21 Eylül 2012 Cuma

Firari cüce

Sezonu bir türü kapatıp da şehre çekilemiyoruz, hala aklımız sayfiyede.

Geçen hafta sonu İlker balığa çıktı, iki turna iki küçük de palamut tutmasalar, çıkmayın kardeşim artık diyecektik, sustuk. İçim gidiyor yav! En son hamileliğimin ilk birkaç haftasıydı, tekneyle açıldık, haliyle atlayamamıştım. Şimdi de cüce var, deniz manyağı atlar tutamayız filan diye eşlik edemiyoruz, evde kocalarımızı bekliyoruz! Balıkçı karısı Yeliz :P

20 Eylül 2012 Perşembe

3. Sayfa haberi: Arakçı cüce aramızda!

Günün çorbası eşrafından Arca cücesinin okuldan oyuncak arakladığı ortaya çıktı.


Acılı anne muhabirimize konuştu:

3,5 yaş anasının anatomisi

Anatomi-babatomi serisine devam!


Tarihte bir ilk...

İlker maç izlemeye dışarı gitti. (hayır bu ilk değil : P)

Arca cücesi nezle ile sezonu açtı, an itibariyle ateş çıkacak mı çıkmayacak mı diye bahisleri açıyorum!! (Tabii ki bu da bir ilk değil puhahaha)

Bu vesile ile uyumamam lazım, bilgisayarı ve televizyonu açtım. Zira kitap okursam uyuyakalmayacağımın garantisi yok. Nurti senin face benim takılıyorum, işin bilgisayar kısmında sıkıntı yok lakin televizyon konusunda pek acemi pek pratiksiz kalmışım. Kuzey Güney ile Muhteşem yüzyıl arasında mekik dokuyorum. İkisi de pek güzelmiş, bir defa daha beğendim.

19 Eylül 2012 Çarşamba

Kelin merhemi olsa…

Sevgili yorumcu arkadaşlarım aldığım ürünlerle ilgili soru sormuşlar.


Öncelikle sözlerime “kelin merhemi olsa kendi başına sürer” diyerek başlamak istiyorum : )

Canım arkadaşlarım cidden paylaşmakla ilgili bir sorunum yok da işe yarar mı hiç bilmiyorum, herkesin cildi ihtiyaçları farklı. Ama yine ben ne yapıyorum onu yazayım. 

Merhaba!

Bizim Arca çok değil birkaç ay öncesine kadar tam bir hödüktü. Yok hayır abartmıyorum, son derece kıl bir tipti. Yanına yanaşıp öpmeyi filan bırak insanların bakmasına bile laf ederdi.


Yazlıkta terasta oturuyoruz mesela; yoldan geçen adama bağırırdı. “BAKMA!” Bir de bana dönüp “bakmasın bu bana!” derdi.

Yine bu yaz başka bir gün, yemek yerken meşhur Veli dede’nin karısı gayri ihtiyari bize doğru bakmış ki yan komşumuz gayet normal gözünün kayması. Bizimki önce pirzolaları güvenceye aldı sonra başladı bağırmaya: “BAKMASIN!”
“Kim bakmasın?"
“Veli dedenin karısı bana bakmasın! Niye bana bakmak istemiş annem? Söyle bakmasın, yemesin”

Bir de insanların üzerine yürürdü yolda giderken, “niye bakıyorsun?”

Arca bebekken bile böyleydi, ters bakardı, “alırım façanı aşağıya!” lafını yemiş gibi olur yanaşamazdın butlarına. Hiç unutmuyorum, bir gün blogta bir yorumcu, “Arca hiç gülmüyor” demişti. Sosyal medyanın bile ilgisini çekmiş!

Halbuki biz sevecen çocuğa alışkınız. Bizim Duru bebekken ve sonrasında sokağa bir çıktı mı herkesler çevresine doluşurdu, “prenses hazretleri halkını selamlamaya çıktı” derdik. Tamam, çok güzel bir bebekti (hala da çok güzeldir) ama asıl insanların gönlünü alan sıcak davranışları, herkese selam vermesi, gülümsemesiydi.

Neyse tam Arca da böyle işte alışacağız, kabulleneceğiz, üzerine düşmeyeceğiz dediğimiz hatta boş ver daha iyi kimseyle yüz göz olmuyor, kimseye öpücük filan vermiyor, diye işin iyi taraflarına bakmaya başladığımız bir anda, Arca yüz seksen derece döndü. Dönüş o dönüş.

18 Eylül 2012 Salı

Yarışma sonuçlarını açıklıyorum!

Çok depresiftim. Hata manik nanik depresif bir günümdeydim.


Motivasyonum sıfırdı, işimden, kendimden, hayattaki saçma sapan seçimlerimden ve hormonlarımın boyunduruğu altına girmiş PMS’den nefret ediyordum. Üstelik kahkahalarla güldüğüm kitabım tam da uçakta bitmiş, THY’nin dergisi okunmuş, gazete emlak ilanlarına kadar didik didik edilmiş, okunacak ne varsa tükenmişti. Allah kimseyi ama hiç kimseyi yolculukta kitapsız bırakmasın, amin!

İlk BBOM Okulları Eylül 2013’te Açılıyor!

Başka Bir Okul Mümkün (BBOM) Derneği; Çocuk Haklarına Sözleşme’sinde belirlenen
hakları hayata geçiren, çocukların kendilerini gerçekleştirmelerini sağlayan, katılımcı

demokrasiyle yönetilen, ekolojik dengeye saygılı ve ticari kar amacı gütmeyen okullar

kurmak; bu eğitim anlayışının yaygınlaştırılması ve benzer başka okulların hayata

geçmesi için model teşkil etmek vizyonu ile üç yıl önce yola çıkmıştı. 2013-2014 öğretim

yılında İstanbul ve Muğla/Bodrum'daki BBOM okullarının öğretime açılması ise hepimizin

ortak hedefi.


Takipçilerimizin bildiği üzere, okulumuzun kuruluşu için somut adımlar attığımız bir

döneme girdik. Kooperatifimizin kuruluşu da bunun ana aşamalarından biriydi. “Başka

Bir Okul Mümkün!” dediğimiz için, bunca zamandır yaptığımız çalışmalarla okulumuzu

öğrencileri, öğretmenleri, ebeveynleri, binası, bahçesi ile bir araya getirmenin

eşiğindeyiz artık. Bu süreçte hepimiz işlerinden, evdeki sorumluluklardan, çocuklarımızla,

dostlarımızla geçireceğimiz zamanlardan arttıra arttıra emek harcadık. “İlk BBOM Okulları

Eylül 2013’te Açılıyor” demek aşamasına geldik.



7 Ekim 2012 Pazar günü İstanbul’da kapsamlı bir tanıtım ve dayanışma toplantısı

düzenliyoruz. Kolektif çalışma yapımıza dahil olmak isteyen yeni gönüllülere geldiğimiz

aşamayı aktarmak, BBOM Eğitim anlayışını tanıtmak, İstanbul BBOM Okulunun açılışa

dair süreci, katılım koşullarını paylaşmak amacıyla yaptığımız bu toplantıya “Başka Bir

Okul Mümkün!” diyen herkesi bekliyoruz.  
  ----- Keşke İzmir'de de olsa ....-----



Yarışma : Kozmetiğe neyi tercih ettim?

Bundan gayrı “kırışıklıklarım arttı, kaz ayaklarım bilmem ne oldu, yaşlanıyorum, çirkinleşiyorum” diye bıkbıklarsam bana “yürü git!” demek serbest! Çok samimiyim. Üç tur kozmetikçi gezdim, sayfalar dolusu hesap yaptım, boşa koydum olmadı doluya koydum almadı. Kozmetik devlerinin benimki gibi bir suratı gençleştirmek için çıkardığı maliyet 1200 TL anacım! Hiç abartmıyorum serumu, gecesi gündüzü, göz altısı, temizleyicisi! Üstelik bu taş çatlasın 4 ayda bitecek ve buna maskeydi, peelingti, makyajdı filan dahil değil! Free shop’tan aldırayım diye düşündüm, o da yine 800-900 TL mertebelerinde. Kısacası bir servet!


Hani diyorum kendi haline bırakıp üç beş sene sonra botox mu yaptırsam? Vallahi daha ucuza mal olur, hem de kesin çözüm. Tek sıkıntı biyonik görüntü. Röfleli kafam ve botoxlu suratıma bir de dudaklarıma silikon yaptırırsam kimse beni Pakize Suda’dan ayıramaz!

17 Eylül 2012 Pazartesi

Okullar açıldı. Açılmayaydı, iyiydi.

Trafik asansörden başladı. Bir 3’te duruyor bir 5’e çıkıyor. Hop 1’e iniyor, bir türlü 8’e çıkmıyor. Ya sabır! Geçtiğimiz aylarda asansörü dakikalarca tuttuğu için Arca ile birlikte sekizinci kattan döne döne inmemize sebep olan üçüncü kat komşumuzun sabıkası var zaten, asansörün üçte beklediğini görünce cinlerim tepeme çıkıyor.


Bir sabıkalı da yan apartmandaki jipli abla. Bu abla “kadın şoförlüğün” hakkını sonuna kadar veriyor. Fazla detaya girmeyeceğim, arabayı katiyen park etmiyor, kenara hafiften çekip bırakıyor, desem kafi olur kanımca. Sonra sen onun hantal jipini çizmeyesin diye slalom yap dur. Jip senin neyine be kadın!

"Balık" oğlanı kafalamanın en kolay yolu

Duygusuz-materyalist bir boğa burcu kadını olarak çok kereler hayalci-duygusal balık oğlanı yerdiğimi biliyorum ki daha ilişkimizin başındayız. Yüz yaşıma kadar yaşayacağımı düşünürsek (niyetim bu, İlker’i de yaşatmayı planlıyorum) bu beraberliğin nerden baksan bir altmış beş senesi daha var.

İflah olmaz kötümserliğimi bir tarafa bırakıp krizi fırsata dönüştürmenin yollarını arıyordum ki buldum! Azmin ve benim elimden uçanla kaçan kurtulur anacım, “balık”? Kaçabilemez!

14 Eylül 2012 Cuma

O bir survivor!

Üç taneydiler… İki Japon bir çöpçü. Arca’nın kıymetlisi “Umidi”nin hediyesi.

Japonlardan sumo güreşçisi kılıklı olanı bunun yemlerini de yiyince çatladı, çöpü boyladı. Arca balığının ölümünü metanetle karşıladı. Çok yiyince balıkların öldüğünü öğrendiğini düşündük.
Çöpçü, kuvvetle muhtemel pislik içindeki fanusta çöpleri yiye yiye sumo güreşçisinin akibetine uğradı ve bir sabah cesedini bıraktı, ruhunu teslim etti ebediyete.

13 Eylül 2012 Perşembe

En hayırlısı evimin kadını olmak!

Hayır, konumuz benim ruhuna el Fatiha okunup defnedilmiş kariyerim değil.

Konumuz Arca’nın babasıyla olan ilişkisi.

Arca bana acayip düşkündür. Ben tam olarak anlayamıyorum nedenini.

Benimle oyuncak almak hiç eğlenceli değil mesela. Geçen oyuncak almaya gittik, yaklaşık bir saat o araba reyonundan çıkmadık, İlker de yoktu yanımızda kafam şişti yeminle! Ulen hepsi aynı al çık birini değil mi ? Yok! Hepsi tek tek kurcalandı, uzun uzun parmaklandı. Ben sıkıntıdan patladım. Hep tekerlek işte, biri mavi biri kırmızı. Ben kendi arabamın markasını bile yanlış telaffuz ediyorum (Polo Corsa diyorum ya biri beni durdursun!) adam BMW’nin siyah couppe mi ne hani üstü açıklardan, hah ondan istediğini anlatıyor satıcıya. Allah ıslah etsin!

12 Eylül 2012 Çarşamba

Annenin vicdanına çok pis dokunduran kitap

Arca’nın en belirgin 3 yaş özelliği cıbıl koşmak! Bizim oğlanın teşhirci veya sapık filan olduğuna inanmış, kendimi evladımın negatif özelliklerine (ki benim bebem muhteşemdir normalde) alıştırmaya başlamıştım ki, bir kitap okudum (hayır hayatım değişmedi:P)

Bu öyle bir kitap ki…

Şimdi sen “manyak lan bizim oğlan” diyorsun. Kitap, “hayır sizin oğlan manyak değil, sadece 3 yaşında ve bu bu bu sebeplerden dolayı bunu yapıyor, ama siz duygusuz ve anlayışsız bir mankafa olduğunuz için anlayamıyorsunuz” şeklinde senin aklını başına getiriyor. Ağız tadıyla oğlana verip veriştiremiyor, vicdan denen sinsi şeytanın dipsiz kuyularında kıvranıyorsun.

Ama bok atmayalım kendini bok gibi hissetmeni sağlaması dışında güzel kitap:P

11 Eylül 2012 Salı

Yaz bitmiş yav!

Mevsim dönmüş sonbahara. Mutlu değilim. Normalde ben geçiş mevsimlerini severim, hem de çok severim. O terlediğin günlerin ardından battaniyenin altına girmek, inceden sızlatan serini hissetmek güzeldir. Uzun kış gecelerinden sonra mis gibi bahara uyanmak da... Gel gör ki bu yıl hiç beklemediğim bir anda yakalanmış gibiyim sonbahara. Sürprizlerden hoşlanmayan insanların somurtkanlığı var üzerimde.

Daha karpuz keseceğidik:)

Kitap siparisinden payima dusenler


                                          
Geçenlerde İzmirli anneler mail grubunda kitap tavsiyeleri mailleri dönüyordu. Herkeslerde bir sevinç… İhsan Oktay Anar’ın yeni kitabı çıkmıştı. Haydaaa… Kim lan bu, bu kadar milleti coşturacak?
Öte yandan Nurturia’daki kitap ve film kulübü çok farklı kitap önerileriyle sayfaları dolduruyordu. Pek çoğunu bilmiyorum, tanımıyorum yazarlarını, hiç okumamışım. Kulüp çok keyifli, her hafta bir film izliyor, her ay bir kitap okuyorsun sonra da grupta bunları tartışıyorsun. Geçen ayki kitabın türü sarmadı ama bu ayki kitabı acayip merak ettim.

Bugün günlerden...

... Arca cücesinin öğle uykusuz ilk okul günü.

"Büyüdün" demişler, uyutmamışlar bugün. 4 yaş grubu uyumuyor okulda. Oh canıma değsin.

Bütün yaz içim şişti bu cücenin öğle uykusu mevzusundan! Akranları aylar öncesinden bırakmıştı ve Arca inatla "uyumıcam, uyumayı sevmiyorum" diye haykırıyordu ancak ben biliyordum, yoğun yazlık günlerinde uykuya ihtiyacı vardı. Var ya despotlukta, çocuğun yerine karar almada üstüme yok, bırak uyumasın değil mi? Ama yok biliyorum ki arızaya bağlayacak. O kadar denize gir çık, bisikletti, atom karıncaydı tepesinden inme, sonra öğlen uyumayacağım de! Yok vallaha bütün yaz uyuttum.

10 Eylül 2012 Pazartesi

Dumur diyalog #67

Bazen pek kibar, telefonda;
A: Babacım Egehan'ı bizim eve davet edebilir miyim?
İ: Kim lan Egehan? (kibar baba:P - bu çocuk kesin bana çekmiş:) )
A: Hani Umidimin evinde tanışmıştık ya?
....

Bazen pek gıcık!
Neden mikropların vücudumuza girmesini istemediğimizi uzun uzun anlattığımda;
A: Uff anne! abartma lütfen!

8 Eylül 2012 Cumartesi

Çocuğu - gerçekten - dinlemek

Arca'da çene bol. Hiç susmuyor, pis geveze kime çekti bilmem:P

Bu ara sık sık benzer kalıpları kullanıyor. Kalıplar birbirinden farklı ama çıkış noktaları aynı!
"Tamam mı?" : Bir öykü anlatırken dinleyip dinlemediğini test etmek üzere birkaç cümlede bir araya bir "tamam mı?" sıkıştırır. Ve senden gerçekten ilgili bir "tamam" almadan katiyen devam etmez!

"bak şimdi" de bence böyle bir şey.
Tüm dikkati üzerine toplamak istediği bir şey anlatacaksa - ki tüm anlatacakları aslında dikkat çekicidir - mutlaka cümle "bak şimdi" ile başlar "ne yapacağım..." "ne anlatacağım..." "bir hikaye var..." "ben bir çocuk gördüm..." ile devam edip olaya bağlanır.

En çok kullandığı ise "annem/babam biliyor musun?" ile başlayan kurmacalar. Henüz çözemedim, ya yine ilgi çekmenin bir yöntemi, ya da bir şekilde öğrendiği şeyleri bakalım annesi babası biliyor mu merakı.

Tespitim geldi, yapmazsam duramam!

7 Eylül 2012 Cuma

Haberler kötü!


Öğlen Forum’a gittim, tiryaki ofisin filtre kahve sırası bana gelmiş. Var ya bu tiryakilik yakında midemi delecek ya, neyse… İçkim yok (:P) sigaram yok bir kahvem var, ona da karışmayın len : )

Bu kahve bana pahalıya mal oluyordu, neyse ki Park Bravo’dan sadece bir beyaz gömlek (kaçıncı beyaz gömleğim bilmiyorum, mavi ya da beyaz buldum mu alıyorum!) ile çıktım. Derken Dauglas mı ne hah işte oraya girdim. Maksat Emre’nin yurtdışı dönüşünde freeshop’tan alabileceği bir şeylerin fiyatını öğrenmek. Evet böylece, dötüme şu kadar girecekti şimdi bu kadarcık girdi diyerekten sevineceğim! Plan bu!