Bugünler çok stresli geçiyor.
İş, yoğunluğu ve zorluğu ile üzerime kabus gibi çöküyor. Yetişememek, yetiştirememek ve kendi kendime “hafta sonu çalışırım” sözleri vermem … sağlıklı değil. Yüzümü stres sivilceleri bastı, iş çıkışı şarap açıp iki kadeh atma bahaneleri yarattım, yok iyi değildim, bugünler bastı bana…
Ne okuyabildim ne yazabildim, ne de Flamanca çalışabildim, kursa gidebildim, öyle işten eve evden işe … Sabah keyifle kalkıyorum, İlker moralimi düzeltecek bir şeyler yapıyor, öğlene varmıyor, geriliyorum… Elimin altında limon kolonyası, ve de olmazsa olmazım papatya çayı.
Kendimi sürekli bir “bana ne iyi gelir” sorusuyla boğduğumu da fark ettim. Ne yapınca iyi gelmişti, hah işte onu yapayım, ne olmuştu da gerginliğimi atmıştım geçenlerde?
Bu döngüden çıkmak için hafta sonu hızır gibi yetişti.
Sadece hafta sonu ve tatiller için çalışan kapitalizm kölesi gibi hissetmenin eşiğindeyim, yani sinir krizinin.
Bugünler böyle…
Hafta sonu çalışmama kararı almakla ilk adımı attım. Dün öğlen Arca’nın bahar dönemi sınav haftasının bitişini hamburgercide kutladık. Akşam ergenimizin randevuları vardı, arkadaşının voleybola maçına gidecekti, hamburgeri akşama bırakamazdık. Yolda kaldırımlarda çiçeklenmiş manolyaları görünce sevinç çığlıkları attım, baba oğul kendi halime bıraktılar beni.
Hamburgerciden sonra yürüyüşe çıkmak için bir sebebim kalorileri yakmaksa diğeri de mahallenin bahçelerinde açmış manolyaları seyretmekti. Sadece manolyalar mı? Kamelyalar da, çan çiçekleri (bluebell) nergisler de açmıştı, bahar gelmiş mis gibi.
Beş kilometre yürümüşüm.
Yağmura aldırmadım, tempoma da… Merkezdeki dükkanlara girdim, genç reyonlarına bakarken yakaladım kendimi, crop senin neyine? Sen 45’liksin neredeyse… 45! Böyle bir yaş olabilir mi ya? Acaba yirmiliklerin kıyafetlerini giydiğim için komik görünüyor muyum? Ya da kulaklarımdaki müziğe eşlik ederken, dans ederek sokaklarda yürürken görse biri güler mi halime? Bazen öyle göz göze geliyoruz mahalleliyle Bonjour! Diyor gülümsüyorum, henüz kimse cıkcık demediğine göre onlar da sallamıyor.
Günü, battaniye altında, -nihayet- kitap okuyarak tamamladım, Arca arkadaşının maçına gitmişti, İlker bilgisayarda bir şeylerle uğraşıyordu ve evet huzurlu bir akşamdı.
Yeni hafta için ne kadar şarj olduğumu bilemeyeceğim ama boğulayazdığım bir haftanın ardından bundan daha iyi cumartesi olamazdı. Şükretmeyelim de ne edelim!