5 Mart 2022 Cumartesi

Platonik arkadaşlarım

 Tam da yeni bir başlık atmıştım: "kilo alma durumları nasıl"

Sonra önceki postlarıma gelen yorumlara cevap yazmadığım aklıma geldi, döndüm bir daha okudum bir daha içim şefkatle doldu, ve her birine cevap yazdım ve bir defa daha bu bloga ve bu blog sayesinde çevrelendiğim insanlara yani siz okuyanlara şükrettim.

dedim ki, evvela nasıldın bugün bir anlat, başlatma kilona can simidine, semere dönmüş popona, sen anlat... bunu kendine, canım baisy'nin dediği gibi platonik arkadaşlarına borçlusun.

Platonik arkadaşlık çok acayip samimi bir şey. Mesela benim Ahum var, baisy var, Sibel var, Burcu var, talya.ada var, Banu var (kardeşini tanıdğım çok sevdiğim..) yüz yüze ta Ankaralarda tanışma şansım olan Asortik krebim var,Fatma, Hülya, Sibel var, Aslı, Pelin, sbasli1 .... Daha yazamadığım ne çok platonik arkadaşım var benim. 

Bir de platonikten gerçeğe dönüşenler... Burçin, Gülçin, Sıla, Deniz (hatta bu son ikisi benim kitap kulübümden canlarım ve öhöm benim blogum sayesinde tanışıp da birbirleriyle dost olan canlarım... ) öyle işte... 

Bugün İlker'e sosyal medyadan bahsederken fark ettim ki, ben eğer sosyal medyayı doğru temiz kullanabilirsem aslında paylaşımdan beslenen, besleyen bir insanım ve bundan gerçekten keyif alıyorum. Tüm sosyal medya hesaplarım kilitli artık, blog anonim ama zaten platonik arkadaşlarım ve ben varız burada, açık olsun, yeni platonik arkadaşlarım olsun, olsun, okuyandan zarar gelmez...

 Ben asıl ne diyecektim... 

Şu son bir haftadır bana bir silkinme geldi. Burçin'le bir buçuk saat telefoda konuştuk geçen hafta, Elvan'la bir saat... Fatmanın gönderdiği linkler, sonra canım Ayşe'nin hatırlattığı anılar, Ebru'nun abisinin geçirdiği aşamalar...  derken okuduğum kitapar ... ben bir rutin oturttum bu hafta, meditasyon rutini. 

Terapistimin verdiği "çok eskilerden güçsüz çaresiz hissettiğin anılarını toplayalım" ev ödevini zinhar yapamıyordum çünkü ben çaresiz hissettiğim her andan güçlenerek çıkmıştım, yoktu ki böyle bir travmam... yani hatırlamıyordum. Bir haftalık sürekli her sabah aynı saatte 15 dakikalık meditasyon sonucu bir anı buldum, beş yaşımdan , çok da umursamadığım, sallamadığım bir anıydı.

Altın değerindeymiş meğer, oradan doğum hikayeme gittik ( 1 mayıs 78 sokağa çıkma yasağında hastaneye yetiştirilen bir doğum, boğaza dolanan bir kordon ve mucize bebek ... mücadeleci ruh... ne olursa olsun hayatta kalan Yeliz...) , oradan benim korkularımı mentalden ziyade fiziksel yaşamama odakladık. Evet ben boğulmaktan sıkışmaktan, nefes alamamaktan panikliyorum. 

Bunu analiz etmek buraya varmak bana o kadar iyi geldi ki... Bununla ne yapacağımı bilmiyorum şimdilik, bildiğim tek şey benim durdurabileceğim şeyler değildi, benim suçum değildi, kendimi suçlamama pişmanlığa gerek yok, geçmişte kaldı... 

İlker'i şehrin sokaklarında yürüyüşe ikna ettim, terapiyi anlatmak vaadi her zaman işe yarar :) 

Soğuk ve güneşli bir öğleden sonra yüzünü güneşe vermiş, şarap bira içerek kaldırımları dolduran hemşerilerin arasından geçtik. 

İlker beni bir parka götürdü, yıllar önce ev ararken içinden bilinçsizse geçtiğim, şehrin içinde nasıl bir vaha olduğunu hiç fark etmediğim Tenbosch Park.



 Binaların hatta duvarların arasına sıkıştırılmış bir alanda ağaçların arasından süzülen güneşi seyretmek, İlker'e her şeyi anlatırken kamelyaları seyretmek, topraktan fışkıran çiğdemlere rastlamak, şimdilik yapraktan ibaret nergisleri görmek... hepsi nasıl da iyi geldi ..

... ve yargılanmayacağını bilerek güven duyarak birine duygularını açmak...

Naçizane bir öneride bulunayım mı hepimize ? 

Çocuğumuz ağlarsa, bir derdiyle bize gelirse, onu dinleyelim, onun duygularını küçümsemeyelim, onunla dalga geçmeyelim, ona 'geçer' demeyelim ve en önemlisi onu cezalandırmayalım... 

Tabii eğer kırkdört yaşında bir birey olduğunda, bir terapi seansında "ağladığımda hiç rahatlatılmadım, yok sayıldım, kendimi rahatlatmayı bilmiyorum. on iki yaşımda iken günlüğüm iznim ve bilgim dışında okundu ve yazdıklarım yüzünden değersiz hissettirildim ve yok sayılmakla, uzun bir süre konuşulmamakla cezalandırıldım. Ve bir daha hiç güvenmedim, hiç açmadım kendimi" diyerek ağlamasını istemiyorsak...

Sevgiyle...

9 yorum:

Fatma dedi ki...

Yeliz, nasıl güzel ifade etmişsin. ... ve yargılanmayacağını bilerek güven duyarak birine duygularını açmak... ve evet Çocuğumuz ağlarsa, bir derdiyle bize gelirse, onu dinleyelim, onun duygularını küçümsemeyelim, onunla dalga geçmeyelim, ona 'geçer' demeyelim ve en önemlisi onu cezalandırmayalım...
Bazen şöyle düşünüyorum, bütün bu olan biten, hem kendi içimize bakmamıza, nerede bir tıkanıklık, ifade edememişlik, çaresizlik, panik hissi varsa onları çözmemize yarayacaksa eğer ve hem de bize aktarılmış duyguları, bizim suçumuz olmayıp yüklendiğimiz yükleri üzerimizden atmamızı ve çocuğumuza aktarmamamızı, artık burada, benimle bitti diyebilmemizi sağlayacaksa değer :)
Son paragrafın ne kadar tanıdık, izinsiz okunan günlük ve bunun yüzünden cezalandırılma kısmı dahil. On iki yaşındaki Yeliz'e sarılıyorum ve sana. Yalnız değilsin. Yalnız değilsin. Ve ister kilondan, ister popondan, ister panik hissinden bahset, biz buradayız, yazdığın her şeyi, anlattığın her şeyi okumak, sana yıllardır buradan eşlik edebilmek güzel. Yalnız değilsin.

CEREN dedi ki...

Ah Yeliz, ah o son paragraf.. Sen yaz, biz okuruz, biz dinleriz seni..Yargılamadan, sorgulamadan, sadece sevgi ve şefkatle dinleriz, platonik de olsa arkadaşlar bu günler içindir ♥️

CEREN dedi ki...

Ah Yeliz, ah o son paragraf.. Sen yaz, biz okuruz, biz dinleriz seni..Yargılamadan, sorgulamadan, sadece sevgi ve şefkatle dinleriz, platonik de olsa arkadaşlar bu günler içindir ♥️

Adsız dedi ki...

benim de okundu yazdıklarım, hala daha yazamıyorum bu yüzden, fobi oldu galiba, insan içindekileri yazıya dökmek istiyor ama okunmak da istemeyebiliyor... gözümde boncuk yaşlar, suratımda bi gülümseme ile okudum yazdıklarını, seviliyorsun yeliz:) platonik arkadaşın baisy:)

okuyanguzel dedi ki...

Ahhhhh… Yine dünden beri o kadar üzüldüm ki hem sana hem kendi hatırladıklarıma yazamadım. Ama bugün daha iyiyim ve yazmaya karar verdim :)
Ağlamak benim için müthiş zor bir şey. Yıllarca hiç ağlamamışım muhtemelen çocukken gördüğüm muamele yüzünden. Çocukken canım yansa bile asla ağlamazdım. Hatta bu ağlamama nasıl oldu diye terapistimle araştırdık ama bulamadık henüz.2 yıldır o kadar çok ağladım ki. Yine de içimde bir yer ağlarken güçsüz görünüyorsun sakın ağlama diyor halen. Ama artık tutamıyorum bol bol ağlıyorum. Hatta duyguya göre gözyaşlarının içeriğinin değiştiğini okumuştum bir yerde. Üzgünken ağladığımızda toksin de atıyormuşuz dışarıya. Ağlama çalışmalarım devam ediyor anlayacağın.

Sana sımsıkı sarılmak isterdim şu an tabi senin de bana sarılmanı :)

Sevgiler,

yeliz dedi ki...

O günlük okuma nasıl bir acizliktir? O kadar mı çocuğundan kopuksun? Öyleymiş demek. Ya da kontrol manyağı olmak ve hayta müdahil olmak saplantısı… ikisi de acıklı:(

yeliz dedi ki...

Canım Ceren… sevgiler ♥️

yeliz dedi ki...

Ben o meseleyi blog yazarak kırdım hatta günlüğümü okuyanlr blogumla ilgili yoruM yaptılar, yazdıklarımı beğenmiyorsan okuma! Deme dürüstlüğünü gösterebildim. Keşke 12 yaşında iken de bu netlikte olabilseydim, demek ki o özgüveni vermemişler:(

yeliz dedi ki...

Ben de senin tam tersin, ağlıyorum sebebi kendi güçsüzlüğüme isyan öfke ve ağladığıma da bir posta kızıyorum, nasıl güçsüz çaresizsin ki ağlıyorsun diye! Kısır döngü
Ben de kocaman sarılıyorum