12 Nisan 2013 Cuma

Zaman

İşerken dişimi fırçalamakta olduğum o akşam fark ettim ve boş kalan elimle telefonu kaptığım gibi evernote’a bu anı kaydettim.

Tabii o zaman diş fırçasının klozetten uçacak mikroplardan korunabilmesi için iki küsür metre kadar uzakta durması gerektiği ile ilgili bilimsel makaleyi okumamıştım. Artık işerken fırçalamıyorum dişlerimi ve bir malikanede yaşamadığımdan iki küsür metrelik bir mesafe yaratmamın imkansızlığından dolayı fırçamı başka bir odada muhafaza ediyorum... desem de inanma puhahah

Ee ne demiştik, biz koşarken obua da çalabilen bir neslin neferleriyiz.

Kimi zaman bilgisayarın açılmasını beklerken telefondan şahsi maillerime okur halimi yakalıyorum. Elimde kitapla çorba karıştırdığım zamanlar hiç de az değil. Arca ile oynarken aklımda çoğu zaman başka bir iş var. Evdeyken bir işe başladığımda hiç bitmiyor, çünkü genelde yarıda kesilip başka bir işe yöneliyorum ve öncekini bitirmiş olduğumu sanıyorum. Arkamı döndüğümde yarım bırakılmış bir işle karşılaştım mı kendimi inanılmaz yorgun hissediyorum.

Şu işten çaldığım zamanı bu işe aktarıyorum. Sürekli bir doldur boşalt halindeyim. Yine de hiç ama hiç zamanım yetmiyor. Zamansızlık bir trend sanki. “Çok yoğunum” demek bir gereklilik. “Hayatın tadını çıkarıyorum, aheste aheste anı yaşıyorum” diyen bir yaşıtımı bulsam alnından öpeceğim. Herkesler koşturmacada herkesler iş peşinde.

Boş zamanının olması ayıplanır oldu artık. Çocuklarını o kurstan bu kursa taşıyan ve "oh hiç boş zamanımız kalmadı" diye "rahatlayan" insanlar biliyorum.

Zaman öyle değerli ki... Acelecilik hayatımıza öyle nüfuz etmiş ki yetişmen gereken bir yer olmadığında bile koşar adım gidiyorsun her yere.

Bir vakitler zaman hırsızıyım” demiştim. Evet duman adammışım ben bilmiyordum.

MOMO’yu okuyana kadar farkında değildim.

Momo, insanların her şeyin tadını çıkararak ve her şeye zaman ayırarak yaşadıkları bir yerde yaşayan çok ama çok sevilen bir kız çocuğu. İçi sıkılan Momo’ya gidiyor, Momo bir dinleme ustası. Mahareti insanları dinlerken onların kendilerini önemli hissettirmesinde.

Bugünlerde bir Momo’m olsa ne iyi olurdu: (

Kitabı okudukça zaman hırsızının aslında kendinden başkası olmadığını anlıyorsun. Bir gün bizi bir duman adam ziyaret etmiş ve "zamandan tasarruf edin. Biz de sizin için biriktirelim. Sonra istediğiniz her şeyi yapmak için zamanınız olsun." diye kandırmış bizi ve biz buna öyle bir inanmışız ve öyle kaptırmışız ki kendimizi, kandırıldığımızı bile unutmuşuz. Duman adamın kendisi olmuşuz.

Bugün aylaklık yaptım, izin kullandım. Aslında Basmane style saçlarımın röflesinin tazelenmesi gerekiyordu, birkaç ufak iş hazır çalışmıyorken halledilmeliydi.

Yapmadım. Normalde pek az yaptığım bir şeyi yaptım: yürüdüm. Her yere yürüyerek gittim.

Arca yürüyerek okula gitmemize şaşırdı. Ama ne vakittir vakitsizlikten ona yakından gösteremediğim (sadece arabanın camından dışarı baktığında görebiliyordu "mimoya"ları) mimozalara dokunmasını sağladım. Güzeldir mimozalar, Nisan ayı boyunca İzmir'in bitki örtüsüdür. Kokmaz ve kısa ömürlüdür, işte tam da bu sebepten yüzden kucaklayasın gelir mimoza dallarını.

Okulda Zeyneple karşılaştık eve bırakıvermek istedi, yok dedim yürüyeceğim.

Yorulduğumda ve acıktığımda durdum. Herkesler gölge yerleri tutarken ben güneşe verdim yüzümü, kahvemi içerken okudum. (merak edenler için bu ara Düğümlere Üfleyen Kadınlar var elimde, nefis nefis:) )

Sahilde sakin bir bank seçtim ve mal mal denize baktım. Önümde balık tutan yaşlı adamın bir tanıdığı geldi, yanımdaki banka oturdular birlikte. Biraz sohbetin ardından ses kesildi. Biliyorum çünkü arkamdaki serçelerin gevezelikleri kafamı şişirmeye başlamıştı. Kafamı amcalardan yana çevirdim. Benim gibi yüzlerini güneşe vermişler, ayaklarını uzatıp ellerini enselerinde birleştirmişler, birlikte susuyorlardı. Birlikte susmak çok güzeldir. Ben de onlarla birlikte sustum. Gençlerle susamazsın. Gençler konuşulmadığında rahatsız olurlar. Halbuki sessizlik de bir iletişim biçimidir.

Ve zaman aslında öyle çok da önemsenecek bir şey değildir. Hepimizin evet bu dünyadaki herkesin eşit olarak sahip olduğu tek şey zamandır. Bir gün yirmi dört saat ise herkesin yirmi dört saati var ve koşsan da yatsan da, üstüne para versen de bir saniye bile fazlan olmaz diğerlerinden. Zaman geçiyor, mühim olan nasıl geçtiği...



21 yorum:

Gulcin dedi ki...

bizi Momo bitirdi yeliz :) ben sonra sana uzun uzun yazacagim bu yazi ustune ama sunu soylemeden edemedim okumayacaktik biz o Momoyu :)
ben daha bitirmedim yol yakinken doneyim birakayim diyorum olmuyor. Yakti bizi Momo yakti :)

lale dedi ki...

ay anam iyi ki MOMO okumamışım mı? demek oluyo,buna sevineyim mi? bilemedim:)

Adsız dedi ki...

şu an ki ruh halime parmak basmış bulunuyorsun!nereye ve ne zamana kadar bu koşturmaca?yaş 32 ben hayattan çok yoruldum...Adile

Pratik Anne dedi ki...

Sakin cocugunuza MOMO'yu okumayin. Sonra cocugunuz hic olmadik bir anda size "anne sen beni MOMO gibi dinlemiyorsun" der. Apisip kalirsiniz.
Imza: Bir suclu ve guclu anne.

cenebaz dedi ki...

Yelizcim, sanırım discovery channel'da, mythbusters diye bir program vardı. şehir efsanelerini deneyerek çürütüyor ya da kanıtlıyorlardı. aynı süre zarfında 1 diş fırçasını tuvalette, diğerini ise ayrı bir yerde tuttular. lab.da yapılan inceleme sonucunda biriken mikrop ya da bakteri sayısı birbirine çok yakındı. için rahat olsun yani.

Adsız dedi ki...

Harika bir yazı olmuş; bir nevi iç dökme gibi, hayata, bize, size dair... Uzun süredir yazılarını okuyorum. 'Yazılarınızı' demezsem kızmazsın değil mi? Zira öyle yazıyorsun ki, sanki yanı başımda benimle, bizimle dertleşip, sohbet ediyor, gülüp, kahkahalar atıyorsun. Sanki evimize bir kahve içmeye uğramışsın gibi... Bir de böyle izin kullanmaların yok mu; hayata bir 'ES' veriyorsun... Harika... İzmir'den seninle aynı yerlerden geçen, aynı havayı soluyan bir Pelin...

Adsız dedi ki...

2 gün önce uzun zamandır yapmadığım bir şey yapıp, iş, aş ve eş beni beklemesine rağmen anneme gidip göğsüne başımı dayayıp 1 saate yakın içimi çeke çeke ağladım.. ne annem sebebini sordu ne de ben konuştum. yaklaşık 1 saatin sonun cep telefon sesi ile kendime geldim ve hızlandırılmış smilasyon hayatıma göri döndüm. ES vermenin zamanı gelmiş geçmiş ama yanlız olmadığını bilmek iyi hissettiriyor.. mercan

yeliz dedi ki...

Cahilken ve farkında değilken ne mutluyduk be gülçinim ne çektik ve yavrucuum bu momodan:))

yeliz dedi ki...

Bence oku lale ablacım belki senin kızlar okumuştur bile:)

yeliz dedi ki...

Adilecim kesinlikle bizim yaşımızadayken babamın bu kadar yorgun olduğunu hatırlamıyorum biz bıktık mı ne

yeliz dedi ki...

Ben bir bölümü okudum bile arcaya:)
Kitabı da onbir yaşındaki yeğenime verecektim eyvah ablam küfreder mi dersin:))

yeliz dedi ki...

Hahah bana da saçma gelmişti zaten iyi oh rahatladım

yeliz dedi ki...

Pelincim be demek çok sağol güzel sözlerin için
Umarım tanışırız bir gün:)

yeliz dedi ki...

İnsanın yanında sebepsi yerrie ağlayacağı birinin olması ne büyük nimet. Ben de çok daralıyorum bu aralar

Adsız dedi ki...

Yine bam teline dokunan bir yazı daha, esprili dili de eksik olmadan tabi :)
Sayen(iz)de (siz? sen? bilemedim... epeydir - çoğunda kahkahalar eşliğinde takip ediyorum, serde İzmirlilik de var, sen daha güzel geliyor bilmem "sen ne dersin"? :) neyse, sayende bir kitapla daha tanıştım. Sağol varol!
Olmadı şimdi, İstanbul'dayken İzmir'in mimozalarını hatırlamak... Ama İzmir'deyken de İstanbul'un Mayıs güzelliği erguvanları özlerdim. İnsan aynı anda iki yerde olamıyor maalesef :) Bilge

Not: Şu zamana sığamama konusunda espirili bir yazı var internette onu hatırladım, epey de eski, muhtemelen herkes bilir ama yine de eklemeden edemedim:

Arkadaşlar doktor bana ÖSÇBDES tanısı koydu:
Özel Sektörde Çalışmaya Bağlı Dikkat Eksikliği Sendromu..

Belirtileri şöyle...
Çamaşırları makineye atmak üzere banyoya doğru ilerliyorum. Koridordan geçerken bugünkü gazeteyi sehpanın üzerinde görüyorum. Tamam, çamaşırı yıkayacağım...
AMA ÖNCE...
Gazeteyi okuyacağım. Gazete bitince postacının getirdiği faturaları fark ediyorum. Tamam, önce gazeteyi yerine koyayım...
AMA ÖNCE....
Şu faturalara bi bakiiim.
Eveeett.. Bugün elektrik parasının son günüymüş. Bunu halletmeliyim... Aaa salonda dün akşamdan kalan bardaklar var. Faturayı sonra hallederim...
AMA ÖNCE...
Bardakları lavaboya götüreyim. Mutfağa girince pencerenin önündeki çiçeklerin kurumak üzere olduğunu gördüm. Bardağı lavaboya koyarken uzaktan kumandanın mutfakta olduğunu farkettim. Burda ne işi var? Yerine götüreyim...
AMA ÖNCE
Çiçeklerimi sulamalıyım.
Kapıya doğru ilerlerken ... Olamaaazzzz! Az daha kediyi eziyordum. Tabi ya, mamasını vermedim. Tamam, kumandayı yerine götürüp çiçekleri sulayacağım...
AMA ÖNCE...
Kediye yemek vermeliyim.

GÜNÜN SONUNDA:
Çamaşırlar yıkanmamış, gazeteler yerde, bardak lavaboda,elektrik parası yatırılmamış ve kedi uzaktan kumandayı yemişti...vee,
nasıl olup da hiçbir işi halledemediğimi düşündüğümde şaşkına döndüm, çünkü... BÜTÜN GÜN HİÇ BOŞ DURMADIM Kİ!
Bu çok ciddi bir durum...Yardıma ihtiyacım var...
AMA ÖNCE ... Maillerime bakmalıyım.

pınar dedi ki...

neymiş bu kitap diye bir baktım dr'a. aaa meğer bitmeyecek öykünün yazarınınmış. nasıl sevindim anlatamam yeliz. üniversitede okumuştum da çok sevmiştim bitmeyecek öyküyü. bunu da okumalıyım mutlaka. teşekkürler:)

exlowe dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Selen dedi ki...

Yeliz dün akşam 6 suları Ankara'da çılgın bir yağmur bastırdı. Oğlum (2 yaşında) uykudan kalkmıştı, onunla salonda oynuyor gibi yapıp kendimce ev işi yapıyordum. Ama iki iş yapmaya çalışınca ortaya hiç bir sonuç çıkmıyor malum. Bende bi an durdum, oğluma yağmur çizmelerini giydirdim, montlarımızı da giydik doğru sokağa... Çap çup sularda zıpladık, o da ben de çok mutlu olduk, deşarj olduk. Arada sıradan olmayan bişiyler yapmak lazım, iyi geliyor.

Adsız dedi ki...

süpermiş ÖSÇBDES tanısı işte buldum hastalığım!!! mercan

bebekle hayatım dedi ki...

çok çok güzel olmuş ellerine sağlık..biraz daha uzun olsaydı kendime kahve yapacaktım :)
zevkle okudum

Gulcin dedi ki...

yeliz ben bu yaziyi donuyorum bir daha okuyorum ozellikle zaman hepimiz icin esit olan tek sey yazdigin paragraf. donup bir daha okuyorum. eline saglik.
avarelik diyordum eskiden oyle bos bos sokakta gezmeye. avareligi cok seviyorum diyordum. simdi hic de avarelik gibi gelmiyor o bana. bilakis hayatin ta kendisi o durdugumuz anlar sanirim. farkina variyoruz cok sukur.
bol bol durdugumuz, sessizligi dinleyebildigimiz zamanlar olsun yeliz.
ama o sessizlik baska kapilar aciyor degil mi? sanki dusunmemek icin erteledikleriizi tasiyor bize. iste onunla da basa cikmayi ogrenecegiz be. guzel olacak insallah basaracagiz.