24 Kasım 2015 Salı

Sindrella Kompleksi

Geçen haftaydı. İlkere hasta olduğu için çok kızmıştım. Ve tepkimi de açıkça dile getiriyordum. Bok mu vardı hasta olmuştu! Nasıl hasta olurdu? Hatta şefkatle yaklaşmam gerekirken adama resmen kötü davranıyor, itip kakıyordum. Dudağını bükmüş, “hasta olmak benim suçum mu” demişti. “Evet senin suçun” diye bağırmak gelmişti içimden. “Evet senin suçun daha doğrusu hasta olmak değil de, gözümdeki “kahraman” imajını yıkmak senin suçun!”

"Sen, hem duygusal, hem psikolojik hem de fiziksel olarak sağlam olmalısın, çünkü sen busun. Sen bu olduğun için ben kendimi iyi hissediyorum, bütünleşmiş hissediyorum, sen hasta olduğunda sana gıcık oluyorum. Normal bir insana dönüşüyorsun."

Ne kadar sağlıksız değil mi? Biliyorum.

Son zamanlarda böyle bir psikoloji içindeyim. Hiç tasvip etmediğim halde (bence kadın ekmeğini kazanmalı) çalışmayan kadınlara hatta daha rahat çalışan kadınlara tepki duyuyorum, resmen kıskanıyorum. (halbuki ben genelde insanları yargılamam, hele seçimleri sebebi ile asla yargılamam) Geçen velilerden biri kocasıyla çalışıyormuş da esnek çalışma saatleri varmış da, bilmem ne diye demediğimi bırakmadım. Hepsi kıskançlıktan. İlker de “ah bi zengin koca bulamadın” diye dalgasını geçti, pis! Haklıydı, bu ben değildim.

Ama yalnız da değilim biliyorum. Benim gibi çok akranım var. Hiçbirimiz zengin koca bulmak için veya kocalarımız bizim giderlerimizi karşılasın diye yetiştirilmedik. Her birimiz mesleğimiz olsun, kimseye eyvallahımız olmasın, önce kendimize sonra da topluma faydalı üretken bireyler olarak yetiştirildik. Peki neden kocasının maddi koruması altında olan kadınların cennette yaşadığını düşünüyor ve onlara imreniyoruz? Neden asgari konfor şartlarımızın karşılanacağından emin olduğumuz anda sahip olduklarımızı bırakma eğilimi gösteriyoruz? Bundan on sene önce İlker, bir gün “ikimize de yetecek kadar paramız olsa çalışmasan da olur” gibi bir laf ettiğinde adama bir çemkirmiştim ki sorma… Ama bugün olsa aynı teklife ne derim acaba? (bu arada ben ilkerimi amma eziyom lan, muhteremim ya kıyamam)

Temelde bu bakış açısı değişikliğini tek bir şekilde açıklayabilirim: yorulduk.
Kime sorsam,  yorgun. Ama şu var ki; bunu telaffuz etmeyi kendimizde hak görüyoruz, asıl mesele bu. Bunun da iki sebebi var:

Bir; çocuk, ev, iş, evlilik arasında kendimizi fazlaca yıpratıyoruz, her şeye olduğundan daha fazla önem veriyoruz. (erkeklerin vurdumduymazlığından biraz istiyorum ben!)

İki, birilerinin bizim geçim sorumluluğumuzu alması gibi bir olasılığımız var.

Hatta bunu destekleyen bir toplum yapımız var. Hatta bunun zaten olması gereken olduğuna dair dayatmalarla yaşıyoruz. Etrafımız bir süre çalışıp çoluk çocuğa karıştıktan sonra çalışmayı bırakan eğitimli, kariyerli kadınlarla dolu. Örnekler her yerde. Çalışma hayatı, sana bazen sırf kadın olduğun için, “bugün yarın çocuk yapar bırakır gider” gözüyle bakan ve erkek muadillerine senden daha fazla değer verenlerle dolu. Bugün çalışma hayatını bıraksa bir kadın, kimse yadırgamıyor. Dahası önünü göremediğinde, birilerinin seni kurtaracağına dair bir umutla yaşadığını fark ediyorsun. Hep seni bu hayattan çekip çıkaracak birileri, bir şeyler çıksın karşına değil mi? Ben en son tüm hayatı boyunca çalışmış, hala da çalışan İlkerin annesinin bunca yıl onun giderlerini karşılayacak bir eş özlemini çektiğini öğrendiğimde havlu atmıştım. Sen de mi Brütüs! Sen yapma bari! Sen ki ekmeğini kazanan, hala çalışan üreten kadınsın!

Demek Sindrella kompleksi gerçekten ve her jenerasyon için var! Şimdi okuduğum kitap bu. Bu her şeyi açıklıyor, kadınların genlerine kodlanan kurtarılma-korunma-kollanma ihtiyacı! Şimdilik kitabın her bir sayfasında farkındalığımı artırıyorum, hani bitirince bizim bu sendromumuza çare birkaç kelam edecek mi bilmiyorum, onu da inşallah bitince göreceğiz. Ancak bu kurtarılma ve asgari gereksinimlerinin karşılanacağından emin olduğunda sahip olduğu her şeyden (iş, para, kariyer, özgürlük…) vazgeçme eğilimine kapıldığımı dehşetle fark ettirdiği ve bu konuda hissettiğim hoşnutsuzluğumu da tasvir edebilmemi sağladığı için kitaba müteşekkirim. (uzun cümleler de kurmam hiç sağlıklı değil, bu ne sendromu acaba? Orhan Pamuk:P)

Sindrella Kompleksi

53 yorum:

kadriye dedi ki...

Kendimi buldum yazıda . Uzun zamandır hayalini kuruyorum işi bırakmanın .Evde oturamam diye de düşünüyorum. Bazen kendimi kendime acırken yakalıyorum. Ama bu beni çok mutsuz ettiği için vazgeciyorum bu düşünceden.

hüznün tadı dedi ki...

Ben işi bırakma hayali kura kura emekli oldum sonun da.Az da olsa devlet baba hiç çalışmadan her ay para veriyor bana. Çocuklar da büyümüş. Güzel valla:))

Gozde dedi ki...

Aha! Aynı ben😘. Bütün gün etamin işlerim valla.

morkalemlik dedi ki...

o kıskanan ama itiraf edemeyenlerden biri de benim,çocuk dolayısıyla işi bıraktım, ama tek maaşla bir çok şeyden vazgeçme zorunluluğu da zaten bozuk olan psikolojimi iyice bozdu, çocuk yetiştirmede de kendimce başarısız olduğumdan emin olduğumdan, işim olmadığımdan zengin de olmadığımdan artık bildiğin ezik takılıyorum özgüvenim yerlerde, sosyal fobi, kaygı bozukluğu takıntı ne varsa edindim. çalışmak iyidir velhasıl çalışırken kurduğum hayallerin sadece kahve içebilme keyfini yaşadım, gerisi bildiğin sindrella çalışmak hayatın içinde olmak demek biraz en azından tek başına var olabilmek öz güveni en azından etrafındakilerin sana bakışını değiştirebiliyor

GeCe dedi ki...

Bence bu kadın çalışmasa da olur algısı kadının evdeki sorumluluklarının genelde daha fazla olmasıyla da alakalı. Ne kadar yardımcı olursa olsun hatta bekar erkeklrr bile kadınlar kafar ev işi yapmıyor daha rahatlar

BitliTurist dedi ki...

Çok pis bir algı kumpası, benim gözümde. Çalışmamanız babanızın gözüne batmaz pek, ama eşiniz sizin çalışıp çalışmamanıza saygılı olsa bile, kendisiyle sizi kıyasladığı anda, bu davranışı hak etmediğiniz için çalışmak istiyorsunuz. Çalışan kadın,çalışmayan kadın ve hatta extra anne versiyonları zaten örneklenmiş. Her birey, başlı başına otorite ülkemde...

Rüzgar Kumsal Anne dedi ki...

Ben de aynı yorumu yaptım içimden:) Ayakları uzatıp tüm gün etamin işleme hayali...Biz sizinle instagramdan da yazışmıştık galiba. Bana kolye ucunu nerden edindiğimi sormuştunuz..


Adsız dedi ki...

Benim çalışmayan kadınlara özenmem aslında kendilerine verdikleri değerden dolayı. Yani kadın çalışmıyor ve hala daha yoruldum diyebiliyorsa (ki elbette ki diyecek) kıskanıyorum. Ya da çocuğunu kreşe verebiliyorsa (ki tabi ki verecek) nasıl veriyor zaten evde değil mi derken bulabiliyorum kendimi...O zaman anlıyorum ki ben çalışmıyor olsam bunları isteme hakkına sahip olmadığımı düşünürüm. O zaman da hayat benim için iyice zor olur. Ben böyle düşündüğüm için de zaten kocam da bunları bana hak görmez (ki çalıştığım halde görmedi). Yani olay kendine biçtiğin değerde...İster çalış ister çalışma sen kendine değer vermiyorsan çalışırken çalışmayana çalışmazken de çalışana özenebiliyorsun. Ha şu anda zaten çalışmayım da kocam baksın gibi bir seçeneğim mevcut değil. Kocam yok yani var da artık benim kocam değil...Ha evet yeni karısı da çalışmıyor bu arada...

enne dedi ki...

Kitap çözümü de söylüyor mu? Ona göre alıp okuyacağım:)) Demek ki bizim kuşak kadınları benziyor birbirine, erkeğe muhtaç olma, kendin çalış, sorumluluk al, fazlasıyla al, evde adam biraz da bana sorumluluk ver dese bile verme, hep sen planla, yap, organize et işleri:) Çalışmayanlara ben de imreniyorum ama sürekli evde oturmak da istemezdim. Haftada 3 gün çalışıp 2 gün evde olsam yeter:) Bi de hafta sonu:) Veya 2 ayda bir bir gün hafta içi izin alacaksın, sabah işe gider gibi çıkacaksın evden, sonra güzel bir kahvaltı, gazeteler, ardından biraz dolaşıp kitapçılara, mağazalara gireceksin, deniz kenarında yürüyeceksin, bir yerde kahveni içerken kitap okuyacaksın, akşam mesai bitiminde eve döneceksin. Bunu yapsak yılda 6 gün demektir ve bence yıllık izninden feda etmeye değer. Benim yeni yıldaki hedeflerimden biri aynı zamanda.

Gozde dedi ki...

Evet, hobikolik...Yazmıştım size...Sevgiler..

Adsız dedi ki...

Ben bu sorulari kendime cok sordum, beni cok yoran gecirdigim 8-10 sene boyunce. Yurt disina en bi uzaktaki sehirlere atladim bir basima gittim, doktora yaptim. Kendime nasil oldugumu sormadan, gece gunduz esekler gibi calistim. Akademi'de bulunabilecek en iyi islerden birini buldum, yine yer yurt degistirdim. Bu yolda bana kostek olmayacak bir adam buldum, birkac sene once evlendim (allahim en azindan 35'ime bekar girmedim!! :)). Cogu zaman ondan cok calisiyor, cok kazaniyorum. Allahtan bunu gurur kiskanclik yapacak sinir bozacak tip degil, oyleleri de var cunku biliyorum. Herseye destek ama ne de olsa bende bir kadinlik hali var, ben cekip cevirmezsem ev cuvalliyor. Boyle boyle bir cocuk hayali kurmayi kendimde hak gormek bile 35 yasima denk geldi. Bakalim ne zamanima denk gelip aramiza katilacak yavrucak. "kadınların genlerine kodlanan kurtarılma-korunma-kollanma ihtiyacı" olduguna asla inanmiyorum. Var olmaya calisiyoruz lan biz, yoruluyoruz. Haksiz adaletsiz bir duzen var, bir yerinden tutmaya calisiyoruz. Beni doldurusa getiren, hirs genlerimi aktiflestiren ilkokul ogretmenim, annem sag olsun, boyle manyak bir yola girdim ben. Departmanimda tek kadin benim, konferanslarda seminerlerde genelde 40-50 erkege 1-2 kadin denk dusuyor. Butun erkek is arkadaslarim evlerinde coluklu cocuklu mutlu aile hayati surer ve calismayan eslerinin tam destegini alirlarken, benim herseyle ugrasmam gerekiyor. Simdi yaptim ettim geldim bi yere, ama cok sorguluyorum neden diye. Dunyanin duzenini ben mi degistiricem? Kendimi tuketmekten baska nedir yaptigim? Dogmamis cocugumun vebalini nasil odiycem, hesabini kendime nasil vericem? Derdim kurtarilmak degil, azicik adalet istiyorum ulan :) Simdi 35 yas aydinlanmasiyla hirsimi (herseyden once kadinlar da yapar neden yapamasin hirsimi) torpulemeye calisiyorum. Bir cocuk da yapacagim, isleri yavaslatacagim, hayati dengeleyecegim, varsin erkek is arkadaslarim kadar basarili olmayayim. Ama bunu hazmetmek hic kolay olmadi benim icin, o kadar acili bir surec gecirdim ki buraya gelene kadar. Ama sunun biliyorum: asla herseyi birakip kendimden vazgecmem. Ne kadar yorgunluk olursa olsun. Cunku isim demek kendime ait bir hayatim ve dunyam var demek. Ozgurum demek. Kafami bozarlarsa basar giderim demek. Guc dengesini ben istemeden en sevdiklerim yakinlarim dahil kimse bozamaz demek. Ekonomik olarak gucluyum demek. Hala kucukken hayal ettigim gibi kucuk bir kara baligim, gitmek kesfetmek istersem kimse bana engel olamaz demek. Canim isterse aklima koyarsam yaparim demek. Bunlar paha bicilemez seyler benim icin. Bedeli ne olursa olsun oderim. Olaya Sindrella kompleksi diye bakmak bana cok haksizlik geliyor, hakli sebeplerle yorgun kadin super kahramanlardan bahsediyoruz bence daha cok. Sevgiler. Burcu/Boston

bahar renkleri dedi ki...

Bizim sokakta ben küçükken ikizleri olan bir kadın vardı.Çalıştığı için çocuklara annesi bakan.Annem çalışmadığı için hatta o sıralarda bizim sokakta çalışan anne olmadığı için pür dikkat izlerdim.Saat beş oldu mu koştur koştur eve gelir -ki cidden hiç sakin yürürken görmedim hep bir telaşe- hemen evi havalandır,fasulyeyi al otur kaldırıma fasulye kır -bak bu cam gibi gözümün önünde ne zaman o kadın aklıma gelse bir hızla taze fasulye kırması gelir gözümün önüne- sonra geç içeri balkona çamaşır as falan hep iş hep koşturma.Çocuk aklımla o kadına çalıştığı için özenir ama hali için acırdım.Sonra işte büyüdüm bir nevi o hayatı yaşıyorum çalışma saatlerini hesap edersek daha acınası halde.Sonra gel de çalışmayayım diye hayaller kurma.Ben evde sıkılırım çalışmak isterim de galiba bu şekilde yıpratıcı bir şekilde değil.

Adsız dedi ki...

Bu arada toplumun dayatmalarini ve bahsettigin diger seyleri anlamiyor degilim. Son 5-6 senedir beni boyle hirsli ve basari odakli yetistiren annem ogretmenlerim dahil herkesten artik durmam ve donus yoluna gecmem yolunda akla hayale gelmeyecek sekilde baski yiyorum. Diyebilirim ki o baskiya karsi durmak (allahtan cok guclu ve sert bir karakterim var, yoksa bu mumkun degildi, cok basarili, benden akilli zeki arkadaslarim benim kadar ilerleyemedilerse eger benden cok daha yumusak karakterleri oldugu icin, o gorunmez tavana ve baskiya --glass ceiling dedikleri sey -- boyun egdikleri icin ilerleyemediler) tek basima yurt disinda surunmekten, her isime kendim kosmaktan, doktora kariyer tantanasindan cok daha zor oldu benim icin. Burcu

Gulcin dedi ki...

ve 3; calistigimiz icin sikayet etmeye hakkimizin olmadigini dusunen bir toplum yapimiz var. Yani diyecegim o ki, ne zaman yorulduk desek sozle olmasa da hisle, e bunu sen tercih ettin tepkisiyle karsilasiyoruz.

Bir yandan ev bir yandan is cok zor. E bunu sen tercih ediyorsun.
Hem ev hem is hem cocuk yetisemiyorum. E bunu sen tercih ediyorsun.

ya neyi ben tercih ediyorum? Kapitalist duzeni mi ben tercih ediyorum? Dunyanin yukunun kadinlarin omzuna yuklenmesini mi ben tercih ediyorum? Haytin bu kadar pahali olmasini mi ben tercih ediyorum. Ev kira bogaz satin. Neyi ben tercih ediyorum.

Hepsi bir yana. Calismak zorundayim evet. Ama calismayi seviyorum da. Velakin bu demek degil ki boyle agir kosullarda calismak istiyorum. Tercihim bu degil. Ayyrica calismak bir tercih de degil. Zorunda olmamin yanisira kendimi iyi hissettiren bir sey. Sevdigim bir sey. neden sevdigim bir seyi yaptigim icin bir nevi cezalandiriliyorum?

Sonucta cikolatayi da seviyorum. Ama 365 gun cikolata yedirsen ondan da sikayet ederim. Bu demek degil ki cikolata yemegi birakacagim. Calismak da oyle. hem calisirim hem sikayet ederim. Niye hemen ama bu senin tercigin diye agzima tikiliyor laf sinir oluyorum.

Dolayisiyla, kadin calistigi anda bunun bir tercih oldugunu dusunen ve dayatan bu dunyada isimiz zor.

Tam anlatamadim derdimi Yeliz ama sen hislerime tercuman olmussun. Bazen kendimi - ki ne denli ofis seven bir isan oldugumu biliyorsun- calismasam derken buluyorum. Daha cocugmum bile yokken ben boyle diyorsam sen ne desen haklisin.

Hislerin hislerim.
hayalin hayalim.

Ama sen de ben de biliyoruz. Biz duramayiz.

Seni cok opuyorum

oytunla hayat dedi ki...

Biri çekse alsa beni bu hayatdan diyorum bu aralar sık sık kendi kendime :)))) Ama nerde öyle bi kahraman...
Oytun doğduğunda istersen çalışma çocuğa bak demişti koca kişisi... Bende sencileyin aneymmm bi çemkirme... Sen çalışma çok istiyorsan deyip kestirip atmıştım...
Ben birde bu sıralar home ofis çalışanlara da gıcığım üstelik :)))
Vahim durumdayım galiba :))

Unknown dedi ki...

ah ah günlerdir içinde boğulduğum tükenmişliğimin en dibinde olduğum bi konuya parmak bastın, batıyor artık herşey bana, çalışmaktan öyle yorgunum ki geriye dönüp bakıyorum da ömrüm resmen çalışmakla geçmiş yahu; okulu bitirdim cuma diplomamı aldım pazartesi işbaşı yaptım, cuma evlendim pazartesi işbaşı yaptım, doğurdum oğlumun 42.gününde işbaşı yaptım, gençkızlığımı,gelinliğimi,anneliğimi doya doya yaşayamadan hep iş hep iş modunda bugünlere geldim ama dediğin gibi babam 57 yaşında halen daha çalışıyor benim gık demeye hakkım yok diye diye de kendimi yeyip bitiriyorum,allam nası bi kısır döngüdür bu :(

Unknown dedi ki...

ha birde evren sanki hissettiğin düşüncelere ve duygulara göre birşeyleri çekiyor yada gözüne gözüne sokuyor sanki he, ne zaman hangi bloğu yada platformu açıp okusam direkt gözüme takılıyor bu konu "çalışan anne sorunsalı" vs vs :(

pelin dedi ki...

sanki ben yazmışım..

bu aralar sürekli bir takım çalışan ya da çalışmayan kadınlarla tanışıyorum ve sohbet ederken fark ediyorum ki heeeepsi çocuğuna en az bir sene kendi bakmış ve sonra ya işe dönmüş ya da dönmemiş..ben 3.5 aylıkken iznim bitti diye döndüm. maddi olarak idare ederdik ama kimse sormadı ki istiyor muyum işe dönmeyi diye? pişmanlıktan ölebilirim! şu an evde ev kadını olamadığım için suçlayan bir adet koca var ama ben hep çalıştım, bilmiyorum ki ev kadını olmayı..depresyonun kralını yaşıyorum galiba..

Adsız dedi ki...

kitabın öenerisi var mı bize de yazın :)))

okuyanguzel dedi ki...

Evet yorulduk. Bence de sebep bu yoksa biz evde oturmak isteyen tipler değiliz. Sen mesala Yelizciğim, çalışma saatlerini esnetebilsen, okul dönüşü çocuğunu evde karşıyabilsen, sabah kahvaltısını yaptırıp göndersen, okulla ilgili toplantı, gösteri v.b. şeylere katılman hiç ama hiç sorun olmasa ve evde de tam zamanlı bir yardımcı tüm işleri, yemeği, ütüyü, çamaşırı herşeyi yapsa işinden şikayet eder misin?

Niye edeceksin ama bu yukarıda saydığım şeylerin olmaması bana kendimi çoğu zaman çaresiz ve yetersiz hissettiriyor. Aslında çalışan annlerin bu tür hakları olmalı. Offf offff.... Evet erkek olaydık daha kolay olurdu net ! Benim eşimin de bir çocuğu var ama hiç benim gibi kaygıları yok. Ben çalışıyorum gösteriye katılamam bu kadar net adam işte. Kafasına bile takmıyor yani...

Sustum çok daha fazla uzatabilecekken susuyorum.

Seni çok kocaman öpüyorum ve sarılıyorum. Bu hissetiklerin çok normal.

buğday taneleri dedi ki...

Karşı pencereden de şöyle görünüyor: " oh ne güzel çalışıyor, evine birini alıyor, çalıştığı için kocası daha anlayışlı, istediğini özgürce alabiliyor, çocuğa da bakıcı bakıyor... Oooh ne rahat! "... Aslında bence en çok zulmü kadın kadına "o daha rahat" diyerek yapıyor. Söz meclisten dışarı. Sen evde akşama kadar çalışan gündelikçinin yaptığı işi hafife almıyor musun? Veya ev hanımı olanlara "akşama kadar evde oturuyor" yaftası takmıyor musun? Evin de "çalışan" bir kadına ihtiyacı yok mu? Eve geliyorum iş bitmiyor diyorsun ama ev işini hafife alıyorsun. Valla benim eve maaşımın yarısını versem ancak idare eder. ısrarla kendimi yıpratıyorum ki ev işini, yemekleri vs. kendim yapmaya çalışıyorum. Demem o ki şu ev hanımlığı artık saygı duyulan bir olgu olursa ben de belki onu tercih edeceğim. Ha şu konakda yaşayan sindirella tiplerden ol desen zaten mayamda yok ertesi gün ver yemeği ben yapayım sen otur derim :)

Pratik Anne dedi ki...

Ben farkli dusunuyorum. Su anda icinde bulundugun ruh hali Sindirella Sendromu degil. Bence erkekler de ayni dusunceleri kafalarindan geciriyorlardir. Toplumda kadinlarin calismadan evde oturabilmeleri opsiyonu daha yaygin oldugu icin belki kolay cozum bu gibi gozukuyor.

Esas problem kadinlarin (ve erkeklerin) icinde buyudukleri ve sartlandirildiklari sistemin akil kari olmadigini farketmelerinden kaynaklaniyor. Dog, anneanne, babaanne, bakici ucgeninde buyu, 15 sene okula git, maasli ise gir, evlen, cocuk sahibi ol, emekli olana kadar oradan oraya kostur kisir dongusunun ne kadar mantiksiz oldugunu idrak etmeyle beraber cikis nedir diye dusunmeye basliyorsun. Kadinlar icin ilk olasi opsiyon evde oturmak. Cunku bu opsiyon mevcut. Peki erkekler ne dusunuyor? Bence onlar da lan ben de yan gelip yatsam, biri bana baska diyordur. Keza bunun ornekleri de var. Gunu kahvede oldurup karisini, cocuklarini calistiranlar da bu gruba giriyor.

Esas istenen bu kici kirik sistemden bagimsiz olabilmek. Uretmek cogumuzun icinde var ama kime ne uretiyoruz? Devamli para icin vaktimizi yani omrumuzu takas ediyoruz. O denge de devamli vakit aleyhinde agir basiyor.

Bu yuzden cocuklarimizi degisik ekollerin okullarina gondermek istiyoruz. Biliyoruz ki onlar da bir kere bu donguye girdiler mi ayni yerden cikacaklar.

Adsız dedi ki...

14 yıldır çalışıyorum. 36 yaşında ilk çocuğu yaptım, 3 aydır izinliyim. Çok titizim; evde bebek olduğu hiç anlaşılmaz, evde hiç yemek eksik olmaz ( Sadece dışarıda yemek istediğim zaman, evde yemek olmaz ) Bu çalışırken de böyleydi, bu üç aylık süreçte de böyle. Yalnııııızz çok yoruluyorum, titizlikten, düzenden, 3 çeşit yemekten ödün veremiyorum, bir de çalışmaya başlayınca nasıl olacak diye düşünmeden duramıyorum. ''Yahu sabahtan akşama kadar topla, temizle, pişir, bebeği besle, yıka, ütüle, tekrar tekrar aynı şeyleri yap dur, üç ayı yemişim, bir de çalışmaya başlayınca , iş yükü de binecek bütün bunların üstüne, nasıl olacak ???'' bu konu her gün aklımda. Çalışmayan kadınlara özenmiyorum, neden dersen 5 yıllık evliyim, 5 yıldır evimin kapısını bilmeyen komşular ( ev hanımı ve bir emekli ) bebek görme bahanesiyle toplanıp gelmişler. Pasta, börek yapıp ağırladım, bıdı bıdı bıdı havadan sudan muhabbet, ev ayakkabıları, ''Eeee daha daha nasılsınız ?'' muhabbeti hiç mi hiiiç içime sinmedi. Çayları gidip gidip dolduruyorum, bir yandan da ''ıııhh ıııhh yok yahu, kafayı yerim ben, bana göre değil bu muhabbet, bana göre değiiiill '' diye içimden konuşuyorum. Hayır çalışmayan kadına ancak ve ancak kocası çok zengin olup; eve her gün yemek yapmaya, temizliğe kadın geldiğinde, evin hanımı spor salonuna, sosyal yardım projelerine, dünyayı gezmeye vakit ayırdığında, çocuklarının aktivitelerine katıldığında, kısacası bir eli yağda, bir eli balda olduğunda özenebilirim. Yoksa öyle kocanın kıt kanaat maaşıyla , ondan boğaz tokluğu harçlık alıp, komşulara pasta börek yapıp çay dolduracaksam kalsın bacım, kalsın ! Pelin / İzmir

Unknown dedi ki...

ahh ahhh ne guzel yazmıssınız.bız kendı degerımızı bılmıyoruz kı karsımızdakı bılsın.kesin yeni karısı yoruldum da dıyordur :(

GeCe dedi ki...

33 yaşında anne olana kadar ben de böyle hissediyor ve yaşıyordum. Şimdi ilk çocukla kariyerime verdiğim arayı biraz daha uzattım, ikinci çocuğu yaptım, biraz büyüsğn yeniden döneceğim ama asla eski tempoyu istemiyorum. Kendim çocuklarım ve işlm arasında bir denge kurmak istiyorum. Hayat çok hızlı geçiyor gerçekten tadını çıkaramayacaksak bu kadar uğraşmanın anlamı yok. Ne olur çocuk işini ertelemeyin hiç pişman olmayacaksınız. Kendime hep derim 40-50 yaşına geldiğimde çalışıyor olabilirim ama o zaman anne olamam. Dolayısıyla bazı şeyler bekleyebilir bazıları beklemex

Adsız dedi ki...

Bence en doğru noktaya siz parmak basmışsınız. Hiç bir şeyi doya doya yaşayamamak. Geri kalmış bir ülkenin gelişmiş ülke mantığında yetiştirilmiş kadınları olarak hiç bir hakkımız yeterli değil. gerekli yasal düzenlemeler yapılsa, çalışırken tüm izinlerimizi (ben de bankacıydım, hep izinler birikirdi) zamanında kullanabilsek ama bu kullanım sırasında iş yerinden tel.la taciz edilmesek, bebek doğurunca 1 yıl ücretli iznimiz olsa, her iş yerinde kreş olsa, bebeğimizi işe başlayınca da buralara bırakabilsek, pek çok sorun ve iç ağrımız olmazdı.
Çenebaz

yeliz dedi ki...

yok ya kadriye çalışmaya alışan da zor oturur evde. bir şeyler dürter bence.

yeliz dedi ki...

idolümsün:) ama devlet babanın bana maaş bağlamasına takriben 20 sene var:)) o zamana kadar yaşar mıyım onu bile bilmiyorum:(

yeliz dedi ki...

hahahah hşşş aranızda konuşmayın bakiim:))
ay ben etamin işleyebilsem sürünür müyüm işte:))

yeliz dedi ki...

pşşt hey hop bi kere çocuk yetiştirme başarısızlık diye bi şey yok! önce onu bi aklından çıkar bence:)
her şeyden önce çocuğunun yanındasın ve ayrıca hiç kolay değil abicim çok büyütmek!
evet haklısın tek maaşla geçim çok zor ama çocuğun okula başladığında ya da şartlar daha uygun olduğunda tekrar iş yaşamına dönmek için fırsatın olacak, o zaman sakın bırakma tekrar çalışma isteğinin mutlaka peşine düş. Bence sana iyi gelecek:) sevgiler

yeliz dedi ki...

en cinsiyet bakımından eşitlikçi ailelerde bile kızların kafalarının bir yerinde evin organizasyonundan sorumlu olma fikri yerleştiriliyor, beklenti o yönde ve biz de beklentiyi karşılamaya çalışıyoruz. erkeklerin bu işlerle ilgilenmesine hiç gerek yok ki sonuçta sorumluluk bizim üzerimize kalıyor haliyle...

yeliz dedi ki...

evet evde annenin babanın kızısın ama kendi evinde çocuk değilsin dolayısı ile senden bir yetişkin olman bekleniyor, maalesef... Bir taraftan bakıyorum ben de yan gelip yatan bir eş istemeyebilirdim... Sadece hem bizim kendimizden hem de toplumun bizden beklentileri daha fazla gibi. erkekten beklenen tek şey eve para getirmesi.

yeliz dedi ki...

evet bence de güzel bir bakış açısı. ama senin kendi değerini bilmemen kocanın ya da çevrenin bilmemesine bahane olamaz. o onların eksikliği. ıyy erkeklere gıcık mıyım neyim bugün:))

yeliz dedi ki...

henüz oraya gelmedim hala durum tespitindeyiz:) ama bitirince mutlaka yazacağım:) bu arada hayalimi yazmışsın. evet ya güzel bir düşünce:) ama ben sabah yedide evden çıkıyorum ne edeceğim o saatte:)))

yeliz dedi ki...

BURCU!! sana koşup sarılamayacağım çünkü uzaksın. Aynı dönemleri geçirdim. En başarılı olabilirim hırsıyla sabahlara kadar çalıştım, gıkımı çıkarmadım. karnım burnumda dünyayı gezdim de tek laf etmedim. sonra noldu söyleyeyim, ilk fırsatta ikinci plana atıldım, pasifize edildim. Sineye çekmem - hazmetmem çok zamanımı aldı, hatta dedim ki; çocuktan sonra böylesi daha bile iyi yok yok çocuk beni törpüledi, yok ya boşver bak daha rahat edeceğim... bunu her zaman kendi kendimize yapmıyoruz. geldiğimiz noktya biraz da çevremiz tarafından getiriliyoruz. İlla bir erkek tarafından kurtarılacak değiliz bazen sarıldığımız bahanenimiz bir çocuk oluyor:( sindrella kompleksi denen şey sanırım en yorgun en bitmiş en zayıf anlarımızda ortaya çıkıyor. yoksa her birimiz meslek filan edinmez direkt kocaya varırdık.

yeliz dedi ki...

amanın o kadında kendimi gördüm dehşete düştüm:(

yeliz dedi ki...

hahahah geçenlerde ben de yeter çalıştığın artık biraz da kocan baksın sana lafını duydum inanamadım. LAN biz hani çalışacaktık hani!!! benim de zihnime nifak tohumları ekenler hep böyle mahalle sakinleri:)

yeliz dedi ki...

Senin tercihin gülçin ıyyyy korkunç cidden:) ne tercihi ya ekmeğimizi kazanıyoruz ne sanıyorlar giyinip süslenip gezdiğimizi işe gidiypruz yav:))

yeliz dedi ki...

Yok yok boşver çalışmasak daha fena oluruz iyi böyle:))

yeliz dedi ki...

Evet çok doğru! Hiçbi şeyimize doyamadık doyabilsek özlemini çekmezdik doyabilmek için işe ara vermek gibi bi riski göze almamız gerekirdi. Alamazdık iş garantisi mi var bu ülkede:/

yeliz dedi ki...

Ama hiç çalışan baba sorunsalı yok di mi? Eh onların çalışan baba sıfatları bile yok:)))

yeliz dedi ki...

Sana teselli olur mu bilmem ama ben de arca 3 aylıkken iş döndüm ve ev işleri konusunda berbat durumdayım:/ yalnız diilsin

yeliz dedi ki...

Bitsin yazarım hala durum tespitindeyim:(

Adsız dedi ki...

YELIZ!!! Vallahi ben uzaklik falan dinlemeyecegim, bir TR'ye gelisimde seni bulup deli gibi sarilacagim, manyak mi la bu kari deme sonra! :)) Sessiz takipcinim bir suredir ama bu blogun benim icin anlami buyuk. Insan kalben cagirdigi seyi buluyor galiba bir yerde. Birsuru bloga girer cikarim ama duzenli takip ettigim hic olmamisti. 3-4 sene onceydi, nedense seninkini tesadufen kesfettikten sonra takilip kaldim. Belki inanmayacaksin ama yazdiklarin beni pisirdi de pisirdi, korkularimi ufaltti, onun yerine guzel duygular heyecanlar koydu. Bir noktada soylerken hala korksam ve tam inanmasam da ulan bir cocugum olsa ne sahane olacak derken buldum kendimi. Simdi sen beni tanimiyorsun bilemeyeceksin ama ben seni yazdiklarindan taniyorum. Cok da seviyorum o ic sayiklamalarini sorgularini. Ruhun ruhuma cok yakin sanki, kocanla iliskinden tut, okumana etmene sorgulamana, ilerde cocugumla kuracagim iliskime kadar herseyi de cok benzer buluyorum. Ne mutlu sana boyle bir blogun var da kalplerimize dokunuyorsun. Ne mutlu dunyanin ayri uclarinda yasarken sana cok benzeyen sahane kadinlarin varligindan haberdar oluyor ve yalnizligini bir nebze hafifletiyorsun. Vallahi dogacak bebeeme seni anlatabilirim, varligini bir nebze Yeliz teyzene borclusun diye hahah :))

"sindrella kompleksi denen şey sanırım en yorgun en bitmiş en zayıf anlarımızda ortaya çıkıyor" konusunda cok haklisin. Lisedeki cok yakin kiz arkadaslarim (her zaman icten ice cok farkli oldugumuzu biliyordum elbette), ki cok fazla beraber geciren cekirdek bir gruptuk, iyi bolumlerde okudular ama en basindan beri okumak icin okuduklarini biliyorlardi bence, ve memlekete donup en bir zengin kocalarla evlendiler. Kendimi cok soruladim bir eli yagda yasayan bu insanlar mi manyak, ben mi manyagim diye. Islerini hobi gibi yapiyorlar, hesap kitap yapmadan cocuklari dogurdular, her ihtiyaclari icin ayri bakicilar yardimcilar tuttular, seyahatler keyifler bitmiyor. Ve ben ayni senelerde o kadar surunuyordum ki, sorgulamamak elde degildi. O noktada gercekten benim tek cevabim ozgurlugum oluyor, yaptiklari gonullu kolelik cunku onu goruyorum. Bir de nasil bir insana kendilerini adayip, kosulsuz sartsiz bu kadar guvenebildiklerine aklim almiyor (baska careleri mi var? herseyin bir bedeli var). Ulan ya adam bir gun giderse, ne bileyim ya iflas ederse, sen bir basina nesin ne edersin? Bunlari nasil sormadan guvenle baslarini yastiga koyarlar onu gercekten anlayamiyorum. Daha da otesi guc dengesi yoksa o iliskinin derinlerinde bir yerde illaki bir somuru duzeni ve adaletsizlik oluyor. Yani uzun lafin kisasi zengin koca bana gore degil anacim :)) Iyice komik olacak ama tam bir sindrella kompleksi gostergesi olarak, en zor donemlerimde acip hayran hayran Kate Middleton fotolarina bakarken yakaladigim oldu kendimi. Diyorum ki seni zengin koca degil ama Ingiliz kraliyet ailesi paklardi demek ki, hahahah hedeflerim her zaman buyuk gordugun gibi :)) madem kolelik yapacagim, yaptigima degsin ama degil mi? Burcu

Adsız dedi ki...

@GeCe yorumunuz ve desteginiz icin cok tesekkurler! Cok haklisiniz; hayat gercekten çok hızlı geçiyor ve tadini cikarmak gerekiyor! Cocuk isini daha fazla ertelemeye niyetim yok ;) Burcu

yeliz dedi ki...

ya şimdi zaten o kadar para olsa erkekler de çalışmaz. Kim çalışır yav hayatın tadını çıkarmak varken:) ben de lüküs hayata özeniyorum:) ama bir de şöyle bir durum var; kadın çocuk sahibi oluyor, çocuğu için bakıcı tutup işe dönecek, ama işten aldığı para bakıcıya gidiyor, o zaman bari oturayım çocuğuma bakayım diyor, bir nevi zorunluluk...

yeliz dedi ki...

aman bende bu mızmızlık varken her bir şeyden şikayet edebilirim bıyyy bazen kendimden tiksiniyorum yeminle!
diyorum ya abicim ben bu erkeklerin düz mantığından vurdumduymazlığından bir tutam istiyorum:))

yeliz dedi ki...

oha burcu direkt çok pis daldın mevzuya ve bakış açınla farkındalığımı artırdın bacım! Evet kesinlikle bu! sorgulamayı da toplumsal hatta global yapan da bu zaten. Bu düzenin çarkının dişlilerinden biri olmanın verdiği kısır döngü psikolojisi bir yerden sonra rahatsız ediyor. kadınlar sanki erkeklere göre daha çabuk mu farkına varıyor sistemin? Son cümlene katılıyorum. Aslında kendimizden memnuniyetsiz değiliz ama sistemde sıkışıp kaldık ve çocuklarımız da aynı düzende debelensin istemiyoruz, onların alternatifleri olsun, onlara seçenekler sunalım onlar değerlendirecek özgüveni ve sağduyuyu verelim, temennimiz bu. Bak bugün ilker de ben de iyi eğitimli insanlar olarak oğlumuz illa ki bizim yolumuzdan gitsin diye dayatmamaya çalışıyoruz. Tek seçenek bu değil, bunu bilsin, ona göre seçsin... ay çenem düştü kocaman öpüyorum seni:)

yeliz dedi ki...

vallahi ev işini hiç hafife almıyorum, kıçım çıkıyor ve evi yine de bok götürüyor. Ki ilker de yardımcı oluyor, yine de bitmiyor. Benim yapamadığımı yapabilen (gündelikçi mesela - allah onlara kuvvet versin) kimsenin de işini küçümsemem. ha ama şu var, evdesin, çocuğunu okula, eşini işine gönderiyorsun, ve sana benim işte geçirdiğim 12 saatin aynısını veriyorlar. Hem de her gün. Bugün yemeğini yaparsın, yarın evinin işini yaparsın başka gün hiçbir şey yapmazsın... Kim karışır? işte benim böyle bir zamanım yok. ama şu var ki, işte ben o evde oturana oh ne rahat demiyorum, onun da iş hayatında olmasını diliyorum. kocası bir laf etse, içerleyeceğini düşünüyorum, ya da yaptığı her şeyin hesabını verme zorunluluğu hisseder diye düşünüyorum. sevgili çenebazın yazdığı yorumdaki gibi çalışana da düzgün çalışma koşulları verilse, başkasına imrenmez. sadece yoruluyoruz ve vicdan yaptığımız ufak tefek şeyleri evde olan kadının yapabilmesine (çocuğunu karşılamak, kendine vakit ayırabilmek...) imreniyoruz. Yoksa bence kadın kadının kurdu değil, kardeşidir. Kız kardeşlik çok önemlidir ve biz çalışanı, çalışmayanıyla, annesiyle, bekarıyla kenetlenmeliyiz ki sorunları birlikte aşalım.

yeliz dedi ki...

Burcu yemin ediyorum gözlerim doldu, sözlerin o kadar mutlu etti ki beni anlatamam. Düşünsene yazmak rahatlattığı için yazmayı seviyorum ve paylaştıklarımla ne güzel insanlar oluyor etrafımda, bence de bu blog sihirli bir şey:) iyi ki varsın, iyi ki varsınız...

buğday taneleri dedi ki...

Ya biraz konudan saptım sanırsam mesajları okuyunca galeyana gelip :) çalışıp çalışmama konusu çok canımı sıkıyor bu ara benim. sevgiler olsun ;)

okuyanguzel dedi ki...

Kesinlikle mızmız değilsin. Bunu kabul edemeyeceğim şekerim.

BitliTurist dedi ki...

Olur mu , ben evlenmeden önce neredeyse hiç ev işi yapmamıştım. O yüzden herhalde, evin işinin altından kalkmak bende büyük bir yetişkin oldum hissi oluşturdu. :)

Hayır toplumun beklentilerini reddediyorum. Ben çalışırken eşim de benimle beraber ev işi yapmıyorsa kendi sorumluluğundakiler için yapacak birini tutsun. Ona yetişemiyorsak yapsın. Çalışmaya geldimi eşitiz, evde iş yapmaya geldimi toplumun erkeği. Yok ya!

Çalışıp çalışmamanın, tartışma kısmı beni irrite eder. Karakter meselesi. Bazısı çalıştığı zaman daha mutlu olur, diğeri çalışmadığı zaman. İşin maddi, psikolojik bir çok boyutu var. Çalışmak zorunda kaldığı için çalışanı, çalışamayanı.... Uzar gider.

Ama yan gelip yatmıyorum bak ondan eminim. :D