Survivor’ın ilk bölümü. Her ortalama Türk ailesi gibi geçtik televizyonun karşısına bakıyoruz. Bence televizyon izlemek değil, televizyon bakmak diye bir eylem olmalı. Zira izlemek biraz daha komplike bir şey, televizyon ise çok da kafanı yormadan “bakmak”la da rahatlıkla beynine kaydedeceğin mesajlarla dolu.
Neyse…
Benim muhterem, hemen birini işaret etti, “benim stilim” (ya da aynı konseptli başka bir program) programında yarışmacıydı bu, dedi. Nasıl ya? Diyecek oldum sustum. İlker televizyonda yayınlanan reality show’ların hemen hepsini izler. Ütopyayı da, evlendirme programlarını da.
Ben dayanamıyorum. Snopluk değil, entellik hiç değil. Ben katlanamıyorum, tahammül edemiyorum. Bence vakit kaybı ve gerçekten beyin hücrelerimizi öldüren milyonlarca mesaj içeriyor. Onun yerine yapacak o kadar çok şey var ki… Allah seni inandırsın ütü bile yapmıyorum televizyon karşısında. Ama benim muhterem, oturup izliyor. (Kafayı yiyeceğim, Allahım ben kimlerin karısı oldum allahım!)
İzlemekle de kalmıyor, iddia ediyor: herkesin izlemesi lazım!
Çünkü bu toplumumuzun gerçeği imiş. İşte o gerçek beni dehşete düşürüyor diyorum, kaçma diyor, yüzleş! Buyuz biz!
Aramızda kalsın (ki kalacağını sanmıyorum çünkü burayı okuduğunu biliyorum) ben bu muhteremin sosyolojik tespitlerine burun kıvırıyordum. İzlemekten hoşlanıyor da toplumdu, sosyolojiydi derken kılıf uyduruyor diyordum. Meğer yanılmışım, adam haklıymış!
Bakınız buyurunuz Esra Erol’u Foucault ile okumak: http://muhimhadiseler.org/ esra-erolu-foucault-ile- okumak/
Şimdi fikirlerim değişti. Artık muhteremi kınamıyorum, hatta önünde saygıyla eğiliyorum, adam meseleyi çözmüş, hem de tek satır Foucault okumadan.
Birileri (?) bizi aptal yerine koymuyor. Bizi yani toplumu manipüle etmek için bizzat televizyonu kullanıyorlar. Harika!
Peki, bunu gören biz çok aydın bilgili kesim, biz, manipüle edilmiyor muyuz?
Geçtiğimiz aylarda kitap kulübünün atölye toplantılarının birinde son Nobel Edebiyat ödülü sahibi Svetlana Aleksiyeviç’in ödül konuşmasını tartışmıştık. Yazarın tam da şimdi ödül almasının manidarlığı üzerine epey konuşmuştuk.
Acaba biz televizyona yüz vermeyen okumuş kesim de edebiyatla manipüle ediliyor olabilir miydik?
7 yorum:
İlginç bir yazı olmuş ...
Esra Erol’u Foucault ile Okumak kısmı özellikle .
İlginç bir yazı olmuş ...
Esra Erol’u Foucault ile Okumak kısmı özellikle .
İşte tv'den bu yüzden çok korkuyorum ben.Parlak ambalajla sunulmuş bir zehir gibi.Her program bir sonraki için zemin hazırlıyor adeta.Toplumsal olarak yozlaştırdığı gibi insanlıktan da çıkarıyor bence.Ben de dayanamayıp izlemeyenlerdenim hatta hangi kanalda formatı nedir bilmem ama yazıyı okuyunca gördüm ki tahminimden fenaymış.Ama şunu diyorum hep bu bizim toplumumuzun ekrana yansımış hali değil de olmasını istedikleri hali bence.Oyun içinde oyun.
Ben de aynen senin gibiyim Yeliz,gerçekten katlanamıyorum,bizi salak yerine koyduklarını düşünüyorum hatta ve izleyemiyorum..Ama 65 yaşındaki annem bayılıyor mesela,"ne yapayım yani,TV de izlenecek başka bir şey yok ki" diyor.. Bu arada TV izlemek ve TV'ye bakmak ayrımına da %100 katılıyorum :)Zira ben de kocası veya annesi izlerken "bakan" kesimdenim ..
"yüzleş! Buyuz biz!" Bu çok doğru... Çok üzülüyorum ben de...
TV ile yönetiliyoruz.
Sübliminal mesajlar diye aratırsan, ağzın açık kalır.
Survivor için akıl hocamın dediği şu:
"bizi birbirimize düşman etmeyi, sırtımızdan bıçaklanmayı ve gıybeti meşru kılıyor"
seyretmiyor olmaktan gurur duyuyorum.
hiç kola içmediğim ve flurürlü diş macunu kullanmadığım için bende tutmuyor bu programlar, filmler
aehrskerhekre
Çok doğru söylemişsiniz, TV izlemiyoruz da ne oluyor... Ben okuyarak kaçıyorum ve gerçekten edebiyatla manüple edildiğimize de inanıyorum. Hatta belli dozun üzerinde okumanın ciddi ruh sağlığı sorunları işareti olduğuna da... Çünkü gerçeklerden bir kaçış yolu da o (Tabi ki bence kimse alınmasın, kırılmasın, saldırmasın) :)
Yorum Gönder