1 Ağustos 2016 Pazartesi

Bütün yazını yazlıkta geçiren biri olmak

Metro markette dolanırken Crocs’ları gördük. İlker daha önce bana almak istemişti. Deniz terliğine ihtiyacım var biliyor. Piyasaya göre epey ucuz ama yine de elim varmadı. Dedim ki, hepi topu hafta sonları giyiyorum, şimdi dünya kadar para vermeye ne gerek var, bütün yazımı yazlıkta geçiren biri olsaydım ama, mutlaka alırdım.

Bir anda “bütün yazımı yazlıkta geçiren biri olmak” kulağıma müthiş iyi geldi. Sanki asla gerçek olamayacak bir düş gibi. Düşünsene her hafta sonu haldur huldur gittiğin evde en az iki üç ay yaşayacaksın. Evet yav yaşayacaksın!
En son böyle bir yaşantıyı lise son yazında tatmış ve nefret etmiştim aslında. Ama hadi gerçekçi olalım, kim on sekiz yaşını yapayalnız eğlencesiz geçirmek ister? Hemen hiç arkadaşım kalmamış, ablam muhtemelen bir dil kursuna atmış kendini, benim kaçacak deliğim yok! Bomboş bir Özdere sahili, rahmetli pamuk anneannemi kuma gömmüş, romatizmalarına iyi gelsin diye, uzanmışım yanındaki hasırın üzerine, denize bakıyorum, amaçsız… Son iki yıl boyunca manyak gibi test çözüp ders çalışmaktan öyle bir gına gelmiş ki, kitap bile okumak istemiyor canım. 

Geçen Arca aradı, bir sıkkın ki canı sorma. Bu hafta Duru, Arca ile yazlığa gitmeyince, yalnız kalmış. İki haftada bir gittiği için pek arkadaş sürekliliği de yakalayamıyor. Yaşıtı çok da, arkadaşı yok. Denize de gitmemiş o gün tembel teneke, canı istememiş, yani epey keyfi kaçıktı.

Arca’yla konuşurken lise son yazım aklıma geldi. O sıkılmaktan kurdeşen döktüğüm yaz. Çok iyi hatırlıyorum, bir daha asla ama asla bütün yazımı yazlıkta geçirmeyeceğim diye kendi kendime ant içmiştim.

Hep derim, neyi istediğine dikkat edeceksin, bir bakmışsın, gerçekleşivermiş. Nitekim bir daha asla öyle bir yazım olmadı. Üniversite yıllarda stajlar, sonrasında elimden ekmek bekleyenim varmış gibi iş hayatına atılma, akabinde evlenme…

Bakma sen geçmişteki o burun kıvırmalarıma, ben yazlığı da, yazlıkçılığı da çok severim. 

Şimdi yine o yaza dönebilsem, herhalde tadını çıkarırdım. Gayesiz, bomboş! 

Sabahları erkenden kalkar – el mahkum cüce var! – gevrek almaya giderdim. Uzun kahvaltılar, keyif kahveleri, kitap okumalar, komşuya çaya kaçmalar, bahçe sulayıp gül budamalar, bisiklet binmeler, günde en az iki posta denize gitmeler, öğle uykuları, uzun yaz gecelerinde kaygısız sohbetler, akşam yürüyüşleri…


Üzerimde pazar işi bir penye elbise, ayağımda ucuza alınmış crocs’lar :)  

19 yorum:

okuyanguzel dedi ki...

Ahhh ahhh. Ne güzel olurdu. Ama yine de hafta sonları yazlığa gidebilen şanslı gruptasın. Bazılarında o da yok. :)

deeptone dedi ki...

ha haaa ne güzel ya sahiden de öyle bi yaz geçirmek boş booş keyfince tam ege usulü. deniz balık uyku filan :)

kadriye dedi ki...

İnsan yapamadığını istermiş . Şu an o yüzden çok cazip görünüyor bence.yani bende öyle düşünüyorum ama gerçekleşme ihtimali yok şu an ya oyüzden diyorum :)

Işın dedi ki...

Yazlık hayatı benim için bu dünya üzerinde yaşanabilecek en büyük zulümlerden biridir mesela. Ne üç ay kalmayı isterim ne de her haftasonu gitmeyi. Tam 40 yıl oluyor ailem bir yazlık edineli. Hala gidiyor ailem ve ısrar kıyamet beni de götürmek istiyor. 5-6 gün gidiyorum en fazla ama yılın tartışmasız en kötü zamanıdır benim için. Küçükken ben de Arca gibi sıkıntıdan patlardım. Yaş kemale erdi ama durum değişmedi. Açıkhava hapishanesi gibi kısıtlı alanda yaşamak, cadde, sokak, şehir olmaması, her sene aynı insanları görmek falan korkunç geliyor. Seyahati ve şehri seven insanlara göre değil. Ne diyeyim Allah herkesin gönlüne göre versin.

aaa dedi ki...

boş kalnayan bir ev, sürekli misafir, sürekli yemek pişir, çay demle, kahve yap, sofra kur, sofra kaldır, çarşaf,pike,yastık yıka, tuvalet, lavabo ov, evi vileda, eyvah bir şey kalmamış alışverişe git. gerçekten bir şey dilerken dikkatli ol😀😀😀😀😀
Çenebaz

aaa dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Işın dedi ki...

ayy evet bir de bu tarafını yazmayı unutmuşum. Sürekli ev işi, nedense evdekinden bile çok ev işi. Bir de her sene bozulan, eksilen, akan, kokan yerlerin tamiri.

yeliz dedi ki...

buna da şükür:)

yeliz dedi ki...

aynen :)

yeliz dedi ki...

evet galiba öyle.

yeliz dedi ki...

aynı ablam gibi düşünüyorsun ve aslında haklısın sanırım. Amin:)

yeliz dedi ki...

bak evet o açıdan bakarsan kafayı yiyorsun. özellikle kalabalık olduğunda çok zor. hele de tüm iş üzerine kaldığında daha da zor. evet ben ne dilediğime dikkat edeyim:)) böyle iyi çok şükür:)

yeliz dedi ki...

hahahah yorumların sonuna doğru tövbe tövbe demeye başladım:)))

Evde Yazar dedi ki...

Bahçeli bir yazlığım olsa, içinde en sevdiğim meyve ağaçları, mis kokulu çiçekler. Dalından topladığım domates biberlerle hazırladığım mis kahvaltı. Hayal bu ya, yazlığın bahçesinde şahane de bir havu olsa mesela...
Ben otursam o yazlığın o mis kokan bahçesinde roman yazsam... Mutfakta zeytinyağlı börülce pişse...
:)

Gozde dedi ki...

İçim açıldı sabah sabah:))Ne güzel yazmışsın...

Unknown dedi ki...

Yeliz sana aynen katılıyorum, annemin Erdemlideki yazlığında her yaz 3 ay geçirirdik ve o kadar sıkılırdım ki... ABOUT TIME filminden sonra, bazı günleri/an'ları benim de başa dönüp yeniden yaşayasım var :)

anne kaleminden dedi ki...

yazlıkçılık tam bana göre. şu an çalıştığımız için sadece 1 ay ama olsun. çocuklar da çok seviyorlar. çünkü her yaz gittikleri için çok fazla arkadaşları var :)

Gulcin dedi ki...

ben de cok seviyorum oyleee yazlikta durmayi yeliz ya. gidleim ikimiz de. sen kahveye gelirsin ben size aksamustu cayina. Ah ah

Ebrutir dedi ki...

32 yıllık yazlıkçı olarak ben de yazlıkçılıktan haz etmeyen gruptanım.Yoğun iş temposu arasında 1 haftalık iznimde gittiğimde kendimi hiç tazelenmiş,dinlenmiş hissetmiyorum ki evimizle deniz arası topladan 50 adım yoktur,denizin sesini duyarak uyursun ama buna rağmen sevmiyorum zira çok yoruluyorum.Tatil demek hiç birşey yapmamak ,7-8 kişiye yemek hazırlamak sonra toplamak offf düşününce bile içim şişti.Yemek yapmayı seviyorum ama tatilde değil.Zengin olup çalışmak zorunda olmasam bile tüm yazımı yazlıkta geçirmem...