Yelizin kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yelizin kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Nisan 2015 Cuma

Ölüm bir varmış bir yokmuş

Kitap kulübünün bu ayki kitap konuğu Saramago’dan “Ölüm bir varmış bir yokmuş” idi.
Saramago, Ölüm bir varmış bir yokmuş
Ben okurken önce yadırgadım, zira sana anlatır gibi anlatıyor yazar, konuşur gibi. Diyaloglarda tırnak işareti yok, sonra bir kahraman yok, dahası kimsenin ismi yok. Alışageldiğim tarzın oldukça dışında bir tarzı vardı romanın.

Sonra baktım, kitap şahane. Anlatmak istediğini öyle güzel hicvediyor ki, gülümsemeni tutamıyorsun.

En sonlara doğru yine daral geldi, itiraf ediyorum. Bu sebepten kulüpte kitabı çok sevenlerden değildim. İşin ilginç tarafı, toplantıda öyle keyifle tartıştık ki, ölümü, kitap hakkında fikrim değişti.

Hep diyorum, "okumak güzeldir, birlikte okumak daha güzeldir."

1 Nisan 2015 Çarşamba

Neden çocuk kitapları okuyorum?

----  Çok affedersin dötüm gibi gündemde benim çocuk kitaplarını neden okuduğuma dair yazı yayınlamam tam da nisan bir şakası saçmalığı oluyor ama idare ediverin gari, malum iç güvenlik yasası çıktı, bundan gayrı içim soğumadan gündemi sıcağı sıcağına yazamam, yazarsam duramam, duramazsam kafa göz dalarım, dalarsam çıkamam, çıkamazsam.... anladınız siz onu:) -----

Arca’nın üç basamaklı sayılarla ifade edilebilecek miktardaki kitabını sadece Arca için almadığımı fark edeli çok olmadı. Özellikle Kumkurdu arayışında kendimi hırslanmış, saçmalamış, sahip olamadıkça kitabı daha çok arzu nesnesi haline getirmiş bir zavallı olarak görünce, hop dedim, n’oluyoruz? Arca’nın bu kitabı okumasına daha çok var. Bu ne acele? Bu ne hırs? 

24 Mart 2015 Salı

Kafamda bir tuhaflık

Lafı evirip çevirmeden doğrudan söyleyeceğim. Eğer hiç Orhan Pamuk okumadıysanız, Nobel ödülü almıştır, tırsarım, çekinirim diyorsanız, o halde okumaya, “Kafamda bir tuhaflık”la başlayın. Yormaz, üzmez, hızlıca okur geçersiniz.

Bu kadarla bırakmayacağım, birkaç kelam edeceğim.

12 Mart 2015 Perşembe

Bir kitap siparişinin akış şeması

"Okunacak kitaplarım bitmiş?"
"Kitap kulübünde yeni bir kitap seçtik."
"Kitap satış siteleri indirimde!"
"Tavsiyelerine güvendiğim birilerinin bir kitap hakkındaki iştah kabartıcı yazısını okudum."
"Sadece canım istedi."

…..


Biri ya da birkaçı fark etmez. Bahane ne olursa olsun, kitap siparişi akış şeması bir dişlinin çarkları gibi gırç gırç dönmeye başlar! Çünkü bir kitap asla yetmez ve bir yerlerde bir kitap listem, notum, sepetim her daim mevcuttur, sipariş edilmesi için bir kıvılcım beklemektedir.

Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak siz sevgili okurlarıyla "kitap siparişi akış şemasını" paylaşmaktan gurur duyar! 

9 Mart 2015 Pazartesi

Kişisel gelişek mi ne edek?

Kitabın adı: Bir sanatçı gibi araklayın
Vurucu alt başlık: “Yaratıcı olmak hakkında size kimsenin söylemediği 10 şey”

Bir blogger olup da herhangi bir şey hakkında yazarken liste yoluna başvurmamış olmak mümkün mü? (Hele benim gibi tam bir liste manyağı iseniz??)


Bunlar benden birkaç örnek.

Bir blog sahibi olmanın olmazsa olmaz raconlarından biri, böyle hap listeler oluşturmaktır. Çağımızın hızlı tüketici okuru, uzun metinlerden ziyade alt başlıklar altında kısa metinlerle meramını kestirmeden anlatanları el üstünde tutuyor. Yani hiç edebiyat patlatacağım, yok tasviri uzun tutacağım, teşbih sanatında ilerleme kaydedeceğim diye kasma bacım. Yap bir hap liste (azami 10 maddelik) geç kenara, seyredal istatistiklerini. Alan memnun satan memnun.

Ulen ben blogda liste yaptım mı, zahmete girmedim diye vicdan yapıyorum, elin yazarı hap listeden kitap yapmış, iyi mi? Biri buna bir soru sormuş adam üzerine kitap yazmış. Çok da satmış şerefsiz! Zerre vicdan yaptığını da sanmıyorum. Kitabın sonunda “şimdi ne olacak?” diye toparladığı başka bir liste var, bir de utanmadan oraya “bu kitaptan arkadaşınıza hediye edin” filan diyor. Arsız. 

Ben daha iyisini yapacağım, kitabın özetini çıkarıp siz sevgili okuyucuların bilgisine sunacağım. Okura hizmette sınır yok!

20 Şubat 2015 Cuma

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Bazı insanlar, bazı filmler, bazı kitaplar özellikle de bazı kitaplar hayatta ikinci bir şansı hak ediyor. Hatta üçüncü...

Saatleri ayarlama enstitüsü (SAE) için bir yandan "iyi de her kitabı sevmek zorunda değilim ki..." diyedurayım, umudumu hiç kaybetmemiştim.

Birkaç yıl önce aklıma başka bir kitap takılınca ilk otuz sayfasında da bir şekilde içine giremeyince, okunacaklar rafına geri koymuştum. Geçen yıl ise, yine elime almış, bu defa elli sayfanın sonunda "galiba sevemeyeceğim" deyip yine aynı rafa yolcu etmiştim. Artık okunacaklar rafının müebbet sakini olmaya aday haline gelmişti ki, bir akşam açık havada sigara sohbetinde (içmem ama içenlerle mutlaka dışarı çıkarım, dumandan mıdır bilmem, sohbet hep keyifli olur çünkü) Selda'nın anlattığı bir bağlantı kitabı yeniden gündeme oturttu. (Tamam biraz bira da etkili olmuş olabilir:P)


19 Şubat 2015 Perşembe

Atuan mezarları

Ursula K. Leguin ile kim tanışmama vesile olduysa kucaklar öperim kendisini, hay allah razı olsun.
Şahsı hatırlamıyorum ama Ursula'nın istisnasız her kitabını okurken Deniz'i düşünüyorum. Adını instagramda atuan yapan Denizi. Ursula = Deniz benim için.

28 Ocak 2015 Çarşamba

Kitap yorumu: Fi

Geçenlerde kitap ödünç aldığımdan bahsetmiştim ya, evet alıyorum ve bu çok hoşuma gidiyor. Bazı kitaplar oluyor, merak ediyorsun, illa kitaplığımda olsun kaygısı taşımıyorsun ya da senin için yepyeni bir yazar oluyor ve külliyatını biriktireceğim diye kasmıyorsun… İşte birbirinden ödünç kitap almak bu anlamda bütçeye müthiş bir katkı sağlıyor. Bizim kitap kulübü bu konuda benzersiz bir ortam.

16 Ocak 2015 Cuma

Senin evin neresi?

---- Kurtlarla Koşan Kadınlar, Fok Derisi-Ruh Derisi masalı ve daha fazlası ----

Kitap kulübünde ayda bir, bir kitap tartışmaya özen gösteriyoruz. Ama birbirimizi o kadar çok özlüyoruz ki iki kitap arası bir masal buluşması bize çok iyi geliyor, tam da en ihtiyacımız olan anda Sıla bize Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabından bir masal anlatıyor, anlatmakla da kalmıyor, canlandırıyor. Daha önce anlatmıştım, Sıla bir tiyatro sanatçısı ve bir masal anlatıcısı. Aslında kendisini bu blog sayesinde tanıdım ve kulübe girmesine önayak oldum, yani böyle bir değerin (ki teker teker her kadın kulüp için bir değer) aramıza katılmasına vesile olduğum için dötüm kalkabilir :P

Her masal buluşması öncesi soruyoruz, “bak yoruluyorsan sadece masalı da tartışabiliriz”. “Yok” diyor Sıla, “müthiş zevk alıyorum, hatta bana faydası oluyor”. Ha bu arada, Sıla profesyonel yaşamına masal anlatıcılığı ile devam ediyor ve Yakın Kitabevinde, Kedi Kitabevinde ve daha birçok yerde yetişkinlere ve çocuklara masal anlatıyor. Benden duymuş olun, müthiş anlatıyor… Düşün ki o akşam geç gelmişim, karnım zil çalıyor, önüme bir lahmacun konmuş ama ben kokusunu bile duymuyorum, tek lokma almak aklımdan geçmiyor, hipnotize olmuş bir çocuk gibi Sıla’nın performansını izliyorum. (Lahmacun ne deme yav, ORA Lahmacunda toplanıyoruz, özel odamız var, Ora’ya gidip de lahmacun yemeyecek miyiz yav, yanına acılı şalgam, ayran, üstüne çay Leyla tatlısı, dondurmalı?)

14 Ocak 2015 Çarşamba

24 Aralık 2014 Çarşamba

Ah be Deniz ah be çocuk!

Yakın tarihimiz hakkında ne biliyoruz, ne kadar biliyoruz? Kendi adıma konuşayım, hiç. Apolitik bir üniversite yaşamının ardından girilen hayat mücadelesinde siyasete hiç yer olmadı. Pedikür yaptırmaya utanmakla solculuğu bir tutan bir insandan bahsediyoruz:) Gözlerini faltaşı gibi açmış ekrana bakıyorsunuz şu anda, görür gibiyim. Hiç derin bir düşünce insanı olduğumu iddia etmedim, rahatlayabilirsiniz.

12 Aralık 2014 Cuma

Seveceğimi herkesin bildiği bir romanın öyküsü

Süt kaynatıyordum. Süt sevmem hem de hiç. Annem hep “ah size bir süt içme alışkanlığı edindiremedim” diye üzülür, vallahi hala üzülüyor. N’olacak be gülüm. Hatta iyi bile yapmışsın, boş ver. Bugün süt için pek iyimser bir tablo çizilmiyor. Sen bize onun yerine üstü tarçınlı anne pudingleri (bak ne zaman tarçın koklasam o pudingler aklıma gelir) sonracığıma mis gibi yoğurtlar (patates kızartmasının üzerine bile dökerdik mis) yedirdi be yavrum, ötesi var mı? O gün sıcak çikolata içmek istedim. Çikolata krizini hafif atlatma çabaları bir-kii…

10 Aralık 2014 Çarşamba

Çavdar tarlasında çocuklar

Birkaç yıl önce bir roman yazmaya başlamıştım. -Güleni çok pis tepelerim- Aklımda yazıyordum. Arabayla otobanda giderken yüksek sesle hikayeyi kendime anlatıyor, gözümde canlandırıyordum. (trafik canavarını uzakta aramayın) Bir kısmını da bilgisayara aktardım, allah için tembellik etmedim. Yazmaya bir süre ara verip araya da birçok başka mesele girince, roman ikinci plana atıldı ve sonunda yazdıklarım, bilgisayardakiler yani silindi. Evet, salağım ben sildim. Şimdi gülmek serbest! Tepelemeyeceğim, söz!

4 Aralık 2014 Perşembe

Barış Bıçakçı - Bizim büyük çaresizliğimiz

İlkokuldayken bayram tatilleri bahara denk gelirdi. Seyahat için güzel bir mevsim. Annemler o dönem bizler için, her bayram tatilinde bir şehrin tarihi ve turistik yerlerine gezi düzenlemeye karar verdiler. Hayatımın en güzel tatilleriydi. İlk İstanbul’u gezmiştik. Arabayla seyahat harikaydı. Üstelik yolu da epey uzatmıştık, Çanakkale üzerinden gitmiştik. O vakitler seyahat yazarı olmayı düşlüyordum. (ben zaten ne ara mühendis oldum hala anlamıyorum!) O seyahat için bir defter almıştım ve araba seyir halindeyken bile yazıyordum. Çok etkilenmiştim İstanbul’dan ama Ankara kadar değil.

Başka bir tatilde Ankara’daydık, üstelik 23 Nisan’a denk gelmişti. Hayal meyal hatırlıyorum ama bayılmıştım. Bir süre sonra detaylar silinir ama hisler baki kalır. Nezih insanları, düzenli planıyla ne güzel yaşanır bu şehirde demiştim. İzmir'den ne kadar farklıydı. Hatta üniversite seçerken birkaç tercih yapmak istemiştim. Ama babam kimimiz kimsemiz yok, yavrum sen İstanbul’u yaz boşver demişti. Ankara öylece kaldı…

29 Kasım 2014 Cumartesi

Ağlamak güzeldir, birlikte ağlamak daha güzeldir...

İlker'in askerde olduğu dönemdi. Annem İstanbul'daydı, birlikte Carousel'e sinemaya gittik. Babam ve oğlum. Film bu. O zamanlar Çağan Irmak'ın seyirciyi ağlatma konusundaki üstün yeteneğinden filan haberdar değiliz, giyindik süslendik ana kız film izleyeceğiz.

Sonuç belli tabii, ağla ağla içimiz çıktı. Şimdi ben Cars filmindeki o Şimşek Mcqueen'in kazadan sonra Kral'ı iterek yarışı bitirmesini sağladığı sahnede böğüre böğüre ağlamış bir insanım, "babam ve oğlum" filminin üzerimdeki etkisini düşün, düşün yav o kadar hayal gücünün sınırlarına dayanmasına gerek yok.

23 Ekim 2014 Perşembe

“Beni asla bırakma”

Baştan uyarayım, ağır spoiler içeren bir yazı olacak. Sonra ne ettin, niye sonunu tartıştın, bıkbık istemiyorum. Hem zaten bunu yapan ben değilim ki, yazar da maşallah daha kitabın başından sermiş malını ortalığa… Yani bacım/abicim bu postu ister oku ister okuma, canın sağ olsun ama kitabı oku. Bak filmi izle demiyorum, hatta izleme diyorum ama kitabı oku.
...............................

Evet şimdi etik bir davranış sergileyerek terbiyeli bir giriş paragrafı zikrettikten sonra kitaba direkt dalabiliriz.

10 Ekim 2014 Cuma

Bir deliler evinin yalan yanlış anlatılan kısa tarihi

Kitap kulübü toplantılarından birindeyiz… Henüz Virginia Woolf tartışmaya başlamamışız, trafik malum, herkes aynı saatte gelemiyor. Pidelerimizi götürürken birbirimize verdiğimiz ödünç kitaplardan konuşuyoruz. Tartışmayı gerekli görmediğimiz ama okunsa iyi olur dediğimiz kitapları aramızda döndürüyoruz. Deliduman, Dublörün Dilemması gibi… Tam da benim Sırça Fanus’u isteyen olur belki diye yanımda götürdüğüm gündü, hatta sohbet Virginia üzerine Sylvia bir de üstüne Kafka okumamın sorgulatıcı etkilerine kadar geldi. Evet bu ara sorgulamanın boku çıktı biliyorum…

“Oh yo”, dedim, “önlemimi aldım. Bunların üzerine kafayı dağıtacak bir kitap okuyorum, hem öyle dağıtıyor ki parçalarını toparlayacakken bir daha dağıtıyor.” Kitabın adı öyle uzun ki telaffuz edeceğime çıkardım koydum masaya. Selda hemen “o nefis bir kitap ve karnavalesk türünün ülkemizde ilk örneği” dedi. Ayfer Tunç’u önceden okumuşluğumuz vardı, elbette ki başka yazarlarla devam edecektik okumalarımıza ama Selda’nın verdiği bilgiler herkeste merak uyandırdı. Ama özellikle bende… Boş durmadım – Allah boş duranı sevmez – araştırdım.

30 Eylül 2014 Salı

Die Verwandlung… Kafka’nın meşhur böcekli uzun öyküsü : "Dönüşüm"

Bu yaşıma kadar hakkında o kadar çok şey duydum okudum ki kitabı hiç okumadan da hakkında birkaç kelam edecek birikimi edinmiştim. Daha doğrusu öyle sanıyordum. Ama bir halt edinmemişim, okuyunca anladım.

Die Verwandlung… Kafka’nın meşhur böcekli uzun öyküsü. Değişim, metamorfoz gibi isimlerle çevrilmiş dilimize. Ama sanırım en doğrusu “Dönüşüm” olmuş. Almanca öğrenmeyi niçin bıraktım, Allah beni n’apsın dedirten başka bir “Almanca okunursa daha iyi olur” hissiyatı veren eser.

“ Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında kendini yatağında ev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.”

26 Eylül 2014 Cuma

Sırça Fanus, Sylvia Plath

Cüretkar? Kışkırtıcı? Düşündürücü? Yalın?

Hayır, hiçbiri, evet hepsi.

“Sırça Fanus”u tek kelime ifade etmek mümkün olsaydı, bu kelime ZAMANSIZ olurdu. Moda için kullanılan en moda tabirlerden biridir aslında zamansız. Hani gardırobuna bir trençkot, küçük siyah elbise eklemelisindir, zamansız parçalardır, yıllarca giyersin. Sylvia Plath’ın “Sırça Fanus”unu da basımının 50. Yılında hala günceli yakalayabiliyor, zamansız bir parça.

17 Eylül 2014 Çarşamba

Şükür

O an orada bulunmak istemediğiniz bir yerde bulunduğunuz oldu mu hiç? Benim çok oldu. Ofiste sıkıcı bir işi yapmakta iken aslında evde çay içip kitap okumak istediğim çok oldu. Ya da… sohbetinden hoşlanmadığım biri ile konuşurken kendimi bahçe sularken hayal ettiğim anların sayısı azımsanmayacak kadar çok… “Ben burada ne yapıyorum, ben aslında…” şeklinde çok cümlem var benim. Ama o gün o an olmak istediğim başka bir yer yoktu, olamazdı.