Bugünlerde kendimi böyle hissediyorum. Yapacak çok şey için çok az zamanım varmış gibi.
İşten ayrılmadan birkaç gün önce çalışırken bir an durdum ve "Allahım ben haftaya bu vakitler işsiz olacağım, ne kadar da boş zamanım olacak" diye dehşete düştüm. Yıllarca ara vermeksizin çalışmanın verdiği alışkanlıkla çok sıkılacağımı, kendimi işe yaramaz hissedeceğimi düşündüm. Sayısını benim bile unuttuğum defterlerimden birini elime aldım ve temiz bir sayfaya işten ayrıldıktan sonra neler yapacağımın listesini çıkardım.
sabah kahvaltısı hazırlamak: Çalışırken sadece Arca'nın önüne bazen bir sandviç, bazen nutellalı ekmek, bazen kek koyar, kendime bir yumurta haşlar çıkardım. Çay demleyecektim, en azından bir omlet yapacaktım.
Arca'yı okula uğurlayıp dönüşünde karşılamak: Bunu hiç yapamamıştım, İlker'in üstlendiği bir görevdi. Şimdi benim. Ve ne çok insanın 17:00 civarı evine döndüğünü görüp şaşırıyorum. En erken 19:00'da evde olabildiğim 17 sene. Akşamları o iki saatin önemi ayrı bir post konusu olur.
Arca'nın arkadaşlarını misafir etmek: Çok istediği bir şeydi, yapabildiğimiz için çok mutlu. Bana da mahalleden, sınıftan ve servisten arkadaşı Burak'ı misafir etmek iyi geldi. Neden? Çünkü annesi, ablamın ortaokul arkadaşı ve bu vesile ile üçümüz bir araya gelebildik.
Annemle, babamla ve ablamla kahve içmek: Bunu da ancak cumartesileri o da Arca'nın sabırsız nefesini ensemde hissederken yapabiliyordum. Sakince sohbet etmeyi özlemişim.
Yürüyüş yapmak: Günde 10.000 adım atmazsam kendimi kötü hissediyorum. Yürümek ne önemli bir lüksmüş. Çalışırken bir durak önce metrodan inmek gibi fırsatlar yaratıyordum kendime ama zamansızlık yüzünden hiç de keyifli olmuyordu.
Bahar temizliği, dolap düzenlemesi, kuru temizleme organizasyonu ve evle ilgili diğer şeyler: Hafta için uzun saatler çalışıyorsanız, ev işlerinde ancak günü kurtarırsınız. Ben hafta içi sadece yemek yapardım ve çok gerekli birkaç parça ütü, o kadar. Aylardır ertelediğim düzenleme ve organizasyon işleri için gerekli zamanı ancak bulabildim.
Bütün günü kuaförde geçirmek: Bunu henüz yapmadım, kısmetse yarın. Röfle zaten uzun süren sıkıcı bir işlem. Tabii ki okuyarak sosyal medyayla ilgilenerek vakit geçiriyorsun ama manikür, pedikür, epilasyon ve saç kesimini de aynı zamana denk getirirsen, sıkıcı kuaför günlerini teke indirebilirsin.
Yazmak: Aslında blog yazmak için hep vakit vardı, yani yaratıyordum. Blogda geldiği gibi yazmanın verdiği bir rahatlık var, nasıl desem? Fazla hırpalamıyor beni. Burayı okuyanların beni iyi bilmelerinden kaynaklanan bir rahatlıkla kolayca yazıyorum. Hep böyle oldu. Bu yüzden blog beni çok yansıtıyor ve bana iyi geliyor. Ama bir taraftan da yeni bir şeyler denemeyi uzun zamandır kuruyordum fakat zaman denen o ele avuca sığmaz çocuk sürekli elimden kaçıp gidiyordu.
Başladığım, planladığım ve tüm bu süreçten çok keyif aldığım bir projenin - proje diyelim çünkü ortaya ne çıkacağını henüz bilmiyorum - hamaliyesine yani yazarak hayata geçirmeye bir türlü vakit bulamıyordum. Blog gibi de yarım saat yoğunlaşarak olmuyor ki, bazen uzunca düşünmek, bazen uzun saatler çala klavye yazmak gerekiyor. Şimdi soluklanarak bana biraz olsun müsaade eden zaman, çok yakında yeniden koşmaya başlayacak ve tabii ben de peşinden...
Anneler günü vesilesiyle ailesindeki tüm kadınları görmeye İzmir'e gelen Elvan, iznini uzatarak dün bütün gününü bana ayırdı. İlker işte, Arca okuldayken aynı kanepenin üzerinde sohbet ettik. Dışarı bile çıkmadık. Yurtta kaldığımız zamanlardaki gibi ona yemek pişirdim, fesleğen ve nane ekili mutfak penceresinin önündeki masada, karşılıklı yemeğimizi yerken ona bu projenin kurgusundan bahsettim, şimdiden 150 sayfa kadar yazdığımı anlattım, ortaya neler çıkacağını o da benim kadar merak etti. Bakalım zaman bize neler gösterecek:)
Başladığım, planladığım ve tüm bu süreçten çok keyif aldığım bir projenin - proje diyelim çünkü ortaya ne çıkacağını henüz bilmiyorum - hamaliyesine yani yazarak hayata geçirmeye bir türlü vakit bulamıyordum. Blog gibi de yarım saat yoğunlaşarak olmuyor ki, bazen uzunca düşünmek, bazen uzun saatler çala klavye yazmak gerekiyor. Şimdi soluklanarak bana biraz olsun müsaade eden zaman, çok yakında yeniden koşmaya başlayacak ve tabii ben de peşinden...
Anneler günü vesilesiyle ailesindeki tüm kadınları görmeye İzmir'e gelen Elvan, iznini uzatarak dün bütün gününü bana ayırdı. İlker işte, Arca okuldayken aynı kanepenin üzerinde sohbet ettik. Dışarı bile çıkmadık. Yurtta kaldığımız zamanlardaki gibi ona yemek pişirdim, fesleğen ve nane ekili mutfak penceresinin önündeki masada, karşılıklı yemeğimizi yerken ona bu projenin kurgusundan bahsettim, şimdiden 150 sayfa kadar yazdığımı anlattım, ortaya neler çıkacağını o da benim kadar merak etti. Bakalım zaman bize neler gösterecek:)
2 yorum:
Heyecanla bekliyorum "proje" ni. :)
dün aklımdan geçiyordun, bu hatun çalışırken bloga daha çok yazı giriyordu diye :). kendini çok özletmemen dileğiyle :P
Yorum Gönder