16 Mayıs 2013 Perşembe

Blogcu Anne dizi oyuncusu mu oluyor? "Kıvanç Tatlıtuğ'la bir projeyi düşünebilirim!"

Blogcu Anne Elif Doğan şaşırtıcı açıklamalar yaptı.
Dizi oyunculuğuna göz kırpan güzel annenin hiç bilmediğiniz yönleri bu söyleşide.

Dün akşam, “Kuzey”den esen fırtınadan sonra, bu söyleşi böyle bir manşeti hak etti kanımca. Hani o manşete aldanıp okuduğumuz haberler var ya, onları yazanlar kesin çok eğleniyorlar. İçlerinden yaramaz bir ses “var ya şimdi nasıl merak edecekler, okumak isteyecekler, nihohohoa” demiyorsa, şerefsizim!

Her şey
Blogcu Anne’nin kitabının ofise gelmesiyle başladı. Yok, yok aylar önce Blogcu Anne söyleşilerinden birine "Yav Elif ben de seninle bir söyleşi yapsam, pek geyik olur ama ..." gibi bir yorum bırakmamla başladı. Elif, tabii ki tüm mütevazılığı ile “VARIM” demişti. 
Sonra? Sonrası yok… Fikirlerimi nadasa bırakırım ben, uygun zaman bir şekilde gelir bulur beni. Bu fikir de nadastaydı.

Ta ki “Annelik her zaman tozpembe değil” bizim ofise gelene kadar.

Elime alır almaz sayfalarını karıştırmaya başladım. Ben dalmış okurken ofisin mutfak elemanı (ve daha pek çok şeyi:)) Gül geldi, "aa Yeliz Hanım bu ne?" dedi, aldı elimden kitabı.

Gayriihtiyarî "Arkadaşımın kitabı" dedim, dediğime ben de şaşırdım. Hiç tanışmadık halbuki. Sanırım insan yakın hissettiklerine "arkadaşım" deme cesaretini buluyor kendinde.

Kitabı bir gecede bitirdim, o kadar çok bizi anlatan bir kitap ki, “aa cidden” , “aynen!”, “evet ya” derken içinden, kimse seni duymuyor sanıyorsun ama karşındaki mimiklerinden anlıyor ne dediğini.

Elif kimseye “şöyle yap böyle yap” demiyor, zaten samimiyeti de orada kitabın. Bu annelikte hiçbir mucize formül yok, bunu bilmek için anne olmak kafi. Elif, gözlemlerini(mizi), yaşadıklarını(mızı) içten, neşeli bir dille anlatıyor, tıpkı blogtaki gibi.

Blog demişken, kitabı bitirdiğimde, o “hadi söyleşelim” diye yazıştığımız yorumu hatırladım, kuytu köşelere sakladığım bütün sorular bir anda çıkıverdi ortaya. Dedim ki Elif'e göndereyim, vakit bulur da yanıtlarsa güzel bir anı olur.

İşte olay yaratacak söyleşi! (var ya ben sevdim bu işi, önüme gelenin ciğerini deşerim artık:P)
Görsel: kitabı bitirdiğim geceden pijamalı bir anı:)

Yeliz: Blog yazmaya ilk başladığın dönemde kendine bir yol haritası çıkarmış mıydın? Yani “hmm evet şu zaman kitabım çıkar” demiş miydin yoksa kitap fikri bir sürpriz miydi?

Elif: Yol haritası çıkarmamıştım, hayır. Ancak bir yerlere gideceğini hissetmiştim, daha ilk günden. Neden bilmem... Her nedense, çok uzun zamandır yapıyor olmam gereken bir şeymiş gibi gelmişti blog yazmak, daha ilk başladığım andan itibaren. Kitap fikri ise çok sonradan oluştu. Yazmaya başladıktan iki sene kadar sonra diyeyim.

Yeliz: Bunu ötesinde ne var? Dizi tekliflerine sıcak bakıyor musun? Tamam, geyik yapıyorum, yani bir gazetede köşe yazarlığı ya da yeni bir kitap? Zira blog buradan bakınca olması gerektiği kadar iyi görünüyor.

Elif: Dizi tekliflerini değerlendiririm tabii, ne bileyim Kıvanç Tatlıtuğ'la bir projeyi düşünebilirim! Ahahaaa, tabii ki ben de geyik yapıyorum. Yeni bir kitap olabilir, olacağını hissediyorum ancak henüz erken. Köşe yazarlığı da olur tabii, neden olmasın? Bu ara okullarda, şirketlerde söyleşi talepleri geliyor çokça, onları değerlendiriyorum. Her ne kadar konuşmayı yazmaktan daha zor bulsam da annelerle bir araya gelip "karşılıklı" konuşmaya başlayınca çok keyifli oluyor.

Yeliz: Sence seni çok takip edilen bir blogger yapan ne?
a. her koşulda çizgini korumak
b. sosyal medyaya hakimiyet
c. sık yazmak
d. herkesi ilgilendiren konularda yazmak
e. hepsi

Elif: Ortaya karışık diyerek kaçak yanıt verebilir miyim bu soruya? "Çizgimi korumak" konusu çok zor bir şey değil çünkü samimiyetle yazıyorum. Ancak bu herhangi bir konuda fikrimin değişebileceği gerçeğini de değiştirmiyor. Blog bu zaten, çok dinamik bir şey. Seninle birlikte o da değişiyor, büyüyor. Sosyal medyaya hakimiyet? Hakim miyim bilmem, daha çok "bağımlıyım" denilebilir. Sık yazmak? Evet, ama içimden geldiği kadar sık. Yazdığım konuların hepsi herkesi ilgilendirmiyor ama geniş bir yelpazeye hitap ediyor sanırım. Farklı kesimlerden takip eden insanlar var sonuçta...

Yeliz: Yazdığın süre içinde hiç pişman olduğun bir şey oldu mu? Mesela maksadını aşan bir yorum, bir yazı… Keşke öyle yapmasaydım dediğin?

Elif: Bir tane oldu. Yazmaktan pişmanlık duyduğum demeyeyim ama daha yumuşak bir tonla yazabilirdim belki dediğim. Ama işte, dil bu, kemiği yok...

Yeliz: Meşhur bir insansın, yolda görüp önüne atlayanlar, yanağından bir makas ne bileyim bir kucaklama talep edenler oluyor mu? Oluyorsa sen nasıl tepki veriyorsun? Yanağını uzatıyor musun : )

Elif: Sosyal medyanın gücü beni şaşırtmaya devam ediyor. Birçok yerde "tanıdık" birileriyle karşılaşıyorum "Ben sizi tanıyorum" diyen. İşin komiği, çoğunlukla ben de onları tanıyor oluyorum, en azından twitter hesaplarından! Ama gel gör ki yazılı olarak gayet samimi olduğu bir insanla karşılaşınca duralayanlar oluyor. Günlük (sanal) hayatta gayet senli-benli olduğumuz birileri karşılaşınca siz-biz'e çeviriyor. Ben de şaşırıyorum n'apacağımı. "E hani samimiydik, ne zaman Elif Hanım olduk?" diyorum. Zaten bu "Hanım" ekini ben hiç sevemedim. Amerika'da yaşadığım yıllardan kalan tek özentiliğim bu sanırım.

Yeliz: Blogcu Anne’yi takip edenlerden tanıştığın insanlar senin hakkında nasıl bir yorum yapıyorlar? 
a. ıyyy ne mesafeli kadın
b. ayyy çok kibar kadın
c. tam da blogdaki gibi
d. hiçbiri ama …. (sen doldurabilirsin)

Elif: Genellikle "Ben seni çok ciddi ve mesafeli sanıyordum" diyorlar. Buna şaşırıyorum. Ben yazarken çok gülücük falan kullanmıyorum, belki ondan... Bir de "Tahminimden daha gençmişsin" diyorlar. İşte buna bayılıyorum.

Yeliz: Blogcu “anne” olunca, ister istemez platformunda hep bir kadın egemenliği göze çarpıyor. Erkek takipçilerin var mı?

Elif: Var tabii. Baba takipçilerimize pozitif ayrımcılık uyguluyoruz icabında. Hatta son "sürpriz imzalı" kitabımı bir baba takipçim kazandı.  (Sürpriz imza: önüme çıkan kitapçı/market/vs. yerlerde kitabımı görünce bir imza atıp kitabı yerine koyup kaçma olayı)

Yeliz: Gün içerisinde olan olaylardan veya diyaloglardan “hah bunu bloga yazarım” diye not aldıkların var mı? Telefona, not defterine …vs? Alıyorsan çevrende sana manyak gözüyle bakıyorlar mı?

Elif: Olmaz mı, tabii ki var. "Söylediğiniz her şey aleyhinizde delil olarak blogumda yer alabilir" bildirisiyle geziyorum sürekli. Hatta, ben daha bir şey demeden "Bunu yazma" diyenler çıkıyor. Ve evet, not da alıyorum. Bazen telefonuma, bazen defterime, ama en çok da aklıma.

Yeliz: Hiç sapığın oldu mu? Telefon sapığı değil de, nasıl derler, blogdan ötürü taciz eden, rahatsız eden? Olduysa kendince bir önlem aldın mı?

Elif: Oldu. Bloga girişini engelledim. Her türlü sosyal mecradan da blokladım.

Yeliz: Yazarlığı bir kenara koyalım. Sosyal sorumluluk projeleriyle ilgili sağlam bir geçmişin, dolayısıyla toplumsal olaylarla ilgili mutlaka birkaç kelam etme refleksin var. Uzun vadede, nasıl denir, belediye başkanı filan olmayı düşünüyor musun? Ya da kadından sorumlu devlet bakanı? ( katiyen geyik yapmıyorum harbiden merak ediyorum:) )

Elif: Yok valla düşünmem. Ben yazayım, söyleneyim falan ama icraatı mümkünse başkaları yapsın. Ne güzel, di mi?

Yeliz: Bugünlerde hangi kitapları okuyorsun?

Elif: Aynı anda birden fazla kitap okuma alışkanlığım yeni türedi. Birkaç aydır Yaşar Kemal'in "Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana"sı elimde. Onu akşamları okuyorum. Ama yavaş ilerliyor, hem yorgunluktan uyuyakaldığımdan, hem de başladığımdan beri hikayenin beni çok üzeceğini hissettiğimden okumaya korkuyorum biraz. Gündüz de genelde ebeveyn ya da çocuk kitapları oluyor elimde. Tudem'in Çocuk Edebiyatı ve Okuma Kültürü bunlardan biri. Susan Striker'ın Young at Art kitabı bir diğeri. Daha önceden okuduğum kitaplara da dönüp bakıyorum ara sıra.

Yeliz: Son olarak takip ettiğin bloglar, yazarlar kimler?

Elif: Çok severek, düzenli takip ettiğim iki blog Pratik Anne ve Kitubi'ydi, ikisi de düzenli yazmaz oldu. Onların dışında, sosyal medyada takip ettiğim yazarların bloglarını düzenli olmayarak da olsa okuyorum.

Yeliz: Peki senin bana sormak istediğin bir şey var mı? Hani ben olsam bu kadar eşelenen kadının bir çamaşırının rengi olsun ne bileyim bir mahremi olsun öğrenmek isterim:P

Elif: Ben onları sona bilahare yüz yüze soracağım. Hele bir İzmir'e geleyim ;)

----------- Bu keyifli söyleşi için Blogcu Anne Elif'e tekrar teşekkürler :) ------------------

11 yorum:

ZEYNEP dedi ki...

ahaha :)) cidden çok keyifli olmuş, ikinizin de ağzına sağlık mi diyeyim elinize sağlık mi diyeyim bilemedim :)

Elif dedi ki...

Harika bir soylesi olmus..sorularin ve verilen cevaplarin samimiyetine bayildim..ellerine saglik Yeliz'im :)

Adsız dedi ki...

Kaymaklı kadayıf gibi olmuş bu söyleşi ,severek okuduğumuz iki blogger anne bir arada :) ( Ceren )

Mürvet Halidi dedi ki...

Çok eğlenceli olmuşş:)) ellerine, fikrine sağlıkkkkk
Mürvet.

yaruze... dedi ki...

:)pek hoş bir söyleşi olmuş...Yelizcim pek hoşsun yaa :)

Adsız dedi ki...

İki kafa blogcunun soylesisi de boyle eglenceli - neseli olur tabi😄
Beyhan.

yağmurdan dedi ki...

Çok samimi bir söyleşi olmuş, okurken keyif aldım , sevgiler:)

Bir annenin not defteri dedi ki...

Çok samimi bir sohbet olmuş gerçekten:)

Sıla Topçam dedi ki...

Çok güzel bir söyleşi olmuş:)) söyleşilerin devamını bekliyoruz:)

Annelik Okulum dedi ki...

Helal sana Yeliz! Çok hoş bir röportaj olmuş. Blogcu anne bir dizi de oynar mı onu bilemem de sen kesin gazeteci olurmuşsun. Sorularını çok sevdim.Sevgilerimle.

Pratik Anne dedi ki...

Tam Yeliz stili super bir roportaj olmus. Iki sicakkanli, canayakin insan. Ellerinize saglik. Turkiye'ye geleyim, kitabimi alayim. ozel olarak imza isteyecegim zaten. ;)