27 Ağustos 2017 Pazar

Kurgu bebek ıspanak salatası

Bütün gün karpuz gibiydim. Mutfak sandalyelerinden sonra oturulabilecek tek yerde yani Arca'nın şiltesinde bir o yana bir bu yana devrildim. Kahvaltıdan sonra biraz yatakta okuyayım dedim uyuyakalmışım. Aslında pazar günü için bütün hedefim buydu. Haftalık yemeklerimi pişirecek, evi biraz düzenleyecek ve bol bol dinlenecektim. Ama cep telefonunun interneti bitince dışarı çıkmak zorunda kaldım. Tabii ki dükkan kapalı, ne sanıyordum ki?

İyi oldu ama biliyor musun? Kilisenin sokağında bir pazara denk geldim, sonra biraz daha yürüdüm. Karşıma açık bir kitapçı çıktı. İlla dillerini bilmeme gerek yok, kitap/kitapçı kokusu evrensel değil mi? Oh mis gibiydi vallaha. Hatta karşıma küçük bir sürpriz çıktı:)

Kafamda bir tuhaflık (tabii ki Fransızca anlamıyorum, kapak resminden çıkardım:))

Yürümek zihin açıyor bence, ek paket yüklemesini internetten yapmak eve dönünce aklıma geldi.

Dilini bilmediğin bir ülkede olmanın en iyi tarafı, televizyona ve reklamlara maruz kalmamak, dolayısı ile tüketimden uzak kalıyor, beynini fuzuli saçmalıklarla doldurmuyorsun. Özellikle de eve geçtiğimden beri, sadece mahalle ve yakın çevreyi keşfedip düşünerek, okuyarak ve yazarak geçiriyorum. Zihinsel arınma bir nevi.

Blog da bundan sebepleniyor işte. En son ne zamandır bu kadar sık ve uzun yazdığımı hatırlamıyorum.

Dün polis Bruno ile ilgili İlker'e telefon ettiğimde dedi ki, bak işte kafanı çok taktığında olmuyor ama unuttuğun an istediğin şey gerçekleşiyor o yüzden biraz oluruna bırak, vizeyi de bu kadar takma. (Yo polis meselesi hep aklımdaydı hep ama cumartesi olduğu için geleceğini düşünmemiştim tabii.)
Aslında İlker'in demek istediğini anlıyorum, bu biraz nadasa bırakmak gibi.

Yoğunlaştın, sözlerinle niyetinle her anlamda arzunu bildirdin, başına gelen şimdiye kadar duyduğun hikayeler arasında en boktanıydı ama kişisel algılamadın ve buna rağmen elinden geleni yaptın. (Dört Anlaşma kitabını okuyanlar aramızda mı?)

Şimdi gerçekten oluruna bırakma zamanı. Bu andan itibaren oluruna bırakmazsam, ben kötü oluyorum, olacağım. Her şeyin benim kontrolümde olmasına o kadar önem vermişim ve o kadar alışmışım ki, kontrol edemediğim şeyleri akışına bırakmak psikolojimi bozuyor.

İzmir'e kaçtığım hafta sonu, kabus gibiydi. Herkese her şeyi yeniden anlatmak, anlatırken tekrardan yaşamak ve çaresizliğimi ifade edememek... Tüm pozitif bakış açımı yitirmiştim.

Ama sonra ne oldu biliyor musun, çocuğumla zaman geçirdim, İlker'le uzun uzun konuştum, zavallı İlker hayatı beni düzeltmekle geçiyor. Arkadaşlarımla ailemle vakit geçirdim. İyileştim. Gerçekten.

Çocuklar denizde yüzerken biz Tufan'la sahilde oturuyorduk ve dedi ki; "İlker ve Arca burada yalnız değil, sen orada yalnızsın ve senin iyi kalman, güçlü kalman lazım. Bak evi tutuyorsunuz, artık kafanı meşgul eden önemli bir şey bitti, şimdi oku, yaz, bol bol yaz, bir daha böyle yalnız kalma fırsatı bulamazsın."

Aynı şeyi daha birkaç gün evvel Elvan da önermişti. Bana, onu Ursula K. LeGuin ile tanıştırdığım ve Napoli romanları serisini tavsiye ettiğim için teşekkür ettiğinde söylemişti. "Başladığın şeyi bitir, yazdıklarını tamamla..." Arkadaşlarım yazmanın bana iyi geldiğini biliyorlar.

Ve bir gerçek var ki, Arca ve İlker orada yalnız değiller. Arca bir hafta anneanne ve dedesiyle, bir hafta babaannesiyle, bir hafta teyzesiyle kalıyor. Denk gelirse, Zeyneplerde kalıyor, Çeşme'ye gidiyor Poyraz'cığıyla... Sevgiyle sarmalanıyor. Babası zaten hep yanında. O kadar şanslı(yız) ki...

Evet, her gün mutlaka vizeyi ve ne zaman geleceklerini soruyor, bu da yüreğime oturuyor.

Evet, İzmir'e gittiğimde, "endişeleniyorum çünkü orada ev tutup eşyalarımız da gidince bizi unutursun diye korkuyorum" dedi, hem kendisini bu kadar güzel ifade ettiği için sevinmiş hem de endişesini gidermek için çırpınmıştım ve evet bu çok yorucu.

Sonra bir başka gün, telefonda, "seni önce çok özlüyorum ama bir hafta sonra alışıyorum, ama alışmam demek seni sevmiyorum demek değil tamam mı" dediğinde dakikalarca ağlıyorum. Evet çok yıpratıcı ve evet bunların hepsi geçecek, ama teğet geçmiyor, delip de geçiyor, bu da bir gerçek.

Gerçekleri dinlediniz.

Bugün Karl Ove Knausgaard'ın Kavgam serisine başladım. Tufan belki aylardır okumam için ısrar ediyordu, bense "boşver ya adam hayatını anlatmış işte ne okuyacağım" diyor, sallıyordum. İzmir'deyken ilk üç kitabı çantama tıkıştırdı, daha fazla direnemedim. Henüz çok başındayım ama şimdiden söyleyebilirim ki, ne anlattığı değil nasıl anlattığı bağlıyor seni. Yani anlattıklarının kurgu mu gerçek mi olduğunu bilemiyorsun dahası umurunda değil.

Kurgu ile gerçek arasındaki çizgi ne gerçekten? Gerçeklere illa ki bağlı mı kalmalı bir hikayeyi anlatırken?

Bugün ıspanak paketini açtım ve içinden bebek yaprakları ayırdım. Her zaman böyle yaparım. Bebek yapraklarla nefis ıspanak salatası yapıldığını biliyor musunuz? Bu blogu uzun zamandır takip ediyorsanız, biliyorsunuzdur, tarif(ler)i bile var. Kaçıranlar için tık

Tamam, yaprakları ayırdım ama o daha önce uyguladığım tariflerdeki malzemelerim yok ki. Yok ama ıspanağa neyin yakıştığını biliyorum. Her şeyden önce  sirke ve türevleri, balsamik olur (olsa şahane olur) elma sirkesi olur ama sirke olacak, hmm bak nar ekşisi de olabilir. Neyse ki, elma sirkeli bir salata sosum var.

Ispanağa meyve yakışıyor, çilek portakal, tatlımsı bir şey arıyor ıspanak. O yoktu. Yerine ya domates kullanacağım ya da kuru domates. Kurusu daha iyi suyunu salmaz sirkeli sosu boğmaz. Ve bir şey daha, ceviz! Of ceviz nefis olur ama yok tabii ki.. Onun yerine Leffe Blonde yanına iyi gider diye kavrulmuş yer fıstığı almıştım. Çok şaşıracaksın ama ceviz kadar olmasa da müthiş yakıştı.

Salatayı yerken - iştahtan burnumun aktığını itiraf etmem lazım - bunu düşündüm, bu kurgu salata, gerçeği kadar nefis olmamış mıydı? Yazmakla kurgu arasında da benzer bir bağ yok mu? Ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek?

Elinde bir malzeme var, bebek ıspanak yaprağı. Ama sen onun gerçeğini değil kendi yaratıcılığınla ortaya çıkaracağın bir başka gerçekliğe bürünmesini sağlıyorsun ve o artık bambaşka bir tarif oluyor, iştahla yiyorsun. Afiyet olsun.

Not: bu blogda tek kurgu yazılar 6 dakika etiketli yazılardır :)
Diğer kurgularımı blogda yayınlamıyorum, hani bu kadın bizi kafalıyor mu, her şeyi uyduruyor mu demeyesiniz:)

9 yorum:

Unknown dedi ki...

Off Arca'nın bizi unutmandan korkuyorum sözü bitirdi beni.. Sabah sabah ağlattı seni ne yapmıştır tahmin edemiyorum. Ama ne güzel yazmışsın her şeyi yaptım, artık oluruna bırakma zamanı.. �� özledim, ilk toplantımız için internetini hesapla sana bağlanacağız����

Sessizce dedi ki...

Zordur eminim ama geçecek bu günler. İleride bu günleri buruk bir gülümsemeyle anımsayacaksınız. Yabancı bir ülkede yeni bir hayat kurmak, her şeyi koşullar nedeniyle tek başına hallediyor olmak hiç de kolay değildir eminim ama siz başardınız. Kendinizle gurur duymalısınız. Hayırlı tez vakitte de Arca cücesine ve muhtereminize kavuşmanız dileğiyle.

www.macerakitabim.com dedi ki...

Yeni bir hayata başlıyorsun; kolay olmayacak elbette ama güzel olacak. Emin ol olacak. Bizim aileyle gideceğimiz bir haftalık İngiltere seyahatinin vizesi bile çıkmayınca öfkeden kudurdum, seni düşünemiyorum. Haklısın ama yapacak bir şey yok. Ben de her şeyi kontrol etmeye alışık olduğumdan böyle durumlarda çaresiz kalıyorum. Bir şeyi biliyor ama uygulayamıyoruz. Bu da tecrübe edilecek şeylerden biri demek ki :)
Karl Ove'yi çok sevdim ben. Blogda da yazdım. Çoğunluk sevmediğini söyledi yorumlarda. Ben yine yazmaya devam ettim. Ruhuma çok iyi geldi yazdıkları. Beni yazdığı her şeyin gerçekliğine, daha doğrusu samimiyetine inandırdı. Çok dürüst bir insan vardı okurken karşımda. Öyle yazmak istediğimi, öyle yazabilmeyi çok ama çok dilediğimi içimde bir yerden hissettim. Okuduğum her paragraftan sonra defterimi açıp içimi dökmek istedim. Senin de şimdi beğendiğini duyunca deliler gibi sevindim. Ortak bir arkadaşımız oldu belki de. Kim bilir?
her şey güzel olacak Yeliz, üzülme. Az kaldı. Çok az :)
Sevgiler

Gozde dedi ki...

Kavgam ve Aşık bir Adam' bitirdim ben de Yeliz, bitmesin hemencecik diye Çocukluk Adası'na başlayamıyorum... o kadar etkiledi ki beni de...

Hokis dedi ki...

Great post!

You have a nice blog!

Would you like to follow each other? (f4f) Let me know on my blog with a comment! ;oD

Have a great day!

xoxo Jacqueline
www.hokis1981.com

yeliz dedi ki...

internet hazır şiir gecesine mi denk geleceğim acaba?

yeliz dedi ki...

çok beğendim gerçekten... Sindire sindire okuyorum

yeliz dedi ki...

Güzel yazıyor cidden, ben de çok beğendim

Asortik Krep dedi ki...

Yeni bir hayattasın.. Sancılı geçmesi , zor olması çok normal. Kim olsa aynı şeyleri yaşardı ama senin gibi atlatamaz. Geleceğe hazırlık yapıyorsun , her şey güzel olacak ve ne güzel insanlar var çevrende.. Seninle konuştuklarına bittim. İki kere şanslısın :) Sevgiler Fethiye'den ❤️