Biz kuralı evvelden Özra'larla spontane deldiydik. Resmiyete kavuşunca, bu defa Burçin'leri çağırdık. Bugünün yağmurlu ve serin havasının aksine, dün akşamın tamamını terasta geçirmemize müsaade eden nefis bir hava vardı. Maksat Burçinlerin oğlan Toprak'ın doğumgünü yemeği olarak canının çektiği kuru fasulye pilav menüsünü, memleketten getirdikleri baklaiyatları biten arkadaşlarımızı ağırlamak gibi görünse de, sosyalleşmeye aşırı ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde ilaç gibi geldi.
Ortamlar, hassasiyetler ortak olunca kaygılar da benzer oluyor.
Geçirdiğimiz her ne idiyse ya da virüse yakalanma korkumuz... Asıl korkutan hasta olmak değil, anne-baba aynı anda hasta olmak, hastaneye gitmek zorunda kalmak, çocuğumuzu kime, nereye nasıl bırakacağımızın hesaplarını yapmak ... Planlamak, kendi sağlığımızdan önce çocuklarımız ne olacak korkusu...
Birbirimizden habersiz, aynı anda aynı hisleri aynı korkuları yaşamışız. Dün akşam Burçin'le sohbet ederken bunu fark ettik.
Gurbette olmanın başka bir takım dinamikleri oluyor, başka korkuları kaygıları...
İlk haftalar henüz işin ciddiyetini kavrayamayan ailelerimize evde kalmaları gerektiğini bir türlü anlatamazken sonunda "bakın ölürsünüz, cenazenize gelemeyiz!" gerçeğini yüzlerine vurmak zorunda kalmak bu gurbetlik... Halimize şükür tabii ama bir ihmale, bir ana bakar her şeyin ters yüz olması ve bu gerçek yazık ki, gurbette olduğunda daha bir acı oluyor...
Anneler günü bugün.
Ben tüm anaç duyguları kutsuyorum, kutluyorum. Her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsa...
1 yorum:
Çocuk ne olacak endişesini biz de yaşadık eşimle. Türkiye'de maalesef hala durum isteniken seviyeye gelemedi. Umarım en kısa sürede biter bu kabus.
Yorum Gönder