O
kadar perişan görünüyorum ki, metroda bana yer veriyorlar. Üzerlerine
aksıracağımdan, kusacağımdan veya bayılacağımdan korkuyorlar. Belki de kokudur
sebep. Zira bu hafta duş yaptım mı hatırlamıyorum. Saçlarım yağlı olsa mecbur
bir saçım olsun yıkanacak da, iki mıncıkladım mı sokağa çıkılabilecek (bedhead
akımının öncüsüyüm) hale geliyor, sallıyorum.
Çok mu uzattım? Peki. (daha yazının uzunluğunun farkında değilsiniz tabii, başındasınız).
Hastayım. Hatta hastayız. Grip bence. İlker, Arca ben cümleten… Arca eve
mikrobu getirdi ve biz ıskalamadık, derhal bünyeye dahil ettik. Derken ikincil
bir virüs, kusmalı filan, Arca’yı buldu. Bizi – umarım – teğet geçti.
Perişan görüntümün sadece
hastalıkla ilgisi yok bence. Ben biraz tabiri caizse saldım. Dış görünümümü
epeydir umursamadığımı fark ediyorum. Kilo aldım, saçlarımın modeli kaçtı
gitti, en son Ağustos başında makyaj yaptım (Poyraz'ın sünnet düğünü için). Makyaj derken SIFIR
makyaj. (Sıfır makyaj akımının da öncüsü ben miyim yav? Celebrity takımı bütün
yazı makyajsız geçirdi) BB krem bile yok yüzümde. Sabah nemlendirici sürüp
çıkıyorum. Bir rimel, bir göz kalemi, far filan sıfır. Belki de yazın
hafifliğindendir, belki yine birkaç fırça darbesiyle ayna karşısına geri
dönerim, bilemiyorum. Sadece daha özgür olduğumu, daha kendim olduğumu fark
ediyorum. Daha özgüvenli değil (aynaya bakmıyorum, ne özgüveni:P) ama daha
gerçek.
Bu güzellik işi vakit
ayırırsan oluyor bacım. Kendine vakit ayırırsan. Kuaföre gidersen, ayna
karşısında uğraşırsan, hangi renkler cildine gidiyor, hangi ürün daha iyi,
araştırırsan… Güzellik ciddi mesai isteyen bir iş ve benim böyle bir vaktim
yok.
Bunun gibi başka bir konu
da giyim. Kapsül gardırop akımının tarafımdan icat edilmediğini biliyorum,
abartmayalım ama benim dolap git gide kapsülleşiyor. Steve Jobbs gibi,
Zuckerman gibi hep aynı t-shirt, pantolon değilse de eskidikçe giysilerim – bu tüketim
çılgınlığına hizmet eden düşük kalite konfeksiyon sağ olsun, eskimemesi mümkün
değil! – yenilerini hep aynı alıyorum.
Askılar üçer beşer beyaz ve mavi gömlek,
tek tip elbiseden geçilmiyor. Geçen gün pamuklu bir pantolonla keten bir gömlek,
altına da spor ayakkabılarımı giymiştim. Kendimi o kadar rahat ve mutlu
hissettim ki, o sade giysilerin içinde, biri bana bir üniforma seçeceksin dese,
kararım hazırdı.
Kimi buna tarzın oturmuş diyebilir, diğeri yaratıcılıktan
yoksunluk diyebilir, ben zamandan tasarruf diyorum. Fark ediyorum ki, dolap
karşısında “ay giyecek hiçbir şeyim yok” dediğim günler neredeyse bitti.
Giyecek bir şeyim yok dersem bil ki, çamaşır yıkamamışımdır.
Temizlik yapmadığım gibi!
Cumartesi günü temizlik
yapmıştım, yapmam lazımdı zaten, eve gelen misafire ayağı üşümesin diye değil çorabı
kirlenmesin diye terlik uzatır olmuştuk. Ev hafta başı, allah için temizdi. Ama
allahın cezası ev temiz durmuyor ki! Ulen evde değiliz ne ara kirleniyor ben
anlamadım. SAnki biz kapıdan ev pisleten yaratıklar bacadan giriyor ve evi bok içinde bırakıp gidiyorlar.
Hakikatten evde değiliz. Sabah çıkıyor akşam giriyoruz, hatta ben
iki gündür akşam da gelmiyorum. Çarşamba kitap kulübü vardı. Dün de canım
Gülayşe iş için gelmiş İzmir’e, birlikte yemek yedik. (Evet hasta hasta
geziyorum, itirazı olan?)
Neyse, akşam uzanmışım
koltuğa sehpanın üzerindeki tozu parmak izlerinden fark ettim, konsolun
üzerindeki katmana Arca resim çizmiş, git deftere çiz pis! Utanmasalar “Benim
tozumu al” yazacaklar ben de uçan tekmeyle girişeceğim. Kendimi sakinleştirdim
ve gözlerimi kapattım. Herkes hasta olduğum için gözlerim kapanıyor sanıyor,
ama ben görmemek için kapatıyorum.
Arca yanıma geldi, “ne
zaman temizlik yapacaksın? Ayağıma hep pislikler yapışıyor” dedi. O an karar
verdim, cumartesi Havva abla bize gelecekti, gelemezse bu haftanın temizliğini Pazar
günü bu ikisi yapacaktı. (Havva abla bu hafta gelemiyor nihohahhah)
Bu salmış hallerimin
nedenini kurcaladım. Neydi sebep? Sadece hastalık olamazdı, makyaj
yapmayalı aylar oldu! Ve galiba buldum.
Kendimle baş başa
kaldığımda kendimle olan sohbetlerimde – ki bunu sık sık yapmaya çalışıyorum –
kendimle ilgili detaylara indim.
Ve bil bakalım ne oldu?
Kendimi buldum. Orada, derinlerde bir yerlerde, iyi görünmek için zaman harcayamayacak kadar, meşgul bir
kadın var, işinde gücünde, eşinde dostunda bir kadın. O kadının öncelikleri ayna
karşısında harcanan vakitten daha değerli. O kadın, rahatlığın görsellikten,
doğalın boyalardan, ruhu beslemenin evin temizliğinden daha önemli olduğunu
biliyor. Kendini beğenmek – beğendirmek için çok şık fakat rahatsız
kıyafetlere, iyi görünmek için güzellik malzemelerine ihtiyacı olmadığını fark
etti. Bir içten gülümsemenin kaz ayaklarını ortaya çıkarmak pahasına, en iyi
aksesuar olduğunu biliyor artık. Ve asıl önemli olanın sağlık olduğunu…
Sağlık demişken, evet
grip virüsüne tıbbın henüz bir çaresi yok, o yüzden saymıyorum, fakat kendimce
ciddi bir sağlıklı yaşam paketi uyguladığımı fark ettim. Ciddiyim. Küçük
dokunuşlar bunlar ama hayatın içine yedirildiğinde, uzun vadede işe yarayacağını
umuyorum.
Mesela sabahları yarım
limon sıkılmış su içerek güne başlamak. Alkali diyette önerirler bunu. Diyetin diğer hiçbir
maddesini uygulayamasam da limonlu suyu her sabah içiyorum. Bunun bir tık
ötesi, tabii hazırlayabilirsem çubuk tarçınlı, naneli, limonlu su.
Kefir. Süt ürünleri bende
şişkinlik yapıyor ama hey! yaşlılığa bağlı kemik erimesi kapımızda bacılar! Bir
yerden kalsiyum almak lazım, aman ihmal etmeyelim. Hem kefirin kanserden
bağışıklık sistemi güçlendirmeye zilyon tane faydası var (evde kimse içmeyince
ben içiyorum :/) Kefir mayanızı çoğaltınız, arkadaşlarınızla paylaşınız,
öldürecek olursanız, o arkadaşlarınızdan temin edebilirsiniz:) – kamu spotunu
okudunuz.
Bitmedi. Birkaç haftadır,
şekerli hiçbir şey yememeye çalışıyorum. Tamamen hayatımdan çıkmasa da asgariye
indirdim.
Çiğ fındık badem.
Bunların çiğ olması önemliymiş, tüketiniz…
Makyaj yapmamak da
sağlıklı bir şey. Kimyasaldan uzak durmak bir yana, ne kadar az makyaj o kadar
geç yaşlanma gibi bir umudum var. Umut fakirin ekmeği. Ha ekmek demişken o da
epey azaldı, hatta ekmeksiz yaşanabilir mi, zeytinyağlı taze fasulyeme ekmeğimi
banmadan hayatta kalabilir miyim? Bilmiyorum.
Sabahları eskisi gibi
tostlar sucuklar değil, sadece bir adet haşlanmış yumurta yiyorum. Zaten ofiste
kahvaltı ediyorum, ha yağlı poğaçayı tıkmışım ağzıma ha bir yumurta indirmişim
mideye, keyif yapamıyorum ki, bari az kalori, az yağ ile hafta içi sabahlarını
kurtarayım. Öğlen de evden getirdiğim yemekleri yedim mi, tamam işte.
Göbeğim semirdiğinden
beri biraya da ufaktan veda eder gibi oldum, tamam ya tabii ki veda edemem, en
azından azalttım, diyelim. Yerine şarap. Alkol dost değildir, ama az
içerseniz, faydalı bir arkadaş olabilir.
Yeşil çay için bacım,
olmadı beyaz çay ama için. Gerçekten sağlıklı bir şey. Bir kahve manyağı olabilirim,
ama ofiste sabahları mutlaka yeşil çay içiyorum. Benim Çinlilerin hediyesi
yeşil çaylarım bitmişken eltilere sipariş versem iyi olacak. Tık.
Sadece yeme içme değil,
belki deterjanımı kendim yapamıyorum ama en azından yumuşatıcı kullanmıyorum,
tüm kimyasalı içinde kalıyor giysinin, bırakın kazık gibi olsun, bırakın mis
kokmasın ama yumuşatıcı kullanmayın. Deodorant da kullanmayın. Onun yerine
karbonat kullanın. Bak İlker’in ameliyata götürecek hastalık teşhisini ve tıp
dünyasını alaşağı etti karbonat. Adamın yıllardır şikayeti kalmadı.
Bostanım yok, kendi
sebzemi yetiştiremiyorum, çiğ süte güvenemiyorum ve yoğurdumu kendim
yapamıyorum ama ben de işte bir şekilde sağlıklı yaşamla ilgili okuduklarımı ucundan
kıyısından hayatıma adapte etmeye çalışıyorum.
Bunlar tabii ki, benim daha güzel ve genç görünmemi sağlamıyor (keşke), beni zayıflatmıyor (maalesef) ama daha sağlıklı yaşlanmamı sağlayacak (umarım).
Bu yazı da bana seyrek
yazıyorsun diyenlere gelsin:) Buraya kadar okuyanların sabrına da helal olsun:)
sevgiyle…
24 yorum:
Ben de şekersiz çayı çok seviyorum ama abartıyorum içmeyi biraz :(
Aynı ruh halindeyim bugünlerde.Ne güzel yazmışsınız,elinize sağlık.Geçmiş olsun bu arada...
Aynı ruh halindeyim bugünlerde.Ne güzel yazmışsınız,elinize sağlık.Geçmiş olsun bu arada...
Bir haftada 3 birbirinden güzel yazı yazmışsın bu kadar telaşın arasında, daha ne olsun ? Hala az yazıyorsun diyen mi var ?? Aslında tabii yazıları çok sevdiğimiz için her gün bir yazı bekliyor falan olabiliriz, biz bencil okuyucular. Ayrıca yazdıklarının altına imzamı atarım. Rahatlık, ruhu beslemek, keyifle hayatın tadını çıkarmak her şeyden önemli. Şık şıkıdım gezenlerin hayatın tadını çıkardığını hiç görmedim zaten.
Çok geçmiş olsun
Bu aralar ne kadar bensinn;))kipkirmizi bir rujum var onu surmek yetiyor ve iyi hissettiriyor bana;)cildime hic bisi surmeyerek pahalu pahali genc kalmamizi saglayacak kremleri almanin onunu kesiyorum kendimce;)tarcin limon mutlaka sise sutumda oluyor.cok kg aldim evet sekersizlige alismaya calisoyorum.Boktim;)temizlikten aynen ne zaman kirleniyo bu evv?
Şekeri bırakalı çok oldu, 3 aydır tuz kullanmıyorum, yoğurdu günlük sütle evde yapmakta başladım, tatlı-abur cubur yerine meyve tüketmeye çalışıyorum. Bol bol su içiyorum. Kahveyi azalttım, günde en fazla 2 tane. Kahvaltı hariç ekmeğe bulaşmamakta çalışıyorum, kahvaltıda hiç sevmesem de yumurta yemeye özen gösteriyorum. Evden kahvaltısız çıkmamaya çalışıyorum ki o poğaçalar löp diye oturmasın mideme. Bir de be kadar istesem de yapamadıklarım var: erken uyumak ve günde 15 dakika da olsa spor yapmak. Onları da yaparsam kendimi kutlamayı hak edicem bence
Bayılıyorum "seni" okumaya.
Bayılıyorum "seni" okumaya.
Daha çok yaz, her gün yaz... �� Baisy
aynen, yaşlandım galiba artık, çarpıntı yapıyor hemşire:)))
teşekkürler:)
Yok kesinlikle sitem yok, sadece birkaç değerli dost, sormuştu, eskisine göre (biliyorsun baze üç yazı yazdığım oluyordu) daha seyrek yazar oldun diye, onlara uzun bir hediye vermek istedim ve herkese:)
o kırmızı ruj sana müthiş yakışıyor zeliş:)
ah o spor ah o spor bfte üye oldum ama gidemiyorum ki! bizim kültürümüzde yok, çok zor çok
teşekkürler:)
sevgiler...
geçmiş olsun. bi de ben sana ne yazsan gülüyom amaaa :)
bi deee gördün mü son yazısımı amaaaağğğğ :)
Çok şahane bir yazı:) bende beklerim:)
Daha çok yazııın! :)
Biraz da mevsimsel bence. Bazen hiçbir şey yapasım gelmiyor, o kadar ki açım yemek yemeye üşeniyorum. SOnra birşey oluyor toparlıyorum kendime bakmaya başlıyorum. Bu arada o kadar güzel yazmışsınız ki, sabahları poğaça, simit vb yemeyip, yumurta, salatalık domates yemeğe başladığımdan beri, kilomu daha iyi korur oldum. Ayrıca öğlene kadar da tok tutuyor o yumurta beni.
Sevgiler.
temzizlik şu bu değilde akşama ne pişireceğim muhabbetinden öğk geldi.Geçmiş olsun
Seni okumak sabır değil keyif işi. Çok güzeldi evet böyle bir uzun yazı okumak. Senin doğallığını seviyorum belki bilmiyorum ama seni okumak her zaman çok iyi geliyor. Tabi ki bu yazıyı bugün okumadım. İlk okuyanlardanımdır ama birkaç kez okumak istedim yorum yazmadan önce.
Ayrıca ben de aylardır makyaj yapmıyorum.(düğünler hariç)Senin gibi hayatıma küçük dokunuşlarla doğallık katmaya çalışıyorum. Ama benim için en önemlisi yıllardır vermek istediğim kiloların 6'sını verdim. Şu anda aynaya baktığımda mutluyum artık. Ama hedefim için 4 kg daha vermek. Yürüyüşe başladım. Yogaya başlamayı ciddi düşünüyorum. Uzun zamandır bitirmek istediğim evliliğimi de bitiriyorum. Kesinlikle zor geçiyor ama her şey çok güzel olacak.
1,5 yıldır sabah 1 yumurta öğlen işte ev yemeğimi yiyorum. Seni ilk tanıdığımdan yani okuduğmdan diyeyim, ber 19 kilo verdim. Tespitlerin çok doğru .... yazıyı da sabııırla okudum....
Yorum Gönder