20 Şubat 2016 Cumartesi

Kitap yorumu: Napoli Romanları serisi

Bu ara kendimi deli gibi okumaya verdiğimi kabul ediyorum.
Aslında kafa yorucu veya edebi yoğunluğu fazla olan kitaplar değil bunlar. Özellikle de Napoli romanları serisi. Şimdilerde çok satanlar listesinde olan “Benim olağanüstü arkadaşım”, “yeni soyadının hikayesi”, “terk edenler ve kalanlar” sırasıyla dört cildin ilk üçü.
An itibariyle üçüncüyü okuyorum.


Nasıl buldun dersen, sevdim derim, yoksa ilkini okuduktan sonra devam etmezdim. (misal, Fi, Çi okudum ama Pi asla!) "Müthiş, sıradışı, muhteşem…" gibi sıfatlarla bezeli on küsur sayfalık eleştirmenlerin notlarına bakarsan, bir başyapıt okuyacağın beklentisine girebilirsin, girme. Aynı mahallede büyümüş iki kadının çocukluklarından başlayan hayat hikayelerini okuyacağını düşünerek başla kitaba, yoksa beklentilerin boşa çıkabilir.

Kitap iki baş karakterin (Lila ve Lenu) yanı sıra, kurgusuyla, sürükleyici anlatımı ve kolay okunur diliyle, arka fondaki İtalya tarihi ve yan karakterlerin dönüşümünün müthiş detayları ile çok başarılı.

“Bütün bunlara rağmen niye hala başyapıt demiyorsun kadın!” diyorsan, haklısın ama benim bir başyapıtta aradıklarım bunlarla sınırlı değil demek ki… Aman canım sen beni niye dinliyorsun ki, ben edebiyat otoritesi miyim?

Ama illa dinleyeceğim diyorsan, okumaktan zevk alacağını garanti ederim, dediğim gibi sevdim ben, elimden bırakamadım, mesela şimdi bile şu yazıyı bitirsem de üçüncü cildi de deviriversem diyorum. Sonra dördüncü cildi de basılmamış, nasıl bekleyeceğim, üçüncüye biraz ara mı versem diyorum.

Yok yok ben okuyayım, bitsin. Aklımda duracağına…   

Hiç yorum yok: