19 Ağustos 2011 Cuma

Gece 10 sabah 5 arası çalışan nöbetçi kuaför olsa...


Nefret ediyorum kuaföre gitmekten. Bence kadın nesline verilmiş en büyük ceza! Kitap okuyorum, dergi okuyorum, laflıyorum, yok , bayıyor. Millet nasıl her hafta gidiyor anlamıyorum. Kuaför ile mesafeli ilişkim tamamen mahalle baskısına dayanıyor, bir de aynadaki görüntüm artık çekilmez olduğunda!

18 Ağustos 2011 Perşembe

"Karamel" tadında

Arca'nın uyku saatine eşlik eden film Karamel.

Film hakkında DVD'nin arkasında yazanlardan başka bilgim yoktu.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Dumur diyalog #17

Sabah kalkmışım ama hala uykum var. Uzandım salondaki koltuğa.

A: Anneeee, nerdesin annem?
Y: Uzanıyorum, salondayım
A: Salonda olma sen, mutfakta ol, acıktım, bana kahvaltı hazırla!

İstanbul’daydım.

O gün… 17 Ağustos 1999’da. Ve hatta yurtta, çatı arasındaki etüt odasında tek başıma ertesi günkü yaz okulu finali için çalışıyordum, uyanıktım. Kocaman boş masalar, masaların üzerinde kahve çay içilmiş, bırakılmış fincanlar vardı. İyi hatırlıyorum çünkü, önce köpekler ulumaya başladı, ama her zamankinden farklı. Sonra deprem başladı. Masalar ileri geri gitmeye, fincanlar birbirine çarpmaya başladı. O ses günlerce kulaklarımdan gitmedi.

16 Ağustos 2011 Salı

Sosyal paylaşım insanı

Değilmişim ben anladım.

Facebook hesabıma en son ne zaman girdim bilmiyorum. Bizim şirketin toplasan üç kelime etmediğim uzaklardaki bir ofiste çalışan elemanı ile facebook’ta birbirimizi mi “like” ediciiz anlamadım.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

İki yaşındaki çocuğumuz büyürken... sınır koyalım... çocuğumuzla işbirliği yapalım...

Bizim dönem anababalarının başucu niteliğinde bir kitap var. “Çocuğunuza sınır koymak”
Geçtiğimiz yıl okuyup kenara koymuştum, bizim için daha erken demiştim. Sınırları zorlama konulu krizler baş gösterince tozlu raflardan indi, komodin üstlerinde yerini aldı. Elfanam önermişti, bizim dönem annelerinin kılavuzu gibi. Elfana’dan sonra – algıda seçicilik olsa gerek – birçok ana okul öğretmeni de tavsiye etmişti, birçoklarının da odasında gördüm.

14 Ağustos 2011 Pazar

Dumur Diyalog #16

Geçenlerde bir akşam davulcu kapıya dayandı. Ben de yarı çıplak dolaşıyorum evde, İlker koltukta sızmış, kapıyı açmamayı tercih ettim. Adam da nasıl ısrarlı. Bu arada Arca ile oyun oynuyoruz, huzursuzlanıyor, "kim geldi? kim geldi?"

Kucağıma aldım, fısıltı ile, çok önemli bir sır verir gibi; dedim ki:"baba uyuyor, davulcuyu tanımıyorum, açmak istemiyorum, şşş, sen de hiç sesini çıkarma, bizim sırrımız olsun" Kikirdedik ikimiz de oyuna devam.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Garip takıntılarım var

Her seyahate bir dolu kitap ile giderim. Sanki hızlı okuma kursuna gitmişim de bir gecede kitap bitirebiliyormuşum gibi. Seyahat ne kadar uzunsa kitap kalabalığı o kadar fazladır. Hani kitapsız kalacağım da okuyacak bir şey bulamayacağım korkusu sarar her yanımı. O boşluk hissi çok fenadır.

12 Ağustos 2011 Cuma

Dumur diyalog # özel seans

Ben temizliğe kafayı yormam. Yoracak olursam kendim yaparım, çok da hastalıklı bir karar olur bu ailemiz için. İlk evlendiğim zamanlarda cumartesilerim boştu, İlker de yoktu, kendimi temizliğe vermiştim. Fayans arasındaki derzleri bile tuzruhu ile ovmuşluğum var. Zehirleniyordum nerdeyse. Elvan bana “manyak mısın” çekmese duvarları da silecektim.

Arca’dan sonra pek bir rehavet çöktü üzerime, ohh. Şimdi yerleri süpürmek için Arca’nın çoraplarının altına bakıyorum. Kararıyorsa, tamam temizlik zamanı gelmiş.

Paylaşalım, paylaşasın, paylaşasıcalar!

Bahsetmedim değil mi? Arca okula başladı. Evin yakınındaki bilimum tanıdığın referans olduğu, eski okulda karara varmıştık.

Önce sadece gün aşırı iki saatten başlattık. Oyun grubu şeklinde. Arca ağlıyordu, “Umidini” istiyordu sürekli. Konuşmalar kar etmiyordu. Derken okulun müdürü, her gün gelsin, gerekirse bir saat kalsın dönsün, her gün gelineceğine alışsın, dedi. Her güne çevirdik. Isınma turlarındayız daha. Şimdilik fena değil.

Okul deyince, geçen gün koptuğum bir karikatürü yapıştırayım, çok iyi ya.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Bugün...

Sabahın köründe Ümit ablanın telefonu ile uyandım. Hastaymış, doktora gidecekmiş.

Geçmiş olsun. Tabii bize de. Annem yazlıkta İlker'in annesi misafirlikte, İlker aldı eline sazı, daha doğrusu Arca'yı, Agora senin ofis benim geziyorlar. En kötü ben yıllık iznimin bir bölümünü kullanacaktım.

Dumur diyalog #15: köy yumurtası

Akşam bizim mandıradan köy yumurtası ve yoğurt aldım.
Eve gelince Arca'ya reklamını yaptım.

Neyse.. akşam yemek yiyoruz.
Y: Arca taze yoğurt var, yemek ister misin? 

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Somali'li korsanları hatırlıyor musunuz?

Önce son günlerdeki açlık vuruyor hepimizi.

Açlıktan ölen onbinlerce çocuk...

Bir konu daha var halbuki bizi ilgilendiren. Somali'li korsanların 11 ay önce kaçırdıkları ve içinde 3 Türk'ün de bulunduğu gemi.

Bloğun "İzle" butonuna tıklayan 200. Kişiyi….

Öpüjem!

Heyecan yok, en sanalından öpüjem! Ya napacaktım : )

Hediye verebilirim bak, seçkin okur kitlemden şanslı bir kişi en sevdiği blog postumu çıktı alsın getirsin imzalayayım : ))

9 Ağustos 2011 Salı

Ben bugün...

Öğlen Forum'a kaçtım. Güya Kipa'ya gidip sabah tıkındığın Nesfit'ten alacaktım, güya:)

Bütün mağazaları bir güzel gezdim. Ve indirimler 70% rakamı ile telaffuz edilirken tek parça almadan döndüm.

Kelebek etkisi

“Ne sürüyorsun?” diye bence garip bir soru soran İlker’e “oje görmüyor musun?” dedim. “Rengi yok” dedi, ne gördüğünü söyledi evet cila sürüyordum sadece.

33 yaşıma geldim, üç (sayı ile 3) defa kırmızı veya renkli bir oje sürdüğüm görülmemiştir. En afili manikürüm Fransız olanıdır. Süse pek Fransız bir kadının kocasının da oje konusunda algıda seçiciliği olmaması çok doğal, niye garip bulduysam sorusunu : )

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Ben bugün ilk defa...

Ofise kitap getirdim ve bir kitabın finalini kaçak göçek ofiste yaptım iyi mi!

Dün gece İlker'e bu kitabı bitireceğim dediğimde, yat zıbar işin mi yok demişti. Ben onun lafını dinlemeyip kitabı yatağa aldım. Sonra Arca'nın ateşi çıktı ve tüm geceyi ayakta, onun yatağında ve mızırdanmalar eşliğinde geçirdim.

Dumur diyalog #14

Arca okulda arkadaşının kamyonunu ödünç alır, oynar ama geri vermek istemez.
ÜT: Arca artık eve gidiyoruz, arkadaşının kamyonunu geri verir misin?
A: Vermiycem, ağlasın! Eve götürelim!
ÜT: Evde çok fazla kamyonun var
A: Evdeki kamyonlara arkadaş olsun bu, bizimle gelsin !

--------------------------------------------------------

“aa bak bu short ve t-shirt takımmış, hadi gel takımlarını giyelim” diyerek ilgisini çekmiş ve üzerini giydirebilmiştik.

İşte bahsettiğim böyle bir takım



Kasap Aydın abiye gittik, sohbet ediyoruz, şike vs mevzuları yine.

Aydın abi : Arca sen hangi takımı tutuyorsun?
Arca (üzerindeki short ve t-shirt’ü tutarak) : bu takımı!

--------------------------------------------------------

Sabahın körü daha uyanmamışım bile...
A: Çikootalı puding istiyorum!
Y: Annecim ben ev pudingi yapmayı bilmiyorum, Ümit teyzen gelince yapar. Nasıl yapıldığını bilmiyorum.
A: Süt koyuyosun, tuz koyuyosun, kakao, sonra böyle karıştırıyorsun, ocağa koyuyorsun. sen de ocağa koy!

--------------------------------------------------------

Geçenlerde bir akşam balkonu buz gibi yıkamışım, patates kızartmışım hep beraber yiyoruz. Buz gibi bira açtım yanına oh keyif…

Arca bana : “bira kokuyorsun” dedi.
Ben: Peki güzel mi? Kötü mü koku? (bence çok güzel bir kokudur:P)
Arca: Kötü!
Ben: 15 yaşına geldiğinde “anne gel birer bira açalım” dediğinde kötü kokuyor diye içirtmeyeceğim yanımda! Oh olsun!
Arca: Cadı anne!
İlker: Vallaha ben söylemedim.

6 Ağustos 2011 Cumartesi

hmmm, görürsem söylerim!

Hatırla !! Hatırla!!
Önce numaralı gözlük bulunacak sonra lensler çıkacak!

Her akşam aynı şey. Arca uyuduktan sonra lenslerimi çıkarıyorum ve kör olduğum için bir türlü numaralı gözlüklerimi bulamıyorum. İlker varsa sorun yok, sağ olsun o buluyor. Ama geçen akşam İlker Tufanlara PES oynamaya gitti, ve ben gözlüklerimi bulabilmek için, on dakika arandıktan sonra tekrar lenslerimi taktım, gözlüğümü buldum ve lenslerimi tekrar çıkardım. Ya da gözlükte bir alarm olsa mesela… Çok muzdaripim çok çekiyorum bu körlükten.

Lastikleri gevşeyen bütün donlarımı pazara gideceğim planıyla çöpe attım! Giyecek donum yok desem kimse inanmaz, lakin yok! Üstelik sürekli unutuyorum, bir bakmışım Perşembe geçmiş, gelecek haftanın pazarına kalmış. Hatırla Yeliz hatırla! don alınacak!

Dört tane ajanda tutuyorum ama yine hafta sonu röfleye gideceğimi unutup plan yapıyorum. Bu hafta yazlık planını yaparken aklım neredeydi acaba. Anneme geliriz derken aynaya baktım dört ay geçmiş benim saçlar konsomatristen hallice olmuş. Fön çektiremez oldum, iyice ayyuka çıkacak diye.
Hatırla! Röfle !! Hatırla!

Unutkanlığın sebebi bulunmuş, öğrendim rahatladım. Radyoda söylüyordu, bir araştırma yapmışlar. Eğer karanlıkta, kesintisiz uykunuzu 22:00 – 06:00 saatleri arasında alırsanız, unutkanlık filan çekmiyormuşsunuz. Bingo!

Oldu canım iki senedir, üst üste iki gece böyle bir uyku çektin mi diye sor bakalım önce. Gazı bitti, dişi başladı, dişi bitti çişi, kabusu başladı.

Gül de hamileymiş, yeay!! Daha geçen gün annem sordu, düşünüyorlar mı diye. Yok demiştim, biraz aklı varsa Poyraz (13 ay) ve Arca(2,5 yaş)’yı görüp uzun bir süre erteler. Anlattım Gül’e hatırlattım o Arca’nın kriz akşamını, hatırladı, ama iş işten geçmişti. Bundan sonra zaten sürekli unutacak bir şeyleri, geçmiş ola!

22:00 ila 06:00 arası kesintisiz uyku, hmmm, görürsem söylerim!

5 Ağustos 2011 Cuma

Dumur diyalog #13 : Dap daba daba dababaaa…

Arca’nın hemen hiçbir tarafı bana benzemez. Elinden ayağından tut da yastığa sarılarak ve üstü açık uyumasına, soğuk duş, soğuk su sevmesine, açlığa dirençsizliğine, sabahları müthiş neşeli olmasına, yemek alışkanlıklarına kadar İlker’e benzer. Arca babasının çocukluk fotoğraflarına bakar, kendisi sanar.

Baktım doğuştan bana benzemiyor, bari sonradan kendi özelliklerimi enjekte edeyim bünyesine dedim.

Çok iyi politika yaparım, polemiğe girmeyi sevmem, çok damarıma basılmadıkça insanların suyuna gitme konusunda azimliyimdir. Öyle ki Arca’yı ben ağlatırım, sonra “vah evladım kimler ağlattı seni, noldu sana?” der, Arca’nın kendisinin de şaşırmasını sağlarım, çocuğumla bile polemiğe girmem, altından girer üstünden çıkar, krizi imkanlarım ölçüsünde pasifize ederim.

Arca çok pis politikacı oldu son zamanlarda,bunu iyi bir öğrenci olmasına bağlıyorum.

Alıp karşına konuşmak istersin, lafı değiştirir. Bir şey sorarsın lafı değiştirir. Ona terslenmeni bir şekilde bertaraf eder.
Nasıl mı?
Kendince bir yol bulmuş, diyelim ki, kızacağım bir hareketi oldu, hop hemen yüz ifadesi değişir: “Dap daba daba dababaaa…”

“Oğlum … yiyecek misin?” misal “Dap daba daba dababaaa…”

“Arca hadi çıkıyoruz…” “Dap daba daba dababaaa…”

“Arca işe gidiyorum, hoşça kal de, öpüşelim” “Dap daba daba dababaaa…”

“Arca hadi arkanda sıra oldu, kay çocuğum kaydıraktan” “Dap daba daba dababaaa…”

En son geçen akşam dumur etti yine;
A: Bugün okulda ağladım
Y: Aa şaşırdım, ağlamıyordun ne zamandır? Neden ağladığını sorabilir miyim?
A: Sor!
Y: Neden ağladın?
Cevap:

Untitled from yeliz minareci on Vimeo.