Aldığım sayısız kişisel gelişim eğitiminden en çok aklımda kalan ve her yeni iş arkadaşıma önerdiğim “advanced communication & self management” eğitimine bu kadar kıymet vermem Jung’un analitik psikoloji kuramından ve kişilik psikolojilerinden ortaya çıkmış olmasıdır belki, kim bilir?
Bu eğitime ve eğitimin ilk şartı olan psikolojik teste beş yıl kadar önce katılmıştım. Eğitimin temelinin öncelikle kendini anlamaktan sonra da kişiliği senden farklı insanlarla iletişim kurmayı öğrenmekten ibaret olması hoşuma gitmişti.
Beş yıl önce test sonucum garipti, yani bence, zira birbirine zıt kutuplardaki renklerden (mavi ve sarı) enerji alıyordum, bu noktada kimi zaman çok içedönük kimi zamansa çok dışa dönük bir kişilik gösteriyordum, evet yaratıcı bir tiptim evet diplomatik bir insandım ancak kör noktalarda statükoyu korumak ve aman ağzımızın tadı bozulmasıncılık hissediliyordu. Senin anlayacağın sürekli denge arayışında bir kaos. Ancak beni tanıyanlar ve yaklaşık yirmi sayfalık analizimi okuyanlarla hemfikirdik, test sonucu doğruydu, buydum ben.
Beş yıl kadar geçti ve bir gün karşıma bu eğitimin yeni bir anonsu düştü, bu defa liderler için bir eğitimdi. Tabir-i caizse atladım. Hocayla ilk görüşmemizde beni hemen hatırladı, “a sen o profilinin %85’i mavi olan öğrencisin, sende ne çok sarı vardı değil mi?” Diye sordu. Biraz olağandışı bir profil olduğumdan mı yoksa sorduğum milyon tane sorudan mı hatırladı beni bilemiyorum. Neyse… Dedim senin eğitim çok iyiydi ama şimdi bir de yöneticilere yapmaya başlamışsınız eğitimi, acaba testi tekrar yapmam lazım mı, nasıl olur…
İnsan değişir dedi özellikle de hayattaki rolleri, konumları yaşları değiştikçe başka bir kişiliğe dönüşebilir. Çünkü bu renkler vs…. DNAmızdan geldiği kadar yetiştiğimiz çevreden de geliyor. Ve bu dört renkten de enerji alıyoruz, sadece bazısından daha fazla bazısından daha az.
Aslında doğru.
Şöyle ki… Ben çocukken müthiş dışa dönük, hareketli, epey cadı, rekabetçi ve bütün oyunları kendi istediği gibi oynanmasında ısrar eden, oynamayanı oyundan sepetleyen baskın bir tiptim. Mesela bizim komşu Ali vardı, evcilik oynanacağı zaman (tabii ki anne benim!) evin çocuğu olmak yerine evin köpeği olacağım diye tutturunca gözünün yaşına bakmadan kapının önüne koymuştum. Diyorum işte cadının önde gideniydim.
Zaman içinde - kuvvetle muhtemel ergenlik travmaları sebebiyle - törpülendim, daha içime dönmeye başladım, özellikle kitaplarla fazla haşır neşir olmak, rekabetçiliği ve dominantlığı ilkel bulmaya başlamak beni o doğduğum kişilikten uzaklaştırdı. Olabilir.
İnsan değişir.
Neyse testi yaptım. Aynı sorular, aynı test. Ve bence ben aynı cevapları vermişimdir. Sonuç? Değişmişim! Jung buna ne derdi acaba?
İlker’e “beş senede çok değişmişim, bu yeni profile birlikte bakalım mı yine,” dedim, ne dese beğenirsin “bakmama gerek yok, dur tahmin edeyim daha bir cadı olmuşsun değil mi?” Tam isabet!
Bu eğitimi daha önce almış olan ve Belçika’ya geldiğimden beri birlikte çalıştığımız arkadaşım Marijke, hanımefendiliğinden “daha bitch oldun cadılaştın” demedi de, kırmızı renk oranımın daha fazla arttığını fark ettiğini söyledi.
Herkesin gördüğünü yaptığım test mi yalanlayacak? Olmuşum, mavisi bol, kırmızısı felaket, sarısı kararında bir Reformer olmuşum. En fenası da, yeşil renk (yani insani, sabırlı, destekleyici, sakin, sessiz, empati kurabilen) enerjim sıfır neredeyse. Öte yandan en belirgin özelliklerim, kararlı, disiplinli, yüksek standartlarına herkesin uymasını bekleyen, uymayana gıcık olan, senin anlayacağın dediğim dedik, çaldığım düdük!
Çocukluk anılarıma dönüp bakıyorum da, galiba kırkımdan sonra özüme döndüm ;)