Akşam içtiğim iki duble rakıyı tolere etmeye çalışıyorum, koca bir termos su ve sabah altı yirmi serinliği yardımcı oluyor.
Kumru sesleri, çocukluğumun saf uydurmalarını anımsatıyor, serçeleri kumruların yavrusu sandığım yaşlar kırk yıl öncesi gibi değil.
Temmuzlarım, Arca’nın antrenmanlarının Ağustosta başlaması sebebiyle mecburi tatil, halbuki ben Çeşme’nin de Gümüldür’ün de eylülünü severim. Temmuza alışmaya niyetim yok, birkaç seneye kalmaz eylül tatillerine dönerim. Yıllar geçiyor, çocuklar büyüyor.
Tatil dediğin yazlıkçılık bizde. Az önce tel kapıyı açarken bir sivrisineği istemeden eve sokmuş oldum. Hangimizi şişleyecek bakalım.
Dün sabah pazardan aldığımız domatesler, tepsi içinde hala mutfak tezgahında, mis gibi kokuyor. Fotoğraflarını çekmekten kendimi alamıyorum. İki tezgahtan tek tek seçildi, iki çeşit, biri pembe domates biri Ovacık daha ucuz olanı, yemeklik. Bir kısmı çoktan şakşuka sosuna ve zeytinyağlı taze fasulyeye girdi bile.
Birazdan Şüko uyanır, terasları yıkar hatta sokağı süpürür. Komşuları da içtimaya dikiyormuş, bahçelerini temiz ve düzenli tutmaları için sık sık uyarıyormuş, ben demiyorum, geçen gün falıma bakan arkadaşı söyledi. Bir siteye bir emekli albay bir de Şüko gibi emekli öğretmen lazım. Halk TV hep açık, arka fonda Özgür Özel’in sesi bir ara süreç meselesine geçiyor haberler, patlıcan biber kızartırken duyuyorum. Şüko yetmişlerin devrimci ruhunu sosyal medyaya taşıyor. “Hadi” diyeni olsa, yarın meydanlara çıkmaya hazır. Sık sık “öldürecekler adamı” diye dertlendiği Murat Çalık için gözü kulağı televizyonda.
Halk TV yazlık teraslarının baş köşesini tutmuş, Saraçhane mitinginin görüntüleri, begonvillerin arasından seçiliyor. Aşağı sitede otuz iki senelik arkadaşım oturuyor, yıllık iznini benim gelişime denk getirdi, benim için kıymeti büyük. Daraldım mı, beş dakika yürüyorum, Zeyneplerdeyim. Kahve bahane…
Yıllar var ki tövbeliyim, Alaçatı’ya yaz akşamı gitmem. Bir salı akşamı hem de bu pahalılıkta ve tenhalıkta Alaçatı ne kadar kalabalık olabilir ki dedik, gittik.
İnce topuklularla o kaldırım taşlarında nasıl yürüyebildiğini anlayamadığım, düğüne gider gibi giyinmiş kadınlar, her köşe başında bir selfie aynası ve fotoğraf çekenler, bir rakı bir kavun peynire binlerce lira sayılan göt göte sokak arası mekanlar, Cahide’nin sanatçı panoları, Serdar Ortaç hala sahneye çıkıyor, ben şok, Demet Akalın’ın yirmi sene önceki fotoğrafını kullanmışlar, yersen…
Haftaya Zeynep işe dönecek, ben de annemlerin yazlığına geçeceğim. Daha memlekete ayak basmadan ablamın eve postalanan ve şimdi iki arada bir derede okumaya çalıştığım kitaplarımı, kuvvetle muhtemel orada bitireceğim, Gümüldür görece daha sakin bir ortam. Bahçeden biber toplar, akşamları okey oynarız, annemle sahilde yürür, babamla rakı balık yaparız.
Sohbet konuları sıralı tam liste; emekli maaşlarının evin genel giderine yetmemesi, pazardaki zerzevatın fiyat istişaresi, memleketin satılması, “iyi ettiniz gittiniz” ile İstiklal Marşı ve kapanış.
Böyle böyle temmuzu da kapatır, evimize döneriz hayırlısıyla…
Bir gurbetçinin tatilinden kesitler okudunuz, esen kalın.
Not: bu yazı Substack hesabımdan yazıldı, buraya kopyalanmasının sebebi, blogumu okuyan ama diğer mecraya alışamayan arkadaşların ricası ;)
Substack’ten takip etmek için bir tık