12 Eylül 2020 Cumartesi

Elin adamı babamın oğlu mu?

 Son bir haftadır günde ortalama 12 saat çalıştım. Şikayetçi değilim. Yani çalışmaktan şikayetçi değilim. 

Şikayetim kendime olan yüklenmemde, kendime duyduğum öfkede, yetersizlik duygusunda ve bunu bir türlü aşamamamda... 

Her şeye yetebilirmişim gibi geliyor, ama olmuyor. Bunu kabullenebilsem, bunu başkaları değil ben kendim yapabilsem belki de kendime bu kadar öfkelenmeyeceğim. Acaba Sorunum, etrafımın benim yerime bunu görmesini, düşünmesini beklememde mi?

Sanırım öyle...

Sanırım etrafımdaki anlayışlı dostlarım, ailem ve kocamla yani beni tanıyan ve çok seven, benim iyiliğimi isteyen insanlardan gelen anlayışın iş ortamında da beklentisi içine giriyorum, gavur benim halimden ne anlasın? 

Soruyor, “Yapar mısın?”  “Yaparım.”

Bok yaparsın! Yaparsın belki de bok gibi yaparsın!

Huyum kurusun, evde de böyleyim ben. Mesela bu sabah.

Arca’nın maçı var, 08:00’de evden çıkmamız lazım. 

07:20 gibi kalkabildim. 

Arca için krep, bizim için tost hazırladım, 

Makinaya kahve koydum, maç izlerken içeriz mis gibi.

Çamaşırları topladım, yeni yıkanmışları astım. 

Bu arada sürekli Arca’ya laf yetiştiriyorum. Odanı yatağını topla... Çamaşırlarını yerleştir. Kahvaltını yap, dişini fırçalamayı unutma, duş için havlunu sabununu unutma... unutma unutma unutma.... Neden çünkü ergen kafası sürekli unutuyor!

Ben çamaşırları asarken İlker tostları tabaklara koymuş, seslendi. 

Otururken derin bir nefes almışım, hani yorulursun... Hani artık halin kalmaz, çökmüşsündür. 

Saate baktım, sekize on var. Tostumu yiyeceğim, daha giyineceğim ve kahveyi termosa koyacağım.

İlker, “sen gelmek zorunda değilsin ki, niye kasıyorsun” dedi. 

İstiyordum, maç izleyecektim, İlker’e arkadaşlık edecektim, son dakikaya kadar kastım da kastım... 

Ama olmadı işte. Zorlasam, gecikecektik, gecikmenin gerginliği ile tüm gün zehir olacaktı. 

İşte buradayım. Oğlanları yolcu ettim, kahvemi aldım, tüm hafta kendime kızdığım her şeyi, öfkelerimi günlüğüme yazdım, belki de son güneşli sabahların tadını çıkarmak için terasa çıktım, yüzümü güneşe verdim, düşündüm...

Evde ne kadar yorulursam yorulayım benim hayatımı kolaylaştıran, İlker’im var. Ama iş böyle değil, kimse kendimden başka kimse ben istemedikçe yardım etmeye, hayatımı kolaylaştırmaya gönüllü olmayacak, elin gavuru babamın oğlu mu? 

6 yorum:

Sadece C. dedi ki...

Yemin ederim aynı sabahı yaşamışız sadece kişiler ve mekanlar farklı. Ve aynen şu an ben de senin gibi bahçede oturmuş biraz okurum biraz yazarım ama ağııııır ağıııııır kahvemi içerim modundayım ve çok iyi geldi! Bu "kısa mola"ları vermemiz lazım (bir de "senden başka birinin de yapacağı işi ona yaptır" kuralını artık öğrenmemiz lazım!!!)
Ay bu arada ısrarcı manyak teyzeler gibi oldum ama sana 1 ay önce bir ağustos böceği sesi kaydedip yolladım emailine, eline geçti mi? Şimdi çok anlamsız ama o zaman "ağustos böceği sesi aşeriyorum a dostlar" demiştin, içime sinmemişti, izmir'den tazecik yollamıştım :))) Bi aldım de vallahi bi daha sormıycam merak ettim ayol.

Adsız dedi ki...

Uzun uzun daha gecen gün aynı şeyleri yaşadığımı yazacaktım ama sadece şunu yazayım, seni o kadar iyi anlıyorum ki. Benden az zamanda cok şey yapmamı bekleyenlere kızmak yerine kendime çok yüklendiğim için kendime kızmam gerektiğini anladım o zaman. Bazen yapamam demeliyim, yetiştiremem demeliyim. Ben demezsem beni duşünüp diyecek kimse yok çünkü.
Pınar

GeCe dedi ki...

Kendine asiri yuklenenlerden biri de burada 🤦🏼‍♀️

yeliz dedi ki...

Aaaa maillerimin arasında kaybolmuşum çok çokpardon. Cvp yazdım ve bayıldım tekrar teşekkürler:)

yeliz dedi ki...

Başkasını suçlayabilmek ne kolay aslında hem de kendini aklayabiliyorsun ama işte çözmüyor maalesef:( bizi kendimizden başkasının düşünmesini beklememeliyiz pınarcım.

yeliz dedi ki...

Of ya niye böyleyiz? Az gamsız olabilsek ya:(