Durmaksızın yağan yağmuru dinlerken hava sıcaklığının bir günde yirmi derece birden düşmesine şaşırsam mı, şükretsem mi bilemedim. Belçika'da geçen iki yılın ve üçüncü yazın ardından, sanırım artık şaşırmamalıyım. Yine de hayat, bizi şaşırttığı ölçüde keyifli değil mi?
Geçen hafta sonunun tamamını çalışmaya ayırmıştım. Toplantılar, alınması gereken kararlar dolayısı ile bunlar için hazırlıklar yapılması gerekiyordu. Nihayet cuma geldiğinde, inanılmaz ihtiyaç duyduğum şeyi yaptm: Kabuğuma çekildim. Ve uyudum. Evet akşam üzeri uykusu... Sıcağın iyice indiği saatlerde yazlıkta yapmayı en sevdiğim şeylerden biridir.
Cuma akşamına tazelenmiş ve tüm stresi üzerimden atmış olarak uyandım. İlker ve Arca gittiğinden beri pek yemiyorum. İçimden yemek yapmak gelmiyor. Aslında yemek yemek gelse yapacağım da... O akşamı da sadece peynir, biraz cips (ay hafif olsun diye zeytinyağlısından aldım böyk iğrençmiş, koca paket çöpü boyladı) bira ile geçiştirdim. Akşam serininde sıcaktan telef olmuş sardunyalarımı, lavantalarımı budadım. Bitkilerle uğraşmak açık havada vakit geçirmek için şahane bir bahane. Bir buçuk metrekarelik bostana da uğradım tabii ama sadece marul koparmaya, sulamaya niyetim yoktu, yağmur başlayacaktı gece.
Çöpleri attım, sardunya yapraklarını komposta, konserve kutu vesaire çöpleri PMC'ye, kartonları kağıt çöpüne ve nihayet ev çöplerini de diğer bölüme. Bu ayrıştırma öyle bir mantığıma oturmuş, içime işlemiş ki, İzmir'deyken de istemsizce yapıyorum. Sonra bakıyorum ayrıştırdıklarımı atacak yer yok, hadi hepsi aynı yere gidiyor.
Ayrıştırma ve arınma cumartesi de devam etti. Aylardır biriken hatırı sayılır adetteki boş bira şişeleri markete gitti, tabii ki depozitosu için kupon alındı. Giymediğim kıyafetler ile artık iyice bozulmuş yastıklar da ihtiyaç sahipleri kutusuna. O kutular Arca ile sık sık gittiğimiz mahalle havuzunun yanında. Gitmişken epey yüzdüm. Arca olmayınca çok keyifli olmadı, itiraf etmem lazım.
Eve döndüm ve yağmur başladı.
Saatlerce kitap okudum,
Karl Ove sonunda bir kızla seks yapmayı başardığında neredeyse alkış tutacaktım. Yürü be Karl Ove kim tutar seni!
Saatlerce yağmur yağdı.
Ve ben işte tam o sırada yazının başındaki paragrafı yazdım.
Durmaksızın yağan yağmuru dinlerken hava sıcaklığının bir günde yirmi derece birden düşmesine şaşırsam mı, şükretsem mi bilemedim. Belçika'da geçen iki yılın ve üçüncü yazın ardından, sanırım artık şaşırmamalıyım. Yine de hayat, bizi şaşırttığı ölçüde keyifli değil mi?
Kulaklıklarmın şarjı dolarken yazdığım bu yazı ile size iyi pazarlar, bana uzun yürüyüşler...
1 yorum:
paragraf harika sanki bir romana başlıyormuşum gibi hissettirdi bana kendimi...cayır cayır yanıyoruz gavur izmirlile olaraktan:))) yağmurun keyfini çıkar bizim için de sevgiler...
Yorum Gönder