Arca ile günler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arca ile günler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Mayıs 2016 Cuma

Okuma Bayramı

Her şey Arca’nın okuma bayramında sunucu olarak belirlenmesi ile başladı.
Aslında çok şaşırmadık, ezberi kuvvetli, kelimeleri telaffuzu görece düzgün bir çocuktur bizim cüce. Doğdu beridir bu kadar kitap okunan, bu kadar kelimelerle haşır neşir olan bir çocuk için gerçekten şaşırtıcı bir karar değil.

Gel gör ki, bizim Arca yalnız olmayacaktı. Naz adında bir kız çocuğu ile birlikte sunacaklardı programı. Ezberlerden sorumlu devlet bakanı muhteremle ilk soru işaretimiz kıyafet oldu. Hatta öğretmenine sorduk, papyonlu gömlekli temiz düzgün bir kıyafet önerdi. Tabii bilmiyor Arca’nın özel yaşamındaki kıyafet tercihlerini.

Bizim oğlan kıçına eşofman altından gayrı bir alt giymez. Kot bile giymez, rahat değilmiş, gol atamıyormuş. Üst dersen artık dikişleri atan LCW gömleği var, ekoseli, onu giyerim diye tutturdu. Zira Arca’nın umursama alanı saçları, giyimi değil. Saçlarını nasıl yapacağına karar vermesi yeterli. Babası ile internetten saç modelleri araştırdılar, hatta kuaförle istişarelerde bulundular. Modelde karar kılındı.

10 Mart 2016 Perşembe

Kimle yemeğe çıkmak isterdiniz?

Sosyal paylaşım siteleri her zaman tukaka değil. Mesela facebook’ta çok güzel makaleler çok iyi videolar bulma şansınız olabiliyor. Geçen akşam bir video izledim. Bir araştırma için sanırım, katılımcılara “ölmüş veya yaşayan herhangi biriyle yemek yeme fırsatı verilse, kimi seçerdiniz?” diye soruyorlar.

9 Mart 2016 Çarşamba

Vicdanın sesi radyosu

Bazı günler Arca ile anlaşmak imkansız oluyor. Defalarca yapmaması konusunda uyarmış olduğumuz bir şeyi inadına gibi yapabiliyor. Bazen de ben müthiş gergin ve sabırsız oluyorum ve herkes gibi Arca da bana sürekli batıyor. Geçenlerde bir cumartesi ateşlendi ve evden çıkmamaya karar verdik. Meğer ben bu cüceyi kurs kapılarında beklemekten hoşnutmuşum. Eh yani kim kitap okuyup kahve içmek istemez? Kim kendi ile baş başa kalmak istemez?

O gün onunla evde tıkılı kalma psikolojisinden nefret ettim. Bir de üstüne “birlikte zaman geçirelim” demez mi? Çocuk sanki sülaleme küfretmiş gibi bir başladım bağırmaya: “ben senin arkadaşın mıyım? Benim canım oynamak filan istemiyor”, “bıktım, yoruldum, sıkıldım, beni rahat bırakın” bunlar hatırladıklarım. Bir de kim bilir hatırlamadığım neler var. Kendimi tuvalete kapattım ve Arca’nın beni merak etmesine yetecek bir süre orada kaldım.

10 Şubat 2016 Çarşamba

İstanbul'da çocukla tatil: Kidzania, Legoland, Sealife, Jurassic Land

Zeynep’le çocukları İstanbul’da açılan Legoland’e götürme fikrinin ilk ne zaman şekillendiğini hatırlamıyorum. Sömestr tatili olsun dedik, bir nevi karne hediyesi gibi. Sadece Legoland’e değil Kidzania ve bunun gibi çocukların seveceği ve İzmir’de olmayan oyun/etkinlik merkezlerine gidecektik. Hatta kocaları bırakalım, anne çocuk olarak gidelim, hem daha az maliyetli olur diye düşündük. Toplu taşıma ile ulaşımı sağlardık, fazla da kalmayacaktık zaten üç gün yeterdi. Akşamları çocukları erken uyuttuk mu, otel odasında ayağımızı uzatır şarabımızı yudumlarken sohbet ederdik… Şahane bir plan!

8 Şubat 2016 Pazartesi

Arca ve spor

Arca’ya bazen üzülüyorum. Bence onun için hayat zor.
Çünkü karşısında sürekli “konuş evladım, meramını düzgünce anlat, mızıldanma” deyip duran ebeveynleri var. Garip bir hayal dünyasından onu sürekli çıkaran tipler bunlar. Karakter yapılarımız hiç benzemiyor. Tamam zaten o bir birey, bağımsız bir birey tabii ki benzemeyecek de, zıtlıklar yoruyor. Uzlaşmaz bir döngünün içinde debelenip duruyoruz. Biz muhteremle tüm farklılıklarımıza rağmen asgaride buluşabilen insanlarız. Ailenin diğer üyesindeki bu aykırılık da neyin nesi?

Ota boka ağlıyor. Bazen gel yavrum ağla için açılsın diyorum da bazen de eh be çocuğum buna da ağlanır mı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Hemen dudak bükülsün, hemen gözler dolsun. Tüm neşesine rağmen hassas ve melankolik bir yapısı var.

Diyorum ya, hayat onun için zor. Küçük balık burcu…

18 Ocak 2016 Pazartesi

Çocuklarda müzik eğitimi

Çocuğunuz müzik eğitimi alıyor mu? Bir müzik aleti çalmak için ders alıyor mu? Neden? Neden çocuğunuza müzik aleti çalmak üzere ders aldırıyorsunuz? Neden hem çocuğunuzun hem de kendinizin değerli vaktinin bir kısmını bu işe ayırıyorsunuz?

Yeteneği olsun olmasın, çocukların bir müzik aleti çalması çok önemlidir. Her çocuk müzik yeteneği ile doğmayabilir, her altı yaşında piyano dersi almaya başlayan çocuk Fazıl Say olacak diye bir kaide de yoktur. O halde amaç ne? Açıkçası ben Arca'nın müzisyen halasının yönlendirmesine ayak uydurdum, onun bu konudaki tecrübelerine güvendim, ellerine teslim ettim. Ancak olayın sadece çocuğumun piyano çalmasından başka bir boyutta olduğunu fark ettiğimden beri farklı düşünüyorum.

16 Aralık 2015 Çarşamba

Söz vermek, verdiğin sözü tutmak üzerine... (2)

Takip ediyor musunuz bilmiyorum ama benim aktif olarak kullandığım goodreads hesabımda “currently reading” kitaplarımın sayısı bir ara beşi buldu. Hayır, yanlışlık yok. Evet, hepsini aynı anda okuyordum. Kitap kulübünde, Kara Kitap buluşması yıl sonu yoğunluklarımız sebebi ile Ocak başına ertelenince ben de kitabı bitirmeyi erteledim, sanırım son birkaç aydır orada “okundu” olabilmeyi bekliyor. Aslında biraz da hazzı erteliyorum ben! Bir an evvel biterse tadı çıkmayacakmış gibi geliyor. Bu arada birkaç kolay okunur cinsten kitap bitti tabii ki. Özellikle “Sana söyleyemediğim her şey” çok etkileyiciydi. Anne babalar olarak çocuklarımız üzerindeki gücümüzün nasıl da tanrısal olduğuna dair mesajları bir kurgu romanda almak fazla ciddiye almamamıza neden olabilir. Lakin benim tesadüfen üzerine okuduğum “Az Seçilen Yol” isimli kişisel gelişim kitabı benzer yöndeki psikanalizleriyle fena salladı.

8 Aralık 2015 Salı

Ben her gece oğlumla birlikte uykuya gidiyorum.

Bebeklerin ve çocukların bir rutine sahip olmasını önemsiyorum. Çünkü onlar bir sonraki adımı bilmenin güvenliği içinde hissediyorlar kendilerini.

Arca bebekken, özellikle uykusunun düzenli olmasına kafayı takmıştık. Tabii ki yemesi içmesi sıçması gazı boku püsürü hepsine taktık da en bi’ çok bu uyku. Benim gibi uyumayı pek sevmeyen bir insan bile o uykusuzluğa isyan etmişti. Arca el kadar bebeyken Tracy’nin yatır kaldır yöntemiyle bir güzel kendi kendine uykuya dalmayı öğretmiştik ya da öğrenilmiş çaresizliği o yaşta kavratmıştık. Neyse vicdan micdan oralara girmeyeceğim.

Biz o kadar uğraştık da çocuğa uyku eğitimi verdik ya, elimizde patladı.

Arca iki yaşına bastığının ertesi günü hastaneye yatırıldı, ben de tabii ki.

17 Kasım 2015 Salı

Kafa mühim!

Arca’yı okula yazdırırken sayfalar dolusu form doldurduk. Arca’ya yaklaşımımızdan tut da, ceza (varsa) yöntemlerimize kadar her şeyimizi didik didik sormuşlardı, biz de anlatmıştık. Özellikle aynı sınıfta olmasını istemediğimiz anaokulu sınıf arkadaşlarından birini de not düşmüştük hatta, evet iğrenciz biliyorum ama Arca’nın o çocuktan kötü etkilendiğini düşünüyoruz. Neyse donumuzun rengi dışında her şeyimizi anlattıktan sonra (aslında ben blog adresini direkt yazaydım da olurdu) işi akışına bıraktık.

13 Kasım 2015 Cuma

Arca ile günler

Not: bu yazıyı yazalı epey oluyor. Yayınlayıp yayınlamama konusunda tereddüt ettim. Bana sanki biraz "ben böyleyim, ben şöyleyim bıkbık" yazısı gibi geldi. Ama sonra bir daha okudum ve dedim ki; böyle durumlarda kaybolan insanlar (anne-baba) olabilir, ben nasıl ihtiyaç duyuyorsam (özellikle ebeveynlik konusunda) başka insanlar da başka bakış açılarına ihtiyaç duyabilir, en iyisi yayınlayayım gitsin. Şahsıma gıcık olmak serbest (ben bile bazen gıcık oluyorum:P) 

Akşama doğru biraz hava alalım dedik, Arca ile Hatay caddesinde yürüyeceğiz, ıhlamur çorap bir de istediği stickerlardan alacağız. Üç tane alabilirsin dedim. Önce anlaşır gibi olduk. Kırtasiyeye girdiğimizde işin rengi değişti, üç tane çok azmış, dörtmüş. Son derece manasız bir şeyi, aman hadi dört oluversin diyeceğim bir şeyi, “ben kararımdan dönmem” anafikirli derse dönüştürmek gibi kötü bir huyum var. Ama öyle… Bugün buna izin verir gevşersin yarın başka talepleri olur.

“Kararımı verdim, değiştirmeyeceğim, istersen hiç almayabilirsin ama ben üç tane için izin veriyorum” dedim, gerçi kendisi “hiç iyi kararlar vermiyorsun” şeklinde bir eleştiri getirdi ama çok da tın!

23 Ekim 2015 Cuma

Çığlık

İlişkilerde çalkantıyı sevmem. Öyle inişli çıkışlı, şiddetli insan ilişkileri bana göre değil. Mantıksızlıklar, gelgitler, dengemi bozan çıkışlarla baş edemem. Polemik sevmiyorum, kavga gürültü, yok almayayım kalsın.

19 Ekim 2015 Pazartesi

Kahkaha atmak ister misiniz?

Bu ara hafta sonları acayip bir maraton halinde geçiyor.
Cumartesi sabah, piyano dersine gidiyoruz. Arca, kavramada iyi, tekrar ve evde pekiştirmede kötü bir öğrenci. Böyle giderse, yakında zorlanacak. Olsun, anın tadını çıkarıyor, piyanoyu sevdiğini söylüyor, ne yapalım bir Fazıl Say da yetiştirmeyiverelim :)

Piyanodan çıkıp basketbol kursuna gidiyoruz, gör dötüm yollar!

Benim vakti zamanında “ay çocuklara boş zaman bırakın, bırakınız sıkılsınlar, ay o kurs senin bu kurs benim gezdiriyor musunuz, bıyyy iğrençsiniz” çerçevesinde dönen sayıklamalarımı (ne sayıklaması yav çarşaf çarşaf yazmışım, inkar edersem suratıma tükür:P) hatırlayanlara, peşinen söyleyeyim, annelik macerasında yaladığım ilk tükürük bu değil. Ben daha neler yaladım. Zaten artık yalama olduğum için hiç de utanmıyorum, çocuk gideceğim diyor ayol ben n’apayım?

Laf aramızda Legoya da gitmek istedi, artık çüş dedik. Basketbol için şikayet ettiğime bakma, - anaokulundaki psikolog da bu yıl sınıf öğretmeni de çok ama çok hareketli olan Arca’nın enerjisini atması gerektiğini vurgulamışlardı – benim de aslında seçmesi hoşuma gitti. Zira Arca bu yaz aşırı kilo aldı, sonra lego, satranç, piyano, puzzle, resim gibi umumiyetle fiziksel aktivitesi kısıtlı ilgi alanları var. Biraz hareket, sınıftaki hareketliliğini de sönümler diye düşünüyordum.

Lafı dolandırmanın manası yok, kurslara bıkbıklıyordum, şimdi kendim elimle götürüp getiriyorum, bahaneler, kınamalar, tuh rezil kadın, bıkbıklayacağına önce kendi çocuğuna serbest zaman ver diyenler, diyeceklerini dedilerse, dağılabiliriz.

Yok dur dağılmayalım, daha anlatacaklarım var.

2 Ekim 2015 Cuma

Ekim'de neler yapmalı?

Ekim bizim buralarda sonbaharın yeni yeni hissedildiği ay. Geçen hafta denize girdik yav:) İlk defa bu hafta sabah üzerime bir hırka aldım. Ekim tam da artık “sonbahar geldi” dediğimiz ay…

Düzen kışa kayınca, ister istemez yapılacaklar listesi de kabarıyor. Özellikle yazdan erteleneneler. Ekim’de ne yapmalı diye liste çıkarırken bir de baktım, ucu bucağı görünmüyor. Önce haftalara böldüm sonra da lokma lokma günlere, bitecek gibi değil!

28 Eylül 2015 Pazartesi

Ben buralarda yokken…

Gerçek dünyadaydım. 

Gerçek dünya, Arca’nın okula başlayıp iki gün sonra 9 Eylül (sahi bizim zamanımızda İzmir'in kurtuluşu tatil değildi) tatili, iki hafta sonra da kurban bayramı tatili ile okul hayatını azıcık kokladığımız amma velakin bir türlü içine giremediğimiz dünyaydı. Bugün tam anlamıyla girdik.

Gerçek dünyada okullar var. Allah biliyor ya, yaz tatilinin uzatılmasına öğrenciler kadar sevinen bir turizm bakanlığı, bir bu kararı tek başına almanın verdiği haklı gurur yüzünden okunan başbakan bir de ben ve benim gibi toplu taşıma ile işine gidenler vardı... Ama metroda oturduğum, aktarma otobüsüne binebildiğim günler bitti, gerçek dünyada öğrenciler ve toplu taşımayı bir türlü düzeltmemiş belediyeler var!

25 Ağustos 2015 Salı

Ev, tatil, yaz

Evin tadilatı bitti. O kadar uzun sürdü ki, aylar önce banyoya seçtiğim seramikleri unutmuşum.
Günlerimiz plan, program, detayla geçiyor. Elimde metre, kalem kağıt, neyi nereye yerleştireceğimin planını yapıp duruyorum. Dördüncü sekizinci kat arası mekik dokuyorum. Sürekli notlar, çizimler, sürekli bir bilgi alışverişi, elimiz kolumuz dilimiz sohbetimiz ev.

14 Temmuz 2015 Salı

Yaptığın anana, öğrendiğin karına

Annemin bizi ev işlerine dahil ederken söylediği çok veciz bir söz vardır, "yaptığın bana, öğrendiğin kendine". Ergenken gıcık olurdum, halbuki ne kadar manalı bir söz!

Yaptığını ettiğini boş ver, eminim yaptığımızın ardından anneme daha fazla iş çıkarıyorduk ama ses etmezdi. Arca yaşlarında mutfakta görev almanın benim için ne kadar önemli bir sorumluluk olduğunu hatırlıyorum. O yoğurda sarımsağı ezmenin, o salatanın marulu yıkamanın, o çorbayı karıştırmanın verdiği "büyüdüm, başarabiliyorum" hissini tüm dünya bir araya gelip sırtını sıvazlasa ve aferin dese, veremez. 

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Bizim evin halleri, tatil ve diğerleri

Allah biliyor ya, çok yoruldum. Yazlık tatili çocuklar için ne kadar eğlenceliyse, anneler için o kadar yorucu. Hele ki yazlığa hepten taşınmamışsan ve birkaç günlüğüne gitmişsen. Yazlığa okullar kapanır kapanmaz giden ve tüm yazı orada geçirenler yazlık temposuna bir şekilde alışmış oluyor, günlük rutinine ayak uydurabiliyor. Ama benim gibi kendine dinleneceğim diye manasız hedefler koyarsan fena halde ters köşe olursun. Baştan kabullen bacım, dinlenemiyorsun. En azından vücuden dinlenemiyorsun.

29 Haziran 2015 Pazartesi

Sadeleşmek mi? Sanata, sanatçıya ihanet mi?

“Hobisini işe dönüştürmek” diye bir tabir var ya, gerçek anlamda yapmak istediği şeyi değil de başka işleri meslek edinmiş kimselerin hayalidir, etrafımızda pek çok örneğini görürüz. Peki ya “işini hobiye dönüştürmek”? Sizi bilmem ama benim aklıma bu sınıflandırmaya giren tek kişi geliyor: babam. Emekliliğini ilan ettiğinden beri işi tamamen hobiye dönüşmüş durumda. Yıllardır atmadan biriktirdiği her parça malzeme, eşya da bu hobi öyküsünde birer karakter. 

3 Haziran 2015 Çarşamba

Çocuğunuz ekran bağımlısı mı?

Arca iki yaşına gelinceye kadar televizyon izletmedik. Yok aslında izlettik. Ama çok kontrollü. Hatta benim açımdan manyaklık derecesinde kontrollü. Mickey’nin kulüp evi, ama mutlaka babasıyla birlikte bir kere de saçı traş edilirken Baby TV… Televizyonun iki yaşına kadar çocukların beyin nöronlarındaki bağlantılara zarar verdiğini, geç konuştuğunu, ne bileyim dikkat eksikliği gibi bazı sorunlara sebebiyet verdiğini okumuşum aklıma da yatmış demek ki evde terör estiriyordum. 

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Ödev

Anneler ikiye ayrılır:

1. Eli faaliyete yatkın olanlar

2. Olmayanlar

Olmayanlar da ikiye ayrılır:

1. Beceremediğini kabul edip yaptıracak birini tahsis edebilenler

2. Beceremediğini kabul etmeyip, kendi becerisinin çok üzerinde bir şeyler yapmaya kasan, yapmaya kasarken küfreden, çocuğa ve kendine günü zehir eden, hem çocuk katkı yapsın diye uğraşan hem de beceremedikçe stres olan….

Ben ikinci türdenim.