En son diyalog serisinde nerde kalmışız diye bakarken birkaç senelik diyalog okudum, çok eğlenceli ya. Ayrıca fark ettim ki, Arca büyüdükçe dumur diyaloglar seyrelmiş. Ya artık şaşırmıyoruz, dumur olmuyoruz ya da on beş yaşının tüm olgunluğu (!) ve örselenmişliği ile artık dumur etmiyor.
Diyecekken yine bizi koparmayı başardı.
Bir kıskançlık mı desem hani oidipus sendromuna mı bağlasam bilemiyorum ama Arca benimle muhterem kocamın muhabbetine acayip gıcık oluyor. Neymiş efendim ben onun esprilerine gülmüyormuşum ama babası saçma bir espri yapsa hemen kahkaha!
Yine bir gün İlker’in dediği bir şeye güldüm, yapıştırdı lafı; “Anne sen bir Karagümrük bir Ankaragücü’sün!”
Ben tabii mavi ekrana bağladım. Meğer Fenerbahçe’nin yancısymış bu takımlar. Dolayısıyla ben de İlkerin yancısı oluyormuşum. Benim evde bir Karagümrük olmadığım kaldıydı, onu da oldum çok şükür.
Benden pek haz etmiyor bu aralar. Zira ben, okulun gezisi Paris’te diye, aynı günlerde Paris’te kaçamak yapmak için babasını ikna eden, bunu da sırf gezi sırasında Arca’yı rahatsız etmek için yapan bir Karagümrükmüşüm. Hiç de bile değil. Paris’e bir kerecik de kocamla baş başa gideyim istedim, o ergen velediyle işim olmaz.
Neyse biz otelimizi filan ayarladık mis gibi. Derken okuldan bunların gezi programı gelmiş. Tesadüf bu ya (vallahi tesadüf), otelleri bizimkinin yakınında. Koca Paris’te aynı semtte kalacağız. İlker durur mu yemiş bizimkini,
İ: Arca var ya, annene otelinizin yakında olduğunu söylersek, her dakika damlar, el sallar, gelir öper seni.
A; Hadi be! E söylemeyelim o zaman, bilmesin!
İ: Kusura bakma ben söylerim, annenden hiçbir şey saklayamam.
A: saklamış olmayacaksın ki, sadece söylemeyi atlayacaksın. Baba ya vallahi gelir öper.