27 Kasım 2017 Pazartesi

Herkesin Hygge'sı kendine

Geçen hafta departman toplantısındayız, yeni bir klimanın katalogunda kullanılacak mekan görsellerini inceliyoruz, çok keyifli bir evden kareler slaytlarda akıyor. Herkes beğeniyor, ben de, çünkü yuva gibi bir ev. Ama bir uygunsuzluk var. Budur, tamamdır diyemiyorum.  Düşün düşün sonunda nedenini buldum!

Hygge.

25 Kasım 2017 Cumartesi

Çocuklar

İlker'siz bir haftayı sağ salim bitirdik. Arca da hayret etti, "atlattık vallaha" dedi. Artık benimle baş başa hayatın ne tür bir cehennem olacağından endişelendiyse... Gerçi ben de çok rahat değildim.

Arca'yı okula erken bırakıp, birkaç saat fazla okulda kalacağını anlatmak kolay değil. Anlamadığından değil, istemediğinden. İlk gün okul yolunda yürürken epey sızlandı. Hatta okul sonrası için ipadi bırakmamı istedi. Okulda ekran tamamen yasak. Okul müdürü, sıkılmayacağını garanti etti, dediği gibi de oldu. Zira okuldan sonra ödevlerini yapmışlar ve bahçede oynamışlar. Sonra ikindi kahvaltılarını yapıp anaokulunun oyuncaklı bölümünde vakit geçirmişler. Her yaştan onlarca çocuk olunca Arca'nın tabiriyle "korktuğu kadar korkunç" geçmemiş.

22 Kasım 2017 Çarşamba

En sevdiğim mevsimdi sarı sonbahar

İstanbul'un en sevdiğim mevsimi sonbahar. Yok bana hiç kimse baharda açan erguvanlardan bahsetmesin. Büyükşehir belediyesi otobüsleri erguvana boyadı beridir, sevmem baharı, onların olsun! Zaten İstanbul'un gri kışı ile yapış yazından kimsenin hazzetmediğinden eminim.

20 Kasım 2017 Pazartesi

Ben?

Ben bizimkiler Belçika'ya ayak bastığından beri, pişmiş kelle gibi sırıtıyorum. İşteki arkadaşlara adağım vardı, baklava. İlker gelirken getirdi. "Vize sorunu aşıldı, tekrar bir aradayız kutlaması yapıyoruz" diyerek bir öğleden sonra herkesi mutfağa davet ettiğimde, bilmeyenler de öğrenmiş oldu. Hala birileri nasıl gidiyor diye sorduğunda, gözlerim parlayarak cevap veriyorum: İyi gidiyor, çünkü ailem yanımda.

Bu kadar.

19 Kasım 2017 Pazar

Biz

Az önce muhteremi İzmir'e yolcu ettik. Adam daha köşeyi dönmeden Arca özlediğini söylüyordu. Beni de özlüyor muydun allahsız! Özlüyormuş özellikle ilk hafta çok özlüyormuş sonra alışıyormuş. Bak dedim fazla da özlemeden bir hafta sonra gelecek işte. En azından biliyoruz, ne zaman gidecek ne zaman gelecek...

12 Kasım 2017 Pazar

Faydalı bilgiler kılavuzu

Muhtemelen okuyanların büyük kısmının umurunda olmayacaktır ama gerek neşeli anlatımım, gerekse bunca yılın hatırı, yazının okunur kılınacağına dair umutları canlı tutuyor.

Olur da Belçika'ya gelelim derseniz, ya da yerleşme planlarınız varsa, yazıyı okuyunuz, hatta çıktısını alıp çerçeveletiniz. Evet çok iddialıyım! Geldiğimden beri şahane insanlardan şahane tavsiyeler aldım, deneyimledim, bir influencer olmasam da vatandaşa hizmet amacıylan paylaşıyorum (günün çorbası - hizmette sınır tanımayan muhteşem blog... internet sağlayıcınızdan ısrarla isteyiniz!)

3 Kasım 2017 Cuma

Deniz

Geç oldu. Aslında yatsam uyurum ama muhteremle içtiğimiz akşam kahvesinin damarlarımda dolaştığının farkındayım. Hem zaten çamaşırın asılması lazım. Evde herkes uyuyor. Bu demek oluyor ki, kendimle baş başa kalabileceğim biraz zamanım var. Kitap okuyabilirim, dizi izleyebilirim beklerken, ne yapacağıma karar vermeye çalışırken sosyal medyada gezinmeye başladım. Deniz'in seyahatinden fotoğraflara denk geldim. Evet kararımı vermiştim, iki hafta önce yazmayı düşündüğüm yazıyı yazacaktım.

Deniz, Zeynep ve Yeliz.
soldan sağa: Zeynep, Deniz, Yeliz
Lise sıralarındaki arkadaşlıkları üniversitede mesafelere bölünmüş (İzmir, İstanbul, Bursa) ama mektuplarla hep birbirine bağlanmış (allah kahretsin yaşımız çıkacak:P) üç arkadaş.

30 Ekim 2017 Pazartesi

Belçika'da oturma izni nasıl alınır?

İlker ve Arca geleli iki haftadan, eşyalar eve taşınalı bir haftadan biraz fazla oldu. Son paketleri az önce açtım ve çeyizlik porselenlerimi de konsola yerleştirdim. Resmi olarak yerleştiğimizi duyurabilirim.

Yuvayı dişi kuş yapar lafı hikaye. İlker, iki aydır otel odasından başka bir şeye benzemeyen dört duvarı yuva haline getirdi. Perdelerimiz var! Gerçi kolay olmadı, buranın kornişleri bizi epey uğraştırdı. Muhterem, Evrim'den aldığımız tavsiye üzerine Türk Mahallesine bile gitti. Gerçekten her şey Türkmüş :) Muhabbetler de...

Perdeci: Abi nerde oturuyorsunuz, biz getirelim?
İlker: Uccle'da.
Perdeci: a niye ki? Orada hiç Türk yaşamaz, n'aptın abi ya? Buradan ev bulsaydınız keşke!

19 Ekim 2017 Perşembe

Tespitlere gel

Geliyorum. Madem geldik, yerleştik (yok aslında henüz yerleşemedik), biraz tespit biraz gözlem az buçuk ortaya karışık geyik yapabiliriz :)

Belçika D tipi çalışma ve aile birleşimi vizesi nasıl alınır?

Yeni yazı yayınladığıma göre vize konusunu kapattığımızı anlamışsınızdır. Fakat ne çektiniz benden:) Ama çile bitmedi. Son bir yazı ile başımıza gelen türlü belalarla kafanızı son bir defa daha şişireceğim. Hazır mıyız?

Hepimiz bir şekilde çalışıyoruz ekmeğimizi kazanıyoruz. İşini sevebilirsin, sevmeyebilirsin fakat yaptığın işe saygı göstermek zorundasın. Özellikle de yaptığın iş insanların hayatlarını etkiliyorsa, mesela öğretmensen, doktorsan... Ya da bir vize başvuru merkezinde memursan...

14 Ekim 2017 Cumartesi

Mutluluk yadırganır mı?

Geldiler.

Bense uyuyamadım, benim o yer döşeğine üçümüz sığıştık, pazartesiye kadar böyle. Horultu orkestrası uykumu kaçırdı, üstelik Arca iyice yayıldı, en son yerde uyumaya debeleniyordum. Aman, dedim, kalk bari, depresyondan bütün hafta sonu uyuduğun günlere say.

Bu gece de mutluluğu yadırgasın bünye, n'apalım :)

28 Eylül 2017 Perşembe

Kapatiyoruz

Ablam nazara inanir ve dikkat eder. Bir gun bana "insanlarin pozitif enerjisini uzerinde hissetmen guzel ama nazarin nereden gelecegi belli olmaz (uzerinden cok zaman gecti tam kelimeleriyle olmayabilir) cok aciksin", demisti. Allah biliyor ya onemsememistim, cunku…

Sebebi cok.

Oncelikle nazarin kotuden geldigine, burayi okuyanlarin kotu olamayacagina inanmak istiyordum.

Hem sonra nazar edecek ne var ki, neyim var ki? kimsenin gozune hicbir seyi sokmuyorum ki? Allah askina neyi sokacagim zaten? Ailemden ayri kalmami mi? Gunduzleri bir sekilde calisip oyalanip aksamlari ve hafta sonlari bos evin duvarlarina bakip aglamami mi? Ailemin artik sabrinin tukendigini mi? Oglumun ha bugun ha yarin bu vize cikar diye dusundugumuzden okula gidememesini mi? Sikintidan birkac ayda sekiz kilo almasini ve ruh sagligindan oldugu kadar fiziksel sagligindan da endiselendigimi mi? Bu yurtdisina gitme pardon gidememe isinin ‘benim sayemde’ olmaktan cikip ‘benim yuzumden’ cekilen rezillige donusmesini mi? Iki ayri ulkede iki ayri evimizde birer masa dorder sandalye ile birer dosekten ibaret sefilligimizi mi sokayim? Giren bana girmis, gerisine cigdem citleyip izlemek dusuyor. Ekranin ote tarafindan bakinca kuyrugu dik tutuyor gibi mi gorunuyorum? Yok vallahi tam tersi hic normal degilim.

Hadi ablamin lafini onemsemedim de onceki yaziya gelen yorumlara ne demeli? Hem de en sevdigim arkadaslardan (burayi her zaman okuyanlari arkadaslardan ayirmadigim icin…)

Olabilir mi? Bu kadar negatiflik bu kadar kotuye gidis… gercekten hepsi nazara baglanabilir mi? Ailemin ve beni sevenlerin dualarinin hic mi faydasi yok?

Yine “yok canim” diyecektim ki, tum evraklari tamamlamamiza ragmen, karar icin gun sayip bir hafta oldu, nerede kaldi bizim karar diye sorguladigimda, daha bugun “aylar” telaffuz edildigine gore… Gercekten nazar diye bir sey olabilir mi?

Olsun olmasin. Artik hicbir seyi riske atacak sabrim kalmadi. Madem boyle negatif bir sey olusturuyorum burada, daha da tek kelime yazmam!  

Ailem yanima gelesiye kadar bu da burada onlem olarak dursun. Hadi bana eyvallah!


nazar boncuğu resmi ile ilgili görsel sonucu

26 Eylül 2017 Salı

22 Eylül 2017 Cuma

And the Oscar goes to...

Bendeniz!

Bugün insan kaynakları, şahsım ve vizeyi takip eden danışman firma yetkilisi arasındaki telekonferans toplantısında ortaya koyduğum kan, şiddet, gözyaşı içerikli, Merlyn Streep'e taş çıkaran ultra şahane performansım, otoriteleri ziyadesiyle şaşırtacak nitelikteydi. Oyunculuk piyasasında pek ala geç kalmış bir keşif olarak nitelendirilebilirim!

Nicedir danışman firmanın bizim dosyayı takipte zayıf kaldığını sezmekteydim. Öyle ki, Ankara'daki konsolosluğa ben ulaşıyorum, koskoca firma Belçikalardan ulaşamıyor. Adama sormazlar mı kardeşim sen konsolosluğa ulaşamıyorsun memleketinin bakanlığına nasıl söz geçireceksin? Nitekim geçiremiyordu zaten. Bir evrak veriyorum, bir tercüme, bir mail o kadar.

17 Eylül 2017 Pazar

görüntümle tezat gerçekliğim

On üç yaşımın yazıydı, çok iyi hatırlıyorum çünkü bütün bir gece boyunca sohbet ettiğim ablamın arkadaşı (kızın adını hatırlamıyorum şimdi) yaşımı öğrendiğinde çok şaşırmıştı. Hemen her kız çocuğu gibi çabuk büyümüştüm ve yaşımdan büyük gösteriyordum ama sebep sadece bu değildi. Kendi yaşıtlarımı çocukça bulduğum için ablamın arkadaş grubuna sızmaya çalışıyordum. Bu konuda da oldukça başarılıydım. Neden? Çünkü bütün çocukluğum benden büyük kuzenlerin sohbetlerine katılmakla, okuduklarına ve walkmanden dinlediklerine yancı olmakla geçmişti. O kız da beni on yedi yaşında sanmıştı, on yedi yaşında gibi davrandığıma ve göründüğüme göre ne bekliyordum ki? Gayet normal.

11 Eylül 2017 Pazartesi

Yağmur ve sonrası

Ağaçları, ormanı sevdiğimi fark ettiğimde sanırım ilkokuldaydım. O yıllar ilkbahar aylarına denk gelen bayram tatillerinde, annemler bizi İstanbul, Çanakkale, Bolu, Bursa, Ankara gibi başka şehirlere götürürlerdi. Bolu'daki ormanların beni müthiş etkilediğini hatırlıyorum. Hiç o kadar yüksek ağaçları, o kadar farklı tonda yeşili bir arada görmemiştim.

İzmir dünyanın en güzel şehri olabilir - ki bence öyle - yazık ki pek yeşil değildir. Kültürpark'tan başka (şimdi bir de Kent ormanı var), ağaçların altında yürüyebileceğiniz yolları yoktur. Üniversite için İstanbul'a gittiğimde, küçük kampüsümüzün sayılı ağaçlarının ve komşumuz Gezi Parkı'nın bana orman gibi gelmesinin sebebi bu olsa gerek. 

kısa #19

En sıkıldığım zamanlarda beni yoklamayı başaran bir arkadaşım var, Elvan. Nasıl yapıyor anlamıyorum, en kaybolduğum, en kendimi kötü hissettiğim anda bir mesaj atıveriyor, "nerelerdesin, kayıp mısın" deyiveriyor. Telepati, belki?

Bugün yine kendimi bok gibi hissettiğim bir anda mesaj attı, arayayım mı dedim, konuştuk. Daha doğrusu ben anlattım. O dinledi. Bazen sadece söylediklerinizin dinlenmesini istersiniz. Bu, ağlamak gibi. Çözümün o anda o kişi tarafından sana sunulmayacağını bilmene rağmen içini akıtmak.

9 Eylül 2017 Cumartesi

sıkıldım

Yağmurlu ve yalnız bir Brüksel sabahında yapılacak en iyi şey yazmak. Bir de kahve içmek.

Maille, sosyal medya, whatsapp ve çağımızın her iletişim kanalından bu fakire ulaşıp "Bacım iyi misin? Niye yazmıyorsun? Ah yoksa sizinkiler geldi de çok mu meşgulsünüz ay hadi inşallah..." şeklinde meraklarını ileten, alakalarını, iyi dileklerini üzerimden eksik etmeyen dostlar olmasa, bizimkilerin vizesi çıkasıya kadar tek satır yazmamaya karar vermiştim. Neden?

Çünkü kelimenin tam anlamıyla SIKILDIM.

27 Ağustos 2017 Pazar

Kurgu bebek ıspanak salatası

Bütün gün karpuz gibiydim. Mutfak sandalyelerinden sonra oturulabilecek tek yerde yani Arca'nın şiltesinde bir o yana bir bu yana devrildim. Kahvaltıdan sonra biraz yatakta okuyayım dedim uyuyakalmışım. Aslında pazar günü için bütün hedefim buydu. Haftalık yemeklerimi pişirecek, evi biraz düzenleyecek ve bol bol dinlenecektim. Ama cep telefonunun interneti bitince dışarı çıkmak zorunda kaldım. Tabii ki dükkan kapalı, ne sanıyordum ki?

Cumartesi

Biri benim önümden şu M&M's denen hastalığı alabilir mi? Çikolatadan genzim yandı hala yiyorum. Markete aç karnına gidip böyle zararlıları aile boyu almak çok yanlış.

Bütün hafta köpekler gibi çalıştığım için hiç markete uğrayamamıştım, haftalık alışveriş bugüne kaldı.

Allah biliyor ya harbi çok çalıştım. İki sebebi var, hem benim gibi Türkiye'den gelenlerden farklı olarak bizim şirketin Türkiye fabrikasından gelmediğim, dolayısıyla 1-0 geriden başladığım için hiçbir şey bilmiyorum ve öğrenmem gerek, hem de geçtiğimiz iki hafta evdi, vizeydi tatildi derken işlere konsantre olamadım, bir şekilde bir ucundan tutmam lazım.