22 Eylül 2017 Cuma

And the Oscar goes to...

Bendeniz!

Bugün insan kaynakları, şahsım ve vizeyi takip eden danışman firma yetkilisi arasındaki telekonferans toplantısında ortaya koyduğum kan, şiddet, gözyaşı içerikli, Merlyn Streep'e taş çıkaran ultra şahane performansım, otoriteleri ziyadesiyle şaşırtacak nitelikteydi. Oyunculuk piyasasında pek ala geç kalmış bir keşif olarak nitelendirilebilirim!

Nicedir danışman firmanın bizim dosyayı takipte zayıf kaldığını sezmekteydim. Öyle ki, Ankara'daki konsolosluğa ben ulaşıyorum, koskoca firma Belçikalardan ulaşamıyor. Adama sormazlar mı kardeşim sen konsolosluğa ulaşamıyorsun memleketinin bakanlığına nasıl söz geçireceksin? Nitekim geçiremiyordu zaten. Bir evrak veriyorum, bir tercüme, bir mail o kadar.


Ben bu arada tabii bunlara güvenmiyorum, daha geldiğimin ertesi, bizim insan kaynaklarından bir arkadaşın verdiği vize takip sitesinden de sık sık kontrol ediyorum. Yine böyle hafta başıydı, gecenin bir vakti siteye girdim. Amanın karar diyor, destekleyici evrak diyor. Ama çok acayip şeyler söylüyor, bir ay diyor, uzar diyor, diyor da diyor... Lanet site ya fransızca ya flamanca! google translate ise bu derece diplomatik dili chicken translation tarzında çeviriyor, uzun lafın kısası türkçe veya ingilizce yazsa da anlayacağım seviyeye inmesi lazım.

Hemen insan kaynaklarına gönderdim, "gözünü seveyim anlayacağım şekilde çevir, bir dolaplar dönüyor" dedim, pek başarılı olamamış. Zaten onun değil danışman firmanın açıklaması lazım. Bir de bu ne zamandır kıl olduğum firma son gönderdiğim yazışmanın da kaşeli imzalı değil diye işe yaramayacağını söylemez mi? Allaahhhh bende asfalyalar attı. Ulan ben o yazıyı, evvelden asla böyle bir yazı veremeyiz diyen konsolosluktan ne zorluklarla almışım, yalvar yakar olmuşum, kimsin lan sen işe yaramaz diyorsun! Bir mail döşemişim, yazarken yaşadım yeminle!

Böyle yapıyorum ben zaten, önce hanımefendi üslupla yaklaşıyorum, sonra "ay ben yabancıyım daha fransızca öğrenemedim ama bak vallahi öğreneceğim bir el uzatıver"e çeviriyorum, baktım tınmıyor basıyorum yaygarayı! "yabancıyım ben anlamıyom zaten! bir yardım ediverin, elinize mi yapışır" diye çirkefe bağlıyorum, neye uğradıklarını şaşırıyorlar. En son yanlış hesaba para göndermeme sebep olan ekspere ağır saldırdım, bir anda yazışma şahane ingilizceye dönüverdi, az daha zorlasam İstanbul türkçesiyle konuşturacaktım, bunlara böyle yapacaksın!

Neyse mail diyordum, benim maili gören müdürüm, insan kaynaklarına firma ile şahsımın bir araya geleceği bir toplantı ayarlamasını söyledi. Bugün telefon konferansı ayarlandı. Telefonun bir ucunda ben, bir ucunda firma yöneticisi, bir ucunda bizim merkezden insan kaynakları uzmanları. Efendice yaklaştım evvela, dedim "sen bir anlat bakayım bu işi". 

Anlatmasından anlaşılıyor ki, bunların takibi benimkinden zayıf, ilgisi sıfır ve öyle bir şey söylüyor ki, o evrakların zaten başvuru tarihinde verilmiş olması mantıksız. Dahası, ev kontratıymış, komünden ikametgahmış, elime resmi ne evrak geçerse geldiğimden beri bunlara gönderiyorum, belki işlerine yarar diyorum, kadın iki ay sonra bana kira kontratınız var mı diye soruyor yav! Ulan donumun resmi evrağı olsa onu da vereceğim, sen kimin dosyasını takip ediyorsun!

Derin bir nefes aldım ve "Size ben gelişme oldu diye haber veriyorum da bakanlıkla görüşüyorsunuz! Uyan şeyim sabah oldu! Ne demek eksik evrak? benim kocam 3 defa Ankara'ya gitti, iki denetimden geçen evraklarda hiçbir eksik olmadığı söylendi, şimdi gelmiş bana eksik evrak diyorsun!" çerçevesinde yer yer hıçkırarak ağlamak, yer yer bağırmak suretiyle ortalığı birbirine kattım. Evladımın sekteye uğrayan eğitim hayatından ve de psikolojisinden girdim, sabrımın sınırlarından çıktım, iş motivasyonumun kaybından ve bu ülkeye ödediğim vergiden dem vurmak suretiyle her bakımdan durumun hassasiyetini ifade ettim. 

Bak çok net söylüyorum, o kadın ile yüz yüze bir toplantıya girseydik, kafasına sandalyeyi geçirirdim. En son dedim ki, "ben bakanlığa geleceğim, sen de benimle geleceksin. Ben konuşacağım, derdimi ben anlatacağım. Bugüne kadar komününden polisine, okulundan bankasına bilmem nesine kadar bu memlekette olmayan resmi dilimle her şekilde anlaştım, her işimi hallettim, bir bakanı mı ikna edemeyeceğim? Hemen yarın randevu al, gidiyoruz ben hallederim!"

Kimseyi bakanlık binasına sokmuyorlarmış. Sokmazlarsa sokmasınlar be! Bizimkiler gibi makam ve koruma ordusuyla gezmiyorlar ya, bisikletle metroyla filan işe gidiyorlar, çok tepem atarsa içişleri bakanını tenhada sıkıştırır o vizeyi alırım, son derece tepem atık!

Bak vallahi abartmıyorum, artık "alın çalışma izninizi, oturma bilmemnenizi münasip bir yere çerçeveletin" noktasına geldim. Nitekim bizim şirketin en tepesindeki Japon direktöre de dün geceki Türk çalışanlar yemeğinde bunun kibarcasını ifade ettim. Türkiye fabrikanın genel müdürü, halime acıdı da, olmazsa gelir bizde çalışırsın dedi.

Şirkette artık herkes beni ailesinin vizesi çıkmayan zavallı diye tanıyor. Her yakaladığıma anlattığım için, bilmeyen kalmadı. Sadece ben değil, insan kaynakları da olaydan ders çıkarmanın, bu işlere en başından daha ciddi yaklaşmanın bilincine vardı. (bu noktaya gelesiye kadar departmandan epey uzman kaçmış olacak, üçüncü uzmanla takip ediyoruz şu an). En son Türkiye'den yeni gelecek olan aileye de bizim hikayeyi anlatmışlar, bizim hikayeyi benden önce biliyorlar. Yeni tanıştık, aa senin olayı duyduk, sen o musun diye söze başladı arkadaş. Aman dedim, gözünü seveyim kimseye inanma, dilekçe yazarsın hallolur derlese bile kanma, o iş öyle değil. Ama adağım var, şu vize bir çıksın kuru baklava getireceğim.

Çok uzattım farkındayım, lakin, bugün firma yetkilisine işlerinin insanlarla ve ailelerle ilgili olduğunun, bizlerin birer dosya olmadığımızın mesajını her şekilde verdiğime inanıyorum. Her çabamın sonunda, benden bu kadar diyorum ama işte bir şeyler dürtüyor, biraz daha biraz daha kaşıyorum, keşke bugünkü iğrenç yüzümü göstermek zorunda kalmasaydım ama kaşındılar.

Bu işi hayırlısıyla halledelim, bilgilendirici bir yazı ile edindiğim know how hakkında paylaşımda bulunacağım. Bizden sonraki nesillere bir katkımız olsun.


8 yorum:

okuyanguzel dedi ki...

Allah sabır versin diyor ve kaçıyorum. Söyleyecek bir şey yok çünkü :(

Banu dedi ki...

Başlığı okuyunca "yaşasın, oldu heralde" demiştim. Eminim çok kısa bir süre sonra hallolacak :((

enne dedi ki...

Ne acı değil mi? Belki de vizeyi verecek kişinin bunlardan hiç haberi yok. Aradaki dallamaların (kusura bakmayın ama dayanamıyorum bu tiplere) umursamazlığı ve ilgisizliği yüzünden düzeninizi kuramıyorsunuz. Neden her yerde böyle insanlar var? Bu işi takip edip bir günde halledebilecekken böyle haftalarca süründürüyorlar? Ben en çok da buna kızıyorum. Gerçekten bir sorun olur, beklemen gerekir tamam, ama aylar sonra sana hala kira kontratı soruyorsa o kadın, aldığı para haram zıkkım olsun demek geliyor içimden.. Don ve resmi evrak esprisi de mükemmeldi yalnız:) Kolay gelsin gurbet kuşu, şakımaya devam et...

deniz dedi ki...

İnşallah bu yaşadığınız sıkıntılar, hemen vize çıkıp yanınıza gelen ailenizle beraberce gülüp geçtiğiniz şeylere dönüşür. Merakım şu ki sizden önce aynı şartlarda o şirkette hiç mi Türk aile gelmemiş? Prosedür hakkında bu kadar nasıl zayıf kalabilmişler?

yeliz dedi ki...

yok vallaha haklisin

yeliz dedi ki...

ah nerde:) insallah banucum ya dua ediyoruz

yeliz dedi ki...

aslinda donup bakiyorum da bizi bu surece sokan en basindan yanlis yonlendirme yapanlara cok saydiriyorum. simdi bakanliktakilerin umru degil tabii cunku onlar aslinda normal prosedur uyguluyor kendine gore. Dur su isler bir cozulsun de en basindan bizi bu hale koyanlara gelecek sira. ve uzun uzun yazacagim baskalarinin da basina gelmesin diye.

yeliz dedi ki...

merhaba,
hep el yordamiyla ve sansina hallolmus simdiye kadar. bu kadar kotu bir surece giren olmamis. vize bir ciksin detaylica her seyi yazacagim en azindan birileri bir sekilde gercek tecrubeler okur da bizim dustugumuz duruma dusmez.