28 Kasım 2020 Cumartesi

Bir cumartesi sabahı ve bir başkası...

14 kasım

Bir cumartesi sabahı, evde, yalnızım. Taze demlenmiş kahvemi, sırtıma da televizyon battaniyesi dedikleri şalımsı örtüyü aldım, balkona çıktım, zira güneş karşı binanın arkasından bulutların arasından çıktı çıkacak...

Yüzünü sayılı gün gösterdiğinden midir bilinmez, buranın güneşinin kıymeti bir başka. İyi geliyor bana, “bana iyi gelenler” listesine eklemeli.

Haftanın ortasında bir gün tatil olmasına rağmen ya da belki tam da bu sebepten çok yoğun bir haftaydı. Bunda benim pazar ve herkesin tatil yaptığı çarşamba günü çalışmamın,  salı da fazla  mesai yapmamın etkisi oldu, biliyorum. 

Ben zaten çok biliyorum, çok didikliyorum çok analizliyorum. Özellikle de kendimi. Bir sal yahu! Yok. Haftalık kişisel değerlendirme görüşmeleri - ki bu da benim kendi başıma açtığım bir salaklık! - müdürümün benimle ilgili gelişme noktalarını yorumlamasından ziyade benim kendimi masaya yatırıp neşterle kafa göz dalınan bir ameliyata dönüşüyor. Ve beni ziyadesiyle yıpratıyor.

Balkonda kahve içerken ve doğal olarak götüm donarken bunları düşünüyordum, sürekli ama sürekli düşünmekten yoruldum. 

Bi sal ya bi sal!

Şiştim

Bilmiyorum bir şey var bir şey sıkıyor beni. 


Derken İlker yüzündeki şiddetli ağrı ile sinüzit teşhisi konmayı umarak gittiği doktordan MR talebi ve abuk sabuk bir dolu başka teşhis ihtimali ile geri döndü. 

Ve tüm analizler tüm o şımarık kişisel çözümlemeler gözümde çöpten klişelere dönüştü. 

Sağlık işte sağlık ötesi yok, berisi yok. Bu kadar. Şimdi sadece kalbim sızlıyor, acı gibi sızım sızım sızlıyor.

Diye yazmıştım. 

Dünün günlüğü işte buydu...

Öğleden sonraydı.

Depresyonun eşiğindeyken hep yaptığımı yaptım ve uyudum, çok değil yarım saat sonra arkadaşımla konuştum ve sonra ellerinde mangalda pişmiş balıklarıyla ve de rakılarıyla arkadaşlarımız geldi. Ve biraz daha iyi hissettim, biraz koptum gündemimden... 


Demiştim...


Ve sonrasında bu yazıyı kaldırmıştım. 

Bu, hala yabancısı olduğum memlekette bir MR randevusu nasıl olur da 3 ay sonraya verilir bilmiyordum. 

Doktorun verdiği ilacın aslında ne için verildiğini bilseniz ötanazi istersiniz. Beyin diyor beyincik diyor sinirlere basarsa, basan şey çok acayip şeyler olabilir diyor... dilimin ucundakileri söylemeyeceğim. 


Aklıma bizim departmanın en genç üyesi geldi. Ruben. Geçen yıl ablası bir sabah düştü Ruben’in, beyne pıhtı atmış, gencecik kız ya daha otuzunda değil. Neyse ameliyatlar filan çok şükür kurtuldu ama ben çok etkilenmiştim. Aklımda Ruben’in annesinin hemşire olduğu kalmış, hem de beyinle ilgili yakın zamanda uğraştılardı ya, aradım sordum: bizim durum böyle böyle ben kocamın MR’ı hemen çekilsin istiyorum, ak göt kara göt çıksın ortaya, ama paramızla bile bu memlekette 3 aydan önce MR randevusu alamıyorsun, ne iş? 


Yanlış hatırlamışım onun değil de kız arkadaşının annesiymiş hemşire olan. Ama Ruben becerikli ne yaptı ne etti, bize kadının hastanesinden bir hafta sonrasına randevu ayarladı. İşte burada da tanıdıkla okuyor bu işler. Bu randevunun zamanı önemliydi, zira bugün doktora gösterecektik ki adam “tamam beyincikte tümör - tövbeler olsun- filan yok başka bir şeymiş” desin. 


Neyse dedi allahtan, yazının sonunu okumanıza gerek kalmadı:) ancak MR sayesinde görülebilen bir sinüzit enfeksiyonu ve muhtemel bir operasyonla karşı karşıyayız, ay en sevdiğim! Bana dermanlı dertlerle gel kurbanın olam! Antin kuntin milyonda bir dermansız dertlerle gelme. Biz daha ancak yirmi beş senemizi birlikte geçirdik ben en az bir otuz beş senenin daha planını yapıyorum. Bu cüce büyüyecek gamsız dana, biz kocam ile teknede yaşamaya başlayacağız... bunlar var sırada lütfen! 


Bu iki haftayı nasıl geçirdiğimi hiç bilmiyorum. Hani işle filan oyalanıyorsun da o da bir yere kadar motive ediyor seni, ne çalışasın var ki zaten. 


Gözümün önüne ilkersiz bir yaşam geliyor ay nasıl bayık nasıl boktan anlatamam! Ben hayatımın çoğunu bu adamla geçirmişim... hayatımın rengi yav! Biz bir de bu belirsizlik ve depresyonda kendimizi gıdaya iyice verelim diye black friday çılgınlığından mutfak robotu gibi bir şey aldık, ilk de çiğ köfte denemesi yaptık, çibörek revani filan gerisi geldi, iyice şiştik! Ama değdi, mutfakta birlikte takılmak kadar keyifli bir çift aktivitesi olabilir mi? 


Neyse ben gideyim de bir akşam yemeği ayarlayayım... 

9 yorum:

Adsız dedi ki...

Gelmiş geçmiş olsun. Ameliyatı da başarı ile atlatıp, en kısa sürede sağlığına kavuşur eşin inşallah
Çenebaz

Adsız dedi ki...

Gecmis olsun. Afrika da Asya da geri kalmis ulkelerde STK larda calisan bir arkadasim Turkiye ye gelip bizlerle zaman gecirince cok luzumsuz seylere canimizin sikildigini simariklik ettigimizi soylerdi ve hakliydi bazi konularda. TRT Belgeselde Zor Okul Yollari diye bir belgesel var.Cok guzel.Onu izleyin ne demek istedigini anlarsiniz. Bizim nobran evlatlar da izlesin.

yeliz dedi ki...

Çok teşekkürler çok şükür

yeliz dedi ki...

Kimsenin hayatı kolay değil. Bazılarının hayatı çok çok daha zor yazık ki :(

Adsız dedi ki...

Yeliz, çok geçmiş olsun şimdiden.Nice sağlıklı güzel günler göresiniz inşallah.
Serap

okuyanguzel dedi ki...

Çok çok geçmiş olsun. Ameliyatta geçip gidecek sağlıkla.

Bu arada çok şanslısın biliyorsun değil mi. 60 yıl birlikte olmak istediğin adamla evlenmişsin :)

ahu dedi ki...

Yeliz, geçmiş olsun çok. Okuyangüzel2e katılıyorum, sizinkisi nadir bulunur bir birliktelik daha uzun yıllar devam etsin inşallah :)

Adsız dedi ki...

Çok geçmiş olsun. Seni o kadar iyi anlıyorum ki eşimin de bir rahatsızlığı var ilk öğrendiğimizde gerçi hala atlatmış değilim ama sanki her şey bitti gözümde değeri kalmadı bir şeyin. Çok şükür şimdi tedavi oluyor. İnsan sağlığın değerini böyle anlıyormuş meğer koştur koştur boşuna. Acil şifalar diliyorum. Hülya

Evde Yazar dedi ki...

Çok geçmiş olsun. Gerçekten de sağlıktan ve sevgiden ötesi yok.