Kimdi o şom? Ciddi soruyorum, kimdi o “sinüs rinse
yapıyorum, sümüklerimden kurtuluyorum” temalı şükür vesileme “kulağına
kaçırmayasın haa..” diyen? Bulamadım, bulsam fena çemkireceğim. Bu kadar sosyal
medya hesabın olursa karıştırırsın hepsini birbirine. Şu reklam gelirinden
bisiklet parasını çıkarayım, kendime sosyal medya asistanı tutacağım. Hangi
hesaptan hangi şom ağızlı hangi kehanette bulunmuş, tespit edeceğim!
80şükürvesilesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
80şükürvesilesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
27 Ekim 2014 Pazartesi
23 Ekim 2014 Perşembe
#80şükürvesilesi Nr 11: SÜMÜK
Günün
şükür vesilesini takdimimdir. Vallahi hiç romantik takılacağımı vaat etmedim.
Aforizmalar uçuracağımı da söylemedim. Ama hadi bir tane patlatalım; “Hayat
nefes alınca güzel”
Spritüel
anlamdaki nefesten bahsetmiyorum, açık ve net olarak fiziksel nefes almaktan
bahsediyorum. Bak şimdi beynime kadar tüm sümüklerimi akıttım da oh be nefes
aldım. Allah seni inandırsın benim burnum tıkalıyken aklım çalışmıyor, aklım
çalışmayınca motivasyonum düşüyor, mutsuz oluyorum lan var mı ötesi.
22 Ekim 2014 Çarşamba
Dumur diyalog #134 ve #80şükürvesilesi Nr 10
Yürüyüş yaparken sıcaktan bayılacaktık.
Y: Arca işte bunlar hep küresel ısınma, bu mevsimde böyle sıcak olur mu ya?
A: Biliyorum babam yüzünden
Y: Nasıl?
A: Babam hep ışıkları açık unutuyor
..................
Y: Arca işte bunlar hep küresel ısınma, bu mevsimde böyle sıcak olur mu ya?
A: Biliyorum babam yüzünden
Y: Nasıl?
A: Babam hep ışıkları açık unutuyor
..................
21 Ekim 2014 Salı
#80şükürvesilesi Nr 9: ARMUT
Yürürken dönüp bir daha bakma ihtiyacı hissettiğiniz şeyler
çıkıyor mu karşınıza? Benim çok çıkıyor.
Çoğu ilginç şeyler değil. Pusetinde uyuyan bir çocuk, el ele
tutuşmuş yaşlı bir çift, farklı dövmesi olan bir kimse, bakışlarını üzerimde
hissettiğim ve aniden dönüp ürkütmek istediğim annesinin elinden tutan küçük
çocuk… Yanımdan geçip gittiklerini sanırlar ama dönüp tekrar bakarım onlara ve
bir fotoğraf karesi alırım, çaktırmadan klik! Sonra hafıza denen albümün
sayfaları arasına katarım o anı, bazen unutulur gider bazen de yazılarda servis
edilir.
Fotoğrafçı olsaydım, ki Allah biliyor çok isterdim olmayı,
sokak fotoğrafçısı olurdum.
Sokak fotoğrafçısı = an hırsızı.
O “an”ı çalıveriyor, bir fotoğraf karesine hapsediyor ve sanatçının çektiği her karede en azından bir öykü gizleniyor. Belki bir portre çekiminde de hikayeler yakalayabilirsin ama sokakta yaşam var, sokaktaki öykü başka.
O “an”ı çalıveriyor, bir fotoğraf karesine hapsediyor ve sanatçının çektiği her karede en azından bir öykü gizleniyor. Belki bir portre çekiminde de hikayeler yakalayabilirsin ama sokakta yaşam var, sokaktaki öykü başka.
Ben de işte o öyküleri fotoğraflayabilmek isterdim. Hayali
bir deklanjör refleksim var ama her zaman gerçek anlamda çekemiyorum,
üşeniyorum, galiba biraz da çekiniyorum. Oradan öküz göründüğüme bakmayın,
naif, utangaç bir yönü var karakterimin, lütfen gülmeyelim …
Üşenmeyeceğim/utanmayacağım da tutuyor bazen ve cebimden
telefonu çıkarıp çekiveriyorum. Bu genelde Arca yanımdayken oluyor. Çünkü Arca
ile aheste hareket ediyoruz ve yolda gördüğümüz ilginç her şeyi birbirimize
anlatıyoruz. Ve ilginçtir, birlikteyken daha fazla ilginç şeyle karşılaşıyorum,
Arca o iflah olmaz merakıyla etraftaki en sıradan şeyleri bile ilginçleştirebiliyor.
“Dur bir fotoğrafını çekelim, babaya gösteririz” de oldukça cesaretlendirici
bir cümle oluyor. Ve eğer yanında küçük bir çocuk varsa kendini hiç de korunmasız
hissetmiyorsun. Etraf senin yaptığın o “yetişkinler
yapınca yadırganacak” hareketlerini, yanındaki çocuğun hatırına anlayışla
karşılıyor.
O armutları çektiğimiz gün olduğu gibi… Arca olmasaydı da
muhtemelen görürdüm armutları, fark edilmeyecek gibi değil. Haşmetleriyle
incecik dalın ucundan sarkıyorlar, düşmeleri an meselesi, berelenmeleri ve
ermeden çürümeleri… Ama biri, içinde her canlıya verecek kadar sevgi ve iyi
yürek taşıyan biri armutlara derme çatma bir destek vermişti. Keşke dallarımıza
ağır geldiğimizde düşmeyelim diye kollarımızdan tutan destekleyicilerimiz olsa,
koruyucu meleklerimiz… keşke... Belki de vardır, kim bilir? Ama şimdilik en
azından bu haşmetli armutların koruyucu meleğine, bize koruyucu meleklerin varlığına dair umut verdiği için şükredebiliriz…
#80şükürvesilesi Nr 9…
18 Ekim 2014 Cumartesi
Cumartesi : #80şükürvesilesi Nr 7
Tüm hafta boyunca İlker, Arca’yı okuldan alabilmek içingünlük işlerini çoğu zaman yarım bırakmak zorunda kalıyor. Bu yüzden cumartesigünleri tam gün çalışıyor. Arca ile baş başa kalıyoruz ve cumartesi günleribizim için Anne-Arca günü.
Arca küçük bir bebekken ve sonrasında yürümeye başladığıdönemlerde cumartesi günleri kabustu, daha doğrusu Arca ile baş başa kaldığımızher gün korkunçtu. Çünkü benim çocuk oyalama becerim yok. Oyun kurmayı vebirlikte oynamayı pek sevmiyorum. Belki kız çocuğum olsaydı, durum farklıolabilirdi, çünkü içimde bir yerlerde hala bebeklerle evcilik oynamak ve kağıtbebeklere elbiseler tasarlamak gibi heyecanlar var. Ama arabalarla oynamayısevmiyorum, zorla mı yav! Oğlan çocuklarının hemen hiçbir oyununu sevmiyorum,hiç sevmedim!
İnsan çocuğuyla büyüyor, değişiyor. Hayır hala arabalarısevmiyorum ama puzzle gibi, kutu oyunları gibi, boyama yapmak gibi sevebileceğimve birlikte zaman geçirebileceğimiz pek çok farklı alternatif yarattıkbirlikte. Yemek yapmak, etraf toplamak, birlikte film seyretmek, sohbet etmek...Kitaplar ise hep vardı…
Ve tabii ki birlikte daha çok vakit geçiriyoruz dışarıda. Oöğle uykusu saati meselesi, yok efendim yemek konusu filan hep gerilerde kaldı.Koca adam yav! Giyiniyoruz, kent kartımızı da atıyoruz cebimize oh mis gibigeziyoruz. Arca zaten metro ve otobüs delisi hiç öyle arabasız gitmem demiyor.Hem daha uzun süreler yürüyebiliyor hem de ne bulsa yiyor… Arca büyüdükçe vetabii ben de büyüdükçe cumartesiler muhteşem olmaya başladı.
Geçen cumartesi, hızlıca giyindik, kahvaltıdan sonra apartopar çıktık, piyano dersine yetişeceğiz. Her hafta da geç kalıyoruz aksi gibi.Metro istasyonuna yürürken Arca "en çok ne yapmayı seviyorum biliyor musun"dedi. Birkaç tahmin yürüttüm, hiçbirini tutturamadım. "En çok seninle piyanodersine gitmeyi seviyorum, birlikte yürüyoruz ve konuşuyoruz" allahım geçkalmamış olsak onu oracıkta yiyip bitirecektim. Ama bitmedi cücenin çenesidüşük (kime çekmiş bilmiyorum ki:P) "sonra en çok anne-arca gününü seviyorum.Sonra anne-baba-arca gününü (birinin bu çocuğa haftanın günlerini öğretmesigerek) sonra ipad oynamayı, sonra bir de pide yemeyi…" ve tabii ki o ilkcümlenin büyüsü bozuldu ama ilk onu saydığına göre hala şükredebiliriz:Anne-Arca günlerine pardon cumartesi günlerine şükür…
17 Ekim 2014 Cuma
Mevsiminde
Sizin yaşadığınız şehri bilmem ama biz burada İzmir’de hala
son yaz yaşıyoruz. Yapraklar kurudu, ayaklarımızın dibine düştü, sabahları ise,
insan üzerine ince bir mont olsun, almak istiyor. Gel gör ki hala gün içinde ve
hatta akşamları hala sıcak. Dilim sonbahar geldi demeye varmıyor. İnsan bir
ürperti, bir battaniye sıcaklığı arıyor önce…
Mevsim güze dönerken sebze-meyveler de dönüşüyor. Sevenler
tezgahlarda kereviz görünce gülümsüyorlardır, eminim. Aman söyleyeyim henüz
soğuk yemedi kerevizler, kış aylarındaki gibi olmaz. Bugünlerde coşkuyla
aramıza katılanlar olduğu kadar sessizce aramızdan ayrılanlar da var… Semizotu,
taze fasulye, bamya…
Geçen fark ettim ki, bu devir teslim törenleri sırasında ben
geçmiş ayların gıdalarıyla ilgili derin bir muhasebeye giriyorum. Hayır, tabii
ki, kendimle ilgili değil. Arca ile ilgili…
16 Ekim 2014 Perşembe
#80şükürvesilesi Nr 4 ve Nr 5
Hiçbir şeyi planlamamıştım. Sadece bir poğaça alıp, otobüse binecek ve erkenden ofise gidecektim. Saate baktım, yedi buçuk. Sadece on dakikalık yolum var ve mesainin başlamasına bir saat. Hayır manyak değilim sadece bundan bir yarım saat kadar geç çıktığımda resmen yollarda sefil oluyorum ve küfrede küfrede işe gidiyorum. Belediyeye gönderdiğim ağır tahrik ve taciz içeren dilekçelerimden de artık bıktıklarını düşünüyorum. Pes ettim. Onlar bana yarım saat erken kalk kadın, demeden ben yarım saat erken kalkıyorum. Sabah yogamı da yapamıyorum ama sorun değil, düşünsene sen güneşi selamlıyorsun sonra tıkış tepiş metroda o meditasyonun hükmü kalmıyor ettiğin küfürlerden!
15 Ekim 2014 Çarşamba
Koku: #80şükürvesilesi Nr 3
Beş günlük tatilin ardından ofise döndüm ve masamda bir şeyler ararken en alt çekmeceyi açmış bulundum. Bitki çaylarımın, kuru meyvelerimin ve ara öğün bisküvilerin durduğu çekmece. Birden bir kokuyla irkildim. Zira burnum beni önceki güne uzanan bir zaman yolculuğuna çıkarmıştı.
Tatilin son günüydü. Arca da dahil olmak üzere çok dikkat etmemize rağmen sabah kahvaltısında yine alerjinin nüksettiğini görmüş, çok sıkılmıştım. İlker, balıktaydı. Fotoğraflarını çekip gönderince o da, doktor da alerji konusunda hemfikir oldular. Şurup içti, biraz geçer gibi olasıya kadar benim canım hiçbir şey yapmak istemedi. Tatilin son gününe has o “yarın iş/okul var böhüü” psikolojisinden Arca da ben de nasibimizi almıştık, tahammülsüzdük. Bir de alerji tuz biber ekti. Ama kitap okuyarak çizgi film izleyerek gün geçmiyor. Bisiklet alıştırmalarına ise hiçbirimizin sabrı yok.
14 Ekim 2014 Salı
Julie ve Julia : #80şükürvesilesi Nr 2
Aslında
bu şükür nesnesini zor zamanlar için saklıyordum. Ama sonra dedim ki aynı nesne
farklı sebeplerle ve farklı zamanlarda şükür vesilesi olabilir. Neden olmasın? (bu
etiketi “arzu nesnesi”nden devşirdim, nesne yerine vesile mi diyeydim, daha mı
iyi olurdu yav? – tam da şu anda aklıma geldi ve hop 3 günlük bir anket koydum sağ tarafa)
Mesela
önümüzdeki seksen gün içerisinde sizi kusasıya kadar Arca denen şükür
nesnesiyle muhatap edeceğim. Şükretmek için çocuktan daha ala bir vesile
olabilir mi? Mutsuz toplumların nüfus yoğunluğunun bu kadar çok olmasının
sebebi bu mu acaba? Hmmm…
Ama
bugünkü çıkış noktamız bir film. Adı Julie ve Julia. Konusunu pek bilmiyordum,
tamam Julia Child denen bir kadın varmış ve yemek denince hazır gıdadan başka
bir şey anlamayan Amerikalılara Fransız mutfağını ve yemek yapmayı öğretmiş,
bunu biliyordum. Bildiğim diğer şey ise bu karakteri Meryl Streep oynamış. Evet
tüm bildiklerim bunlar. Ve sizi bilmem ama, bazı filmleri izlemek için bu
kadının rol alıyor olması bence yeterli.
13 Ekim 2014 Pazartesi
#80şükürvesilesi Nr 1
Az önce balkona çıktım, saçlarım ıslak, ama kocaman bir şalım var benim. Elvan’ın annesi örmüştü, beni iki tur sarabiliyor, başıma örttüm ve bedenimi,
ayaklarımı altıma topladığımda bacaklarımı bile örtüyor, nefis bir şey! Bir sigara
yaktım, İlkerin o bir dünya para bayıldığı sigaralarından bir tanesini paketten
çektim ve ucunu yaktım. On yıldır ilk defa diyerek demogoji yapmak isterdim ama
yapmayacağım, zira on senedir pek çok kereler yaktım. Çok tepem attığında, çok
alkol aldığımda, çok düşündüğümde… Nikotinin zihni açan bir tarafı var ve
ağlamayı durduruyor. Tekrar başlamıyorum başlar mıyım, salak mıyım bırakmışım o
kadar! İçine çekmeyip dumanını atmosfere püfledin mi bir şeycik olmuyor. Püflediğim duman gökyüzünde belli belirsiz bir iz bırakırken ay ilişti gözüme, yarım yamalaktı, hiç sevmem! Karaktersiz bir manzara.
Bir hilal değil, bir dolunay hiç değil, bir adı bile yok.
Her kadın kendi döngüsü içinde “hayat – ölüm – hayat”ı yaşar. Menstrual
siklus diye bir şey var. Çektiğin sancıların akabinde, yitirdiğin döllenmemiş
yumurtalarının yerine yenilerinin gelmesi, yeniden doğmak ve yeni bir hayat
döngüsüne girmek değil de ne?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)