27 Temmuz 2008 Pazar

bir yol hikayesi - bölüm 7 : tatil bitiyor ama ya aksiyon??

11 temmuz cuma...
Sıcak bir sabaha uyandık, eşyalarımızı arabaya koyduk, bugün hedef Dalyanda Bacardi Turu.

Ali Kaptanın meşhur teknesine bindik. Dalyanda yüzlerce tekne var. Hemen hepsi Ekincik turu yapıyor, dolayısı ile tüm tekneler içiçe denize giriyor. Ali Kaptanın sadece çarşamba ve cumaları yaptığı Bacardi turu çok farklı. Yine İztuzu plajı var ama denize açıldığında sola doğru dümeni kırıyor ki bakir koyların tadına varalım.

Tat deyince aklıma geldi. Tatile çıkalı 5 gün oldu, hep denize yakın takıldık ama daha balık yiyemedik derken, sabah Ali Kaptanın elinde balıkları görünce derin bir oh çektik. Öğle yemeğinde ıssız bir koya yanaştık. Burada 15 gündür yaşayan 2 yoksul amca vardı. Ali Kaptana ve hanımına yemek için yardım edip karşılığında yemekten nasipleniyorlar. Baktık biz teknede uyuklarken millet ateşin başına çöreklenmiş. Meğer balıkların sayısı azmış, hamileyim ya :) sonuncuyu ilker benim için kaptı, az biraz kızlarla paylaştım. Tek balık hadisemiz de bu kadarcık oldu.

Caretta caretta göremedik maalesef. İztuzunda yengeçler de pek tatmin etmedi. Derken dönüşümüzde hava bir karardı, karşıki dağlara bulutlar yüklendi. Tatilin bittiğinin habercisi gibiydiler. Biz de yüklendik eşyalarımızı doğru Marmarise.
Yolda şimşekler, yağmur, fırtına... müthiş bir tatil vedasıydı.

Marmariste biraz yürüyüş yaptık, özlediğimiz Burger Kingten yeme fırsatı bulduk ama otele geldiğimizde pişman olduk. Çünkü Çınar Muğla Evleri aslında lokantaymış, hem de kocaman bir menüsü varmış, hatta balık bile varmış!!! Kokoşlar yer yatağını tercih etmedikleri için Muğla evlerinde kaldı, biz yer yataklarında yattık, ördek, kurbağa ve tavuk sesleri ile harika bir gece geçirdik.
12 temmuz cumartesi...
tatil bitiyor. Son günümüz.. Arabamız bozulmamış olsaydı bugün Gökova turuna çıkacaktık ama üst üste 3. tekne turu bünyemize ağır geleceğinden vazgeçtik, hem eve erken dönmenin sakıncası yok. Çınar Muğla Evleri, sadece kahvaltısı için bile kalınabilecek bir yer. Ekmekler orada yapılıyor, yumurtası balı bir başka. Gökova turu için bir haftasonu kaçamağı için yine burada kalmayı planlıyoruz. Sanıyorum tüm tatil boyunca en sevdiğimiz otel burasıydı. Yıllar önce kahvaltı ve lokanta olarak açılmış, sonra otel olarak da hizmet vermeye başlamış, yayla evlerindeki odalar her türlü konfora sahipti ve yer yatağı da inanılmaz rahattı.

Sorduk soruşturduk, birkaç saatimizi nerede denize girerek değerlendiririz diye. İncekum plajını önerdiler. Sedir Adası yolundan birkaç km ilerleyip arabayı bırakıyorsunuz, traktörlerle plaja indiriyorlar. Aman tanrım!!! tam bir günübirlikçi cenneti, piknik sepetini kapan, haşemasını giyen gelmiş. Bizim gibi normal insan evlatları da vardı ama azınlıktaydık. Bir ağaç gölgesine doluştuk. Ama keyfimiz kaçık. Alışmışız bakir koyların fatihi olmaya burda terliğini bırakacak boşluk yok. Neyse dedik ki bir denize girelim sonra toparlanır başka yere gideriz. Orçun, Gül, ben İlker daldık sulara, kalabalıktan arınalım diye kulaçladık uzaklara, iyice açıldık. Birden kıyıdaki kalabalığın arasında bir panik havası oluştu. Çığlıklar, kaçışmalar, yoksa köpekbalığı mı paniği yaşadık ama sadece birkaç saniye, çünkü insanların arasına karışan BADEM'di. Milli fokumuz BADEM. Bir ara kalabalıktan sıyrılıp açığa geldi, bize birkaç atlayıp zıplama hareketi sergiledi sonra yine kalabalığa yanaştı. Bir genç kıza öyle saldırdı ki - yada uzaktan biz öyle gördük - acayip tırsmaya başladık. Hamileyim ya bana böyle aksiyonlar yasak diye, İlker hadi dedi kenarda kenardan çıkalım denizden, ne olur ne olmaz. Hızlı hızlı yüzüyoruz kıyıya, geliyor demeye kalmadı o badem gözleri ve minik burnuyla burun buruna geldim. Bastım tabii çığlığı. Geçtim ilkerin arkasına siper aldım karnıma bu arada Tufan kıyıdan sürekli deklanjöre basıyor hain :) hadi biz yırttık, arkamızda Orçun başladı fokla boğuşmaya, güle hadi çık diyor, gül orçunun başı dertte sanıyor, geri dönmeye yelteniyor. Neyse ki sonunda bizimle pek eğlenemedi, başkalarına sardı.
(Bu resimdekiler tabii ki bizler değiliz, bizim dehşet fotoğraflarımızdansa bu mutlu tabloyu koymayı tercih ettim)
Bademi ofisteki arkadaşımın mavi yolculuğu sırasında çektiği video görüntülerinden görüp zararsız olduğunu düşünmüştüm ama sonraları gazetelerde çıkan yaklaşmayın haberleri sanıyorum bilinçaltıma yerleşmiş, açıkça korktum. Hamileliğin etkisi de var tabii, ne de olsa 150 kiloluk bir yaratık ve huyunu bilmiyorsun. Kıyıdan Bademi izlemek acayip eğlenceliydi. İnsanlarla bu kadar içiçe olması onun için yarar mı zarar mı bilmiyorum ama doğal bir yaşam şekli olmadığı kesin. Geçen hafta gazetede okudum, yaz aylarında bir havuza kapatılması uygun bulunmuş. Her insan bizim gibi değil ki, zarar verenler de olabilir.
Belki de bizlerden uzakta yaşaması onun için daha uygun.
Adrenalin yüklü tatilin son günü de işte böyle geçti...
akşam sonunda kendi yatağımızdaydık...

Sonra düşündüm, insanları tatilde tanırsın lafı ne kadar doğru.
Yıllardır bildiğim insanların bilmediğim ne kadar çok yönü varmış.
Mesela;
1. Orçunun gülü bu kadar sevdiğiini bilmiyordum :) hani yangından foktan kurtarması bi kenara hergün deli gibi süt içiriyor, kemik erimesi olmasın diye
2. Herkesin yemeklerle ilgili takıntıları var; ilkerle ben maydonoz, gül dışarda salata, tufan dışarıda hemen hemen hiçbirşey yemiyor. Orçunla Zeynepin çok takıntısı yok yemek konusunda
3. zeynepin kedi ve köpek takıntısı benimkini bile geçiyor.
4. herkes benim deli manyak bir haşlanmış mısır manyağı olduğumu öğrendi tatil boyunca. çünkü pis sularda haşlanmıştır diye dışarıdan alamadım ama ağzımı suyu aktı.
5. tufan mutlaka sabahları kahve içmesi lazım ayılması için ve bir dahaki tatili muhtemelen herşey dahil 5 yıldızlılarda geçirecek.
....
evet evet insanları tatilde iyi tanıyorsun, onlar da seni...

21 Temmuz 2008 Pazartesi

bir yol hikayesi - bölüm 6 : heyecana biraz ara

9 temmuz çarşamba...
sabahın erken saatlerinde kaya misafir evinden ayrılırken filiz hanımın annesini çektim kenara nefis yayla çorbasının tarifini aldım, yakında deneyeceğim.
Heyecana biraz ara başlığını attım ama yolumuzu kaybettik diye 2 defa aynı yolu gitmemizi saymadığım için.

Hamile filan demedim Tlos a tırmandım, kimse engel olamadı bana. keçilik çocukluktan kalma, ağaçtı, tepeydi dinlemez tırmanırdım. ilker çok şekerdi, baba ya beni tırmanırken korumaya filan çalışıyor ama saklıkent macerasının sonunda itiraf etti, ben bu işte ondan daha dengeli ve başarılıyım. Saklıkentteki buz gibi sular, tanrının eliyle açtığı su yolları yorgunluğu filan unutturdu.

Ama benim ofis ve telefonlar yine rahat bırakmadı. ne araba ne de diğer tüm sıkıntılar benim tatilimi boka çeviren sanıyorum bu boktan işler oldu. Fethiyede nasıl yamaç paraşütü canım çektiyse saklıkentte de raftinge aş erdim ama kimse yemedi, dolayısı ile adrenalin bir sonraki tatile kaldı benim için. akşam göceke uğradık. Tatil planı yaparken dediler ki Göcek pahalıdır, kalacaksanız Ortacada kalın, Göcekte 12 adalar turuna çıkarsınız. Tavsiye edilen tekneyi görelim önce dedik. Meğer günlük turlardanmış, hani masalı olanlardan. ne yatabiliyorsun ne de rahatça denize girebiliyorsun. EE kaldık mı yine düdük gibi? Oturduğumuz kafedeki garson imdadımıza yetişti birkaç özel tekne ile görüştük, biraz tuzluya mal olmakla beraber sadece kaptan eşi ve bizim grubun olacağı tur için anlaştık. yemekler bizden... İnanılmaz yorulduğumu otele gidince anladım ve de acıktığımı. hayatımda hiç bu kadar mutsuz hissetmemiştim. Kötü ve pahalı bir yemek yedik, direkt otele kaçtık uyumaya. Otel kaldıklarımız içinde en ucuzu idi. Sürekli etrafta dolaşan köpek öncelikle zeynepi sonra da beni acayip rahatsız etti. Otelin dışı da çok farklı değildi, heryer köpek...
10 Temmuz Perşembe...
huzurluydu, neden?
1. beni ofisten aramadıkları tek gündü.
2. yemekleri kendimiz getirdiğimiz için tufan rahatça yemek yiyebildi
3. salatayı biz yaptığımız için gül rahat rahat salata yiyebildi.
4. tekne tek başımıza bizimdi istediğimiz her koya irip çıkabildik.
Göcek gerçekten cennetten bir köşeymiş, kaptanımız ve eşi çok genç bir çiftti, bizimle yüzdüler, mutfaklarını kullanmamıza bişey demediler hatta onlara az iş düştü diye acayip sevindiler. Muhteşem sulara bıraktık kendimizi, defalarca metrelerce yüzdüm, tüm yılın stresini belki de sadece bugün atabildiğimiz hissettim. Arka fonda Orçunun "bugün perşembe tatil bitiyor" mırıltıları olmasa tabi herşey daha iyi olurdu :)
O akşam farkettik ki bizim için gecelere akmak hayal, bütün gün denizde canımız çıkıyor ve sonrası direkt yatak. neticede kimse ilkerin karaoke bar teklifine yüz vermedi ve sakin bir gece için yemekten sonra otelin yolunu tuttuk.

20 Temmuz 2008 Pazar

bir yol hikayesi - bölüm 5 : heyecana devam

Usta dedi ki "I IH ben yapamam, merkez servise götürün bunu" hadiii... kaldık düdük gibi ortada. olsun bizi kimse döndüremez yolumuzdan. Kekova turuna çıkacağız! eşyaları aşağı bıraktık, arabayı Petera teslim ettik, kiralama şirketi akşam bir transfer aracı ayarladı bize, 7 de alacak, kayaköye götürecek.
Kekova turu berbat başladı, çünkü tura kara yoluyla başladık. benim bulantım filan yokken kusacağım, öyle kötü kullanıyor arabayı, sanırsam şoför öküz genleri taşıyordu. Dedim ki mızmızlanma hamilesin sana öyle geliyor. Yok ayol indik çoluk çocuk herkes perişan. Deniz böyle sallamaz adamı. Kekova turu muhteşemdi. gölgeyi katık bütün gün yattık, hemen her yerde denize girdik. Tekneden atlayamıyorum, acaip koyuyor ama olsun denize girebilmek bile muhteşem. derken farkettim ki fotograf makinasının hafıza kartı laptop da laptop da evde kalmış!!! buyrun burdan yakın! dolayısı ile kekova turuna ait tek fotograf aşağıdakinden ibaret.

Yemekleri tufan beğenmemesine rağmen bence teyzenin köftesi müthişti. yemekten yana hiç sıkıntım olmadı, zaten deli gibi yiyorum. Teknede cepimde dünya kadar ofisten mesaj vardı. Fena çok fena bakanlıktan garanti belgesi dönmüş. Ankarayla istanbulla konuştum, acayip sinirlerim bozuldu. Dedikleri herşeyi tam yapıyorsun, onayını alıp, tamam deyip tatile huzur için çıkıyorsun, hadii bilgisayar bul çalış diyorlar sana. akşam turdan yine genleri bozuk şoförle döndük otele. Peter sağolsun bilgisayarını verdi, yapabileceğim kadarıla 1 saat uğraştım, ilker Kaşa inip hafıza kartı aldı. Orçun otelin önünden denize girdi, arabanın biraz gecikeceğini öğrenen ilker kendisine katıldı, şen şakrak işler düzeliyor derken, transfer araç 7 de gelmesi gerekirken tam 9 da geldi. içinden hayatımda gördüğüm en kaba insan çıktı, ilker adamı dövmemek için nasıl bu kadar sabırlı oldu hala bilemiyorum. Bir de yanlış anlaşılma olmuş diye yalan söyledi. Virajlı yollarda birkaç kaza tehlikesi atlattık, bir defa ilker arabayı sağa çek, telefonla öyle konuş diye adamı tersledi, zeynep arabada hamile vardan yaşamak istiyoruma kadar türlü şikayetlerde bulundu, ilker adamı dövmesin diye sarsıntıyı bahane edip öne yanına geçtim. Fethiyeye geldiğimizde öküz insan arabayı başkasına verip defoldu gitti. yerine gelen adam acayip neşeli bir şöfor, ondan öğrendik ki öküz herif patronmuş, ve 5 te fethiyeden kaşa doğru yola çıkması gerektiğini bildiği halde 7 de çıkmış. güç bela Kayaköyde Kaya misafirevine vardık, saat 11 di ve yemeğimiz odalarımız hazır bizi bekliyordu, Orçunun "iyi akşamlar herkese" narası tüm tatilin esprisi oldu. Korkunç akşamın üstüne otel ilaç gibi geldi. Sahibi Filiz hanım dağcı, İngiliz arkadaşının oteli olan bu evi dara düşünce geçen yıl almış, annesi babası ile birlikte işletiyor. İşi yükü ağır ama yemekler servis öyle özenli ki insanın istemeye istemeye yaptığı iş böyle olursa istese neler yapar diyesi geliyor. Hayatımızın en güzel uykusunu çektik, mis gibi dağ havasıyla birlikte.

8 Temmuz Salı..
Sabah kalktığımızda birşeyin farkına vardık, dağ başındaydık ve arabasız 6 kişiydik. Küçük bir otel ve zeyneple ikimizi tedirgin eden köpekler... arabanın akşam fethiyeye getirileceğini öğrenmek biraz rahatlattı ama oyalanmamız gerekiyordu. Babam buraların tandırının meşhur olduğunu söyleyince yürüme mesafesinde bir tavsiye aldık. Akşam üzerine kadar kimi havuza girdi, kimi okey oynadı, sonra gydik spor ayakkabılarımızı çıktık yollara. 400 metre denen heryere en az 2 km vardı, kuşkusuz yöre halkının mesafe tayini biraz zayıf.. sonunda bulduk lokantayı, bu defa yemek konusunda benden daha hamile hassasiyeti olan tufan kuzu kokusuna dayanamayıp aç kaldı. Protein niyetine götürdüm etleri, epey de güzeldi aslında. üzerine bir güzel uyumuşum ooooh. arada ofisle görüşmelerimden ve de sinir bozukluklarndan bahsetmiyorum tabi. Akşam ilker minibüsle fethiyeye inecek, arabayı teslim alacak. Koşarkn yaşlı bir çoban teyze ; " ya yiyonuz yiyonuz, şişiyonuz, sonra koşuyonuz annamadım ben bu işi" diye kocama laf atmış. ilker de "yok teyzecim dolmuş arıyorum, burdan mı geçiyor" diye sormuş, cevap "ben daha fethiyeyi görmedim kayaköyden çıkmadım ki" olmuş. TV den zayıflamak için şehirlililerin koştuğunu spor yaptığını filan biliyor da daha 10 km uzağı görmüşlüğü yok, yurdum insanı işte..
Vee.. ilker arabayı getirdi, nasıl da özlemişiz özgür olmayı, akşam bunun şerefine Hisarönüne indik.
düşük kaliteli İngilizlerin mekanı olmuş zorlama bir tatil beldesi havası hakimdi. barlarda oturasımız bile gelmedi. Nerde Kaşın samimiyeti nerde buranın sıradanlığı..
neyse birgün arayla planlarımıza devam edebiliriz, yarın Ortacadayız ama önce Saklıkent ve Tllos.

19 Temmuz 2008 Cumartesi

bir yol hikayesi - bölüm 4 : aksiyon dolu tatilde ilk 2 gün

5 temmuz cumartesi...
yapılacak çok iş var ama bu düdükcan uykudan başka birşey yaptırmıyor insana. evet arkadaşın cinsiyetinin belli olmasına daha çok var, unisex bir isim düşündük, düdükcan da karar kıldık. nasılsa anlamıyo şimdilik, dalgamızı geçiyoruz. pedikürden dönüp evde uzanmış "birdcage" filmini izlerken telefon çaldı, ilkerin arabası serviste olduğundan benimki aldıydı, şimdi kiralık aracı almamız gerekiyor yani ben acele aşağı inicem, taksiyle sahile geçicem, yoldan beni alacak, iki araba döneceğiz eve. tam kapıdan girerken yine telefon. Gülle orçunun apartmanda tüp patlamış, zeynep yakınlarda olduğu için olay yerine gitmiş, şimdi ben arayıp soraymışım. zeynepi aradım, sokmuyorlarmış kimseyi apartmana. tabi telaş... gül içerde... neyse ilker kiraladığımız arabayla aldı beni hemen gittik, sokağa girer girmez ağır bir koku... sonraki günlerde duyduğumuz her mangal kokusu bize o anı hatırlatacaktı kuşkusuz. Orçun polisleri filan dinlememiş dalmış içeri, kapmış gülü, aşağıdalar. zeynep tufan hep oradalar. allahtan tüp değilmiş, klimanın elektrik kontağından çıkmış yangın ve söndürülmüş ama bütün apartman is. halılar ıslanmış, titiz gül bir taraftan eşyalarını topluyor bi taraftan halılara yanıyor. erkekler halıları kuru temizlemeye götürdü. bana iş yaptırmıyorlar, zeynep yerleri sildi. ev tamamen is kokuyor, kalamazlar orada. tatil eşyalarını toplayıp bize geldiler. işin kötüsü akşam 8 olmuştu ve daha ben bavul filan toplamamıştım. tabii bir dünya şey unutuldu. ilkerin annesine gittik mis börekleri taze meyvesularını aldık. sabah planımız 4 te kalkıp yola çıkmak!!!
6 temmuz pazar...
kalktık, tam 4 defa birşeyleri unuttuğumuzdan eve tekrar girdik, su- tüp kapatmak, ilkerin cüzdanı, benim şapkam... bir de tamamen unuttuklarımız var, IPOD, tabu oyunu, tavla, kitabım, havlu... üstüne zeynepi almak için arabadan inerken meyvesuyu dolu termosum düştü kırıldı. Nazar dedik geçiştirdik.
Aydın otoban çıkışında kahvaltı ettik... temiz havayı içimize çekerken tatili iliklerimizde hissetmeye başlamıştık. yangın, unuttuklarımız, herşey geride kalmıştı, önümüzde 1 haftalık huzur dolu bir tatil vardı ???
ölüdenize vardık, burada denize girip, birkaç saat dinlenip Kaşa doğru yola devam edecektik. Ölüdenizde 2 şezlong + 1 şemsiyenin fiyatının 15 ytl olması bile moralimizi bozmadı. fethiyeden çıktık, ilkerin sigara içesi geldi kıllık yaptım mola verip için dedim. dağ başında durduk, sigaralarını içtiler, arabaya bindik, vites geçmiyor!!! geçtiği vites değişmiyor... 1 2 3 olmuyor. kaldık dağ başında, saat 6!! araba kiralama şirketini ve servisi aradık, kaşa kadar 2. vitesle gidin dediler. 60 km gittik... ama sahilin bu kadar muhteşem olduğunu başka türlü bu kadar içimize sindiremzdik zira yol 2 saatten fazla sürdü. bu arada amacımız akşam sanayiden usta bulup ertesi güne kadar arabayı hazır ettirmek kekova turundan dönüşte basıp kayaköye dönmek. güç bela otele geldik. Medusa Otelin sahibi Peter çok sevimli bir ingiliz, bize acayip yardımcı oldu. yataklar çok rahat değilse de misafirperverlik 1 numaraydı. bizim için her ihtimale karşı 1 gece da oda ayarladı. Akşam tavsiye mekan Arabın yerine gittik. Biz balık lokantası sanıyorduk, ilgisi yokmuş. Ama hanımı bir ordöv tabağı hazırlıyor, sadece onu yemek bile yetiyor. Hayatımda hiçbir lokantada bu kadar lezzetli mezeler yememiştim. Arap ile karısı meğer Kaş restoranın efsanevi aşçılarıymış, sonra kendi yerlerini açmışlar. Arap bizi meydandan alıp lokantaya götürdü, küçücük mekan. başımıza gelenleri duyunca 1 soda şişesini kırdı, hah dedi nzar filan kalmadı üzerinizde! O gün farkettim ki bu düdükcan hadisesi en çok birada beni vuruyor. Ya bir kokuyor, içicem nerdeyse.. tatil, mis gibi yemekler, gevşemek için 1 şişe bira tam ihtiyacım olan şey ama maalesef... otele döndüğümüzde yorgunluktan ölmek üzereydik ama usta piyasada yoktu. Gece gelmiş, bişey göremeyince sabaha randevu vermiş....

1 Temmuz 2008 Salı

bir yol hikayesi - bölüm 3 : SÜRPRİİİİİİİİZZZZZZ!!!

deliler gibi planladığımız tatile 10 gün kalmışken, hazırlıklar tam gaz devam ediyorken bu ağzımızı sulandıran organizasyonu ikinci plana atan nedir??? hadi bakalım???
yarı final maçını tufanda izlemeye karar verdik, kızarmış patates ve tavukla 2 birayı yuvarladım, buz gibi sular içtim üstüne. ertesi sabah bir mide ağrısı, üstelik midem de bulanıyor. mideyi fena üşüttük dedim. bu sıkıntı bütün gün sürerken, birden bir ampul yandı kafamda... ilkeri aradım, gerekli testleri al, evde buluşalım!! eh beni acayip tanıyan bir kocam var, 2 tane almış. POZİTİF!!! ama beni tatmin etmedi tabii ki. ertesi gün kan testi ve ultrasonla kesinleşti. 2 ay kadar önce olmuyor işte diye kuduruyordum, şimdi hiçbir şey hissetmiyorum.
ilker çıldırdı, hemen herkese söyleyelim diye tutturdu. Bir sen bir ben bir de bebek şarkısı dilinden düşmedi bütün gece. annemlerin yazlığına gittik, ilker duruyu organize etti haberi ona verdirtti. herkes acayip mutlu oldu tabii. sonra ertesi gün ilkerin annesine gittik kahvaltıda ilknurun yardımıyla söyledik, çıldırdı sağı solu aramaya başladı. Taze meyve suları mis gibi yemekler gönderdi eve.
tatil dostlarını aradık sahilde çay içmeye çağırdık. dedik ki "tatilde 7 kişi olmamız lazım biri daha geliyor" yaklaşık 15 dk kim bilemediler, istemiyoruz kimse kim gelmesin dediler. ilker "mecbur gelicek seçeneğiniz yok" deyince zeynep atladı "hamilesin sen!!!"
bu aralar muhabbet bu kısacası... tatilin pabucu damda:)