9 Eylül 2014 Salı

Çocukla en ideal tatil

Uzatmayacağım ve sadede geleceğim; yazlık.
Eskiden olsa ay hiç uğraşamam, otele gidiverelim zaten bir hafta tatilim var derdim.
Evet maalesef biz kapitalist kölelerin sadece bir hafta tatili var ve o bir hafta tatiline de bilgisayarınla akıllı telefonunla gitmen lazım. Mütemadiyen online olmadın mı, aman işler sensiz halloluveremez filan, dünyayı kurtaramadığınla kalırsın. Sanki o mesele o gün hallolmazsa tüm kurumsal hayat duracaktır... Kapitalizmin çarklarına çomak sokulmasın aman diyeyim...
Bu sene bir haftalık tatil yerine her cumayı tatil yapmayı denedim. En geç çarşambadan gidecekti Arca, ya anneannesiyle Özdereye ya babaannesiyle Çeşmeye. Ben de Perşembe akşamından arazi olacak, hem çocuğumla dolu dolu üç gün geçirecektim, hem işlerden tam anlamıyla kopacaktım (ben daha bir haftalığına tatil çıkıp da tatilde çalışmadığım gün bilmiyorum, en azından derler ki yeliz pazartesi gelecek ilişmeyiverelim…) hem de o hafta sonu göçebeliğini zaten yapıyordum bari üç günlüğüne yapacaktım, değecekti. Oldu da, yaptım da… Sadece annemin ayağı kırılıp ameliyat olunca işin Özdere ayağı salıdan çarşambadan değil Perşembe akşamından başlamış oldu. Olsun...
Yazlıkçılık iyidir, keşke tüm yazını yazlıkta geçirebilme imkanı olsa... Öğretmenliğe hiç bu kadar özenmemiştim :) 

Haftaya başlarken…

Tamam ben de dün başladım haftaya ama nasıl başladım hatırlamıyorum. Sabah altı buçukta kalkıp kahvaltı hazırladım ve çıktım. Sonra tüm gün boyunca Cuma günü izin kullanmış olmanın bedellerini ödedim. Arada küçük bir mola verip ilkokula dün başlayan yavruları ve analarını aradım. Biz geçen hafta o dilekçeyi vermemiş olsaydık, Arca da başlayacaktı dün, aynı heyecanlar…

4 Eylül 2014 Perşembe

Erteler misin? Savsaklar mısın? Gel yamacıma :)

Haziran ayıydı sanırım, evet haziran olmalı. Twitter’a bakarken bir link dikkatimi çekti, algıda seçicilik, klimalarla ilgili bir yazı. Teknolojikanneler.com’da yayınlanmış. Yazı gayet güzel ama ufak tefek eleştirilerim oldu, teknolojik annelerden Derya ile yazıştık, derken Derya sen de bir yazı yazsana dedi. A neden olmasın? Yazarım tabii… Allah seni inandırsın üç ay sonra yazıyı gönderdim. Ertele babam ertele… Ama sanma ki tamamen aklımdan uçup gitti, bu süreçte konu ile ilgili yeni yönetmelikleri anlatan bir makale bile yazdım, sayısız kaynak okudum, araştırma ve derleme yaptım.. Bu arada birçok blog yazısını ve diğer tüm işlerimi hiç anlatmıyorum bile. Sezon bitti, kimsenin klima filan alacağı kalmadı, ben o makaleyi sadeleştirerek Derya’ya gönderdim. Bravo bana!

Evet ben Yeliz, ben bir sistematik erteleyiciyim…

3 Eylül 2014 Çarşamba

Okul yazısı

Aman eksik kalmayayım...

Arca şu anda 67 aylık. Yani aslında ilkokula başlama yaşında. Arkadaşları arasında başlayan var, başlamayan da var.

Sonbahar sizin olsun.

Akşam rüzgarlarının serinliği geçicidir dedim ama yok geçmiyor, Eylül 1 dedik bizim pencereler birer birer kapanmaya başladı. Sonbahara direniyorum.  Bu yaz çabuk mu geçti ne? Üstelik öyle iyi filan da geçmedi. Biz kendimize şükür nefesleri bahşettik, o da hepi topu birkaç güzel an… Gerçi mutluluk dediğin an değil de nedir?

31 Ağustos 2014 Pazar

ALS


Geçtiğimiz günlerde Blogcu anne Elif, ALS hastalığı hakkında farkındalığı artırmak için bir adım attı. Bizlere de katkıda bulunmamız için çağrıda bulundu. 

Açık konuşayım, günlerdir hem sesimin düzelmesini bekledim hem de aklıma yaratıcı bir fikir gelmesini... Hiçbiri olmadı. Ben de kendim olmaya karar verdim.

Kendi videomu çekerken baktım Arca musallat oluyor, aldım karşıma konuştum. Neden video çekiyorum, ALS hastalığı nedir, nasıl destek oluruz... Bir bir anlattım. Yo hayır, bir travma geçirmesinden çekinmiyorum, zira iki yaşının ilk bir ayını hastanede geçirmiş bir çocuk olarak travmanın babasını yaşayalı yıllar oluyor. Çocuklar bir yerlerde birilerinin acı çekmekte olduğunu bilmeli bence, hayat tozpembe değil. Ve insanların acılarına ortak olmak, onlara destek verebilmek en büyük erdemdir.

Arca, videonun sonunda mücadeleye davet etmek istediğim isimleri telaffuz ediyor; bir de buradan alt yazı geçeyim: 
Instagramda yaratıcı kitap temalı paylaşımları ile takip etmekten keyif aldığım : http://instagram.com/fuufu_
Blog yazılarını ve sosyal medyadaki paylaşımlarını sevdiğim Özge : durumbildirimi.com
Ve ana girişimci (anagirisimci.com) : Hülya 

Bu yazıyı yazmadan önce, hem biraz daha bilgi edinmek, hem de öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak için biraz araştırma yaptım. Zira ALS'yi bir kova buzu kafasından aşağı boca eden insanlarla tanımıştık ama hangimiz ne kadarını biliyorduk?

Aşağıdaki önemli bilgileri Aslı Şahin isimli doktora öğrencisinin yazısından birebir kopyaladım. Öyle güzel öyle açıklayıcı yazmış ki... Beni en çok etkileyen kısım, hastanın tüm yaşadıkları sırasında bilincinin hep açık olması... Ben bunu hayal edemiyorum, çok uğraştım ama kendimi o hastanın yerine koyamadım bir türlü... Allah hem hastalara hem yakınlarına sabır versin...

Daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki linke tıklayabilir, ALS derneğine dolayısıyla bu hastalıkla mücadele eden hasta ve yakınlarına katkıda bulunabilmek için bağış yapabilirsiniz: 


"ALS (Amiyotrofik lateral skleroz), motor sinir hucrelerinin dejenerasyonu ile tanimlanan olumcul bir hastaliktir. Hastalik taa 1869 yilinda Jean-Martin Charcot tarafindan isimlendirilmistir. Jean-Martin Charkot, hastalarinda otopsi sirasinda, omuriligin yan kisimlarinda gordugu sertlesmeler sonucu bu ismi vermistir. 
......

ALS hastaligi kendini, hastanin tek tarafli olarak kolunu ya da bacagini haraket ettirmede sorun yasamasiyla belli eder. Sebep bu sorunlu bolgelerdeki motor sinir hucrelerinin, yani kaslarimizi oynatmaktan sorumlu sinir hucrelerinin, dejenerasyona ugramaya baslamasidir. Dejenerasyona ugrayan motor sinir hucresi, kastan baslayarak, beyne ya da omurilige dogru geri cekilmeye ve ölmeye baslar. Hastalik ilerledikce motor sinir hucresi kaybi tum vucuda yayilir. Ornegin diyafram da bir kastir, nefes alis-verisimizi saglar. Hasta bu bolgedeki motor sinir hucrelerini kaybettiginde nefes alamaz ve solunum cihazina baglanmak zorunda kalir. Iste buz kovasi mucadelesini baslatan ALSA veTurk ALS Dernegi (Tam ismi ALS-MNH Dernegi) gibi organizasyonlar, bu hastalarin ihtiyaclarini karsilamak icin yardim eder, onlara solunum cihazi gibi aletler verir. Hayatlarini birazcik da olsa kolaylastirmaya calisirlar. Maalesef, bu hastalik genelde cok hizli ilerler. Teshis konulan bir hastanin omru ortalama 3-5 sene kadardir. (Istisnalar, hastaligin yavas ilerleme durumlari, mevcuttur. Ornegin unlu fizikci Steven Hawking bu hastalik ile 25 seneden fazladir yasamaktadir.) Bence bu hastaligi, diger butun sinir hastaliklarindan ayiran ve kotu yapan en onemli nokta bu hastalik sirasinda bilincinizin yerinde olmasidir." 


29 Ağustos 2014 Cuma

söyleyeceklerim bu kadar!

Enkaz gibiyim! Ay yeminle sürünüyorum! Yaz gribi diye bir şey çıkarmışlar bak çok ciddi söylüyorum: biyolojik silah! Benim gibi müthiş bir değeri yeryüzünden silme girişimleri var ama yıkılmayacağım!

Dün biraz kuyruğu doğrultur gibi oldum bam! uçak rötarı, İstanbulun sidikli iğrenç havası... Var ya sırf şu havası bile İstanbul'u terk etmek için yeterli sebep. Arkadaş o ne yav! Leş gibi nem, pis bir rüzgar, sidikli bir gökyüzü. Ellerini açıp da "yağ allahın cezası yağ da güneşin gül cemalini bir görelim" diye haykırası geliyor insanın. İzmir'de yaz kış güneş gözlüğü takan ben, İstanbul seyahatinde direkt numaralı gözlük hiç uğraşmıyorum lensle filan!

Bizim şirkette aynı dönem işe başladığım arkadaşlarım bir bir ayrılıyor, ne şimdi bu? Sinyal mi? ay o sinyal bana verileli neredeyse üç sene oluyor, yerimden kıpırdayamıyorum, kahrolsun İzmir'in kısır iş imkanları.. Miyopum ya ne sinyalleri görebiliyorum, ne iş fırsatlarını... Havaalanından alan arkadaşa "n'oluyoooor bize n'oluyooor?" diye ağlayacaktım neredeyse. Sahi n'oluyor lan? Nereye gidiyorsunuz beni bırakıp? Ay aman neyse...

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Hay çölde kutup ayıları şeyedesice!

Arca bu yaz TRT çocuk kanalı ile tanıştı. Annemin ameliyat olduğu haftaydı, yazlıktayız. Ben yemek yapıyorum yardımcı olmak için. Arca, ayağa kalkamayan anneanneye teslim. Fazla hareket kabiliyetleri yok, televizyon seyrediyorlar. Pek alışkın olmadığı bu muamele karşısında Arca sevinçli bir şaşkınlık içinde. Ama öyle başıboş bırakmak yok. Yani koy çocuğu televizyon karşısına, bak işine şeklinde değil, annem de Arca ile birlikte izliyor, hatta istişarelerde bulunuyorlar. En çok ama en çok “Canım Kardeşim” adındaki çizgi filmi seviyorlar. Favorileri Mıncır denen kedi ile evin babası çocuk ruhlu Galip. Çizgi film bitiyor, bunlar hala Galip’ten bahsedip gülüyorlar. Arca feci sardı. Saatini biliyoruz, bitince kapatıyoruz, kurallar, kurallar…

26 Ağustos 2014 Salı

OG-JEF-TİK!

Arca yılsonu gösterisinin bir bölümünde fotoğrafçı olmuştu. Okuldan da gösteri için bir fotoğraf makinesi göndermemizi istediler. Gerçi kullanmadı, kartondan daha sevimli bir makine yapmışlar ama o olay Arca’nın fotoğraf makinesi ile tanışmasına vesile oldu.

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Dumur diyalog #129

Bu yazı umumiyetle İzmir'de geçiren Arca karşı komşunun oğluyla samimiyeti ilerletir. Ne var ki Tuna arca'ya göre çok televizyon izlemektedir. Bir gün Arca dayanamaz ve arkadaşını uyarır. 
"Bak tuna sana söylemem lazım: çok televizyon izliyorsun beyin hücrelerin ölecek!"
-----------

21 Ağustos 2014 Perşembe

Nerede kalmıştık?

Yazdım kaçtım, sordum kaçtım gibi oldu değil mi? Değil!

İki gündür bilmiyorsunuz ne haldeyim:P Öncelikle NA hastaneye kaldırıldı, iki gün yoktu. Sonra İlkerin annesi dün ameliyat oldu. Bu arada Arca’nın okulunun tadilat olası gelmiş, yok İlker idare etti, yok annemler ilgilendi (onun da ayak hala tam iyileşmedi bu arada), yok ben izin aldım filan derken… Günler geçti.

Üstüne benim hatamın da bulunduğu korkunç bir sorun yaşadık işte. Hala da çözemedik. E rakiplerin bir departman ayırdığı görevi sen evde boş zamanlarında hobi niyetine yaparsan, hata yaparsın! Diyerek işverenime yükleyebilirim suçu ama hayır yapmayacağım, baştan sona bütün arşivi didik didik düzeltme projesi türettim kendime, cümlemize hayırlı olsun. Sabahtan beri pert olmuşum, zaten bu ağustos sıcağında boğazım da ağrıyor, ıhlamurumu içerken, şahsi maillerime bakayım dedim, abovvv…. Blog beni çağırıyor.

19 Ağustos 2014 Salı

Dikkat! Dikkat! Blog listesine hangi blogları ekleyeyim?

Uzun yıllardır içerik üretmeyen blogları görüp listeyi tümden kaldırmıştım.
Hemen fark edilmiş, şiddetle de listenin konması talep edilmişti.
Siz istersiniz de ben koymaz mıyım bacılarım kardeşlerim?

Biraz kırparak da olsa koydum listeyi. Yine fazla kırpmadım, en son bir yıl önce yazdıysa bıraktım:)

Ben çoğunlukla Bloglovinden okuyorum aslında ve oradan takibe aldığım bloglar çok ama uğraştım yine de oradaki listeyi burayla birleştiremedim. Neyse ya sorun değil manuel olarak da girebiliyorsun sonuçta.

Liste şu anda sağda bir yerlerde mevcut.

Fark ettiysen aynı benim blog gibi her şeyden her kategoriden blog var.

Masa başı çalışanlar için egzersizler

Baktım pabuç pahalı, internetten araştırmalara başladım. Biliyorum, hastalığı internetten araştırmak sakıncalı, biliyorum bilgi kirliliği… Ama cidden doktora gidemem. Kötü şeyler söyleyecek biliyorum. Önce ben elimden geleni yapayım sonra gideyim tamam mı? Anlaştık mı?

Bir kere duruşum tamamen yanlış!
Bak nasıl da evrimleşmiş insanoğlu...
Kaynak belirtemedim üzgünüm, instagramdan araklamıştım:)

Ben işte o en bir evrim geçirmiş son halkasıyım insanlığın.

Yani nasıl durulmaması gerekiyorsa, benim fotoğrafımı çek, fizik tedavi uzmanlarının ders kitabına koy!

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Her şeyin başı sonu önü arkası berisi gerisi sağlık!

On iki yıl önce şekeri bıraktım, hala çikolatayı bırakamadığım için kendime kızarım. Bağımlılık n’aparsın… Krizim tuttu mu yemem lazım. 

On yıl önce sigarayı bıraktım. 

Bir yıl önce kolayı ve gazlı içecekleri.

Siyah çayı azaltıp yerine yeşil, beyaz çay koymaya çalışıyorum.

Kahvenin yerine koyabileceğim bir şey henüz icat edilmedi. Reflümü tetiklemesi pahasına hala günde bir bilemedin iki tane içiyorum. Laf edene çok pis çemkiririm, “kahveme karışmayın allahsızlar!” notasından arabesk girerim, şaşar kalırsın! 

13 Ağustos 2014 Çarşamba

"Senin hayatına bir yol çizmeyeceğim ama sana dünyaları vereceğim, söz!"

Geçtiğimiz aylarda Arca’nın okulundan bir arkadaşının doğum günü partisindeydik. Pek concon bir partiydi, parti evindeydi, çocuklar içerinde çılgınlar gibi eğlenirken, anneler (ve bir tane de baba vardı) başka bir salonda izzeti ikram ağırlanıyorlardı. Mahalle kreşinden ağzımız yanınca daha kurumsal bir okula verdik ya cüceyi, verdiğimiz şube tam da sosyetenin çocuklarının gittiği şube. İlker her gün Arca’yı almaya gidiyor da oradan biliyor, arabalar son modelmiş, yok efendim şoförler alıyormuş çocukları vs… Ben meseleye o partide aydım. Farklı bir gezegenden geliyordu anneler. Bana uzak bir gezegenden. Neyse konumuz o değil, konumuz başka.

Hay dilimi eşek arıları soksun!

Metro Üçkuyulara kadar açıldı. Hatta Pazar günü pazara gitmek için kullandım, gayet güzel. 5 TL otoparka vereceğime, 2 TL kentkartımla paşalar gibi gider gelirim, mazot neyim de harcamam, park yerine gir çıkla uğraşmam. Hafta içi de biliyordum, kalabalıklaşacaktı, üçüncü durak olacaktım. Ama diyordum ki yolcu sayısı artacağına göre, herhalde sefer sayılarını sıklaştırırlar ya da vagonları artırırlar. Nerdeee… Bir de yeni düzenleme geldi ki bu da insanların metroya yüklenmesine sebep oldu.

Aziz Amca, maşallah yemedi içmedi, ilk icraat olarak toplu taşımanın içine etti!

12 Ağustos 2014 Salı

bugün bir an önce eve gitmek istiyorum

Sabah UPS'çiler geldi ve tüm çalışma şevkimin içine ettiler. Bir de UPS prizinin nasıl bir priz olduğunu kalın kafasına bir türlü bilgi girmeyecekmiş birine anlatır gibi anlattılar. Sen kimsin bana anlayış gösteren tebessümle yaklaşıyorsun diyecek oldum, amaaann boşver dedim. Uğraşamayacağım. Robin Williams ölmüş zaten!

Benim için ışıldayan gözlerini gördüğümde gülümsediğim bir insandı. Hafta sonu babam televizyonda bir filmini izliyordu, "aa ne severim, ne harika bir oyuncudur" dediydim, elimi attığımı kurutuyorum. Çok bencilim, ölmesine bencilce bozuldum. Her gidenin gidişine bencilce bozuluyorum ve ölenlerin ardından kendimi daha yalnız hissediyorum ve daha olgun, daha yaşlanmış... Çünkü gidenler giderken geçmişin anılarını yanlarında götürmüyorlar, özlemini çekelim diye koynumuza bırakıp gidiyorlar. Gidene değil, kalana zor.

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Dumur diyalog #128

"Cumhurbaşkanı hırsız olmayacakkk!"
Arca: bak doğru söylüyor cumhurbaşkanı hiç hırsız olur mu? Olmaz!
................

Arca, biraz bazen kelimeleri birbirine karıştırır :)

Tatil eğlenceleri kitabında yunus gösterisi sayfası var. 
Y: hiç hoşuma gitmedi!
A: aa neden annem?
Y: yunus gösterilerine prensip olarak karşıyım!
A: prens mi? Prens ne?!

yazmayayım diyorum yok duramıyorum

En son ne zaman umut etmiştim? Sanırım yerel seçimlerdi.

Çok pis oyunu düşürecektik, çok fena bozum edecektik. Edecektik değil mi?

He canım he gülüm he…

7 Ağustos 2014 Perşembe

Her değişiklik arayan kadın saçıyla oynayacak değil ya?!

Geçen bir okuyucu (adı yoktu da o yüzden okuyucu dedim) fark etmiş, niçin blog listesini kaldırdın demiş. Böyle böyle eksile eksile blog kendini imha edecek haberiniz yok : ) Hehe tabii ki ondan değil. Blog listesini kaldırıyorum arkadaş! Ne gerek var? Sanki millet blog mu yazıyor? (sık yazanlar alınganlık yapmasın!) Yazmıyor tabii… Bir bloga bakayım diyorsun en son dört ay önce içerik üretmiş. Sen blog yazıyorum deme. (Bak nasıl da profesyonel blogger’lar gibi “içerik üretmek” terimlerini kullanıyorum, allahım sana geliyorum!)