Siz benim böyle bol bol okuduğuma bakıp da beni kültürlü entel bir şey sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz. Yok aslında tam olarak yanılmıyorsunuz, kendime göre sınırlı bir entelektüelitem var bence. Biri bir filme, bir kitaba atıfta bulunduğunda mal mal bakmıyorum en azından, ucundan kıyısından bir muhabbet yakalayabiliyorum. Ama abartmaya gerek yok.
29 Kasım 2016 Salı
27 Kasım 2016 Pazar
10 yaş hamile pantolonu
Arca, dün tüm günü karın ağrısı ile geçirdi. Arada klozette rahata kavuşan cücenin evin içinde iki büklüm gezinmesine içim burkuldu. Akşam üzeri karnına sıcak havlu koyarak biraz rahatlamasını sağladım hatta bir yarım saat kadar uyudu.
19 Kasım 2016 Cumartesi
Çorba pişirmenin iyileştirici gücü
Kötünün de kötüsü günlerden geçiyoruz. Daha kötüsü olamaz dediğimiz her olayın daha kötüsünü yaşıyoruz. Gözümüze sokar gibi...
Bugün Arca ile baş başa evdeyiz. Dışarı çıkabilirdik, markete gidip alışveriş yapabilirdik ya da erkenden alışveriş merkezine gidip ablamın gecikmiş doğum günü hediyesini alabilirdik, aklımda birkaç şey var. Hiçbirini yapmak istemedim.
Bugün Arca ile baş başa evdeyiz. Dışarı çıkabilirdik, markete gidip alışveriş yapabilirdik ya da erkenden alışveriş merkezine gidip ablamın gecikmiş doğum günü hediyesini alabilirdik, aklımda birkaç şey var. Hiçbirini yapmak istemedim.
#tecavüzmeşrulaştırılamaz
Öyle bir ülke haline geldik ki, birilerine tecavüzün suç olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, tecavüzle rıza ve çocuk aynı cümle içinde hem de devlet yetkilileri tarafından dile getirilebiliyor.
Ülke boka battı, kokuyor, elle tutulacak hiçbir yeri kalmadı. Kadınlar ve çocuklar sürekli taciz ediliyor, tecavüz meşrulaştırılıyor. Benim artık midem, psikolojim hiçbirini kaldırmıyor.
Umudun kalmadığı yerde gelecek sis bulutlarının ötesinde.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, tecavüzle rıza ve çocuk aynı cümle içinde hem de devlet yetkilileri tarafından dile getirilebiliyor.
Ülke boka battı, kokuyor, elle tutulacak hiçbir yeri kalmadı. Kadınlar ve çocuklar sürekli taciz ediliyor, tecavüz meşrulaştırılıyor. Benim artık midem, psikolojim hiçbirini kaldırmıyor.
Umudun kalmadığı yerde gelecek sis bulutlarının ötesinde.
17 Kasım 2016 Perşembe
Dawson's Creek
Pazar
sabahıydı, gevrek almaya çıkarım diyen muhterem baktım, “beraber çıkalım boyoz
yer döneriz”e dönmüş, demek ki canı çıkmak istemiyor, bizi de sürükleyecek.
Arca evvela istemedi, tembel teneke. Sonra Poyraz’ları da alırız teklifine
balıklama atladı. Şanslıyız ki, pazar sabahın köründe uyandırıp “kalkın boyoz
yemeye gidelim” dediğimizde küfür etmeyecek arkadaşlarımız var.
Boyoz yanına fırında
pişmiş yumurta, of ki ne of. Gerçi beni yağlı hamur işleri beter ediyor, bütün
gün midem ağzımda geziyorum ama o lezzete karşı koymak imkansız. Sahi İstanbul’da
neden boyoz fırını açmıyorlar? Ne biçim iş yapar? O biçim! (ıy iğrencim evet)
Ha bu arada sabah
kafamızı çıkarıp, boyozumuzu tıkınıp, sabah kahvesine Zeyneplere geçesiye kadar
son haftaların en felaket yağmuruyla ıslandığımızı da belirteyim. Öğlen olmadan
eve döndük ve şansımıza hava açtı. Mayışan Arca ve İlker’in bana
katılmayacaklarını bile bile sordum: “yürüyüşe çıkıyorum, gelen var mı?”
16 Kasım 2016 Çarşamba
Dumur diyalog #163
Bizi asla bırakamayacağını bildiğimiz için çocukların kabul edilmediği bir düğün yalanını uydurdum. Hayır utanmıyorum, belki biraz. Neyse konumuz o değil.
Biz İlker ile gecikmiş kutlamamızı yapacağız, Arca anneannesinde kalacak, plan bu.
O sabah servis beklerken İlker'le sohbet ediyorlar:
14 Kasım 2016 Pazartesi
6 dakika: "düşünmeden"
Burada yazdığım 6 dakika başlıklı yazılar, Macera Kitabım'ın yazarı Özlem Öztürk 'ün gönderdiği Yeşim Cimcoz'un 6 dakika kartlarından çektiğim kelimelerle başlıyor.
Bir kelime ve hiç aralıksız, 6 dakika boyunca aklına geldiği gibi yazmak. Bir oyun da diyebilirsin bir terapi de (oyun zaten terapi değil midir:))
Bir kelime ve hiç aralıksız, 6 dakika boyunca aklına geldiği gibi yazmak. Bir oyun da diyebilirsin bir terapi de (oyun zaten terapi değil midir:))
12 Kasım 2016 Cumartesi
Memelere dikkat
Geçen mayıstı. Yıllık olağan kontrol için jinekoloğuma gitmiştim. Doktorun bana "her şey yolunda ikinci isterseniz, yapın, sonra geç kalmış olabilir ve üzülebilirsiniz" öğüdüne, teşekkür edip "almayayım kalsın" demiştim kibarca.
Birkaç yıldır meme ultrasonu için bir talep kağıdı yazdırıyorum doktoruma, halamın meme kanserinden vefat etmiş olması, bir risk unsuru, ihmal etmemek lazım. Ablama da sık sık hatırlatıyorum.
Birkaç yıldır meme ultrasonu için bir talep kağıdı yazdırıyorum doktoruma, halamın meme kanserinden vefat etmiş olması, bir risk unsuru, ihmal etmemek lazım. Ablama da sık sık hatırlatıyorum.
11 Kasım 2016 Cuma
6 dakika: Ayakları
Ayakları
kokuyordu. Eminim! Çünkü özel tasarlayıp çizip ürettirdiğimiz o kırmızı köşeli
kanepeyi içeri taşımalarından önce böyle bir koku yoktu. Bence dünyada böyle
bir koku yoktu, evi sardı yavaş yavaş ama bir anda değil, inceden ortamın
atmosferinin içinde yayıldı ve koku molekülleri havada asılı kaldı. Bir an
evvel çıkmalarını istedik. Çıkar çıkmaz da pencereleri açtık o Aralık soğuğuna
rağmen. Bugün ne zaman ayaklarım koksa – ki bu kış aylarında her gün – o hamal
aklıma gelir. Ne saydırmıştım adama, yeni gelin evimi kokuttu diye, insan bir
yıkanmaz mı diye… Bugün hani o çıplak ayağa giydiğim spor ayakkabılarım var ya
hah işte onları ayağımda gören ilker ve arca birbirilerine kaş göz yapıp
yanımdan kaçıyorlar, pisler! Ve ben her allahın günü yıkıyorum ayaklarımı, ama
yine de kokuyorlar, hamalın ayakları gibi!
9 Kasım 2016 Çarşamba
Kabuk
Benden büyük, müdahale edemeyeceğim şeyleri engelleyemediğim
zamanlarda toparlanmakta güçlük çekiyorum. Üzerimden etkisini atamıyorum ve
sürekli sorguluyorum. Ülke gündemindeki hemen her olay, eskisinden daha derin
izler bırakıyor, tahammülümün sınırına geldiğimi hissediyorum.
8 Kasım 2016 Salı
İki kitap yorumu: Enigma ve Doppler
Dün sabah, her zamanki gibi “geç kaldım” söylenmeleriyle evden çıkmaya çalışma dakikaları… Benim şapşal telaşlarımı baba oğul, uykulu gözlerle izliyorlar. Bir odadan diğerine savrulurken, banyodan çıkıp mutfağa girerken sürekli elimde çantaya tıkıştırılacak bir şeyler var, çenem hiç durmuyor, beni izleyenler yoruluyor. Arada Arca’nın sütünü çıkarıyorum, oda sıcaklığında tercih ediyor, ne sıcak ne soğuk.
3 Kasım 2016 Perşembe
Ne zaman yaşlandığını anlarsın?
Bir fotoğraf çekinirsin ve yüzündeki sarkmalarla çizgiler kabak gibi ortaya
çıkar. Yaş almaya hoş geldin. Daha doğrusu yaşlandığını fark edenler kulübüne.
Arca geçenlerde anaokulundan beri en sevdiği arkadaşı Kayra için, “biliyor
musun Kayra benim beş yıllık arkadaşım!” dedi. Poyraz’ı hatırlattım, “a evet ya
Poyraz benim yedi yıllık arkadaşım vay be” diye ekledi. Biz arkadaşlarımızdan
bahsederken yirmili yıllara geçtik bile. Elvan, Gülayşe, Emel, Tuba yirmi
yıllık arkadaşlarım, ya Zeynep? Yirmi üç yıl olmuş. İlker’le tanışmamızın
üzerinden yirmi bir yıl geçmiş. “Hey gidi” diyor insan.
Bazen yolda genç çocuklara rastlıyorum, lise öğrencilerine. Onlarda İlker’in
geçmişi ile Arca’nın geleceğini görüyorum, hem hüzünlü hem umut dolu bir
gülümseme beliriyor yüzümde, hoşuma gidiyor.
1 Kasım 2016 Salı
Kitap yorumu: Güvercinler Gittiğinde
Bir
kitabı tavsiye etmem için beni alıp götürmesi ilk kriter. Alıp götürmek terimi
açıklıyorum. Mesela metrodayım, ayaktayım ayağım ağrıyor fakat yine de kafamı
kaldıramıyorum kitaptan, boşalan yerleri bile kesemiyorum. Hatta otobüste bile
ayakta kalsam, o sıkışıklıkta birkaç sayfa okumaya çalışıyorum. Sonra elime
sosyal medya hesaplarının yerine kitabı alıyorum, bitinceye kadar elimden
bırakamıyorum. Sonlara doğru goodreads’teki yorumlara bakıyorum ve hatta
yazarın bundan bile iyi bir kitabının olduğunu öğrenince derhal sipariş
veriyorum. Öyle işte…
Bu günlerde şansıma böyle
iki kitapla yollarımız kesişti.
Sıra ona gelmedi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)