Geçen bir okuyucu (adı yoktu da o yüzden okuyucu dedim) fark etmiş, niçin blog listesini kaldırdın demiş. Böyle böyle eksile eksile blog kendini imha edecek haberiniz yok : ) Hehe tabii ki ondan değil. Blog listesini kaldırıyorum arkadaş! Ne gerek var? Sanki millet blog mu yazıyor? (sık yazanlar alınganlık yapmasın!) Yazmıyor tabii… Bir bloga bakayım diyorsun en son dört ay önce içerik üretmiş. Sen blog yazıyorum deme. (Bak nasıl da profesyonel blogger’lar gibi “içerik üretmek” terimlerini kullanıyorum, allahım sana geliyorum!)
7 Ağustos 2014 Perşembe
Izgara kalamar dolması
Tatil mevzusu sebebiyle kazanmış olduğum antipatiyi nefrete dönüştürmeden tarifi vereyim bu tekneydi denizdi, kalamardı meselesi kapansın aramızda.
Tarif kısaca İlker – Yeliz ortak
dötten uydurması.
Ama yok o kadar da haksızlık etmeyelim. Önce bir yerde bir
yemeği yiyoruz (mesela bunu Cunda’da yemiştik), yerken hoşumuza gittiyse zaten
tarifi o an oluşturmaya başlıyoruz.
“Hmm nasıl yapmış bunu?”
“Peynir fazla erimemiş bak.”
“Evet kaşar olsa bak akar, akmayacak ızgarada.”
“Permasan?”
“Yok lan ağır olur. Sepet peyniri bu…”
“Sosunda bir ekşilik var, nar ekşisi değil de soya sosu ya
da balsamik bu”
“Ben pişiririm sos senin işin, karışmam!”
Karışmadı. Ama sosa, yoksa tutmaktan temizlemeye,
pişirmekten servisine kadar en ince ayrıntısına kadar muhteremin ellerinden
çıktı kalamar ızgara.
6 Ağustos 2014 Çarşamba
Yeni yepyeni bir şeyi çocuğunuzla tecrübe ettiniz mi hiç?
Çocukla tekrar çocuk olma şansın var. Çünkü onların kahkahasındaki saf mutluluk ve neşe, başka hiçbir şeyde yok. Çocuklar belki de kendi çocukluğumuza dönmemizi sağladıkları için bu kadar seviliyorlar. Yoksa mesela benimki bazen çekilecek bok değil!
Keyfimin kaçtığı bir akşamdı. Olur öyle arada. Kaçar, sonra bir yemek yaparım, yanına güzel bir şarap açarım, hatta yemeği yaparken şaraba başlarsam daha bile güzel olur. Zira kokusuyla yemeğin, tadıyla şarabın, terapi başlamıştır.
Terapi dediğin şeyi bir yoga merkezinde, bir dağ başı meditasyonunda araman manasız.
Terapi, yaparken dünyadan koptuğumuz şeylerin bütünüdür ve bu kişiden kişiye değişir.
5 Ağustos 2014 Salı
Kafasına edeni bulmaya çalışan küçük köstebeğin hikayesi
Emrin başım üstüne majesteleri! Neymiş efendim, o aldıklarım
öğreticiymiş, şöyle yap böyle yap diyormuş.
Nerde o önüne her koyduğuma gömülen
çocuk nerde?
Aklıma geldikçe, birilerinin tavsiyesinde gördükçe favori
listesine eklediklerimi açtım önüme. Ciddi ciddi araştırdım, hangisi komik,
hangisi hayvanlı…
4 Ağustos 2014 Pazartesi
Haller haberler
Bloga tek satır yazmamışsam da internet detoksu filan yapmış
değilim. Tekneden boy boy fotoğraflarımı, şaraplarımı, kitaplarımı, yer
cücesini, balıkları kalamarları ve daha nicelerini instagram’da paylaştım. Blogun
pabucunu dama filan atmadım, instagramın tatil fesatlıklarımı göze sokmanın
daha iyi bir yolu olduğunu düşündüm. Puhahahha kılım yav, harbi kılım! Son günboynumun tutulmasını hak ettim kanımca, milletin gözüne sokarsan…
Bizimkilerle geçirdiğimiz bol kahkahalı iki günün haricinde
bu tatil umumiyetle Çeşme’de ikamet ettik. Zira İlker teknesiyle haşır neşir
olmak, balık tutmak, karadan ziyade denizde vakit geçirmek istedi. Bunca yıllık
kocamı kıracak değildim ya…(istemem yan cebime:P)
Bu tatilde çok yeni kararlar aldım. Hayır, istifa edip
sayfiyeye taşınmıyorum (keşke:P)
25 Temmuz 2014 Cuma
Hep mi aptaldı bu ülke? yoksa ben yeni mi aydım meseleye?
Aziz Nesin, aptal olduğumuzu söylediğinde ve bir oran
verdiğinde, %60 mı demişti, “ya tamam da o kadar değil ya”, demiştim. Pembe
bulutların üzerindeymişim meğer.
Ülkenin büyük çoğunluğunun aptal olduğunu görmek için
twitter’da biraz vakit geçirmek kafi.
Bir tatlı hanım kardeşimiz ne demiş?
24 Temmuz 2014 Perşembe
İnternetten alışveriş nasıl yapılır?
Benim gibi zamanınız yoksa eşek gibi yapılır!
Yok yav işin geyiği filan değil. Eskiden yani araba ile işe gidip geliyorken haftada bir Forum’a kaçar, özellikle indirim zamanı tozunu attırırdım mağazaların. Ay bilmeyen de beni alışveriş manyağı sanacak. Evet manyak ama senin bildiğin anlamda değil. Ben manyakların satın almakta zorlanan cinsiyim. “Bunun ederi bu” yaklaşımım ve cimri kişiliğimle alışverişten eli boş döndüğüm günler, satın alma yaptığım günlerden daha çoktur.
Neyse o günler geride kaldı.
23 Temmuz 2014 Çarşamba
Beni entel edenler utansın!
Geçen akşam İlker ve Arca hafıza kartı oynuyorlar halının
üzerinde. Ben ise hayretle bakıyorum bu ikisine. Hayret edilecek durum şu ki;
bu ikisi güya oyun oynuyorlar ama tepelerinde bangır bangır televizyon açık.
Televizyonda da belgesel filan yok hani çocuk iki hayvan yüzü
görsün.
Memetali beeeyy var.
Memetali beeeyy var.
22 Temmuz 2014 Salı
Benden sosyal medya fenomeni olmaz! Neden mi?
Bu aşağıdaki fotoğraf gibilerini paylaşıyorum mesela, yetmez mi:))
Tamam tamam sulandırmayacağım.
Kokmayın kardeşim! Sabahın köründe kokmayın!
Toplum tarafından kabul görüldüğü şekliyle bakımsızlığa
lafım yok.
Bakınız gençler, bakımsızlık konusundaki genel geçer kriter,
açık ayakkabıya ojeli parmak, yaz sıcağında bir kalıp makyaj, kılsız kol, fönlü
kafadır. O parmaklar pislik içinde olabilir ama hayır ojeli olacak. Sıcaktan
rimelin akabilir ama o fondöten sürülecek, kıl mevzusuna girmeyeceğim, ama o
kafa üç gündür yıkanmıyor bile olsa fönlü olacak. Budur yani…
Biraz daha abartıp giyim kuşama girersen, benim takım
elbisemle kombinleyerek sırtıma taktığım laptop çantam bile kimine göre banal
görülebilir. “Iyy Avrupa görmedin mi bacım sen?! Orada kadınlı erkekli takım
elbiseli tipler sırtlarında çantalarıyla işe gidip geliyor”, demem, ezikemem, açıklama
filan yapmam. Ben takarım, rahatıma bakarım. Laf aramızda harbi rahat yav!
Sen bana bakma benim zaten bir günüm bir günüme denk değil.
Bir gün spor ayakkabı ile işe giderim, bir gün kalem etek yüksek topuk
ayakkabıyla. Bu ara favorim, her gün elbise altına sandalet, oh be püfür püfür…
Makyaj filan da yapmıyorum, ne lan bu sıcakta!
Dediğim gibi senin makyajsız olman, ayağının çirkin olması
filan umurumda bile değil!
21 Temmuz 2014 Pazartesi
#deliduman
Bazı kitaplar çok merak uyandırır, tavsiyesine güvendiklerinden iyi eleştiriler duymuşsundur, günceldir, önemsediğin kalemler “oku” buyuruyordur. Okursun, diğer tüm kitaplar sırasını bekleyedursun…
Kenarda köşede kıyıda kalmış bir sahil kasabasında başlıyor öykü. Kasaba tam bir Türkiye gerçeği, sanki merceği tutmuşsun o küçük yüzölçümüne ve Türkiye’yi seyrediyorsun.
Her bir karakter o kadar tanıdık o kadar bizden ki…
15 Temmuz 2014 Salı
PAPYON: Güven nesnesi mi? Yoksa bir şeylerin eksikliği mi?
Arca ile babası süpermarkete gittiklerinde para atıp oyuncak
yakaladıkları oyunu oynarlar ve bir ayıcık kazanırlar. Arca bu ayıcığı pek
sever. Bir gün sabaha karşı uyumakta olan annesinin yanına kıvrılır ayıcığı ile
ve annesine “bu ayıcığı çok seviyorum, adı ne olsun?” diye sorar. Annesi uyku
sersemi, açık tek gözü ile oyuncağa şöyle bir bakar ve boynundaki papyondan
başka hiçbir ilginç özelliği olmadığı için “papyon” olsun deyiverir. Arca ismi
benimser, öyle çok benimser ki annesi “ayıcığını çek annecim” gibi bir cümle
sarf ettiğinde hiddetle “onun adı ayıcık değil, PAPYON” diyerek ağzının payını
verir. Aynı hiddet, Papyon için “şu” “o” “oyuncak” “hayvan”… gibi kelimeler
kullanıldığında da vukuu bulur.
Pencereme aşk kondu
Her yaz başı yaz kitapları listesi yaparım. "Yaz kitabı ne
lan, kitabın mevsimi mi olur" diyene de teessüflerimi sunarım. Olmaz mı yav?
Misal kitap kulübünde Eylül için Virginia Woolf’tan “kendine ait bir oda”yı seçtik.
Eylül o kitaba yakıştırdım ben. Okudun mu desen okuduğum ettiğim yok da öyle
işte hissiyat de geç…
14 Temmuz 2014 Pazartesi
Dumur diyalog #127
Reklam vs... yayınlıyor, bisikletin parasını bir şekilde çıkarmaya çalışıyor olabilirim ama verdiğim sözleri de tutuyorum, hemen sıcak sıcak pazartesi sendromuna iyi gelecek bir dumur diyalog...
............
Babasıyla yaklaşık yedi kilometre bisiklet bindikten sonra, yemek yemeye bile mecali kalmamıştır. Kafası makarnanın içine düşecekken İlker, Arca'ya takılır.
İ: Arca ya, yemekten sonra bir tur daha atalım mı?
A: Sen tur atabilirsin, Avusturalya'daki evlerin çatısına kadar gidebilirsin.
İ: Sen?
A: BEN BURDAYIM!!
............
Babasıyla yaklaşık yedi kilometre bisiklet bindikten sonra, yemek yemeye bile mecali kalmamıştır. Kafası makarnanın içine düşecekken İlker, Arca'ya takılır.
İ: Arca ya, yemekten sonra bir tur daha atalım mı?
A: Sen tur atabilirsin, Avusturalya'daki evlerin çatısına kadar gidebilirsin.
İ: Sen?
A: BEN BURDAYIM!!
10 Temmuz 2014 Perşembe
Middlesex
Çok karakterli
romanın merkezindeki karakter bir hermafrodit yani çift cinsiyetli bir insan. Bu
genetik bir farklılık aslında. Ve hepimizin aşina olduğu homoseksüellik,
travestilik veya transeksüellikten çok farklı bir şey. Dişi olarak doğup
hayatının belli bir dönemi kız çocuk olarak yaşadıktan sonra erkek oluyor kahramanımız.
Ama tam erkek oluyor diyebilir miyiz?
Hayır! Bence hayır. O tam anlamıyla bir
üçüncü cins. Ne dişi ne erkek…ve üremesi mümkün değil. Aslında bu cins oldukça
nadide bir tür. Belki de böyle olması, doğa ananının bize bir uyarısı. “Bak
yavrum akraba evliliği yapmayın, yoksa çekinik olan bu gen açığa çıkar ve çift cinsiyetli
çocuklarınız olur. Bu çocuklar üreyemez ve neslinizin devam etmesi mümkün olmaz”
diyor. Aman ha neslimiz kurumasın : )
9 Temmuz 2014 Çarşamba
Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez
Önceki üç yılı saymazsak 2008’den beri blogger’da 1510 yayın, 9860 yorum ve
962.254+ sayfa görüntüleme (milyona az kalmış) … Günün çorbasının bugün itibariyle istatistiksel
verileri…
8 Temmuz 2014 Salı
Yaşam kalitenizi artırmak için sporu tercih edin…
Reklam metni yazarı olacak kadınmışım be peh! Şimdi Gülçin yazmış da oradan aklıma geldi.
Bisikletle işe gittiğim ilk gün götü başı dağıtmış olmama
rağmen dünyanın en pozitif insanıydım. Telefon da bile sesim çınlıyordu. Spor,
dedim, hayata pozitif bakmanın yolu bu. Az biraz bacak iyileşsin yine
bisikletle işe gitmeye devam edeceğim. Sonra ne oldu? Annem ayağını kırdı. Ne
alaka deme yav, bisiklet için sabah erken kalkmak lazım, refakatçi olmaya
gitmek için bisikleti bir şekilde bırakmak lazım. Neyse öylece bekledi beni…
Hayır yılmış değildim, “düştüm de korktum” yok bizde. Bakma sen çocukken dere
tepe bir cesaretle bisiklet binerdik, şimdi kendime azami dikkat ediyorum. Yokuş
aşağı gitme konusunda temkinliyim, mümkün mertebe kaldırımdan seyrediyorum.
Canımı sokakta bulmadım yani…
3 Temmuz 2014 Perşembe
Dumur diyalog #126
Y: Arca, markete gidiyom geliyon mu benle? (siz beni salon kadını sanıyorsunuz ama ben Bruce Wayne iken izmir şivesiyle konuşuyorum, geliyom gidiyon...)
A: Annecim sana eşlik etmek isterdim ama hiç sürpriz (abur cubur) almak istemiyorum.
A: Annecim sana eşlik etmek isterdim ama hiç sürpriz (abur cubur) almak istemiyorum.
2 Temmuz 2014 Çarşamba
Maksat yeşillik olsun…
"What a busy day!"
“Al benden de o kadar!” Diyecektim de İngilizcesine dilim
dönmedi. Biz açıyoruz bu meşguliyetleri başımıza. Ulaşılabilir olmakla alakalı
her şey. Sen elin Çinlisini whatsapp’tan wechat’ten hababam dürtersen, o da
seni dürter.
Şöyle bir fark ettim de, benim işler bir rahatlamıyor. Ay
sonu yoğunluğu, efendime söyleyeyim, sipariş dönemi yoğunluğu olur insanların.
Benim fıtratımda yok dönemsel yoğunluk. Bende meşguliyet daimi.
Bugün bir ara bir arkadaşıma “var ya departman gibi çalışıyorum,
acilen yetiştiremediğim işlerim için birini almaları lazım” gibi bir cümle kuracak
oldum, peşi sıra cümlenin manasızlığına beraberce güldük. Nasıl olsa yapıyorsun
yeliz, ne gerek var? Abarttığımı düşünene dalarım, bizim sektörde diğer firmaların
bazı elemanlarının iş tanımını ben boş zamanlarımda icra ediyorum, öyle bir
profesyonel yaşam hallerindeyim. Harbi söylüyorum. Geçen hafta derneğin
komisyon toplantısındayız, bir konu gündeme getiriyorum, katılımcılar “ay ona
bizim şirkette başka arkadaş bakıyor” diyor. Başka bir konuyu aktarıyorum, eh o
ithalat departmanının işi diyor. Ulan ben bunların hepsini kendim yapıyorum
diyecek oluyorum, “enayi misin” derler diye sesimi çıkarmıyorum.
Şikayetleri dinlediniz…
Ay neyse…
30 Haziran 2014 Pazartesi
Alper Canıgüz candır!
Ve tabii ki acar dedektif Alper Kamu veledi!
Kahramanın ismini Albert Camus'tan alıp almadığını düşündüm önce ama sanırım değil. Enterasan bir velet. Bünye beş yaşında ancak zeka uzay. Çokbilmişliklerinde tam bir roman kahramanın gerçek üstülüğü var Alper Kamu'nun.
İlk kitabını birkaç sene önce okumuştum, "oğullar ve rencide ruhlar", yaz kitabı arayışına girdiğimde ve eğlenceli ne okunabilir dediğimde ilk aklıma gelenlerden biri Alper Canıgüz oldu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)