28 Ağustos 2018 Salı

Kitap yorumu: İkigai

Bir gün bizim cüce ve yeğenim Duru ile yüzüyoruz, sahilde babamın bir kitap karıştırdığını gördüm. Sonra çıkınca ben de baktım kitaba, ilginçti gerçekten. Duru okuyordu, adı İkigai. "Alma sana ödünç veririm" dedi ama Belçika'ya dönecektim çocuğun kitabına çökmek istemedim, sipariş ettim.

Fakat sipariş ettiğim kitabın Duru'nunkinden farklı olduğuna çok sonra aydım. Benimki Ken Mogi'ye aitti, onunki daha çok basım yapmış mavi kapaklı olan. Pişman oldum zira onunkinden birkaç sayfa okumuştum, tam bir kişisel gelişim kitabıydı, yöntemler, adım adım anlatılıyor, madde madde şemalarla açıklanıyordu. Benimki, nasıl desem, biraz hikaye gibi...

Okudukça fark ettim ki, benim kitap İkigai'yi Japon kültürü üzerinden hikayelerle ve örneklerle aktarıyor. Daha çok hoşuma gitti.

26 Ağustos 2018 Pazar

#21gündedönüşüyorum: Yeliz'in sefer tası harekatı

Babam, yemek konusunda seçicidir, bir boğa burcu olarak pisboğazlık yaptığı görülmemiştir. Her zaman az yer, öğünlerini muntazam yer ve mümkün mertebe dışarıda yemek yemez. Şimdi değil, hep böyleydi. Kendi işi olduğu için öğlen dışarıdan pide, kebap söylemek kolay olurdu muhtemelen ama en fazla gevrek ya da kaşarlı tost yerdi, o da evden götürecek bir şey yoksa.

25 Ağustos 2018 Cumartesi

Çünkü kokuların bizi anılara ışınlamak gibi bir büyüsü var.

Bu sabah kocaman peynirli bir tostu tıkınıp kahvemi her zamanki gibi balkonda içmeye meylettim. O da ne? Sonbahar gelmiş, estiriyor. Gerisin geri içeri kaçtım. Biraz kitaba daldım. Sybil. Her kadının içinden başka kimlikler doğduğunu düşündüğüm çok oldu. Her dönemecimizde yeni bir kadın oluyoruz. Kadının erkekten en büyük farkı bu bence. Kendi kimliğini bile üretme. Sybil özel. Kitabı daha bitirmedim ama kişilik bölünmesi, bir tür rahatsızlık olabilir, mutlaka tıpta bir tanımı vardır ve Sybil vakası elbette çok uç bir örnek. Lakin bence hemen her kadında az ya da çok kişilik bölünmesi var.

Ya siz bana bakmayın, ben Tutunamayanlar'ı okurken de kendime bir Olric edinmiştim, olur öyle, sonra geçer...

19 Ağustos 2018 Pazar

#21gündedönüşüyorum #12: Ne?! Yoksa balkabağına mı?

Dün kendimden beklenmeyecek şeyler yaptım.
Dexter'ın beni koklamasına izin verdim mesela. Onu biliyorsunuz.

Sonra kaslarımdan kırk yılın acısını çıkardım.

Sabahın köründe kalkıp belediyenin havuzuna gittim. Gerçi tabii öyle kalkıp gitmedim, her yeni deneyeceğim şeyde olduğu gibi ön araştırmalarım, gerekli alışverişlerim ve ön keşfim sayesinde gayet hazırlıklıydım. Önce zaten Gülnur bana siteden Fransızca çevirisini yapmıştı, suyunu nasıl temizlediklerine kadar her şeyi öğrenmiş, aklıma da iyice yatınca mayoydu, boneydi edinivermiştim. Sonra evvelden tecrübe etmiş olan Gökçe bana almam gerekenleri filan anlattı. Sağlık raporu istemiyorlarmış mesela, hop git, kafana boneni üzerine mayonu giy yüz bu kadar.

18 Ağustos 2018 Cumartesi

Bizi aile yapan şeyler

Karne aldıkları gün Arca'nın okuluna toplantıya gitmiştik. İlker'le okul çıkışlarında keyifli sohbetlerini müteakip iyice ahbap oldukları ve muhterem için "superstar dad" diyen spor öğretmeni ile ayak üstü sohbet ettik ve yaz tatili planlarımızdan bahsettik.

Yazıktı bana, bu iki oğlan tatil yaparken ben tatil süresinin çoğunu çalışarak geçirecektim ve o ikisini feci özleyecektim. O da uzak mesafe bir ilişki yaşıyordu (sevgilisi sanırım Almanya'da) ve özlemin ne demek olduğunu biliyordu.

Öğretmen o an içimi ısıtan bir şey söyledi. Tam kelimesi kelimesine anlatamam, üzerinden neredeyse iki ay geçti ama en azından bende bıraktıklarını, zira tam olarak bizi anlatıyordu, ifade edebilirim...

16 Ağustos 2018 Perşembe

"Belçika'da en sevdiğin şey?"

Belçika'ya geleli şaka maka bir yılı geçti. Bu birinci yıl vesilesi ile İnsan Kaynakları departmanı yüz yüze bir toplantı talep etti. Maksat, nasıl gidiyor, her şey yolunda mı, yaramazlık var mı öğrenmek. Hala kimden kaynaklandığından emin olamadığım bir mesai fazlalığından rahatsız olduğumu belirtmek dışında, işle ilgili bir sıkıntım yok, hatta meslek hayatımda zorlnmama rağmen ilk defa yaptığım işten epey keyif aldığımı söylemeliyim.

15 Ağustos 2018 Çarşamba

#21gündedönüşüyorum #8: Çaba sürecini mutluluk haline getirmek

Sağlıklı yaşam, diyet işte ne nersen de, kesinlikle meşakkatli bir iş. Özellikle mutfakta özel bir çaba gerektiriyor.

Sağlıklı yaşam ve sağlıklı kilo vermekle ilgili eski bilgilerimi derlerken, karşıma Sassy Su çıktı.
Sassy su, “Düz Bir Karın ve İnce Bir Bel” kitabının yazarı Diyetisyen Cynthia Sass’in bir icadı ve yolu bir defa zayıflama çabasına düşmüş hemen her kadın için bilinen bir tarif.

12 Ağustos 2018 Pazar

#21gündedönüşüyorum #5: Nasıl gidiyor?

Vallahi iyi diyelim iyi olsun. 

Tartının rakamlarından memnunum. Hafta sonu atılan toplam 30.000 adım, az  ve sağlıklı gıdanın da payını hesaba katarsak, metabolizma yaşımın 27'ye kilomun -2 civarında seyretmesini light peynir ve 33 cc Trappist bira ile kutlamayı abes bulmuyorum. (Bu bünye öküz gibi cips ve çerez tüketimine alışkın olduğu için bu kutlama hali hazırda diyet kategorisine giriyor)

#21gündedönüşüyorum #4: iyi hissettiren aktiviteler

Klasik Belçika ofis muhabbeti: Hafta sonu ne yapacaksın?
Genelde cuma gibi sorulan bu soru, şahsıma özel olarak çarşambadan sorulmaya başlayınca (ailesinden ayrı zavallı Yeliz) beni bir telaş aldı. Harbiden ne yapacaktım bu hafta sonu?

- İlker görmesin - darmadağınık olmuş evi düzenlemeyi, hafta içi için alışveriş ve yemek yapmayı zaten planlamıştım. Havuzu da denemek istiyordum, bizim belediyenin havuzu Brüksel'in en iyilerindenmiş, temizlik sertifikası filan. Ama tabii önce mayo, bone filan almak lazım.

Arabayla yakındakine gitmektense, tramvay inşaatı yüzünden birkaç araç değiştirmem gereken toplu taşımayı ve tabanvayı seçtim ve merkezdeki Decathlon'a gittim. Türkiye'deki Decathlon'dan çok daha fazla çeşit var, adamlar spor için yaşıyor, ya ne olacaktı?

10 Ağustos 2018 Cuma

#21gündedönüşüyorum #3: Hayat geri gelmiyor.

Tatile çıkacağım sabah, bir taksi beni evden aldı. Fransızca konuşmaya kasacaktım ki, Afrikalı taksici İngilizce konuşmaya başladı benimle. Hay allah razı olsun, sabahın beşinde bonjour'dan gayrı edecek tek kelimem yok.

Taksici Türkiye'ye tatile giden ecnebi sandı beni, "benim arkadaşlar da gidiyo tatile, nasıl fiyatlar, ucuzmuş..." diyerekten daldık sohbete. O vakit Euro henüz 6'yı görmemiş ama yine de cezbetti amcayı.

Ruandalıymış, "bilir misiniz?" dedi. Ayol bilmem mi! "Sen ne zaman geldin kardeş?" dedim, "soykırımdan önce mi?" Bir şaşırdı garibim. (Ne yani genel kültürden yana kıt bir halim mi var?)

9 Ağustos 2018 Perşembe

#21gündedönüşüyorum #2: değerli hissetmek ve Güneşi Selamlamak

Ofiste esnek saat uygulaması var. İsterseniz 07:00'de gelip 16:00'da çıkarsınız, isterseniz 10:00'da gelip 19:00'da ve çalışma saati sabit kalacak şekilde bu saat aralıklarında olmak koşulu ile istediğiniz zaman. 

8 Ağustos 2018 Çarşamba

#21gündedönüşüyorum #1: ufaktan başlamak

Hayatımda, hamilelik ve doğum sonrası hariç hiç bu kadar kilolu olmadım. Hamilelik ve doğum sonrası da dahil olmak üzere hiç bu kadar kötü ve sağlıksız hissetmedim. 

7 Ağustos 2018 Salı

Hakiki tatil

Hakiki tatil nasıl olur? Anlatayım.

Bir kere en az iki hafta olur (benimki üçü geçti :)) öyle ki iş bilgisayarının şifresini unutursun! Başıma gelmese inanmazdım hatta dalga geçerdim ama oldu, unuttum!

Normal ama, işten seni hiç aramazlarsa, olacağı bu! 18 yıllık beyaz yakalıyım, hayatımda işten aranmadığım ilk tatilim. Son beş yıldır sırf kimse beni rahatsız etmesin diye tatillerimi perşembe - cuma alırdım, yine de ararlardı. Denizin ortasında mail cevapladığım çok oldu, sanki dünyayı kurtarıyoruz. Hayır, onu bırak, ayrıldım, Belçika'ya taşındım, aylar geçti hala eski şirketimden iş için aranmaya devam ettim :)