok yanmıyor. 

6- Kitaplık düzeniniz neye göredir? Yazar adı mı? Yayınevi mi? Kitaplığa giriş zamanı mı? Rastgele mi?
Yayınevine göre düzenlemeye çalışıyorum. Ciltlerin bir sürekliliği olduğundan daha az dağınık görünüyor. Aynı yayınevi içinde aynı yazarın kitaplarını yan yana diziyorum. 

7- İmzalı kitaplara önem verir misiniz? Kitaplığınızda imzalı kitaplar var mıdır, hangi yazarların imzalı kitaplarına sahipsiniz?
Çok önemsemiyorum sanırım. Babam yıllar evvel Aziz Nesin’e Ablamla ikimizin adına imzalatmıştı, değerlidir benim için. O kadar.
Arkası yarın:)






27 Haziran 2020 Cumartesi

Kitaplı mim Vol.1

Gecesinden yağmur yağmur bir cumartesi sabahı, benim için bile erken sayılabilecek bir saatte  05:30'da uyandım. Tekrar uyumaya dönmek içimden gelmedi. Hem zaten artık erkenden uyanmalara direnmiyorum. Yaşlılık... Hatta süper iyi geliyor. İşte bana iyi gelenlerin konusu bu olacaktı: Erkenci kuş olmak...

Kahvemi terasta içtim, çiçeklerle sohbet filan (tamam lan yaşlanıyoruz işte!)  derken yazayım dedim, bilgisayarın başına geçtim. Geçen yazımda fotoğraflar çıkmamış, lanet! 

Blog arkadaşlarım neler yazmış diye bakınırken, sevgili Leylak Dalı'ndan bir mim düştü önüme. Sınavda sorular en iyi bildiğim yerlerden, en sevdiğim konulardan çıkmış öğrenci gibi sevindim. (ne ezik sevinçlerim var, allahım sen acı!) 

Bana iyi gelen sabah rutinim başka sabaha kalsın, bugün kitaplardan konuşacağız, bana iyi gelenlerden bir başkası... 

Bütün soruları bir postta yazmayacağım, çok yazıyorum ben, sıkılırsınız.

22 Haziran 2020 Pazartesi

Bana iyi gelenler -5: Yürümenin felsefesi

Yürümenin felsefesi


An itibariyle dışarıda enfes bir yağmur var... usul usul inceden bir yaz yağmuru. Bu memleketi sevmemin sebeplerinden biri de bu, iki sıcak basması arası bir yağmur ferahlığı. Yazları asla iki ay boyunca güneş olmuyor, güneş çıkınca da kıymeti katlanıyor.


An itibariyle... Evin kapalı alanda en sevdiğim köşesindeyim. (Yağmur yoksa malumunuz içeride oturmam) Önceleri okuma köşesiydi, pandemiyle birlikte Zoom köşesine dönüştü. Hani kitaplığın yanındaki o koltuk...


Akşam yemeğinde pek hoşuma giden kırmızı şaraptan bir kadeh daha koydum, yağmurun sesini dinliyorum. Çünkü yaz yağmurlarının böyle hoş bir yanı vardır, pencereyi açabilir, yağmurun kokusunu içinize çekebilirsiniz. 

Ş

Bu aralar bana iyi gelenlerin başında yürümek var. Pandemide, haftalar sonra evden çıktığımız o ilk gün yürüyememek, bana çok koymuştu. Tıknefes eve nasıl döndüm bilmiyorum. Bir de bütün gün kahve, iş, toplantı yaptığım, yürüyüşü kalp çarpıntılarıyla sonlandırmak zorunda kaldığım o gün... aman yarabbi! Yaşlanıyorum dedim, yaşlanınca elden ayaktan düşeceğim, bugün bisiklete binmesine, bahçelerini yardımsız çekip çevirmelerine imrendiğim  70+ komşularımın aksine evden çıkamayacağım dedim. Ama pes etmedim.


Haftalar içinde hemen her gün yürümeye, hatta tempomu artırarak bir kilometreyi 9-10 dakika içinde almaya başladım. Tabii bunda, aldığı kiloları verme telaşı içinde diyete giren muhteremin de katkısı yadsınamaz. Ama bundan çok önceleri yani o ilk tıknefes olduğum günün ertesi, hani havaların henüz ılınmadığı günler, kararımı vermiştim, evde egzersiz ne pahasına olursa olsun yapılacaktı!


Hani bir soru bırakırsınız hayata, evrene... 

Ve cevap gelir sizi bulur, öyle bir şey...


Yine bir gün bizim ahretliklerle zoom yapıyoruz, Elvancım Leslie’yle yürüme yaptığından bahsetti. Evde egzersiz kapsamında bir denemediğim o kalmış, aman kalmasın, araştırdım Leslie’yi. 


Ayol ne tatlı hatun o?!


Yaş kemale ermiş zaten oraya girmiyorum, basenler benimkilerden geniş, o da umurumda değil, gönlü hoş olsun. Ama öyle tatlı hatun ki, adım atarak o bir saat nasıl geçiyor, anlamıyorsun.


Bak bacım, kardeşim, benim için bir egzersizin başarı kriteri budur: zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksın! 


Biraz bu ablayı araştırınca fark ettim ki, genelde diyetisyenler spor salonuna gidemeyen, evine yürüme bandı alamayan danışanlarına Leslie öneriyorlar ve insanlar inanılmaz keyifle takip ediyor bu ablayı.


Leslie videolarında tatlı anlatıyor, “spor kalbinize iyi gelir, “ “yürümek için kendinize bir saat ayırmak çok önemlidir, harika bir şey yapıyoruz birlikte”, “hadi yürüyelim walk walk walk! “ 

Bir de çok tatlı bir repliği var: out together out together... 

yani dışa bir adım at, yanına öbür adımını getir... 


Canım Leslie...


Leslie sayesinde yaktım kalorinin daha fazlasını muhteremle yürüyüşlerimde yakıyorum ama yine de beni bu tempoya evde hazırlayan Leslie ablama sımsıkı sarılıyorum:)

Canım Leslie bana iyi geliyorsun!


Canım muhterem ve yüksek tempolu dış ortam yürüyüşü siz bana daha da iyi geliyorsunuz... 


Sözlerimi burada balla keserken, 

Evvela Leslie’nin en sevdiğim videosunu,


https://youtu.be/Yr41_8QOTF8


Ve de illa ki okuyun dediğim Yürümenin Felsefesi kitabını buraya usulca bırakıyorum. 






19 Haziran 2020 Cuma

Bana iyi gelenler - 4

Kitap kulübü ile başlayan, Kurtlarla Koşan Kadınlar ile evrilen ve Ursula K.LeGuin kitaplarıyla çevrelenen bir kadın çemberimiz var bizim. Bir avuç kadar kadın. Buraya geleli neredeyse üç yıl olacak, asla kopmadığım o çemberin bir parçası olmaktan müthiş keyif alıyorum. Bana iyi gelen pek çok şey arasından en önemlisi kitap dostlarım... 

Nasıl anlatsam? 

13 Haziran 2020 Cumartesi

Bana iyi gelenler - 3

Saksıdaki domateslere epeydir biriktirdiğim filtre kahve posalarını vermek üzere terasa çıktığımda, yağmur başladı.


İnce ince , usul usul, sindire sindire...


Yılın sekiz ayı mütemadiyen güneş gören memleketten gelme bir insana göre yağmura, bana çocukluğumun kırk ikindi yağışlarını hatırlatan bu bahar yağmurlarına ziyadesiyle düşkünüm.. 


Tazelenmiş hissediyorum ve nefes alıyorum. Bence bitkiler de aynı hissiyatı paylaşıyor:) bugün saksıda iyice palazlanan domates fidemi bostana dikme zamanını tam da yağışın öncesine denk getirdim. Üstüne de bu yağmur, o kökleri saksıdan fışkırasıya büyüyen fideye ilaç gibi gelmiştir. Umarım.


Bostanda eşelenmek, günün en sevdiğim aktivitesi... umumiyetle yalnız oluyorum, diğer bostanların sahibi komşulara denk gelirsem de ne ala... kırık dökük fransızca ingilizce karışık sohbet ediyoruz. “Senin çilekler pek güzel..” “aman efendim senin domateslerin kabakların yanında lafı mı olur?” Minvalinde sohbetler dönüyor. 


Yalnız oldum mu, daha da güzel. Her gün yeni bir gelişmeyle karşılaşmak, tek tek dokunmak, çapaladıkça toprağı, çıkan kokuyla mest olmak... toprakla bir olmak...


Bostandan ayrıldım mı hemen eve girmiyorum. Tam da bizim eve bakan ağaçların altındaki banka oturuyorum bir süre. İyi geliyor. Gerçi bugün yağmur ufaktan çiselemeye başlayınca

erkenden topukladım.


Yağmur... evet bana iyi geliyor. Serin mis...

11 Haziran 2020 Perşembe

Bana iyi gelenler - 2

Ursula...

Evet bildiniz Ursula K.LeGuin

Ursula hikayelerinde bambaşka bir dünya yaratır. Gerçekdışı. Ama detayları öyle saf bir sıradanlıkla işler ki, yarattığı gerçek dışı dünyanın içine girer, orada yaşamaya başlarsınız. Sanki hayatta bundan daha doğal başka bir şey yokmuş gibi.

Picasso çocuklar gibi çizebilmek için onlarca yıl çalıştığını anlatır, Ursula’nın hikayeleri, bende, yarattığı dünyaların içindeki sadeliğe ulaşmak için büyük emekler harcanmış, hiSsi uyandırıyor.

Çocuk sadeliğinde bir anlatım ve arka planda derin bir anlam.

Ursula kitaplarının çemberinde yıllardır birbirimize kenetlendiğimiz kitap dostlarım, artık az sayıda kalan henüz okumadığımız bir kitabını okuma teklifi getirince çocuklar gibi sevindim. 

Başka Bir Yer. Bunu okuyoruz bu aralar. Çok çok iyi geliyor bana. 

Nasıl anlatasam?
... bu sabah çok erken kalktım. Erkenden kalkışıp işe başlanmayacak kadar erken, ama tekrar uyunamayacak kadar geç. Yataktan çıkmadan okudum. Keyifle, ev halkının uyku sesleri eşlik etti, o kadar fazlası yok...

Kalkma vakti geldiğinde, Kahvemi alıp terasa çıktım. Enfes petunya kokuları geldi evvela, geceden yağmur yağmış sabaha uyanmak gibisi yok.
 Çiçeklerin üzerindeki her bir damlacık ayrı güzel göründü, ayrı fark ettirdi kendisini. 

İşte, lezzeti yerinde bir kitap böyle hissettirir...

Ve gerçekten iyi gelir.
Sevgiyle...







7 Haziran 2020 Pazar

Bana iyi gelenler - 1

Kahve paketini açtığın an burnuna gelen enfes bir koku vardır, gülümseten kokularda benim için ilk sırayı kahve işgal ediyordu. Ta ki bugüne kadar... Bugün saksılarını değiştireceğim karanfil ve sardunyalar ile, toprak ekleyeceğim petunyalar için aldığım toprak paketini açtım ve evet toprak kokusu kahveyi zirveden etti. 

Herkes için böyle değildir eminim, lakin benim için çürümüş toprak, yağmurdan sonra toprak, paketi yeni açılmış toprak, yani kısacası her türlü toprak kokusu coşku sebebi.  

1 Haziran 2020 Pazartesi

Herkesin normali kendine!

“kesin coronayım” diye yaygara yaptığım, ateşimin düşmek bilmediği ilk eve kapanma günlerinde, bizim odada kendimi karantinaya almıştım. Arca ile kısa süreli 1,5 metre mesafeli sohbetler ediyor, yemeğimi ev halkından ayrı odamda yalnız yiyor, sağlıklı yaşam kurallarına (iyi gıda, bağışıklık artırma önlemleri, iyi uyku, iyi havalandırma...) azami özen gösteriyordum. Derken İlker de ateşlendi, derken ateş devam etmesine rağmen kötülememeye gittikçe daha normal hissetmeye başladık.

Fakat...

“Normalleşmek” tahminimden uzun sürdü. 

Ateşim düşse de, çocuğuma sarılmıyordum, yaklaşmıyordum. 

Tekrar yakınlaşmamız için günler geçmesi gerekti.

Ofise gittiğim günlerdeki gibi çalışırken düzgün giyinmeyi kolayca bıraktım ama pijamadan başka ve yine rahat kostümler giymeye kolay alıştım ve Sabah kalkar kalkmaz pijamayı çıkarıp hızlıca rahat ev kıyafeti giymek normalim haline geldi. 

Normalleştikçe - daha doğrusu - yeni normaller edindikçe, ufak ufak sosyalleşmeye bile başladık. 

Dijitalsosyalleşme normalimiz oldu. Fakat fiziksel yakınlaşmaya gelince... Nasıl yeniden bir araya geliriz insanlarla bilemedik, bocaladık. Marketten birkaç parça ihtiyacımızı alan komşularımızla arkadaşlarımızla epey mesafeyle teşekkürleştik. 

Her gün öğleye doğru Belçika, akşam Türkiye rakamlarını (insanlardan rakam diye bahsetmek de ne fena) takip ettik, her gün sohbetimizin bir kısmını corona oluşturdu. Her gün anne-babalarımızla konuştuk, ama  yoklama çekmek için ama yalnız hissetmesinler diye.. derken aramalar seyrekleşti, yazlıklara kaçmışlardı, isyanları dinmişti. 

İlk günler tıbbi makalelere kadar hatmettiğimiz Twitter mevcudiyetim aşıdan ümidimi kesmemle yavaş yavaş yerini instagrama bıraktı, instagramdaki ekşi mayalı ekmek paylaşımları da lahmacuna.. 

Böyle böyle normalleşmeye başladık. 

Lock down kuralları gevşedikçe yeni normallerimizi inşa ettik. 

Herkesin normali, normalleşmesi kendine...

Normalleşme sürecinin bilmem kaçıncı fazındayız, ben takip etmiyorum. En son burada belçikalı sağlık çalışanları kendilerini ziyarete gelen başbakana götünü döndüydü, bekledim, Silivri de yok ki atasın, bir şey olmadı. Sadece haber oldu. Bu da bunların normali. Herkesin normali kendine...

Son iki haftadır evlerde sınırlı sayıda misafir ağırlamak serbest, biz ipini koparmış gibi buluşma tertip ediyoruz, son iki haftada bu dört oldu! Bu da bizim normalimiz, insan görmeyelim mi? Mesafe de hak getire allah korusun. Yan komşularımız torunlarını bile sitenin bahçesinde görüyor, evlatlarını eve almıyorlar. Yani işte herkesin normali kendine...

Annemler ablamlarla haftalarca kapıdan görüştü sonra gittiler günde bilmemkaç dükkan ev gezen kapıcının karısını temizliğe aldılar. Onların da normali bu, ne diyeceksin?

On iki günlük zorunlu tatilimin sonuna geldik. Tatilin bitişiyle birlikte normalleşme kapsamında ofise dönmeler de başlayacak. Prosedürler anlatıldı, bakalım nasıl olacak. Okullar da tümden açılacakmış. Bizim evin küçük insanı memnun değil, sezonu kapattık sanıyordu, ters köşe oldu. Corona yuvası okula gitmemeliymiş ama uçağa atlayıp İzmire gitmekte sakınca görmüyor beyimiz. Bu da bu cücenin normali.

Uzatmayayım... birileri tarafından normalleşmeye karar veriliyor, hop normalleştim demek mümkün mü? Eskiye nasıl dönebiliriz? Nasıl yeniden normal olabiliriz? Hem normal ne ki normalleşiyoruz? Standartları mı var? Onu bunu bilmem, herkesin normali kendine!