26 Eylül 2020 Cumartesi

Kaçınılmaza özlem duymak

 Geçen hafta sonu ortalama bir Belçikalının uğruna çok şeyler feda edebileceği muhteşem bir hava vardı. Hem de eylül sonu... 

Belki hastalıktan muzdarip olduğumuzdandı, bilemiyorum, hiç de dışarıda vakit geçirmek istemedim. Hatta günün yarısını yatakta geçirmeye isyan bile etmedim. - bu arada test negatif çıktı, ki zaten biliyorduk ama dinletemedik doktora :) -

Bence ben artık sıcaktan, boğulmaktan hatta güneşten bile sıkılmışım. Dışarı çıksan maske takacaksın keyifsiz, evde oturunca da dışarıya bakıp iyice keyfin kaçıyor ay neyse şiştiydim yani...

Bu hafta sonu tam tersi! An itibariyle Arca’nın kursunun bitmesini bekliyoruz arabada, çılgın gibi bir yağmur var. 10 dereceye düşen hava sıcaklığı ve inanır mısın özlem duyduğum şey buymuş, enerjim yerine geldi. 

Hani bazen diyorum ki, kışın kapıda olması, yağmurların yağacağını bilmek, ne bileyim hani kaçamayacağın bir köşeye sıkışmışken, tadını çıkarmaya mı meylediyor psikoloji? Hani o kaçınılmaza bir özlem duyarak kendini mi hazırlıyor?

Yok ya! 

Ben resmen yağmurseverim, adım bile var:  “pluviophile”, ne güzel bir kelime... 

20 Eylül 2020 Pazar

Bana iyi gelenler 7: Domates

Bana iyi gelenleri cımbızla çekip çıkarmıyorum, bir bakıyorum oradalar. Sadece orada olduklarını görmek için biraz daha farklı bakmam lazım, nasıl diyorlar? Farkındalıklı? 

Bir an bazı anlar böyle. Bir ışık yanıveriyor. Genelde bir imge ya da bir koku. Ekseriyetle koku. 

Koku alabilmek bu günlerde başlı başına bir mutluluk kaynağı. Koku alıyorsanız, COVID olmadığınızı anlıyorsunuz mesela. En belirgin belirti bu zira. Ama konumuz o değil. 

Domatesin bana nasıl da iyi geldiğini fark etmem için bostandaki domates fidelerinin koltuk dallarını budamam yeterli, yapraklarından elime sinen koku bana yaşadığımı hissettiriyor. 

18 Eylül 2020 Cuma

İkinci dalga yayında

 Nisan başı gibi yeşillendiğini ilk defa bu yıl fark ettiğim kavakların ilk yaprakları sararıp dökülmeye başladı. Bu coğrafyanın bir baharı bir de güzü güzel. Güz geliyor. 

Güz, serin esen rüzgarını da, kısalan günlerini de, beraberinde getiriyor... Ve bu yıl ikinci dalga pandemisini de...

Pazartesi, pastırma sıcağı bir gündü (burada Indian summer diyorlar), ofisteydim, öğle yemeğimizi terasta yedik. Artık terledim de, ofisin klimasından üşüttüm mü, ne oldum bilmiyorum, akşamına feci bir boğaz ağrısı çöreklendi. Sabahına kalmadı, aynı belirtiler İlker'de de başladı. Bildiğin grip olduk bence. Bende hafif, İlker'de yüksek ateş, eklem ağrısı vesaire.... Ne yapsak kar etmiyor, kelle paça çorbası bile içtim, şifa niyetine düşün artık.

12 Eylül 2020 Cumartesi

Elin adamı babamın oğlu mu?

 Son bir haftadır günde ortalama 12 saat çalıştım. Şikayetçi değilim. Yani çalışmaktan şikayetçi değilim. 

3 Eylül 2020 Perşembe

Bubble ve diğerleri

Maç var. Macaristan Türkiye. (Hayır yani maç olmasa blog yazısı yazacağım yok, aşk olsun)

Misafirlerimiz Arca'nın sınıftan Macar arkadaşı Abel ve babası. Ha bir de Erdem geldi, "baktık yeniliyoruz Macar'a dalarız" geyiği çeviriyorlar. Ben de bira ve cipslerini servis edip  çalışma odasına kaçtım. Son altı aydır ofisim olan odaya. Kitap kulübüyle zoom toplantıları yaptığımız, kitap okumak için, spor yapmak, meditasyon, yoga vesaire için kaçtığım odaya. ... 

Her kadının kendine ait bir odası olmalı. Virgina Woolf canım benim nasıl da haklısın. Kendine dönmek, kendini alıp gitmek için bir oda şart.

Ya ben şimdi ondan bahsetmeyecektim, epeydir iki satır yazmamışım, bizim cepheden son gelişmeleri paylaşacaktım. 

18 Ağustos 2020 Salı

Irk kodu vs renkler vs diller

Milletten yana çeşitliliğin hakim olduğu bir şehirde yaşıyoruz. Avrupa'nın merkezi ya güya, her milletten her ırktan insan var. Ülkenin kendisi 2-3 milletten oluşuyor, ülke vatandaşları birbirine yabancı. 

Gözlemlediğim kadarıyla Brüksel’de dil konusunda renk kodlaması var:

17 Ağustos 2020 Pazartesi

Bugün de bunu öğrendim: kulak deldirme

Belçika’da çocukların kulaklarının delinmesi ve kreşe/anaokuluna kulaklarında küpe ile gitmeleri yasakmış! 

Ayol bizde bebekken delerler kulakları dedim. Belçikalı arkadaşlarımın gözleri boyoz gibi açıldı (izmirliler bilir, gözleri kocaman oldu yuvalarından fırlayacakmış gibi oldu manasında). 

Aslında mantıklı. Yani bebek-küçük çocuklarda kulakta küpe bir diğerinin dikkatini çekebilir ve asıldı mı eyvahlar olsun! 

İlla başka çocuğun şakası olması gerekmiyor, benim yaşadığım travma da pekala tehlikeliydi. Efendim, yedi yaşındayım, bir grup arkadaşla aşağı mahalleye yürüyoruz. Ablam da var. 

14 Ağustos 2020 Cuma

“Bir mağara adamının et yemesi gerek!”

 “Bir mağara adamının et yemesi gerek!”

Bu cümle Arca’nın küçükken en sevdiği kitaplardan biri olan “mamutlu börek taş devri”nden. Sebze ve meyve yemekten sıkılmış bir grup mağara adamının gözlerine kestirdikleri mamutu avlayıp mamutlu börek yapma hayalleri etrafında dönen çok eğlenceli bir hikaye.


9 Ağustos 2020 Pazar

Bana iyi gelenler - 6: Ritüellerim

Yazmak için ne güzel bir an...

Birkaç günlük 30+ derece hava sıcaklığından bunalmışken ve sevimli bir şaka gibi yağan yaz yağmuru mu dürttü beni, bilmiyorum. Bir süredir bana ziyadesiyle iyi geldiğini düşündüğüm ritüellerim aklıma düştü.

Huzuru düzende, rutinde bulan kaç kişiyiz? Sıkıcıyız, biliyorum. Çılgınlık yok, "hayatı geldiği gibi yaşa" yok, "amaan ko gitsin!" yok... 

Listeler var, planlar var ve hatta hep varılmak istenen hedefler var... E ne demişler, no plan no future! Gelecek var... 

Sürekli hareket halinde olmalıyım. Durmak beni geriyor. Meditasyonda ya uyuyoyum ya da kafamın içindeki tilkilerin kuyrukları birbirine dolanıyor. An'ı durarak yaşayamıyorum.

6 Ağustos 2020 Perşembe

Ağustos böceği

 Dünden itibaren bir hafta boyunca, hava 30 derecenin üzerinde ve güneşli olacak. COVID19 verilerinin önlenemez yükselişinden sonra gündemin ikinci sırasını işgal eden bu haberin bizim evdeki yansımaları şöyle:

1. Teras koltuğunun örtüsü zırt pırt kapatılmayacak 

2. Öğlene doğru güneşlikler kapatılacak ki klimasız serin evimize güneşi ve sıcağı misafir etmeyelim, rahat uyuyalım.

3. Bostan sulanacak hem de her gün!

Son maddenin icraatı için bugünkü mesaimin bitimini müteakip Arca ile suları yüklendik, bostanın yolunu tuttuk. 

2 Ağustos 2020 Pazar

İncitme sınırı

Tatilin büyük kısmını geçirdiğimiz yüzyıllık taş evin mutfağındayız. Öğlen olmuş, sabahtan markete gidilmiş, bir haftalık erzak alınmış, ve henüz hiçbir şey yememişiz. Dört yetişkin kan şekerimizi telafi etmek için yiyecek bir şeyler hazırlıyoruz. Ortam gergin, açlık başına vurmuş iki oğlan ergeni de cabası...

Açlık, iki boğa burcu olarak şahsım ve muhterem için de, bu yaşımızda bile ergen etkisi yaratır. Ortamda elle tutulacak kadar ağır ve yoğun bir asabiyet hissedilir. Patlamaya hazır bombayı, görmezden gelmek mümkün değildir. 

Dakikalar sonra, arkadaşlarımızdan biri hiç fark etmediğimiz bir şey söyledi, şaşkındı:

28 Temmuz 2020 Salı

Toskana ve Roma tatili

COVID 19 sebebi ile Türkiye'ye gitmeme kararı almamız beraberinde bütün yaz ne yapacağız sorusunu da gündeme getirdi. Araba ile ulaşabileceğimiz, hükümetin yeşil ışık yaktığı, sıcak denizlere kıyısı olan ülke aradık, kutumuzu açtık, İtalya çıktı.

Lucca, Pisa, Floransa, Cinque Terre, Siena'yı kapsayan Toskana turunda karar kıldık. Peşi sıra Roma'yı da ekledik. Böylece deniz, tarih, doğa içeren uzun bir yol hikayemiz oldu. 

24 Temmuz 2020 Cuma

Booking.com destekli bir dolandırılma hikayesi

Tatilimizi anlatacağım ama önce haberler.

Dolandırıldık!

Kitap yorumu: Amerikana

Sabah okuma rutinim bana iyi geliyor.
Yataktan kalkmaya hazır hissetmeyen uyanamamış bir beden fakat berrak bir zihin. 
Çoktan uyanmış tablette oyun oynayan Arca ile yanımda hala uyumakta olan muhteremin uyku sesleri eşliğinde az önce Amerikana’yı bitirdim. 

22 Temmuz 2020 Çarşamba

An itibariyle... Kurumuş minik petunya çiçekleri

Petunyaların kurumuşlarını temizlemek diye bir terapi var.
Benim her sabah kimseler uyanmadan elimde kahvemle tek tek ufak ufak artık solmuşlarını temizleyip dallarda sadece tazelerini bıraktığım petunyalarım var.

Tatilden döndük, yemek yedik, dedim ki, bugün bavulları açmayacağım hatta sofrayı bile sabah toplayacağım. Çiçeklerime bile bakmadım, zaten hepsi çok iyi durumdalar biliyorum. Canım komşularım Ayşe ve Arek misler gibi bakmışlar terastaki bitkilerime.

Ve sonra kötü bir haber aldık. İlker'in teyzesinin haberini, birkaç gün içinde yaşanan teşhis, korku, ameliyat ve belirsizlik haberini... Birkaç günde değişiveren bir hayatın detaylarını dinledik annesinden. Sığamadım odaya, kendimi terasa attım. tek tek minik minik kurumuş petunya çiçeklerini temizlemeye başladım. 

Yarına kalırsa dünya yıkılacakmışçasına temizledim, tek kurumuş çiçek kalmamacasına... 

Ellerimde toprak, ellerimde petunya, ellerimden bir şey gelmeyen her yitirişe umutsuzluk kokusu...

Saksılarda tek kuru çiçek kalmayınca durdum, utanmasam, petunya saksılarına sarılacaktım... 


5 Temmuz 2020 Pazar

Haller, haberler ve Haziran kararları

Haziranı yedik bitirdik. Geldik temmuza. Biz geldik de, Belçika'nın havası hala Nisan'da... Manasız bir rüzgar, zırt pırt yağmur... Yürüyüşe çıkmamaya karar verdik, derken güneş açtı. Geç kaldın güneşim, ben akşam üzeri blush  ve blog yazma keyfime geçtim, geç kaldın.

3 Temmuz 2020 Cuma

Kitaplı mim-3

8- Açık düzen kitaplık sevenlerden misiniz, yoksa camekanlı ve kapaklı kitaplıkları mı tercih edersiniz?

Tozlanıyor filan ama kesinlikle açık! Neden? Çünkü kapaklı olunca kitaplık değil, dolap oluyor:) bir de elimi attım mı ulaşayım istiyorum sanırım. 

9- Kitaplığınızdaki en değer verdiğiniz kitap ya da kitaplar hangileridir?

Ursula K.LeGuin kitapları kesinlikle!
Bir de ara ara dönüp okumayı sevdiğim kitaplar var:
Kurtlarla koşan kadınlar
Özşefkatli farkındalık 
Sanatçının yolu
Brene Brown kitapları gibi..
Ve son olarak mutlaka Arca’nın okumasını istediğim kitaplar: Momo, klasikler...

10- Kitaplığınızda henüz okumadığınız kitaplar için ayrı bir raf var mıdır, yoksa karışık mı koyarsınız ya da okunmamış kitapları ayrı bir yerde mi muhafaza edersiniz? 

Karışık duruyorlar. Ama salonda kendime bu yıl okumak istediklerimden küçük bir kitaplık oluşturdum. Ama itiraf etmem lazım biraz baskı oluşturuyorlar:)

11- Son olarak bir oyun yapalım, kitaplığınızın ilk rafına gidiyor ve sol baştan başlayarak kitapları sayıyor, yaşınıza denk gelen kitabın adını yazıyorsunuz.
Bahar Karları - Yukio Mişima 
Acaba bu bir işaret mi? Artık okusam mı bu kitabı:))

Bu tatlı mim için canım Leylak dalına teşekkürler.
Kitaplar her zaman iyi gelir:)

28 Haziran 2020 Pazar

Kitaplı mim Vol.2


4- Kitaplığınızda bir başkasından alıp iade etmediğiniz kitap ya da kitaplar var mı? İsimleri neler?
Off o kadar çok ki :(
Özellikle arkadaşım Tufan’dan aldıklarımı ya çok geç veriyorum ya da hiç vermiyorum. Karl Ove Knausgaard serisi mesela... 
bir de ablamdan aldıklarımı da pek iade etmiyorum, hani sanki ha onun kitaplıkta durmuş ha benim gibi düşünüyorum.

5- Kitaplığınızdan bir başkasının isteyip geri getirmediği kitap ya da kitaplar var mı? Hatırlıyorsanız hangileri?
Çok var ama ben zaten verirken geri gelmeyebileceğini hesaba katarak verdiğim için içim çok yanmıyor. 

6- Kitaplık düzeniniz neye göredir? Yazar adı mı? Yayınevi mi? Kitaplığa giriş zamanı mı? Rastgele mi?
Yayınevine göre düzenlemeye çalışıyorum. Ciltlerin bir sürekliliği olduğundan daha az dağınık görünüyor. Aynı yayınevi içinde aynı yazarın kitaplarını yan yana diziyorum. 

7- İmzalı kitaplara önem verir misiniz? Kitaplığınızda imzalı kitaplar var mıdır, hangi yazarların imzalı kitaplarına sahipsiniz?
Çok önemsemiyorum sanırım. Babam yıllar evvel Aziz Nesin’e Ablamla ikimizin adına imzalatmıştı, değerlidir benim için. O kadar.
Arkası yarın:)






27 Haziran 2020 Cumartesi

Kitaplı mim Vol.1

Gecesinden yağmur yağmur bir cumartesi sabahı, benim için bile erken sayılabilecek bir saatte  05:30'da uyandım. Tekrar uyumaya dönmek içimden gelmedi. Hem zaten artık erkenden uyanmalara direnmiyorum. Yaşlılık... Hatta süper iyi geliyor. İşte bana iyi gelenlerin konusu bu olacaktı: Erkenci kuş olmak...

Kahvemi terasta içtim, çiçeklerle sohbet filan (tamam lan yaşlanıyoruz işte!)  derken yazayım dedim, bilgisayarın başına geçtim. Geçen yazımda fotoğraflar çıkmamış, lanet! 

Blog arkadaşlarım neler yazmış diye bakınırken, sevgili Leylak Dalı'ndan bir mim düştü önüme. Sınavda sorular en iyi bildiğim yerlerden, en sevdiğim konulardan çıkmış öğrenci gibi sevindim. (ne ezik sevinçlerim var, allahım sen acı!) 

Bana iyi gelen sabah rutinim başka sabaha kalsın, bugün kitaplardan konuşacağız, bana iyi gelenlerden bir başkası... 

Bütün soruları bir postta yazmayacağım, çok yazıyorum ben, sıkılırsınız.

22 Haziran 2020 Pazartesi

Bana iyi gelenler -5: Yürümenin felsefesi

Yürümenin felsefesi


An itibariyle dışarıda enfes bir yağmur var... usul usul inceden bir yaz yağmuru. Bu memleketi sevmemin sebeplerinden biri de bu, iki sıcak basması arası bir yağmur ferahlığı. Yazları asla iki ay boyunca güneş olmuyor, güneş çıkınca da kıymeti katlanıyor.


An itibariyle... Evin kapalı alanda en sevdiğim köşesindeyim. (Yağmur yoksa malumunuz içeride oturmam) Önceleri okuma köşesiydi, pandemiyle birlikte Zoom köşesine dönüştü. Hani kitaplığın yanındaki o koltuk...


Akşam yemeğinde pek hoşuma giden kırmızı şaraptan bir kadeh daha koydum, yağmurun sesini dinliyorum. Çünkü yaz yağmurlarının böyle hoş bir yanı vardır, pencereyi açabilir, yağmurun kokusunu içinize çekebilirsiniz. 

Ş

Bu aralar bana iyi gelenlerin başında yürümek var. Pandemide, haftalar sonra evden çıktığımız o ilk gün yürüyememek, bana çok koymuştu. Tıknefes eve nasıl döndüm bilmiyorum. Bir de bütün gün kahve, iş, toplantı yaptığım, yürüyüşü kalp çarpıntılarıyla sonlandırmak zorunda kaldığım o gün... aman yarabbi! Yaşlanıyorum dedim, yaşlanınca elden ayaktan düşeceğim, bugün bisiklete binmesine, bahçelerini yardımsız çekip çevirmelerine imrendiğim  70+ komşularımın aksine evden çıkamayacağım dedim. Ama pes etmedim.


Haftalar içinde hemen her gün yürümeye, hatta tempomu artırarak bir kilometreyi 9-10 dakika içinde almaya başladım. Tabii bunda, aldığı kiloları verme telaşı içinde diyete giren muhteremin de katkısı yadsınamaz. Ama bundan çok önceleri yani o ilk tıknefes olduğum günün ertesi, hani havaların henüz ılınmadığı günler, kararımı vermiştim, evde egzersiz ne pahasına olursa olsun yapılacaktı!


Hani bir soru bırakırsınız hayata, evrene... 

Ve cevap gelir sizi bulur, öyle bir şey...


Yine bir gün bizim ahretliklerle zoom yapıyoruz, Elvancım Leslie’yle yürüme yaptığından bahsetti. Evde egzersiz kapsamında bir denemediğim o kalmış, aman kalmasın, araştırdım Leslie’yi. 


Ayol ne tatlı hatun o?!


Yaş kemale ermiş zaten oraya girmiyorum, basenler benimkilerden geniş, o da umurumda değil, gönlü hoş olsun. Ama öyle tatlı hatun ki, adım atarak o bir saat nasıl geçiyor, anlamıyorsun.


Bak bacım, kardeşim, benim için bir egzersizin başarı kriteri budur: zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksın! 


Biraz bu ablayı araştırınca fark ettim ki, genelde diyetisyenler spor salonuna gidemeyen, evine yürüme bandı alamayan danışanlarına Leslie öneriyorlar ve insanlar inanılmaz keyifle takip ediyor bu ablayı.


Leslie videolarında tatlı anlatıyor, “spor kalbinize iyi gelir, “ “yürümek için kendinize bir saat ayırmak çok önemlidir, harika bir şey yapıyoruz birlikte”, “hadi yürüyelim walk walk walk! “ 

Bir de çok tatlı bir repliği var: out together out together... 

yani dışa bir adım at, yanına öbür adımını getir... 


Canım Leslie...


Leslie sayesinde yaktım kalorinin daha fazlasını muhteremle yürüyüşlerimde yakıyorum ama yine de beni bu tempoya evde hazırlayan Leslie ablama sımsıkı sarılıyorum:)

Canım Leslie bana iyi geliyorsun!


Canım muhterem ve yüksek tempolu dış ortam yürüyüşü siz bana daha da iyi geliyorsunuz... 


Sözlerimi burada balla keserken, 

Evvela Leslie’nin en sevdiğim videosunu,


https://youtu.be/Yr41_8QOTF8


Ve de illa ki okuyun dediğim Yürümenin Felsefesi kitabını buraya usulca bırakıyorum.