5 Temmuz 2020 Pazar

Haller, haberler ve Haziran kararları

Haziranı yedik bitirdik. Geldik temmuza. Biz geldik de, Belçika'nın havası hala Nisan'da... Manasız bir rüzgar, zırt pırt yağmur... Yürüyüşe çıkmamaya karar verdik, derken güneş açtı. Geç kaldın güneşim, ben akşam üzeri blush  ve blog yazma keyfime geçtim, geç kaldın.

Haziran ayı, bizim çekirdek ailede karar alma ayı olarak tarihe geçti.

Evvela yaz tatilinde "Türkiye'ye gidilecek mi, gidilmeyecek mi" kararı. 
Henüz COVID19 ufukta görünmez iken, bu yaz için radikal bir karar almıştık. Arca okul biter bitmez tek başına İzmir'e gidecekti. Biz de İlker'le birikte Temmuzu Brüksel'de geçirip muhtemelen arabayla İzmir'e gidecek, Eylül başı hep birlikte dönecektik. O yüzden bilet filan almamıştık. Derken pandemi patladı, falan filan İnter Milan... 

Türkiye'ye gitme konusu çok gerdi bizi. Neden? Çünkü bende olağanüstü durumlarda ailede ayrışma travması oluşmuş, blogu takip edenler biliyor, çekirdek aile ayrılmasın diye tutturdum. Ya hiçbirimiz gitmeyelimdi, ya da gözü karartalım, Arca'yla gidelim, 2-3 haftaya dönelimdi. İyi de gitmeli miydik?

Türkiye'de karantina tantanası yok, Belçika da vatandaşı olduğumuz ülkeye gitmemize ses edecek değil ama döner miyiz, dönüşte neler olur... hep muamma. Hadi göze aldık diyelim, aylardır kilometrelerce uzaktan markete gitseler yaygarayı kopardığımız 65+ canlarımıza uçaktan inip nasıl sarılacağız? Ne yani 3 haftalık tatilin iki haftasını karantinada geçireceksek, ne anladım o işten? Geçirmeyeceksek nasıl olacak...

Ve kararımızı verdik, gitmeyeceğiz.

Kararı verince bir rahatladık. Her karar, kararsızlıktan iyidir. Ama rahatladık dediysem de çok sürmedi. Çünkü bu karar, yeni kararlar vermemizi beraberinde getirmişti: Bütün yaz Brüksel'de ne yapacaktık, Arca'yı nasıl eyleyecektik?

Bıraksan, Arca tüm gün PS, Ipad başında gecesi gündüzüne karışmış halde oyun oynar. Pandemide işin boku iyice çıktı. Allah seni inandırsın, okulun açılmasına, futbol antremanlarının başlamasına ziyadesiyle sevindim. Yazın ikisi de yok! Ne halt edecek bu çocuk? 

Aslında cevabı basit; ana babası çalışan bütün çocuklar ne yapıyorsa Belçika'da, o da onu yapacak: Staj. Evet, burada böyle diyorlar, ama aslında bildiğin yaz okulu. Türkiye'ye gitmeme kararının akabinde araştırmalar başladık. Evet geç kalmıştık, zira malum burada her aksiyon minimum altı ay evvelinden organize ediliyor, burada son dakika diye bir şey yok. 

Bir vakitler dediğim gibi Twitter çok faydalı kuşlu bir sosyal paylaşım platformudur. Her ne kadar Gezi'den sonra Z kuşağının kırk yaş üstünü görmek istemediği bir "site" haline dönüşse de çok da tın! Siz donunuza doldururken biz, protestoculara nerede polis var, WiFi şifresi nerede paylaşıyorduk. Neyse efendime söyleyeyim, ben twitter'da pek paylaşımcı olmasam da, - malum 140 karakter benim blogda bir paragrafım etmez! - çok iyi bir takipçiyim. Söylemesi ayıp tüm bu yıllar içerisinde bence muhteşem bir takip listem ve müthiş bir timeline'm oluştu. Her istediğim bilgi elimin altında.Nitekim bizim belediyeyi, Brüksel'le ilgili resmi hesaplarını takibe almışım. Bir gün önüme bu stajlardan bir link düştü. Eve yürüme mesafesindeki parkta yaz okulu. 09:00 - 16:30 arası açıkhavada spor öğretmenleri frizbi teknikleri öğretecekler. Tek kusuru var, Fransızca .Kusur derken, Arca için kusur, benim için "gökte ararken yerde buldum!" 

Çünkü şöyle anlatayım, Brüksel, absürd bir başkent bölgesi. İki resmi dili var: Flamanca ve Fransızca. Yani okullar, resmi daireler iki dille hizmet etmekte. Mesela bizim evden 5km ötedeki Arca'nın futbol takımının olduğu şehir, Flaman bölgesinde, yani her şey Flamanca. Bizim belediye ise resmiyette iki dilli ama pratikte Fransızca. Arca, Flamanca eğitim veren bir okula gidiyor ama sınıftaki bütün çocuklar aslında doğduklarından beri (çünkü hepsi bizim gibi göçmen) Brükselli olduklarından Fransızca anadilleri gibi. Bizim Arca asosyali, sınıfta işledikleri Fransızca dersinin notları 9-10, dili anlamaya da eşek gibi anlıyor cüce, gel gör ki, zinhar konuşmuyor. Neymiş efendim herkes Fransızca konuşuyormuş, bu ezikleniyormuş. Te allam! Ulen bu Fransızcayı - anadili Fransızca olanlar da dahil olmak üzere- kimse yazamıyor, sen yazabiliyorsun, ve tam tersi herkes - Afrikanın köyünden gelenler de dahil herkes - öyle böyle konuşuyor ama sen konuşmuyorsun. 

Yok öyle! Nitekim, 10 günlük Fransızca konuşulan yaz okuluna yazdırdık cüceyi. Önce kemküm, nasıl anlaşacağım filan... derken şimdi ayakları götüne değiyor giderken. Böyle Arca, dürteceksin, alacaksın fanusundan çıkaracak başka bir ortama koyacaksın. Önce itiraz direnç, sonra iş başa düştü mü, götü kurtarıyor bir şekilde. Baktım, sınıftaki bütün çocukları tanıyor, muhabbeti kurmuş, Fransızca epey konuşuyorum diyor. Hah şöyle. Madem Türkiye'ye gidemiyoruz, madem kriz ortamı, fırsata dönüştürmeyeceğiz de ne edeceğiz?

Ağustos allah kerim, bir Lüksemburg kampı var, arkadaşıyla yatılı gideceği, bakalım.. Şimdilik tamam dediler. Göreceğiz. Futbol başlayacak derken Eylül gelecek... 

Kararlarımızdan bir başkası da tatil yapacak mıyız, ne yapacağız? 

Ayağımızı tuzlu suya sokmadan yaz geçer mi? Geçmez. Çok affedersin ben bir İzmirli olarak bu yaşıma kadar (42) tuzlu suda yüzmeden tek yaz geçirmedim. Eğer ki, denize girmez isem, kokarım bütün kış. Ve bunu kimse istemez, ayak kokumu yakından tecrübe etmiş kimse istemez! 

Sıcak denizlere inelim dedik. Dedik ama tabii araba ile inelim dedik, uçağa yanaşmadık. İspanya ? evet. En güzeli. Tam İspanya'ya karar kılmıştık ki, hükümet İspanya'yı kırmızı alarm ülkesi yaptı yani gidilmesi tavsiye edilmez, yani dönünce karantina. Türkiye statüsüne soktu yani. Mecburen dümeni İtalya'ya kırdık. Evet tüm pandeminin kilit ülkesi İtalya şimdilik süt liman görünüyor, biz gidip gelesiye ne olur bilinmez.

En nihayetinde yaz kararları verildi, öyle ya da böyle bu ortamda yapılabilecek en iyi tatil, en iyi plan yapılmaya çalışıldı, şimdi geriye sağlık kalıyor, sağlık olsun... 

9 yorum:

Beyda'nın Kitaplığı dedi ki...

Pandemi döneminde ne yazık ki çocuklar teknolojik aletlere daha bir sardı. Uzak tutmak adına bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama yeterli değil ne yazık ki.

okuyanguzel dedi ki...

Biz henüz tatil yapma kararını bile alamadık :))

Sadece C. dedi ki...

Ben uzun delirmeler sonucunda karar verdim gidiyoruz biz... Olacak olur mantığındayız Yeliz. Fakat seni çok iyi anlıyorum, ayrıca Avrupa'da da muhteşem denizler, göller vs. var. Mesela Hırvatistan'ı da göz önünde bulundurabilirsiniz. Bir de İtalya'da nereye gideceksiniz bilmiyorum ama Fransa'yı da eşit derecede öneririm ve daha az direksiyon sallama durumu olur :) Ayrıca Arca'ya bir "fırsat" daha hhihih sevgiler.

yeliz dedi ki...

Artık çok takmamaya çalışıyoruz ama maalesef:(

yeliz dedi ki...

Biz de her an cayabiliriz. Çünkü her gün değişiyor, buradaki hükümetin bizim gideceğimiz yerlere sınır kapatma ihtimali bile olabilir :(

yeliz dedi ki...

Fransa çok güzel ama sıcak denizleri pek pahalı:( kuzeyini istemedik. Bakalım bu gidişle belçikanın denizine kalma ihtimalimiz var:((

*mehtap dedi ki...

Anlamadım, ispanya hele Italya kırıldı hastalıktan bizim ülkemiz mi yasaklı oldu yani.Valla burada ,kuzey ege sahillerinde gayet güzel (maşallah)herşey. Ulkeler arası gidip gelinmemesi bence bu sene en guzel fikir aslında.

yeliz dedi ki...

Bence önlemlerin ciddiyetine bakıyorlar ve anlık her şey değişiyor. Mesela biz gidesiye vaka artışı olursa italya da kara listeye girer

pelinpembesi dedi ki...

Arca'nın dirençleri ve hallerini okudukça kızıma çok benzetiyorum ama
daha küçük sanırım kızımdan. bizimki yaş 16 tam ergenliğin zirvesi. çatışma müthiş
aramda. neyse kararlar alınmış, güzelce uygulamanınız dileğiyle. bizimde
bir kaç planımız var bakalım ne yapacağız kısmet..