10 Ağustos 2018 Cuma

#21gündedönüşüyorum #3: Hayat geri gelmiyor.

Tatile çıkacağım sabah, bir taksi beni evden aldı. Fransızca konuşmaya kasacaktım ki, Afrikalı taksici İngilizce konuşmaya başladı benimle. Hay allah razı olsun, sabahın beşinde bonjour'dan gayrı edecek tek kelimem yok.

Taksici Türkiye'ye tatile giden ecnebi sandı beni, "benim arkadaşlar da gidiyo tatile, nasıl fiyatlar, ucuzmuş..." diyerekten daldık sohbete. O vakit Euro henüz 6'yı görmemiş ama yine de cezbetti amcayı.

Ruandalıymış, "bilir misiniz?" dedi. Ayol bilmem mi! "Sen ne zaman geldin kardeş?" dedim, "soykırımdan önce mi?" Bir şaşırdı garibim. (Ne yani genel kültürden yana kıt bir halim mi var?)



Geçen yıl Belçika ihtimalini İlker'le konuşurken, "nasıl bir ülke orası? bir garip, göt kadar ülke. ne yer ne içer neyden kazanırlar? Ekonomileri nasıl iyi olmuş?" gibi sorularla şahsıma başvurduğunda, dediydim, "Avrupalı sömürgecilerin yavrusu, bu Belçika, sonradan gelmiş çökmüş Afrika'ya. Garibim Afrika'lılarını kakaoydu, pırlantaydı, ha boyna sömürmüşler, şimdi kaymağını yiyorlar işte", dediydim. Tabii yarım yamalak okumduklarımdan aklımda kalanlardı bunlar. Sonra Hotel Rwanda filmini hatırlattıydım.

Şerefsizler işte! Vaktiyle yönetim bu Belçikalılara verilince Ruanda'da baskı oluşturabilmek için yapay ırk ayrıştırması yaparak (Tutsiler: zengin az nüfuslu, uzun boylu güzel görünümlüler, Hutular: Basık burunlu, kısa boylu çiftçiler ama dikkatinizi çekerim, aralarında dil, din, etnik köken.... hiçbir fark yok)

Tutsileri el üstünde tutup Hutuları ötekileştirmişler. Bunları kimliklerine vurdukları damgalarla resmileştirmişler. Zamanla güçlenen Hutular da eskilerin intikamını almak için ülkenin bir milyondan fazla insanını öldürmüşler, 1994 yılında. Hani yani tarih öncesi filan değil. Amerika seyirci kalmış, Fransa da katliamı desteklemiş, Mitterand pisliği!

Biz taksiciye dönelim. Soykırım sırasında oradaymış, canını zor kurtarmış. Başka bir Afrika ülkesinde kağıt üstünde bir şirket kurarak pasaport alabilmiş, sonra da Belçika'ya topuklamış. Fakat 3 ay içerisinde 1 milyondan fazla insan ölmüş. Sordum, "evet" dedi, "ailemden altı kişi, arkadaşlarımdan da 8 kişi öldü."

Anarşik damarım tuttu!
"İşte sömürgeci emperyalist şerefsizlerin bir ülkedeki gücü, kaynakları sömürebilmesinin en kolay yolu, onu ötekileşmiş toplumlara ayırmak" dedim.

Omuz silkti, ve dedi ki; "çok da bir şeyimiz yoktu, olsa da ne olacak, alsınlardı hepsini. İnsan hayatını almasalardı. Hayat geri gelmiyor."

Hayat geri gelmiyor.
Yaşadığımız her güne, minnetle ve sevgiyle...






1 yorum:

kadriye dedi ki...

Hotel Rwanda filmi beni çok etkilemişti yıllar önce izlediğimde. İnsan kendi ırkına karşı nasıl bu kadar vahşi olabilir? Ders alınması gereken ve dediğin gibi, çok eski değil maalesef yakın bir geçmişte yaşanmış bir olay.