Marie Kondo, “derle topla rahatla” demiş ama önce atıyorsunuz! Yani kitabın adı “at,
derle, topla, rahatla” olmalıymış. Evet, her şeyi atıyorsunuz, sonra kalan
sağlarla yeni bir düzen oturtacağınız ve o düzenin devamlılığı vaat ediliyor kitapta.
Her şeyi atmanın bin bir türlüsünün anlatıldığı uzunca bölümü okurken sık sık,
“yav benim muhterem de atıp duruyor, at demek ne zamandan beridir üç milyon
sattırdı” diyor, allah biliyor ya anlamıyordum. O kadar attıktan sonra yani
evde tek çöp eşya kalmadıktan sonra düzenin bozulmasına imkan var mı? Yok! Yani
olmaması lazım.
22 Temmuz 2015 Çarşamba
Çocuklar öldü ama hadi biz sistem geyiği çevirelim. Kitap yorumu: Çi
Çocuklar öldü.
Çok sayıda genç insan öldü.
Gülümseyen, geleceğe umutla bakan, içinde sadece umut olan çocuklar öldürüldü.
Allah biliyor ya, ne için Suruç'a gitmişler, alt kimlikleri ne imiş, isimleri ne imiş, umrumda değil. Ben o fotoğraf karelerinden gülümseyen gözlerin artık olmadığını biliyorum, bu da yeter, yetmez mi?
İyi o halde sizi klavye başında sosyal medya makaleleri derlemesi, farkındalık curcunasına buyur edelim: Çi.
20 Temmuz 2015 Pazartesi
Süper kadın... mı acaba?
Bu aralar bana biri süper
kadın filan derse, tevazu göstermeyeceğim, müsterih olunuz.
Zira dötümde motor,
köpeğin kuyruğu duruyor ben durmuyorum, allah biliyor ya, bu halime kendim de şaşırıyorum.
Çarşamba günüydü, akşam ofisten en son ben çıktım. Eh bayram öncesi cümle alem
arazi… Baktım ofisin önünde kargo arabası, benim bikiniler vardı, verin bakalım
paketimi dedim çocuklara. Yapma abla, nasıl bulalım dediler, araba ağzına kadar
silme paket. Tınmadım, o araçta benim paketim, girer kendim ararım dedim. Adımı
sordular, duyunca bir tanış hissettiler, sohbete daldık. Bir tanesi, “abla sana
ne geliyor böyle ya, sürekli kargo sürekli kargo” “vakitsizlikten kıçımdaki
dona kadar internetten alıyorum” demedim tabii ki elin kargocusuna, “aa n’apayım
bütün alışveriş siteleri de sizin şirketle gönderiyor” dedim, ay babasının şirketi
sanki, bir aidiyet duygusuyla şişindi seninki, paket derhal bulundu. Arca
donlarına ben de bikinilerime kavuştuk neyse ki… Don derken abartmıyorum yani,
vakitsizlik derken hele hiç abartmıyorum.
14 Temmuz 2015 Salı
Yaptığın anana, öğrendiğin karına
Annemin bizi ev işlerine dahil ederken söylediği çok veciz bir söz vardır, "yaptığın bana, öğrendiğin kendine". Ergenken gıcık olurdum, halbuki ne kadar manalı bir söz!
Yaptığını ettiğini boş ver, eminim yaptığımızın ardından anneme daha fazla iş çıkarıyorduk ama ses etmezdi. Arca yaşlarında mutfakta görev almanın benim için ne kadar önemli bir sorumluluk olduğunu hatırlıyorum. O yoğurda sarımsağı ezmenin, o salatanın marulu yıkamanın, o çorbayı karıştırmanın verdiği "büyüdüm, başarabiliyorum" hissini tüm dünya bir araya gelip sırtını sıvazlasa ve aferin dese, veremez.
13 Temmuz 2015 Pazartesi
Bizim evin halleri, tatil ve diğerleri
Allah biliyor ya, çok
yoruldum. Yazlık tatili çocuklar için ne kadar eğlenceliyse, anneler için o
kadar yorucu. Hele ki yazlığa hepten taşınmamışsan ve birkaç günlüğüne
gitmişsen. Yazlığa okullar kapanır kapanmaz giden ve tüm yazı orada geçirenler yazlık
temposuna bir şekilde alışmış oluyor, günlük rutinine ayak uydurabiliyor. Ama
benim gibi kendine dinleneceğim diye manasız hedefler koyarsan fena halde ters
köşe olursun. Baştan kabullen bacım, dinlenemiyorsun. En azından vücuden dinlenemiyorsun.
9 Temmuz 2015 Perşembe
Dumur diyalog #145
Arca şantiyede çalışmaya gitmiştir, heveslidir, lakin hava çok sıcaktır.
Güneş tepeye çıktığında İlker, oturmasını dinlenmesini söyler.
7 Temmuz 2015 Salı
Herkes köşe yazarı olabilir
Bizim gibi blog
köşelerinde köşe yazarcılık oynayanlardan değil, bundan para kazananlardan
bahsediyorum. Hele ki anne-çocuk köşesi filan yazıyorsan, daha da kolay. Biraz
klavye tıngırdatman, biraz da facebook’tan makale okuman, azıcık yabancı
yayınlardan araklaman (pardon kaynaklaman) yeterli. Hatta kaynak, uzman görüşü
filan bildirmene bile gerek yok. Temcit pilavına çevireceğin konuyu sosyal
medya mecralarında ses getirecek cinsten seçtin mi, sırtın yere gelmez.
Herkesler senden bahseder, sakız olur uzarsın…
Geçen çok dikkatimi çeken
bir hatta birkaç olaya denk geldim, ve taşları yerlerine yerleştirince fark
ettim ki, herkes köşe yazarı olabilir.
Nasıl bak anlatayım.
6 Temmuz 2015 Pazartesi
Küçük siyah elbise
Evdeki sadeleşme girişimleri tam gaz devam ederken sıra fotoğraflara geldi. Bir kutuya elimize ne geçerse atmışız, eski yeniler… Karmakarışık. Annemin çeyizim için özel boyadığı bir sandık var, onu fotoğraf sandığı yapmaya karar verdik. Güzel olacak, eminim. Taşınma öncesi dağınıklık olmasın diye, salondaki çerçeveli fotoğrafları da koyuvereyim, yerleşirken yine konsolun üzerine koyarız dedim. Tam toparlayacağım… gözüme bir şey ilişti.
2 Temmuz 2015 Perşembe
Cesur Yeni Dünya
29 Haziran 2015 Pazartesi
Sadeleşmek mi? Sanata, sanatçıya ihanet mi?
“Hobisini işe
dönüştürmek” diye bir tabir var ya, gerçek anlamda yapmak istediği şeyi değil
de başka işleri meslek edinmiş kimselerin hayalidir, etrafımızda pek çok
örneğini görürüz. Peki ya “işini hobiye dönüştürmek”? Sizi bilmem ama benim
aklıma bu sınıflandırmaya giren tek kişi geliyor: babam. Emekliliğini ilan
ettiğinden beri işi tamamen hobiye dönüşmüş durumda. Yıllardır atmadan
biriktirdiği her parça malzeme, eşya da bu hobi öyküsünde birer karakter.
24 Haziran 2015 Çarşamba
Kıskançlıktan ağladığın oldu mu?
Benim oldu ve inanır
mısın gözyaşlarım kitabı tutmakta olan elime damlayıncaya kadar ağladığımın
farkında bile değildim. Üstelik durum çok komikti. Yani düşününce, duyguların
boyutundan aklın boyutuna inince, neden ağladığımı fark etmek komikti.
Hani televizyonda
skeçlerin oynandığı bir şov var, Kemal Sunal’ın oğlu (allahım o adam
yaşlandıkça babasına benziyor ve ben onu yaşlandıkça daha çok seviyorum)
sunuyor. Hah orada kemgöz Şevket diye bir karakter var. Gözlerini belertip
“kişke benim olsa” cümlesini patlattı mı, kıskandığı şeyin başına bir şey
geliyor. Oyuncunun da karakterin de hastasıyım.
O gün, kıskançlıktan ve
sinirden gözyaşlarımı tutamadığım o gün, biraz daha keyifli bir günümde
olsaydım, zırlamak ve zırlamam karşısında şaşırmak yerine, muhtelemen bir “kişke benim olsa” patlatır neşemi bulurdum. Çünkü saçmaydı.
Saçma olduğu için de şu
anda burada rahatlıkla yazabilirim.
22 Haziran 2015 Pazartesi
Kurtlarla Koşan Kadınlar : Veda
Birlikte okumak çok güzel
ama bazı kitapları birlikte okumak çok daha güzel.
Bir buçuk yıl kadar önce
yıllardır okuma listesinde öylece duran “Kurtlarla Koşan Kadınlar”ı elime
aldım. Geç bile kalmıştım. O kadar etkilendim ki, blogda birkaç kelam ettim
hakkında. Derken yorumlarımı okuyan kitap kulübünden Banu, “kulüpte okuyalım”
dedi. Olmaz, dedim. Bu öyle roman gibi okunup tartışılacak kitap değil dedim.
Bölüm bölüm okuyalım dediler, hatta Sıla “ben size masalları canlandırırım,
oynarım” dedi, bir heyecan dalgası sardı cümlemizi.
19 Haziran 2015 Cuma
Yaz
16 Haziran 2015 Salı
Biraz müsaade
Hayatımız karıştı. Karmakarıştı. Bırak bloga yazı yazmayı, dünyam şaştı.
Hiç bu temada bir yazı yazacağım aklıma gelmezdi ama ben biraz düzenlenesiye kadar bana müsaade...
En kısa zamanda görüşmek üzere...
12 Haziran 2015 Cuma
Firar, Alice Munro
10 Haziran 2015 Çarşamba
İyi bi’ şeyler… Komik bi’ şeyler
İçimiz siyasetten şişti değil mi? Dün canım Gülçin’im mail
atmış, yazın gelecekleri tarihleri bildirmiş, dumur diyaloglardan okumuşlar,
illa ki yemek isterlermiş bizim cüceyi. Eyvallah başım üstüne. (dünkü dumur
diyalog biraz da Gülçin’lerin şerefineydi:) )
9 Haziran 2015 Salı
Dumur diyalog #144
Kıyafet seçerken;
Y: Arca bu Angry birds'lü olan t-shirt'ü giy istersen.
A: Onu okulda giymeyi tercih ediyorum.
............
A: Okulda üç kız bana aşık
İ: nereden biliyorsun?
A: Kendileri söyledi. Aslında neredeyse dört oluyordu biliyor musun babam?
..............
Y: Arca bu Angry birds'lü olan t-shirt'ü giy istersen.
A: Onu okulda giymeyi tercih ediyorum.
............
A: Okulda üç kız bana aşık
İ: nereden biliyorsun?
A: Kendileri söyledi. Aslında neredeyse dört oluyordu biliyor musun babam?
..............
8 Haziran 2015 Pazartesi
Seçim sonrası zihin durumum : Karışık
Cuma maaile İstanbul’a
gittik. İlker’in kuzeninin düğününe. Çok acayip lüks bir oteldeydi, şangri
mangri bir şeyler… (biz İstanbulda yaşarken yoktu o otel, hani Beşiktaş
iskelesine göz diken otel var ya, hah o işte…)
Tüm hafta sonu gözümüz,
gözümüze sokulan turuncu mavi parti bayraklarında, aklımız seçimdeydi. Seçim
günü sırf kaçırmayalım diye sabahın köründe düştük yollara. Eve uğrayamayız
diye seçim kağıtlarımızı bile yanımıza almıştım. Yetiştik çok şükür. Oyumuzu
verdik.
Eve dönünce, hafta sonu
boyunca uzak kaldığım sosyal medyaya daldım.
3 Haziran 2015 Çarşamba
Çocuğunuz ekran bağımlısı mı?
Arca iki yaşına gelinceye
kadar televizyon izletmedik. Yok aslında izlettik. Ama çok kontrollü. Hatta
benim açımdan manyaklık derecesinde kontrollü. Mickey’nin kulüp evi, ama
mutlaka babasıyla birlikte bir kere de saçı traş edilirken Baby TV… Televizyonun
iki yaşına kadar çocukların beyin nöronlarındaki bağlantılara zarar verdiğini,
geç konuştuğunu, ne bileyim dikkat eksikliği gibi bazı sorunlara sebebiyet
verdiğini okumuşum aklıma da yatmış demek ki evde terör estiriyordum.
2 Haziran 2015 Salı
Tüm zamanların en sevdiğim kitapları
Şubat ayında Kentkart ile ilgili bir yazı yazacak, telefonunuza indireceğiniz uygulamayla yakınınızdaki durağa yaklaşmakta olan otobüsün kaç dakika içinde durağa varacağını öğrenebileceğiz hakkında bilgiler verecektim. Ohooo ben yazasıya Kentkart İzmir'de ihaleyi kaybetti, sistem değişiyor benim yazı yalan oldu. Ama Kentkart kullanılan diğer şehirlerde yaşıyorsanız, yine de işinize yarayabilir.
Sonra bir ay kadar önceydi, çilek ile bebek ıspanağın aynı anda pazar tezgahlarında görülmelerinin şerefine çilekli ıspanak salatası yaptım, instagramda paylaştım ve dedim ki pek yakında blogda tarifi yazarım. Ispanağın mevsimi geçti, çilek desen bugün var yarın yok, benim tarif seneye kaldı. Gebeş okuyanlar vardır, şimdi milletin canını çektirmenin manası var mı? yok.
Neden anlatıyorum bunları? Çünkü geçen benim blogger arkadaş Selen sitem etmiş hani kitapları yazacaktın demiş. Haklı vallaha kaç hafta olmuş yav:) Unutmuyorum da hep o anda yazmak istediğim başka şeyler oluyor, bazen de hadi özeneyim diyorum, erteleniyor. Kronik erteleme problemim var benim, aşmam lazım biliyorum.
Konu da ağır ha: tüm zamanların en sevdiğin kitapları...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)