Hafta sonları gelsin diye iple çekip hızlıca tüketiyoruz birlikte olduğumuz zamanları. Sanki yalnız kalmaya korkar gibi hep bir plan program peşindeyiz. Yapacak bir şey yoksa elimizi ayağımızı koyacak yer bulamıyoruz sanki. Oysa miskinlik de ne güzel be!
Bütün pazarı evde üzerimizde pijamalarımızda geçirdiğimiz günün akşamı, bunları düşünüyordum.
Günlerdir yağan yağmur, belli ki o akşam uzak semtleri ıslatıyordu. Lakin uzaktan gök gürültüsünün sesi geliyordu, yolun kenarında cinsini bilmediğim o bol yapraklı ağaç epey sallandığına göre rüzgar olmalıydı. Geçiş mevsimlerinin o taze serinliği, aralık pencereden yüzüme vuruyordu.
Kirli tabaklarla dolu sofrada, önümde sanki beş kişilik yemek için hazırlanmış kocaman bir salata kasesi, bir taraftan otlanıyorum, bir taraftan şişenin dibinde kalmış şarabı yudumluyorum. Arca’nın tabakta bıraktığı yemekleri yemekle salata arasında kalmışım, salatayı seçtiğim için ödül yudumları bunlar.
Yemek bittikten sonra sofrada oturmayı severim. Tercihen dostlarla sohbet ama kimse yoksa da ya dışarı izlerim, ya da kahvaltıysa mesela gazete okurum, elimde keyif çayı. İlker nefret eder ve karnını doyurur doyurmaz vınlar. Hiç dert etmem, bulaşıkları toplamak ile yemek arasındaki o keyifli anların tadını çıkarırım. Arca da İlker gibi, “doydim” dediği anda sofrada tutmak namümkün.
Düşünüyorum, illa ki gezmek tozmak organizasyon yapmak gerekmiyormuş, ayakkabılığı temizlemek, temizlik yapmak, ve bunların her aşamasına Arca'yı dahil etmek de eğlenceliymiş.
Arakladığım küçük zamanların keyfini çıkarırken, salondan Arca ile İlker’in saklambaç sesleri geliyor.
Sesler gittikçe yaklaşıyor ve küçük cücenin mutfağa girmesi ile bana ve keyfime ayrılmış sürenin sonuna geliyorum. Yoğun ısrarlara dayanamayıp saklambaca dahil oluyorum.
2 yorum:
Seni okumak gerçekten keyifli ! (Yorumsuz post olmasın dedim. )
ben de sayende hatırladım bu yazıyı:) ne çok zaman olmuş.
unutmuşum ama okuyunca tekrar, o gün o an ne hissettiğimi hatırladım. yer cücesi 2 yaşındaydı hey gidi...
Yorum Gönder