Biz çocukken pazar akşamı klasiği: Cenk Koray’ın kutulu yarışmasını müteakip yemekte balık, çamaşır, banyo şanslıysak Parliament sinema klübü idi...
Bu akşam bizim evin rutini maç.
Maçları seyircisiz oynuyorlar ama arka fonda tezahürat sesleri. Hayda! Niye ki millet bilmiyor mu seyircinin olmadığını, suni ambiyans çalışmalarında saçmalık!
Neyse benim kafam götürmüyor, attım kendimi çalışma odasına yine. Peynirim, cipsim biram... takılıyorum. Aslında kitap okuyacaktım ama kafam götürmüyor zira bütün hafta sonu sunum prova ettim, kafa binbeşyüz.
Benim proje liderliğini yaptığım iki ürünün, bu pandemi zımbırtısı çıkmasaydı, lansman toplantısı olacaktı. Colmar taraflarında bağbozumu ambiyansı planlamıştık... şarap tadımları, şato gezileri, Fransız mutfağı vesaire... bu da maç tezahürat ambiyansı gibi güme gitti.
Hayaller kanlı canlı gövde gösterili uluslararası bayi toplantısı, gerçekler döt kadar stüdyoya çevrilmiş bizim showroom alanı.
Ben sahne severim. Sunuma iyi de çalışırsam sahnede parlarım. Ama insan olacak seyirci olacak, etkileşeceğim. Dinleyenin gözünün içine bakacağım. Alkış filan olacak öyle işte...
gel gör ki yeni normlar dijital. Hiç bana göre değil. Nitekim geçen provaya gittik, yönetmen kafayı yiyordu. Benim sahne performansıma defalarca şahit olmuş marketingten Fabienne, odun olmadığıma, aslında sahnede parladığıma yönetmeni ikna edemedi. Yönetmen kıl zaten, bana diyor ki çekimlere kadar hasta olmayaymışım. Ben çünkü bayılıyorum hasta olmaya! Hayır katiyen başrol kaprisi değil... yaranamıyoruz yönetmene.
Çok pis hırs yaptım. Espiri, neşe, gülümseme, anektod ay ne bileyim işte iki klimanın özelliklerini stand up show’a bağlayacak her elementi kattım sunuma. Cem Yılmaz’ın pişmiş kelle gibi sırıtan dişi versiyonu olarak yirmi dakikalık leş bir şey çıktı ortaya.
Tripot kurdum, selfie çeker gibi ekranı kendime döndürünce oluyor, kendimle etkileşiyorum, şirinim filan... ama sonra İlker dedi ki bir objektife bakacaksın gerçekte, ona göre hazırlan. Peki. Hadi bir daha her şeyi bir objektif deliğine anlattım. Ha boyna sırıtırsam iyi ama bu defa yanak kaslarım kasılıp kalıyor, Joker’e döndüm yeminle. Ama neyse ya salı günü çekimler var, bakalım neye benzeyecek? Anlatırım bir ara:)
Öğleden sonra İlkerle mutfağa girdik. Akşam için muhterem kocam etli bezelye yaptı, ben de ıspanak tazeyken yemeğini pişiriverdim (bakınız başrolüm demiyorum, mutfağa griyorum, öyle bir alçakgönüllülük). Evet şu anda yenmeye hazır iki adet tencere yemeğimiz var ama biz bira cips yiyoruz bu akşam, böyle bir midesizlik!
Halbuki ne iyiydi, tatil öncesi -3,5 kilo ile kendime güvenimi yeniden inşa etmiş, “ben bunun üzerine 3 daha verir hamile kalmadan önceki filinta kiloma inerim” demiştim. Bok inersin! Kamerada o yanaklar, nasıl sarkıyor bir bilsen bacım. Şu çekimlerin uğruna biraz az yiyeydim ama yok, biramı da içmesem olmaz! Ama ben biliyorum hep bu pandemi önlemleri yüzünden. Maske zorunluluğu yokken muhteremle ne güzel günde sekiz km tempolu yürüyüş yapıyor, kalorileri yakıyorduk. Maskeyle de yürünmüyor ki. Neyse ya ben bizim Sophie’den (başbakan) yana umutluyum, ekimde maskelerin çıkmasına izin vermişler. Yürürüz artık. Yani kısmet...
Çok uzattım, bari gideyim de, komşu bloglarda ne yazmışlar bakayım, benim blogroll’um çok güncel ve keyifli, siz de oradan benim sevdiğim blogları okuyor musunuz? Okuyun bacım, hepsi şahane!
12 yorum:
Cenk Koray kutu yarışması, Parliament sinema klübü beni eskilere götürdü. Korona konusunda bizim Sophie'den pek ümitli değiliz:)
Okuyorum evet. Bir sürü blog keşfettim sayende ama sen halen 1 numarasın :)
Sırıtarak okudum desem bana kızar mısın? Keyifli bir akşam geçirilmiş, bir de şu sunumu (?) atlatırsan haberlerini almak isteriz. Ben isterim pardon. Daha yeni geldim bloguma. O yüzden böyle kalan sağlara bakmaya gelmiştim. Burada olduğuna mutluyum. :))
Yeni yazı maili sabah canlı dersime girmeden geldi. Dedim ben bunu öglen kahvemi icerken sindire sindire okuyayım. Nitekim öyle yaptım:) senin sahne sevgini benim ögretmenliğe benzettim. Karşımda dinleyici olacak, etkileşeceğim, gözlerinin içine bakıp kim anladı kim anlamadı çözeceğim.ama zoom canlı derslerinde bunlar ne mümkün.
Bir de şunu diyecektim. 8 km tempolu yürüyüşe bravo valla ya. Ben 4 km yürüsem yorgunluktan bitiyorum:)
Çok uzattım gideyim de senin blogrolluna bakayım bi:)
Pınar
Yaaa Yelizzzzzz....Cok severek okuyorum diyecegim daha bilmem kac sene daha insanlah.Sesli guldum okurken.Sen oldugun gibi guzelsin,bosver kilolari...Sunumda basarilar...Gidip bir bardak sarap koyayim kendime.(hem ben de sigarayi birakmadim hala)
Kutu oyunu dediniz, zihnim tee o günlere gitti, Pazar akşamı hüznü ve "Bizimkiler"...
Korona konusunda bakan da pis patladı vaka hasta sayısı vs...
Ya ama ben seni çok pek çok seviyorum:)
Haberler tırt:( çekim fiyaskoydu bir dahaki haftaya ya biz artiz miyiz ne işimiz olur kamerayla:(
Çok zor çok:( benimki de tırt geçti zaten anlatasım yok. Biz de o sekiz km’yi ancak kondisyon edinice yapıyoruz şimdi çıksam 1 kmde pıslarım:/
İnşallah seneler senelerce yazayım:) benim kadar istikrarlı blog yazan var mı hiç bilmiyorum, delilik işte. Sigarayı bırakmak için o ilacı denedin mi? İlker ve peşi sıra birkaç arkadaşı o sayede bıraktı.
Ay evet o pazar akşamı hüznü! Gerçekten sendrom var hem de çocukkenden başlıyor
Yorum Gönder