23 Şubat 2009 Pazartesi

Son haftamız ve teşekkür


40.haftaya girdik. Halimizden pek memnunuz. Velet sanki 1 ay daha içerde kalabilir gibi. Geçtiğimiz hafta doğumu planlayıp da 6 gün üzerine ilave etmeye karar verince epey sıkılmıştım. Şimdi diyorum ki nomal doğumu bekleseydim herhalde kafayı yerdim.

İşte son haftanın özeti:

Salı günü çalıştım sabahtan. Sonra yürüyüşe çıktım. 1 saat yürümüşüm, çok iyi geldi. Normal doğum yapacaklara önerirler ama evde hımbıllaşmaktan iyidir. İlker araba kullanmamı yasakladı. Seyir halinde sancım tutar diye endişeleniyor. En kısa mesafelere bile gidemiyorum:(

Çarşamba yine aynı rutin devam etti. Bu defa 2 saat yürüdüm. Eve geldikten sonra sızmışım, süper uyudum. Bu arada bu hafta hergün yumurta yemeye ve en azından yarım litre muzlu, elmalı, ballı süt içmeye özen gösteriyorum. Son günler olduğu için başka canımın istediklerini es geçemiyorum, hala bir fındık ve çikolata bağımlısıyım ve hamburger yedim!!! Zaten bu oburluğun sonuçlarını çok geçmeden aldık!! Şu anda tartıda 14,5 kg fazlam var görünüyor. Son 3 haftadır hiç kilo almayan ben, 3 günde 1 kilo almışım, inanılır gibi değil.

Perşembe İlker işe gitmemeye karar verdi. Öğleye kadar yayıldık, Gülnur teyzemi aradım, doğumdan önce beni muayene etmene gerek var mı dedim. Yok dedi, herşey normal, işte kanama olursa veya suyun gelirse hiç ihmal etmeden beni arayıp hastaneye gitmen yeterli. Bir de son günler tuz tüketimine dikkat et, ağır kaldırma vs vs... Zaten şurda 3 güm kaldı, hiç öyle ödem filan yok. Demek vücut su tutmuyor, demek ki doğumdan sonra max 4-5 kilo verebileceğim, sonrası üstüme yapışacak gibi kabuslarıma devam!! Umarım bu iştah açıklığı doğumdan sonra kesiliyordur. ??
Öğleden sonra Alsancak'a gittik. Ilık bir hava, muhteşem bir yağmur vardı. Kordon'da epey yürüdük. Heryere yürüyerek gittiğimiz üniversite yıllarımızı yadettik. Gümüşsuyundan çıkar, Dolmabahçeden Beşiktaşa yürür, hadi kumpir yiyelim deyip Ortaköye devam ederdik. Genciz, vakit bol, para yok. İlk yılımızda yaşgünümü kutlamak için Bebek'e gidip, paramız kalmayınca veya sırf istediğimizden gecenin bir vakti Beşiktaşa kadar yürümüştük:)

Cuma evde temizlik vardı. Bize temizliğe gelen abla, geçen seçimlerde o kadar tembihlememe rağmen bulgur verdi diye gidip AKP ye oy atmıştı. Tabii acayip sinirlenmiştim. Dün gelmiş, kömür yok ev çok soğuk bizim diyor. Ne o AKP kömür vermedi mi bu yıl dedim, zaten onlara oy vermiycem dedi. Of of buyuz işte biz, bu kadar cehalete birşey demiyorum, kömürü alsaydı, oy tamamdı!!

Cumartesinin mutluluğu Kahve dünyasından satın aldığımız fondü setiydi. Çileklerimizi muzlarımızı dilimleyip çikolatamızı hazırladık. Önce çok katı oldu, akışkanlığı bir türlü elde edemedik, sonra süt eklemek suretiyle istediğimiz forma dönüştürdük. Fena çok fena... Yememek lazım ama olmuyor işte, insan kendine hakim olamıyor:)

Pazar sabahı bir kabustan uyandım. Postun bu kısmını rüyalarına doyamadığım ruhdağı'na adıyorum:) Rüyamda Arca 2 aylık, ben ofisteyim, onu da getirmişim, çalışırken emziriyorum filan. Sonra bir gün ofiste unutup çıkıyorum, eve onsuz geliyorum. BAD MUMMY!!! Ertesi gün yine emziriyorum, sağdan sola geçtiğimizde Arca emmek istemiyor. Hani gayri ihtiyari sorarsın ya "niye emmiyorsun?" filan gibi, Arca cevap veriyor "bu taraftaki su gibi beğenmedim" diyor, şaşırmıyorum, iyi diyorum, pompayla sağar saklarım - dün internetten emzirmeyle ilgili bi dolu şey öğrendim de :) - ama sen sakın en son hangi memeden emdiğini unutma diyorum, tamam diyor. 2 aylık emzikli veledin muhabbetleri hiç şaşırtmıyor beni. Sonra velet kalkıp gidiyor, dışarı çıkıyor. Sarı tulumu ile pencereden gidişini görüyorum, ablam beliriyor yanımda, diyorum ki "abla sen takip et pencereden ben koşup getireyim". Deli oluyorum caddelerde bağırıp çağırıyorum, gözden kaybeden ablam da yanıma geliyor, iki kadın deli gibi koşuyoruz. Bir çocuk diyor ki şurdaki dondurmacıya girdi. Oh diyoruz iyi ki Arca koymuşuz adını, az bulunan bir isim ya herkes hatırlıyor. Bizimki bi dolu arkadaş bulmuş, dondurma yiyor, sarı tulumu hala üzerinde, 2 aylık daha!! Ağlayarak uyandım, baktım göbüşte hareket ediyor, oh dedim, çıkmamış, İlker tuvaletteydi, ağlaya ağlaya; "İlker bu çocuğu doğurmayacağım, kalsın içerde dışarısı çok fena, böyle iyiyiz, çocuk çok zor, büyütemeyiz biz, ya alıp başını giderse" Zavallı kocam apar topar çıktı, yarım saat sakinleştirmeye çalıştı beni. Hala üzerimden şoku atamadım.

Ve son gün... Sabahtan kalan ütülerimi bitirdim, şimdi iğrenç rapunzel saçıma fön çektirmeye gideceğim. Bebişim beni güzel görsün diye. Son hazırlıklar tamam gibi ama bir yandan da sanki hep birşeyler unutulacak gibi geliyor.

Veee 9 aylık bu maceranın sonu geliyor, şimdi biraz teşekkür zamanı;
* Bu macerada beni tanımamasına rağmen yanlız bırakmayan tecrübeleri ile beni besleyen tüm sevgili blog yazarlarına
* Güzel yorumları ve iyileştirici pozitif etkisi ile benş yalnız bırakmayan Zühre ablama,
* 36 dan 44 bedene her türlü kıyafeti olan ve her geçen gün şişen benimle kıyafetlerini ve engin tecrübelerini paylaşan, Arca ismine ciddi destek veren ve bebişime dünya kadar cici alan ablama
* Evi temizleyip çarşaflarımı ütüleyen ve asıl görevinin bundan sonra başlayacağına inandığım anneme,
* Sağdan soldan ödünç hamile kıyafeti bulan ve 2 cici elbise diken böylece masraf yapmamı engelleyen, sonra güzel yemekler gönderen, İlkerin annesine,
* Arca'ya alternatif isimler türeten babama,
* Doktor kontrollerinden sonra bürosuna gidip mızmızlandığımız, Arcayla sürekli konuşan İlknura,
* Hamileliğimizin her anını paylaşan arkadaşlarımıza
* Son olarak;
Hamileliğimin hiçbir evresinde beni yalnız bırakmayan,
Birkaç haftada bir hamilelik zırlamalarıma olgunlukla karşılık veren,
her aptal rüyamı dinleyen,
her hafta bana meyvalar taşıyan, güzel yemekler yapan,
defalarca çıktığım iş seyahatlerime ve mesailerime gıkını çıkarmayan,
bebeğimize harika bir oda ve tüm ihtiyaçlarını sağlamak için saatlerce araştırma yapan,
Her doktor kontrolüne benimle birlikte gelen ve tüm test sonuçlarımdan tansiyonuma kadar medikal verilerimi ezbere bilen,
Bütün hamilelik kitaplarını okuyan ve muhtemelen benden çok bilgisi olan,
Tüm stres unsurlarını hayatımdan çıkararak mutlu bir hamilelik geçirmemi sağlayan,
Çok sevdiği sigaradan vazgeçen,
Arcayı hıçkırık tuttuğunda veya kaburgalarımı kırarcasına tekmelediğinde alıp karşısına konuşup (daha doğrusu göbeğimi) sakinleştiren,
Durduk yere hayatında gördüğü en güzel hamile olduğumu söylemek suretiyle moralimi yerine getiren ve en hımbıl zamanlarımda bile güzel hissettiren,
Bu yolculuğa birlikte çok isteyerek çıktığımız ve daha şimdiden muhteşem bir baba olacağına adım gibi emin olduğum,
aşkıma,
milyonlarca teşekkür...

20 Şubat 2009 Cuma

Son günler...

Hamilelikle ilgili mızmızlandığım anlar oldu ama şimdi dönüp o 9 aya bakınca, şükrediyorum. Aslında harika bir hamilelik geçirdim ben.
- Mide bulantısı, neredeyse yok denecek kadar, krakerle üstesinden gelebilecek kadar azdı. Balık hariç -ki onuda son aylarda epey yedim - herşeyi yedim. Hem de deli gibi. Hatta bir ara 5 kilo birden alınca doktorum frene bile bastı.
- Mide yanması oldu ama öyle çok değil, kısa sürede atlatıldı.
- Kabızlık ciddi bir şikayetti, kayısılarla üstesinden gelmeye çalıştım. Hatta bir dönem Activia bile yedim. Şimdi bile ara sıra sıkıntıya sokuyor.
- Uyku!!! Sanırım en büyük sıkıntımız buydu, daha doğrusu İlkerin şikayeti. İşte çok yorulduğum için mi bilmiyorum, inanılmaz bir uyku hali ve hala da devam ediyor. En fazla 1-2 gün uykusuzluk çekmişimdir.
- Kilolar!! Ben acayip kilo takıntısı olan biriyim. Tamam bayan vücut değilim tabi ki ama kilo alınca mutsuz oluyorum, barışık değilim kısacası. 5. ayda aldığım 5 kilo hamileliğimin kalanında dikkat etmeme sebep oldu. Hergün ne yediğimi yazdım, kilo aldırıcı birşeyler mi, velete yarar mı, hep yediklerimi kontrol ettim.
- Çikolata! Çok yedim, tatlı şeyler beni mahvetti. Allahım diyorum nolur hamilelik bitsin de artık şu tatlıları yemiyeyim. Ben hiç tatlı sevmezdim, regl dönemlerindeki sütlü tatlılar ve arasıra çikolata hariç. Şimdi hiç içimi baymadan baklava bile yiyebiliyorum.
- Ödem ? Yok olmadı bence, mutlaka hafif şişkinlik olmuştur da öyle ayakkabı numaram değişmedi, bileklerim kalınlaşmadı. Geçen hafta bir hamile ile tanıştım, kızın dudakları bile şişmişti. Ben yüzüklerimi bile takabiliyorum hala. Tabii kış hamilesi olmamın etkisi de olabilir ve yeşil elmanın. Hergün 1 yeşil elma sanıyorum ödemi aldı götürdü.
- Çatlaklar . Karnımda yok gibi de belde ve sırtta var sanki. Oraları iyi yağlayamadım herhalde:) Bakalım doğumdan sonra ak döt kara döt ortaya çıkacak:)
- Kaburga ve sırt ağrıları: Evet ciddi bir şikayetti. Sanıyorum uzun saatlerimi çalışarak oturarak bilgisayar masasında geçirdiğim için oluyordu. Son 10 gündür evdeyim, egzersiz-yürüyüş yapabiliyorum ve ağrıları kalmadı.

Hamileliğimin bu kadar iyi geçmesine rağmen özleyeceğim tek şey, Arcanın tekmeleri olacak, onu hissetmek. Bugün bir ara hissedemedim diye yüreğim ağzıma geldi. Hemen sırtüstü uzanıp tekmeleri saydım, yoksa gidiyordum hastaneye:)

Hamilelik boyunca özlediğim o kadar çok şey oldu ki...
Haftada bir de olsa bir kadeh şarap, bir şişe bira.
Hergün öğle yemeğinden sonra içilen 1 fincan türk kahvesi
Arasıra içtiğim filtre kahve.
Yeşil çay...
Kumru yiyesim var bir de ne zamandır... Çok düşkün değildim ama özledim, şöyle kaşarı eritilmiş olacak.
Midye dolma ve de çiğ köfte. Allahım ben ne pis boğazmışım yaaa.
Deli gibi dans etmek istiyorum, Zeynepin nişanında iki göbek attım da herkesler telaşlandı.
Bisiklete binmek...
Bak işte en çok bunu özledim. Aktif bir insandım ben ya, hımbıllaştım çok acil harekete ihtiyacım var:)

19 Şubat 2009 Perşembe

Sonunda... Arca'nın Odası

İzmir'e taşınırken İlker hep büyük bir ev tutmak istedi. Bense nasıl olsa kiralık ev boşver küçük de olur dedim. Hatta babamın 2 oda evinden kiracıyı çıkarmayı bile düşündüm. Sonra baklayı ağzından çıkardı. "Hani çocuk filan olursa..." Ben o zamana kadar bu konuda pek düşünmemiştim, hain cüce yavaş yavaş kanıma girdi.
Neyse ev 4 oda, biri tamamen boş. Bilgisayar masasını filan koyduk, çalışma odası oldu. Ama birimiz çalışma odasında birimiz başka odada oturmaya alışkın olmadığımızdan bir süre sonra o oda kullanılmaz oldu zaten.
İşte odanın eski hali...
Kısmet Arca'yaymış. Önce konsept belirlendi, hayvanlar. Sonra oda maviye boyandı. Mobilyası, rafları hazırlandı, halı, avize vs tamamlandı. Sepetler bizi epey yordu, 3 yeter dedik, 5 ihtiyaç oldu, Koçtaşta önce bulamadık, sonra İlker son 2 taneyi yakaladı, falan filan...
Sonunda Arcanın odası...

Allahım karşıdan ışığı yakalamak ne kadar zordu. Hava da limoni olunca güneş çıkar çıkmaz koştum ancak bu kadar aydınlık yapabildim. Kalın perdelerimiz henüz gelmedi.
Bu rafı İlker internetten buldu, çizdi, boyutlandırdı, kendi mobilyacısına yaptırdı, kısacası bu rafla gurur duyuyoruz:) Oyuncakları tek tek seçip yerleştirdik, sepetler için küçük raflar özel ölçülendirildi. Birinde bebişin ağız bezleri, diğerinde bezleri var. Elimizin altında olsun istedik. Hoparlörleri MP3 çalara bağlıyoruz, böylece Arca Baby Einstein müziklerini rahatça dinleyebilecek. Şimdiye kadar ofiste çalışırken göbüşüme dayadığım kulaklıklardan dinliyordu. Müzikleri hatırlayarak anne karnında olduğunu düşünmesini ve sakinleşmesini umuyoruz:) Fotoraf çerçeveleri haliyle boş, artık ilk fotolarımızla süslenecek.

Balıklı mobile yurtdışından sipariş edildi. Kokoşluk biliyoruz ama Türkiyede hep bebekli mobile lar var. Hem bu daha ucuza geldi. Sonradan müzikli mobile lardan 2 tane hediye geldi. İyi ki de almamışız olduk.
Ikea'dan aldığımız çekmece seperatörü çok işimize yaradı. Öyle minik şeyleri var ki, karıştırmamak imkansız. Gardrop almayınca çekmeceler yetmez sandık ama arttı bile. Üstelik Duru'dan gelen bir dolu eşya olmasına rağmen. Arka odadaki çamaşırlığına 6 ay sonrası giyeceklerini yerleştirdik. Kendi odasında sadece 0-6 ay cicileri var.

Son olarak kiraz baby'den küveti, su geçirmez alezi de geldikten sonra sanırım eksiği kalmadı. Bu arada biz bu Kiraz Baby'den acayip çok ihtiyaç giderdik. Tüm mağazalar ve web siteleri arasında en ucuz ürünler hep bu sitede. Örneğin Medela süt pompası acayip ucuz, bebek kozmetikleri de. Tesadüfen Huysuz un blogunda dolaşırken keşfettim, ben de naçizane tavsiye ediyorum. Gece sipariş veriyorsunuz, sabah kargoya veriliyor, ertesi gün elinizde. Şimdilik hizmetinden memnunuz. Tabii satış sonrası servise henüz maruz kalmadık:)
Artık herşeyi hazır olduğuna göre, Arca cücesi aramıza katılabilir, sabırsızlanıyoruz yani:)Ha bir de pufumuz eksik, kumaşı ancak geldi, Arca gelinceye kadar tamamlanmış olacak.

17 Şubat 2009 Salı

24 Şubat

evet tarih belirlendi. Biraz daha kalsın iyice gelişsin istedik.

gelelim doktor kontrolüne! ben bu adama kılım!! şimdiye kadar değildim de şimdi acayip kıl olmaya başladım. Yine 1 saat ultrason ölçümünü yapamadı, hemşireyi haşladı, telefonda bir hastasını payladı. Ben de yumurtalı içeceği az içtim diye nasibimi aldım kendisinden. Süt içiyorum, yumurta, elma, portakal, kiwi yiyorum hergün, ama bunları karıştırmak iğrenç oluyor. Tamam yumurtayı çıkarıp süt, muz, elmayı karıştır şeklinde lütfetti. Benim kıl olduğumu anlayıp İlker de adama kıllık yaptı, canım kocam benim:) içerde üzerimi giyerken, geçen hafta Gülnur teyzemize gittiğimizi ve rahatlıkla ölçüm yapabildiğini söylemiş!! Oh canıma değsin. Dese ki her zaman ultrasonda istediğimiz pozisyonu alamadığımız için ölçüm yapmakta sıkıntı çekebiliyoruz, ben buna gönül rahatlığı ile ikna olacağım, ama ben o içeceği hergün içmediğim için bebeğimizin küçük olduğu söylemesi çileden çıkardı kısacası!! (ki geçen hafta 3200 gr ölçülen bebek nasıl küçük oluyor, anlamak zor??) Gülnur teyzemin doğuma girmesini istediğimi de iletince, doktorumuz hemen Gülnur teyzemi arayıp mutlaka doğumda bulunmasını arzu ettiğini söyledi. Pek kibarız :) Ama içim rahat etti. Son hafta doktor değiştiremeyeceğimize göre, iyimser yaklaşmaktan başka çaremiz yok.

Önümde bir hafta gibi ilave bir zaman olunca ne yapacağımı şaşırdım, bu haftaya hazırlamışım kendimi. Sabah sisteme bağlanıp şirketteki işlerle ilgilendim, doğum tarihini bildirdim. Sonra buzdolabını temizledim. Gardrobumuzu düzenledim, verilecekleri ayırdım. Çamaşır yıkadım. Anneme gittim, sonra 1 saat yürüyüş yaptım, herkesle telefonla konuştum. Yarın ütüler yapılacak, iyi bari evde hala yapacak iş var:)

15 Şubat 2009 Pazar

dün sevgililer günüydü

Sevgililer günü olayına kılım. Hani anneler babalar günü de yılbaşı da az çok ticari geliyor da, sevgililer günü hepten gıcık... Ancak özellikle unutmak istersen unutursun, yoksa mümkün değil es geçmek. Her köşe başı kalp, her objede mesaj kaygısı... Ama yine de sabah, İlker sevgililer günümü kutlayınca, birgün önce atıp tutan bende yelkenler suya indi. Böyle de ikiyüzlü bir kadınım:)
Yine de bugünü kutlamak için bir plan yapmak içimden gelmedi. Akşam kırmızı şarap ve yemek ne hoş olurdu, ama kırmızı şarap yassak olunca eve söylenen bir pizza da işimizi görür dedik önce. Sonra pazar günü için düşündüğümüz planı uygulamaya koyduk.
Efenim bu haftasonu bebeksiz son haftasonumuz olabilir, zira yarın doktor kontrolümüz var ve tam güne karar verilecek. En erken 18 i, en geç 23 ü olmalı. İlker geçen gün harika bir planla geldi, önce Çeşmeye giderken yol üstündeki Hanedanda yumulası bir kahvaltı, sonra Çeşmede gezmek, sahilde yürümek, kısacası bebek olduğunda bir süre askıya almak isteyeceğimiz şeylerden oluşan bir gün. Sonra pazarı arkadaşlarla geçirmek gündeme geldi, derken İlkerin canı şantiyeye hiç gitmek istemedi, biz de birkaç ufak değişiklikle ve de sevgililer günü hatırına planı cumartesiye kaydırdık. Zaten karga b.kunu yemeden kalkmışız, atladık, Güzelbahçeye gittik. Gizli Bahçe diye bir kahvaltıcı var, her daim sıcak ekmek bulunan, denize sıfır değil, acayip yollardan gidilebiliyor, belki de bu yüzden fiyatları makul. Pazarları yer bulamadığımız mekan, Cumartesi ve çok erken olmasından dolayı bomboştu. "Mekanı senin için kapattım" geyiği yapılmasa günün anlam ve önemi anlaşılamayacaktı. Sıcacık ortam, pencere kenarı masa, bir garsonlar bir de biz... Dışarda abuk bir hava. 5 dakika yağmur yağıyor, en şiddetlisinden, sonra birden güneş açıyor. Derken dolu yağmaya başlıyor filan. Sohbet sohbet. Sanki bebek doğunca hiç konuşmayacakmışız gibi, hiç konuşamayacağımızı sandığımız konulardan bahsettik. Çıkıp şantiyeye gittik. Yeni yapılanları anlattı İlker, inşaat bu hafta tamamen bitiyor. Biz oradayken bir de alıcı müşteri gelseydi pek iyi olacaktı.
Öğleden sonra birkaç eksiği de giderdikten sonra eve döndük. Zır telefon. Nazlı. Altıncı kat komuşumuz, benim çocukluk, İlkerin ortaokul arkadaşının hamile eşi. Bir ihtiyaç var mı diye soruyor, hadi dedik gelin, bebişin odası nerdeyse bitti, görürsünüz, çay filan içeriz. Saat 3 buçuk gibi geldiler. Tabii bizimki pek bebek odasına benzemiyor, onların kızları için düşündükleri cici biciler yok ama olsun yine de beğendiler.
Üçü de aynı okuldan olunca, epey 60. Yıl anadolu lisesi muhabbeti yaptılar, tiplerin çoğunu tanıdığım için pek sıkılmadım.
İlkerin istediği Quinny Buzz 4 ten almışlar. Ben kuzenler bir Chicco araba getirdiler diye ilkere yüz vermiyordum, bakalım alışacak mı bebek arabaya, dener öyle alırız o pahalı arabayı diyordum. Bir de İzmirde hiçbir yerde bulamamış, ablamın bize verdiği Maxi Cosi anakucağı uyuyor mu test edememiştik. Sadece ben henüz birkaç aylık hamileyken İstanbulda görmüştük, hayran olmuştuk ama tabi nasılsa sonra alınacak diye pek üstünde durmamıştık. Evi kapattık, Nazlılara indik, ana kucağını deneyeceğiz. Ablamın 7 sene öncesinden kalan ana kucağı oldu valla, cuk oturdu. Yani 300-400 tl vermekten kurtulduk. Araba da gerçekten süper, bizim dar koridorda bile 360 derece dönebiliyor. Chicco dan daha hafif ve kullanımı kolay. Galiba biraz daha direnip, sonra İlkere alalım diyeceğim:)1 saat daha komşularda oturduk, akşam eve geldiğimizde 9 a geliyordu ve ben gün boyu hiç dinlenmemiş olduğumdan yemekten sonra koltukta sızmışım, İlkerin beni yatağa götürdüğünü hayal meyal hatırlıyorum. Kalktığımda ezan okunuyordu, süt yaptım, blogları okudum, İlkerin horultusu evin öbür ucundan duyuluyor. Biraz daha sıcak yatağa girip kestireyim, bacaklarımdan et kırılmış, belki dinlenirler biraz, sonra pazar...

13 Şubat 2009 Cuma

Bakıcı ? Ama nasıl ?

Bakıcı telaşı şimdiden sardı. Tabii daha çok var ama en azından şimdiden belirlemek istiyoruz. Dün İlkerin annesinin bulduğu potansiyel bakıcıyı görmeye gittik. Anne-kız 15 senedir çocuk bakıyorlarmış, İlkerlerin eski komşuları, İlkeri bebeklikten beri tanıyorlar. Anne mutlaka kendi evinde bakarmış çocuklara ama kızı belki başka evlere gidebilirmiş. Kızı dediysem ablamız gibi, yaş 35-40 arası hiç evlenmemiş. Tabii biz sizinle çalışmak isteriz diye atlamadık, geçerken uğrayalım demiştik şeklinde yaklaştık. Ev temiz düzgün görünüyor, anne-kız şen şakrak sevecen. Tabii 30 dakikada bundan başka bir izlenim edinemiyorsun. İlkerin annesi tanımasa, tavsiye etmese herhangi birisinden farklı değiller benim için.
Akşam İlker nasıl diye sordu, işte dedim böyle böyle... Ama bakıcı için nasıl kriterler olmalı?
Kısaca benim için önemli olanlar:
- Sigara içmeyecek (İlker bile bıraktı!!)
- Tecrübeli olacak ama çok da yaşlı olmayacak
- Düzgün Türkçe konuşacak (valla ayrımcı değilim ama önemli olduğunu düşünüyorum)
- Güvenilir olacak
- Sevecen olacak, bebişime çok çok iyi bakacak

da başka neler aramak lazım ? Sonuçta bırakacağım bebiş 3-3,5 aylık olacak, birkaç yaşında değil ki. Tabii ki annelerimiz hergün kontrol edecek, girecek çıkacak eve ama çok tecrübesiziz bu konuda.

Kendisinin yada yakınlarının bu konuda tecrübelerini paylaşmak isteyenler, size çok ihtiyacımız var...

12 Şubat 2009 Perşembe

MİM !!


Bloğuna bayıldığım Simge ve Yeşim I love your blog la beni mimlemiş, kendilerine teşekkür ediyor ve okumaktan son derece keyif aldığım blogger dostlarımı buradan mimliyorum.
Ruhdağı
Zeren
Hülya
Kuzu
Özlem
Özgür
Kiraz

Ödül verirken aşağıdaki koşulları yerine getirmek gerekiyor:
1. Seni ödüllendiren blog yazarının linkini vermek.
2. Bu ödülü başka 7 blog sahibine linklerini vererek göndermek.
3. Seçilen blog yazarlarını durumdan haberdar etmek.

ben bu mim işini çok seviyorum....

11 Şubat 2009 Çarşamba

37 + 3 : 38. Hafta


ben pimpirikli oldum!!! Eskiden bir rahattım. Velet büyüyor bir şekilde, hamileliğim de pek rahat geçiyor edalarındaydım. Yine velet büyüyor, ben yine etrafta sadece 6 aylık hamileler gibi dolanıyorum ama var bir gariplik üzerimde!! Cumartesi doktor randevumuz vardı, bir de çalışamaz raporu alacaktım. Ultrasondayız, doktor göbüşüme baktı, "hmm kremleniyoruz galiba hiç çatlak olmamış" dedi. Hoşuma gitti, bu İlkerin ne kadar güzel olduğumu söylemesi gibi bir etki yarattı üzerimde. Hamilelikte insan kendini çirkin hissediyor. Sonra yerimiz iyice daralmış falan dedi. Derken birşeyleri ölçüyor, tekrar geri dönüp bir daha ölçüyor. Ben miyop insan tam göremiyorum, İlker "FL değeri neden bu kadar düşük çıkıyor" diye sordu. Kendileri uyluk kemiği ve doğuma en yakın tarihi veren ölçüm olduğundan önemli, bizimki 2 hafta önce epey uzun çıkmıştı, hatta şaşırmıştık. 4-5 defa ölçtü, diğer tüm değerler 38 - 39 haftalık gösteriyor, bu değer 33 haftalık. Çocuğum küçülüyor mu??? Doktor nasıl rahat, olur böyle ölçüm hataları diyor, yok ben taktım kafaya, çocuğu içerde iyice büzdüm küçülttüm diyorum. Sonra sezeryan tarihini konuştuk, 18 i olabilir demiştik, belki birkaç gün daha kalması iyi olur deyince, tamam dedim çocuğum gelişmiyor!!! İlker defalarca anlattı, farklı kesitlerden ölçüm alınmıştır, ölçümde hata vardır, kızım sen mühendissin nasıl anlamazsın filan derken ben tabi bastım yaygarayı. İlker konuyu her zamanki sükuneti ile kapattı. Pazar günü Gülnur teyzemizi aradık, pazartesi sabah soluğu muayenede almak üzere sözleştik. Derdimizi anlattık. Epey güldü tabii, ultrason vs tüm muayeneyi yaptı. Ultrason üzerinde ölçüm mantığnı, nasıl farklı sonuçlar çıkabileceğini filan. Tamam rahatladım. Demek ki Gülnur teyzeye gitmemiz gerekiyormuş. Doğumuma da girecek, nasıl rahatladım.
Arca cücesi 3200 gr ve hayatından mutlu görünüyor. Ama tekmeler artık acıkmanın da ötesine geçti, içerde ne yaptığını bilmiyorum ama gerçekten en boş anımı yakalayıp patlatıyor bir tane. Ahhh diye bir ses çıkıyor ister istemez. Ben +13 ile devam ediyorum hayatıma hatta biraz kilo vermiş gibiyim, bugün tartı yarım kilo kadar eksik tarttı. Yine yürürken hamile olduğumu unutup depar atıyorum sonra nefes nefese kalıyorum nineler gibi. Ayakkabılarımı kimseye bağlatmıyorum, sanki madalya takacaklar. Birilerine bağımlı olmamaya çalışan bir yapım var bu aralar.
Cumartesi akşamı Zeynep ve Tufan'ın nişanı vardı. Her ikisinin ailelerinin yanımıza gelip İlkerle bana, bu arkadaşları birleştirdiğimiz için teşekkür etmesi çok mutlu etti. Bu mutluluğun mimarları olarak andılar bizi, utanmasam ağlayacaktım. Pistten inmeye niyetim yoktu, bol bol göbek attım, ama ufak çocukların koşturmacası yüzünden bana çarpar düşürürler diye oturmak zorunda kaldım. Herkes bana aman doğurma bugün geyiği yaptı. Attığım göbeklerden Arca epey korkmuş olacak ki uzun süre tekme atamadı, tırstı galiba, doğuruvereceğim sandı:)İçki içememem ve arabayı kullanmam İlkere yaradı, bol bol içebildi. Genelde bu tür organizasyonlarda o kendini feda eder ben alkol sınırını aşardım. Ah ne günlerdi:)
Kötü haber yine solda soldan boğazım ağrıyor ve geçmiyor. Ilık içilebilecek ne varsa içtim. Ateş öksürük olmadığı için doktor hiçbir şekilde ilaç almamı istemiyor ama ağrı çok fena ve ağrıması için yutkunmama bile gerek yok.
Pazartesi akşamı 2 yıldır ilk defa komşu ziyaretine gittik. Umut benim çocukluk arkadaşım, aynı apartmanda 20 sene birlikteydik, beraber oynardık. İlkerin de ortaokuldan sınıf arkadaşı. Tesadüf bu ya biz izmire taşınıp onlar da evlenince aynı apartmana düşmüşüz yine. Ama 2 yıldır bir türlü ziyaret edememiştik birbirimizi. Daha da ilginci, eşi de hamile ve 2 ay sonra doğum var. 1 saatliğine oturmaya gitmiştik, 3 saatte kalkamadık. En çok bebek muhabbeti yapıldı tabii, sonra apartman dedikodusu. Biz kiracılar olarak herkesi çekiştirdik. Hamileliğimin rahatlığına bir defa daha şükrettim. Nazlının 17 haftalık hamileyken göğsünden kist alınmış, kansere çevirmek üzereymiş, kalp rahatsızlığı varmış ve 4 ay 24 saat kusmuş, sonunda işi bırakmış. Şimdi bacak krampları varmış ve epey kilo almış. Allahım ne zor hamilelikler var dedim. Ama hala acayip pozitifti. Ne güzel birşeyleri dert etmemek lazım belki de , belki de bu rahatsızlıklarla yaşamayı öğrenmiş, isyan etmenin faydası ne diye düşünüyor. Onların kızları olacak ama aralarında sadece 2 ay var, eminim birlikte oynarlar.
Bugün bir ara SSK raporunu İl sağlık müdürlüğüne onaylatıp ofise uğrayacağım. Hala dinlenme turları başlamadı.
Bebek odası yerleşimi yarın. Şimdi omo baby ile yıkanıyor ciciler. Çok iş var daha çoook.

5 Şubat 2009 Perşembe

2 gün izin

Bu hafta 2 gün yıllık izin kullandım. Ayaklarımı uzatıp dinlendim mi? HAYIR:) Yok ben ayakta doğuracağım. Dün ev kalabalıktı, temizlik için gelen Güner abla, annem ilkerin annesi bir ara ablam ve duru ve hatta bir ara İlker:) Hepberaber yenen kahvaltının ardından herkes bir yerlere dağılıp ev temizlenmeye başladı. Ben de birkaç kap yemek yaptım. Öğleden sonra sürekli Almanya ve İstanbula bağlanıp laptopta şirket sistemini kurmaya çalıştım. Salak Almanlar 2 saat uğraştı yapamadı sonra ilker çözdü olayı, çok güldük çoook:) Akşama misafir vardı, ilkerin kuzenleri, 1,5 yaşındaki acayip sevimli bir kızları var, bütün akşam göbüşümü pışpışlayıp "bebek, bebek" diye mızıkladı. Bazen niye bizimki erkek oluyor diyorum, kız çocukları ne kadar sevimli:)Bize bebek arabası ve ana kucağı getirmişler, az kullanılmışından. Çok düşünceliler:) tabii İlker quinny buzz almak istediği için çok gcık oldu, zira benim fazla para harcamayalım diyeceğimi biliyor. Şimdilik kalsın deneyelim, birkaç ay sonra rahat edemezsek bunu geri verir, istediğimizden alırız şeklinde bir orta yol bulduk.
SSk ve izin olayları ile ilgili taze anneden pekçok bilgi edindim ama ikilemde kaldığımız birkaç noktayı netleştirmek için yine de SSK ya gittik bugün. Elimize bir form tutuşturdular. Şunlar yazıyor:
Analık geçici İşgörmezlik Ödeneği için gerekli belgeler:
1. İşveren beyan belgesi: Sigorta il müdürlüğünden verdiler, şirkete verip doldurtup aslını vereceğiz.
2. Doğum raporu : Aslı verilecek, eğer özel hastanede ve SSK ile anlaşması yoksa rapor hükümet tabibliğinden onaylatılacak ve bebeğin kimlik fotokopisi aslıyla birlikte verilecek.
3. İş görmezlik belgesi: bunu da eğer ssk ile anlaşmalı bir özel hastaneden alıyorsak bu hastanenin ssk ile anlaşmalı olduğuna dair bir onay verilmesi gerekiyormuş. Bunu il sağlık müdürlüğünden veya sağlık ocaklarından yaptırabiliyormuşuz.
4. Vizite kağıdı: prim ve ikramiyeler kafamı karıştırdı, şimdi bunlar belirtilirse daha mı fazla ödenek alma şansımız olacak? burasını anlamadığım için muhasebe müdürüne bugün mail yazdım, eğer bu şekilde ise vizite kağıdımın yeniden düzenlenmesini istedim.
5. Sağlık karnemiz : benim yok, ama bildiğim kadarıyla artık bu karne hiç aranmıyor?? Yine de çıkarılması kesin gerekiyorsa çıkartacağız mecburen.

Kısacası hala ufak tefek soru işaretleri çıkıyor. Bilen var mı ki?

Neyse... Bebek çikolatası işini de hallettik. Çünkü Kemeraltındaydık. Aradığın ne varsa bulunacak bir yer. Bir güzel karnımızı doyurup Kızlarağası pasajında cezvesiz fincanının içinde pişirilen Türk Kahvesinden içtik. Bambaşka bir lezzet. Bebek çikolatası hemen heryerde bulunan biblolu tiplerden. bir de hastaneye gelenlere ikram edilecek bebek şeklindeki badem şekerlerinden aldık, daha ucuz yollu. Bibloluları ev ziyareti ile mevlüte gelenlere vereceğiz. Birkaç ihtiyaç daha alındıktan sonra kuaföre gittim. Tam 1 yıldır saçlarım kesilmedi, neden? Çünkü hamileyken saçlarını kestirirsen bebeğin ömrü kısa olurmuş (tövbe, tövbe). Mühendis kadınla ne kadar bağdaşan bir durum değil mi? ama öyle işte, rapuzelim yani. Sadece manikür pedikür. Ablamla karşılaştık kuaförde, bir güzel dedikodu yaptık, eve akşamın bir körü geldim ve yarın işte son günüm!!!!!

Artık yatsam iyi olacak galiba:)