4 Nisan 2012 Çarşamba

İyimserlik elini üzerimizden çekmesin, e mi?

Uzun çok uzun bir yolculuk için hazırlık bunlar.


Üç aylık kitap sipariş orucumu bozdum. Hazırlığı bahane ettim.

Dumur diyalog #51

Bu ara sohbetler hep Çin üzerine…

Y: Oğlum var ya ben Çin’deyken babanla acayip eğleneceksiniz, senin için çok eğlenceli planları var, biliyor musun?

A: Çin’e babam gitsin! Sen benimle kal!

3 Nisan 2012 Salı

Semizotu sezonu açıldı! Yeayyy…


Bütün gün deli gibi çalıştırıp yemek yedirmeyi unuttuğumuz Arca, Çeşme’den sonra uğradığımız Urla pazarında pazarcı amcaların ikramlarını lüpletti, domates, küçük elma…

Eve geldiğimizde fındıklara saldırdı, derken kayısı, kuru üzüm. Sonunda isyan etti, çocuk açtı tabii ki… Bir gün önce burun kıvırdığı ızgara tavuğu makarnasıyla nefes almadan tıkınırken ben de üç su yıkadığım semizotunu onunla sohbet ederken ayıkladım.

Arca diyor ki... #11

“Annem Çin’e gidecekmiş. Çok uzakmış, öyle dedi.

Dedim ki; ne kadar uzak Amerika kadar uzak mı?


Evet dedi, sana bir harita bulalım göstereyim dedi.

2 Nisan 2012 Pazartesi

Bu ne be! Başlarım sinüzitine!

Var ya bilsem direkt ameliyat talep ederdim. Kesin çözüm! Bak bakalım bir daha oluyor mu! Ameliyata girmişken koca burnumu da hokka burun yaptın mıydı ohhh sen rahat ben rahat.


Sinüzit diyorum, kusacağım diyorum. Ben Arca’ya hamileyken bu kadar midem bulanmadı be! Yediğim ne varsa kursağımda böh desem çıkaracağım!

Neden "fucking" four? Şimdi anladım!

Benim yaş konusuna kafam pek basmaz. Geçenlerde Orçun ile Gül’ün bebeğini ziyaret ettiğimizde Orçun’un annesi Arca’nın yaşını sordu, 2 dedim! Hastane koridorlarında kahkahalar çınladı.


Hele ben? Tam bir “küçül de cebime gir!” modundayım. İlker’le anlaşamadığımız konuların başında bu gelir. Aynı yaştayız (hatta 11 gün yaşlıyım kendisinden :P) ama ona sorarlar 35 der ben hala 33 diye dudaklarımı büzerim. “Siz aynı sınıfta değil miydiniz?” diye soranlara, İlker “Yeliz 3 yaşında okula başladı” diye geyik yapar, pis! Bir türlü anlaşamıyoruz. Şu “gün alma” meselesini benim mantığım almıyor. İşime gelmiyor tabii : )

Ne diyecektim? Hıh geçen gün İlker’e Arca’nın yaşını sordum. “3 bitti, 4’ten gün alıyor” dedi. 4 mü? Ne zaman? Ne ara?

31 Mart 2012 Cumartesi

Doğum günü enflasyonu

Okulda doğum günü partisini sallamaya niyetliydim, taa ki Arca özel istekte bulunana kadar.

Dün işten erken çıktım. Haftalardır sallamadığım burun akıntısı ve baş ağrısının teşhisi bir de doktor tarafından kondu: Sinüzit. Var ya orta yaşa gelmeden blog işini bırakmalıyım yoksa gün aşırı yok oram ağrıyor, yok buram ağrıyor diye sızlanacağım.

30 Mart 2012 Cuma

Vatandaş memnuncan* bildiriyor: Hizmet sektörü genişliyor!

"Müjdeler olsun hizmet sektörü genişliyor. Sadece bir otele veya lokantaya gittiğinizde hizmet aldığımız günler çok gerilerde kaldı.



Artık hak hukuk yok! Müşteriysen haklısın.

Dumur diyalog #50

Okuldan dönüşte İlker’i kafalayıp Haribo aldırmış!


(ben okuldaki Eda naz’ın annesine kızıyorum, meğer bizim evde arkamdan iş çeviren müttefiklerim varmış!)

Kendisini zararlı olduğu konusunda bilgilendirmeye çalışıyorum.

Paketi de elinden bırakmıyor.

A: Ayı Winnie mi bu?

Y: Hayır Haribo.

29 Mart 2012 Perşembe

Antin kuntin tariflere bulaşmadan bebeye yemek sevdirme sanatı

--- Başlığı okuyan acayip tüyolar vereceğimi sanıyorsa yanılıyor, beklentiyi yüksek tutmadan okuyacaksanız okuyun, sonra "bu ne be!!" diye burun kıvıranı çok pis tepelerim! ----

“Yemek” konu başlığı benim bam telim, ben kim olursa olsun zorla yemek yedirilmeye çalışılan insana üzülüyorum. Televizyon karşısında birbiri peşi sıra tıkıştırılan lokmalara, arkasından koşularak bir kaşık daha yedirilmeye çalışılan çocuklara çok dertleniyorum. Belki benzer muameleyi hala gördüğümdendir bilmiyorum.


Çocukluğumun derinliklerine tüpsüz dalmak lazım belki de. Aman vurgun yemeyelim :P

28 Mart 2012 Çarşamba

Dumur diyalog #49

Yemek yerken…


A: Eda Naz bugün bana böyle böyle vurdu.
(yüzüne vurarak gösteriyor)

Y: O sana vurunca, sen ne yaptın?

27 Mart 2012 Salı

"çok çalışmam lazım çoookk"

"Pazar günü toplandık gittik yazlığa. Çalıştırdı bunlar beni hem de çok pis çalıştırdılar.

Elime bir çomak verdiler, toprakları eşelettiler, solucan bul dediler. Burnuma kadar toprağın içine girdim bulamadım. Sonra beton parçalarını topla dediler. Topla topla bitmedi! Bir kuru kahvaltıya anamı ağlattınız allahsızlar!

Arca ilk kez...

Fasulye çimledi!!

26 Mart 2012 Pazartesi

Dumur diyalog #48

Babaanne, Arca, Yeliz, İlker arabada giderken...

A: Babam sen babaannenin oğlu olma bence!

Ortadoğu ve Balkanların en ... (2)

korkunç kuklasını gururla sunar, kaçarım:P
Yok yok kaçmayacağım:) Tabii fotoğrafa bakan kaçabilir, katiyen alınmam!

25 Mart 2012 Pazar

Ortadoğu ve Balkanların ... (1)

... hızlı gözlük seçeniyim, bu kategorideki birinciliği kimseye bırakmam.

Saatler ileri alındı, artık sabah ve akşam güneşe karşı araba kullanmak zorundayım. Malum güneş gözlüğü de kayıp... Canına yandığımın Tom Ford'u, nerelerdesin emektarım?

24 Mart 2012 Cumartesi

Dumur diyalog #47

Sürekli yere vurduğu oyuncağını vurmadan oynamasıyla ilgili uyarırken;


Y: Arca oyuncağını bir defa daha yere vurursan, kaldıracağım, yarına kadar oynayamayacaksın.

A: Nereye kaldıracaksın?

Y: senin erişemeyeceğin bir yere.

A: Mesela?

23 Mart 2012 Cuma

22 Mart 2012 Perşembe

Bizim oğlan anarşik mi olacak ne!

Dün akşam çok abarttığım (:P) klasik çalışan anne durumlarından sıyrılıp yarım saat erken çıktım ofisten. İlker akşam gelmeyecekti, meyve alınması gerekiyordu falan filan…


Neyse bizim mahallenin manavına uğradım. Her şey oradadır, o meydanda. Fırın, balıkçı, tuhafiye, mandıra, kırtasiye.... Dink! (ampul yanma ses efekti) Arca’nın resim defteri kalmamıştı, iyice kocamanından hani şu masasını kaplayanlardan (masaya geçiş yapamasın diye) büyük resim defteri aldım.

21 Mart 2012 Çarşamba

Bahar gelmiş haberim yok!

Evden çıkıp arabaya binen, ofiste inip, bütün gün gün yüzü görmeyen, akşam yine arabaya binip eve dönen kişi baharın geldiğini nasıl anlar?
a. google'ın sayfasından
b. Otoyolun kenarında açmış papatyalardan
c. yol kenarında çağla bademcilerin türemesinden
d. Otoyolun en rüzgar alan yerlerine tırmanmış uçurtma uçuran çocuklardan
e. İşten çıktığında artık karanlık olmamasından

“Bak İlker!”

İlker’i karşıma alıp cümleye bu şekilde başlıyorsam, sakat bir durum var demektir.

Muhterem kocam hemen anlar. Umumiyetle “despot” yapacağım konusunda kendisine brifing verme hazırlığındayımdır. Sükûnetle dinler.

“Bak İlker !”in arkasından ben dökülürüm…

20 Mart 2012 Salı

Arca doğum günü partisi fotoğraf gösterimi

Görmemişin çocuğunun doğum günüsü olmuş tutmuş koparmış diyenlere "Benim bebem 2. yaşgününü kutlayamadı, hastanedeydi, hep arkadaşlarının pastalarının mumlarına üfledi! 3 haftadır da hastalıktan erteleniyor, kıyamam" şeklinde bir hastane ve hasta edebiyatı yaparım, gözünden yaş gelir şerefsizim!

19 Mart 2012 Pazartesi

Büyü len artık!

Sana diyorum yer cücesi, büyü de karşılıklı mantıklı sohbetler edelim. İnadın bir kurusun, bir insan ol, bir kalıbının adamı ol yav!


Başlayacağım senin balık yemem ayaklarına! Ulen daha konuşamıyordun 350 gr çipurayı götürüyordun şuursuz! Şimdi mi tuttu burun kıvırmacılığın! Ah ulen büyü len artık! Büyü de iki tek atalım balığın yanında, bak bakalım o zaman “ben balık sevmiyom” diyor musun!

Diyordum…

Dumur diyalog #46

Çok öksürdüğü gece Arca ile uyuyunca sırtım tutulmuştu.


Y: Arca annecim ben biraz kendi yatağımda yatayım sırtım acımış.

A: Zararlı bişey yemişsindir annem.

(Evet! Seni yedim!)


16 Mart 2012 Cuma

Koşarken obua çalan bir neslin neferleriyiz

Dün öğlen tatilinde market alışverişini yaptım, elimde koca koca torbalar, uzun saplı fırça, ekmek, bilgisayar çantası kendi çantam… Tam teçhizatlı kameraman arkadaşımız Cevat Kelle halt etmiş.


Tabii apartman kapısını açamıyorum. Zile bastım beklerken arkamda pıt pıt ayak sesleri. Ay hayırlı bir komşu olsun bana kapı açsın diye düşünürken bir de baktım benden beter bir kaplumbağa dibimde. Alt kat komşumuz, o da alışveriş yapmış, evini sırtına yüklenmiş, merdivenlerden yuvarlanacak. Neyse ki kapı açıldı, ikimiz birbirimize hem yol vermeye çalışıyoruz, hem geçmeye çalışıyoruz. Karşıdan iki ufak kadın ve kendilerinden büyük yükleri ile karıncaya benzetildiğimize kalıbımı basarım. On dakika içinde yuvarlana yuvarlana asansöre tıkılabildik.

15 Mart 2012 Perşembe

Dumur diyalog #45

Y: Ay çok komiksin Arca.


A: Evet! Biz komik bir aileyiz.


"Bu yanlışı kabul etmiyoruz!"

İlker malum son iki haftadır sabah 06:00'da kalkıp Çeşme'ye gidiyor, akşamları da o koltukta, ben Arca'nın kollarında uyuyakalıyoruz. Kendisi ile iki kelam etmişliğimiz yok. Neyse azmettim, onunla uyandım ve hemen haberi verdim; "Pazar günü 16:30'da Cumhuriyet Meydanının sahil kesiminden Gündoğdu'ya kadar Arca ile yürüyüşe katılacağız, haberin ola!"

Uyku mahmurluğundan sebep, kesinlikle hatırlamadığım kısa bir diyalog geçti aramızda. An itibari ile benim anarşik olduğuma dair bir fikir var kafasında, artık ne söylediysem :)

14 Mart 2012 Çarşamba

İLKER!! Muhterem kocam sana sesleniyorum, evine DÖN!

Dön vallahi sensiz olmuyor. Haftalardır hafta sonu çalışıyorsun, yüzünü gören cennetlik.
İki arada bir derede yaptığım pazar alışverişi de olmasa aç kalacağız. Nadire abla bile halimize acıdı da geçen hafta yarım kilo ıspanak almış gelirken.

Dumur diyalog #44

A: okula gitmiycem bugün


Y: Neden?

A: Gitmiycem evde dinlenicem.

(hmm evet çok yoruluyor küçük bey!)

13 Mart 2012 Salı

Aklım almıyor

Aziz Nesin’i itekleyip kalabalığın içine atmaya çalışıyorlardı, bense dehşet içinde dua ediyordum.


Gazeteler provokasyondan onu sorumlu tutuyorlardı, benimse aklım almıyordu, sırf düşündüğünü söylediği için bir insanı ve beraberindekileri diri diri yakmayı.

Dumur diyalog #43

Israrla yemek istediği tuzlu krakerler için;


Y: Çok merak ettiysen kahvaltıdan sonra tadına bakarsın ama beğeneceğini sanmıyorum

A: Neden?

Y: Çünkü büyüklere göre bir kraker, tadı pek güzel değil.

A: Ben de büyüdüm, yiyebilirim!

12 Mart 2012 Pazartesi

Alıştıra alıştıra...

Bu yandaki kahveyi bırakma fincanı. Her gün kahvemi içtiğim maşrapanın üçte biri hacminde. Reflü teşhisini ve kahveye gelen yasağı müteakip hemen vedalaşamadım kafeinimle.

Bir hafta ara ile, pazar ve minik elmalar

"Diğer ikisi ile birlikte aynı akibete uğrayan küçük elma"sanatsal çalışması.


Bu küçük sulu, lezzetli elmalar için sonun başlangıcı Nadire ablanın bize bıraktığı aşağıdaki nottu. Bunlar küçüktü ve Arca tarafından keyifle yeniyordu. Pazara gidilirse mutlaka alınsındı. Ah ulen benim bebem yiyecek ben almaz mıyım!

11 Mart 2012 Pazar

Övünmek gibi olmasın...

Korkulur benden :P

Sabahtan beri son derece aktif takılan cüce, ne dediysem öğle uykusuna razı gelmedi. Hoş, ben de  bayılmıyorum, paşa gönlü istemezse uyumasın  da... adım gibi biliyorum assoliste bağlayacak günün kalanında. Zaten son kırk sekiz saat evde başbaşa takılıyoruz, hiç çekemem asabiyet filan.

9 Mart 2012 Cuma

Utanç içindeyim

Yine yeni yeniden güneş gözlüğüm kayıp! (ben senede bir gözlük kaybetmek zorunda mıyım?)

Geçen hafta öğle tatilinde Kipa’ya gitmiştim, sonra ofise döndüm, akşam da eve gittim. Ertesi gün evden çıkarken gözlüğümü bir türlü bulamadım. Ofiste bıraktım herhalde dedim, bütün hafta sonumu gözlüksüz geçirdim.


Pazartesi ofiste gözlüğümü bulamadığımdan beri hummalı bir arayış içindeyim. Her yere ama her yere baktım, yok! Ay delireceğim.

“Ne olacak mesele ettiğin şeye bak” diyene dalarım zira güneşin 8 ay tepemizde olduğu İzmir’de güneş gözlüğü hayati kardeşim, sokağa donsuz çıkarım onsuz çıkmam, işte o kadar!

Kitap okuma ritüelleri - mim tadında

Bir dolap kitap sormuş, yoruma yazmaya kalksam çok uazayacaktı.
Tam postluk bir konu, en azından benim için:)

Kitap okuma ritüelleri...

Aslında hem var hem yok.

Arca tarafından rahatsız edilmeyeceksem, mekan ve eşlikçilerim mutlaka olur.

Mesela gün içinde koltukta, köşeli koltuk özellikle, Arca’nın öğle uykusu zamanı o odaya güneş gelir, kış güneşi sıcacık yapar içerisini. Eşlikçim umumiyetle kahve, atıştırmalık. (koltuk için tık)

8 Mart 2012 Perşembe

“Bu seni kızdırıyor mu?”


Geçen hafta sonu, en sevdiği yemekle oynamak suretiyle (bir et parçasını 45 dakika yanağı ile dişleri arasında tuttu, yutmadı) anasını ziyadesiyle yoran bebeme kararımı uygulayacağımı bildirdim: “yatıncaya kadar hiçbir şey yemek yok. Süt yok.” Ayrıca yemeğini bitirmemiş olduğu için Mamutlu filmi (Ice Age) izlemek yok.


Misilleme konusunda gecikmedi ve küçük çantamı elinde sallayıp fırlatarak kararıma karşılık verdi. Birkaç defa uyardım, dinlemedi. (oynaması sorun değil de metal bir aksesuarı var kafasını gözünü yaracak cücenin haberi yok!)

Konvoy halinde, sabah trafiğinde, dur kalk yaparken...

... biri gelip arkadan çarparsa (ya da kaza işte siz de çarpabilirsiniz, insanlık hali), yapılacak şey kolaydır. Trafiği aksatmayacak bir yere çekilir, arkadan çarpanın hatalı olduğu bellidir, sürücüler aralarında tutanak tutar, hasar varsa arkadan çarpan arabanın trafik sigortasından veya kaskosundan bedeli karşılanır.


Bu sabah bunu yaşadım. Değerli (!) bir abimiz arkadan çarptı. İndik. Tutanak tutalım dedim. Kenara çektik. Abimiz hafiften kodaman altında Jeep, benim miniş Corsa’ya güya “dokandı” ama kuvvetle muhtemel tampon değişecek. Abim, “bir şey yok ablacım”da ısrarlı, ben, tutanak tutturmakta.

7 Mart 2012 Çarşamba

4-4-4? Anlayan beri gelsin!

4-4-2, illa bir şey yaratacağına kasan Almanların hepi topu on beş senelik mazisi olan 3-5-2’sinden iyidir abicim. Öyle yok forvette uzun adama gerek yok, yok kanatlardan değil ortadan hücum filan… gereksiz. Bence bekteki adamlar sap gibi durmak zorunda kalıyor, yaptıkları tek şey defans oluyor bu durumda. Halbuki 4-4-2 dedin mi bekten iki adamınla da hücuma destek verebilirsin. Bir bakmışsın hücumda sekiz adamın birden var. Hey yavrum hey!


4-4-2 İngiliz ekolüdür, senelerdir denenmiştir, sağlam bir temeldir ve üzerine bir şeyler ekleyebilir, takımının koşullarına göre düzenleyebilirsin. Yoksa bayılmıyorum soğuk İngilizlere. Bırak futbolu her şeyin devşirmesine karşıyım.

Katıksız bir futbol cahili olarak iki satır internet karıştırdım, 4-4-2 neymiş, 3-5-2 neymiş şıp diye anladım.

Günlerdir okuyorum, şu yeni eğitim sistemini bir türlü anlamadım, mankafa mıyım neyim?

4-4-4 diyorum…

6 Mart 2012 Salı

Mim

Kuzumun anası mimlemiş, cevaplar gelsin!!

En sevdiğin nelerdir , nelerden hoşlanırsın ?


İyi yemek, iyi içki, iyi kahve, iyi kitap …

Fotoğraf çekmek, yemek pişirmek, dostlarla vakit geçirmek

Bir de İlker’le Arca’yı severim: )

5 Mart 2012 Pazartesi

Var mı tanıdık bir exorcist* ?

Cuma çok keyifli geçti, balonları şişirdik, kendi çapımızda bir parti havası yarattık evde. Sonra annemler geldi, hem ablamların hem kendilerinin hediyelerini getirdiler. Arca pek tabii eğlencenin dibine vurdu. Gece kaşıntılar ateş biraz silkeledi. Cumartesi fazla koşup oynamasın diye film izledik birlikte. Ice Age yeni favorimiz. Arca piyasada yokken izlemiş bayılmıştık, onunla izlemesi daha eğlenceli. Kaşıntılar tavan yaptı. O kaşınmayı önleyici krem pek işe yaramıyor bence. Hatta rahatlasın diye duşa soktum, daha iyi geldi sanki.

Hafta sonunun ...

En çok çalışan ev aleti : Arca bir kaç defa kustu, sadece ben üç dört defa baştan aşağı değiştim. Bir de su çiçeğinde her gün çamaşır değişsin öğüdünü tutunca makina hemen hemen hiç durmadı.

2 Mart 2012 Cuma

"aa kahve mi içiyorsun?" diye soranı çok pis tepelerim!

Blogun adını değiştiriyorum.
Hayır "özhakiki günün çorbası" değil, o var zaten wordpress'te.

Yeni blog adı : BAHTSIZ BEDEVİ AİLESİ

Bizim oğlanın doğum günü ile ilgili bir gudubetlik var ama henüz bunu çözecek bir bilim dalı yok. Dolayısı ile gülüyoruz, sadece gülüyoruz.

Bahtsız bedevi şeklinde çöllerde kutup ayımızı arıyoruz. Sahi niye arıyoruz ki, o bizi zaten buluyor!

1 Mart 2012 Perşembe

3 yaş anasının anatomisi ve babasının babatomisi karşılaştırmalı özel sayı

Biz sihirli 3 yaşın bebemize kuş kondurmasını umaduralım, ana-baba da kendini geliştirmekte.


3 yaş itibari ile cinsiyet farkındalığının yanı sıra ana-babanın da anatomi ve babatomisi tamamen ayrışmakta.

29 Şubat 2012 Çarşamba

Yapılır mı lan bu bana! yapılır mı be!

Halil Sezai olmuyor yav... söz yazdım yolladım filan...
sen "ay"ladıkça ben kendime "ay"lıyorum.
İlk kez klibini izliyorum an itibariyle... Resmen "Yalan dünya"daki Orçun'a benziyor yav, şimdi ekrandan fırlayıp bana "öpüşsek geçer bence.." diyecek yeminlen!

İlker buna taktıydı geçen sabah telefondan üç defa üst üste dinletmişti. Bak yine "ay"lıyor...
Ay içime fenalık geldi.

Sahi seviyor muyum ben bu şarkıyı sevmiyor muyum hala karar veremedim ve veremeden şarkı bitti yine...

O değil de , içim yanıyor, a dostlar!

28 Şubat 2012 Salı

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı..." Vol.9

O akşam sekiz buçukta İbufen içirdim Arca’ya sonra salona döndüm. Deniz’in gözlerinin mavi olduğuna ve öyle kalacağına dair spekülasyonlar üzerinden pediatrik sohbetler yapıyoruz. Bu arada ben sandalye tepelerinde Denizin maviş fotoğraflarını çekiyorum…

Derken İlker bir hışımla salona girdi, sandalyenin tepesinden düşüyordum.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Ballı lokma tatlısı

Zaman : cumartesi öğleye doğru Yer: Göztepe, bir vitrinin önü
Ana fikir: Mis gibi yeni dökülmüş lokmaya kıçını dönmüş cüce



Hava pek güzelken yürüyüş yapalım dedik. Peynirciye giderken kaldırımda lokma tezgahı hazırlanıyordu. Tamam dedim, dönüşte mutlaka alalım. Arca geleneksel lezzetlerimizle tanışsın.

Gelmiş geçmiş en sevilen meraklı minik

Şu gıcık Cars var ya... evet o Cars dergilerinden her ay giriyor bizim eve.
Gıcık oluyorum çünkü benim için okuması ne kadar sıkıcıysa, Arca için okutması o kadar eğlenceli. Cılkı çıkıyor, dergilerin kopan sayfları defalarca elden geçiyor ve Arca katiyen onlardan vazgeçmiyor.

25 Şubat 2012 Cumartesi

Bir iyi haber daha...


Hemen hemen bütün arkadaşları bu ay doğduğundan doğum günü partilerine yeni katılmıştı, kendi pastasını kesecekti. Haftaya artık ne yapalım:)

24 Şubat 2012 Cuma

3

Önce kötü haber(ler)i vereyim (hastalık detaylarından içi bayılan okumasın)

Ateş dün gece de yüksekti, sabah doktora gittik.
Sol kulakta da enfeksiyon var.
Tedavi hafta sonu devam edecek, cevap vermezse pazartesi başka bir antibiyotik.
(bu demek oluyor ki, İlker'in de umumiyetle evde olmayacağı hafta sonu yine uykusuz, yine diken üstünde, yine berbat geçecek)