Bunu nerede okuduğumu hatırlamıyorum, benim gibi uzaklardan, uzaklarda yaşayanlara yazılmış olmalı.
Sarılıyorum, beni şu anda bir yerlerden okuyan herkese...
Bunu nerede okuduğumu hatırlamıyorum, benim gibi uzaklardan, uzaklarda yaşayanlara yazılmış olmalı.
Sarılıyorum, beni şu anda bir yerlerden okuyan herkese...
Önce ne yaptığımdan bahsedeyim. Instagram takipçileri bu ara gıdadan yana hafif takıldığımı fark etmişlerdir. Her gün nasıl hafif bir öğün hazırladığımın fotoğrafını çekip saklıyorum ki, önümüzdeki yıllara bir tür silkinme olsun. Yine muhteremin enfes yemekleri ile kendimden geçerken , yüzüme bir tokat gibi insin çabalarım!
Uzatmaya gerek yok, hafif besleniyorum. Activia, Kefir, mevsim salata, bakliyatlı ve de kinoalı salatalar tüketiyorum. Bazı bazı tencere yemekleri ve de et yeşil salata. Bu kadar. Ha bir de henüz bırakamadığım şarabım var, üzerinize afiyet. Diyette şarap ekmek yerine geçer derler ya, ekmeği kestiğime göre içebilirim gibi geliyor. Ben birayı bırakmışım, bir kadeh şarabım da olmasın mı?
Muhterem olmasın diyor, yuh diyor, sen de diyet mi yapıyorsun diyor. Hayır diyorum ben hafif besleniyorum. Rakı meze mi yapıyorum allahsız, bir kadeh şarap içiyorum...Ben bu muhtereme bu konuda çok pis gıcık oluyorum. Zira çok hızlı kilo veriyor, neden adamda tek promil alkol yok!
Çok değil 30 dk
Sabahları uyanınca Leslie ile egzersiz yapıyoruz. Fazla kalori yakmıyorum dolayısıyla tartıdaki rakamlara ciddi bir etkisi olduğunu da düşünmüyorum.
Hayatımın bu aşamasında niyetim kalori yapmaktan ziyade sürdürülebilirlik.
On iki günlük Noel tatili bugün itibariyle nihayete eriyor.
Diğer tüm Noel tatillerinden farklı olarak bu tatilin tamamını evde geçirdim. Birkaç yazı önce bahsettiğim gibi bir serkeşlik, aymazlık, özensizlik ve de plansızlık içinde. O kadar ki, bir aileden ziyade muhterem ve yer cücesi ile ev arkadaşı gibiydik.
"Kahvaltı isteyen?"
"..."
"iyi ben bir kahve içeceğim."
Pek çok sabahımız böyle geçti diyebilirim. Diğer iki oğlan kah birlikte kah online arkadaşlarıyla futbol ve şiddet temalı oyunlar oynarlarken amaçsızca ilk birkaç günümü tükettim. Sonra yeni yılı beklemeden diyete girdim. Sonra diyetten çıkar gibi oldum, sonra tekrar girdim.
Sosyal medyada boğuldum, sıkıldım.
Çok basit şimdi anladım mesela, unutkanlık : Ben ne yazacaktım bu konuyla ilgili :)))
Egzersize bakış açısının değişmesinden. Evvelden sadece kilo vermek, form tutmak, hadi bilemedin bel sırt ağrılarını geçirmek için yapılan egzersizler için, yaşlandıysan artık daha geçerli bir sebebin var: Sağlık! Önce sağlık. Kalp sağlığından tut da iyi uykuya, hatta strese eklem ağrılarına birebir! Evet kilo da verirsen, yanına kar artık. Yoksa önceliğin değil. Egzersiz şekilleri bile değişiyor. Bak ben mesela bu yazıyı bitireyim, günün egzersizi olarak yoga yapacağım.
Başladım ve bitirdim bile... demeyeceğim. Hayır. Pazartesi başlayıp pazartesi biten diyet lanetine karşı dik durdum. Bütün gün yaramaz hiç bir şey yemedim (ızgara patlıcan, activia, karides salatası o kadar), ekmek bile yemedim.
Bir şey yememek için de kendimi ev işine verdim. Ütü, çamaşır, yemek... Ve de suya verdim, bira içmekten yırtan böbreklerim 3,5 lt suya nasıl dayanacak hiç bilmiyorum. Evet 3,5 lt fazla belki ama ben zaten 2 lt içerim ki, diyetteysek artırmak lazım gelir diye düşündüm. İyi mi ediyorum bilmiyorum, bildiğim tek şey önümüzdeki 66 gün boyunca tuvalette epey vakit geçireceğim.
Neden mi 66 gün? Bir yerde okumuştum, insanların bir şeyi alışkanlık haline getirmeleri için düzenli olarak 66 gün boyunca yapmaları gerekirmiş. 21 gündü o, evet ben de öyle hatırlıyorum ama bu galiba yeni bir araştırma. Neyse işte, 66 iyidir, neticede 21 günde 6 kilo verebileceğimi sanmıyorum.
66 günde 6 kilo ! Ne challenge ama!
Bu Notlar uygulamamda bir klasör.
“Bu yıl listeler yapmayacağım” dediğimin üzerinden sadece 3 gün geçti. Ve işte buradayız. “Korkunun ecele faydası yok” dedim, kantara çıktım ve +5 kilo gerçeği ile yüzleştim, ve bilin bakalım ne yaptım? Evet liste-LER:))
Çünkü ben kriz anlarında liste yaparım, ne yani panik yapmaktan iyidir!
Seneler seneler evvel bir anımı bu sayfalarda paylaşmıştım, hani yağmurlu bir günde bir soyunma odasında... diye başlayan? Peki tamam linki veriyorum, ama okuyunca küfretmek yok :) Okuyun ama sonra gelin buraya, anlatacaklarım var. Ayol kırkımdan sonra yeni keşiflerin arifesindeyim, beni yalnız bırakmayın bacım. Size ihtiyacım var!
Benim tüm hayatım boyunca asla sporla ilgim alakam olmadığını anlatan bu yazıyı şimdi ben de sekiz sene sonra okuyunca fark ettim. Ne kadar başka bir pencereden bakıyormuşum meğer.
Hem iş hem de kişisel hayatımda her konuda plan yapmak kadar bana enerji veren bir şey yok. Planlar, listeler, yapılacaklar, ne zaman nasıl nerde... inanır mısın hafta sonları bile yapılacaklar listelerim var benim. O kadar çok seviyorum ki plan yapmayı, çoğu zaman en ince ayrıntısına kadar planlamaktan aksiyona geçecek enerjim kalmıyor:))
Kendilerini oyunculukta ispatlamış kadınların bu tür filmlerdeki abartılı üzüntü/ kahrolma sahnelerini bir tek ben mi itici buluyorum?
Cuma akşamı dijital yoğunluğum zirve yaptı.
Akşam 18:00-19:00 arası şirketin virtual christmas partisi vardı, sonra kitap kulübü.
Parti buranın tanınan bir sunucusunun moderatörlüğünde İşçi CEO müdür ayrımı yapmaksızın sohbetlerle, tombalayla geleneksel “ugly christmas sweater” temalı fotoğraflarla geçti. En sonunda Japon President’ın merry christmas mesajıyla son buldu. Buraya kadar departmanın whatsapp grubundan şakalaştık, fotolar gitti geldi filan... tabii ki her yıl otel resepsiyonundaki danslı sarhoşlu sonrası da pek dedikodulu partilere benzemiyordu ama zaten bu şartlar altında beklentimiz de yoktu. Lakin işin acıklı tarafı, parti sonundaki DJ idi. Tek başına çalan DJ ve parti havasında yalnız evlerinden gönüllü ve de görüntülü bağlanan iş arkadaşlarımızdı.
Acıklıydı...
Evet kollarımı öptüm bugün
Çok iyi geldi
Çocukluğumda daha sık yapardım
Kendimi daha mı çok severdim çocukken?
Galiba...
Arca’ya “seni çok seviyorum” dediğimde, “sevmekte haklısın bence ben çok sevilesi bir çocuğum” diyor, “ben de beni çok seviyorum” diye ekliyor. Dünyada en çok kendisini seviyormuş, ne diyebilirim, o kadar doğru yoldasın ki!
Dizilerden filmlerden!
Üniversiteye giden yeğenin Friends için vintage sempatisi duyuyordur mesela! Evet Friends kült olmuştur hatta “homofobik esprileri” bile “o yıllarda öyleydi” diye tolore ediliyordur.
İzlediğin bir film için “geçenlerde” yerine 10-20 yıl önce gibi zaman zarfları kullanmaktasındır!
Bir Cumartesi gününden tüm beklentilerini karşılaşmış bir kadın olarak #ulukoltuknazmiye ‘den bildiriyorum: sabahtan itibaren kendimle vakit geçirdim, işlerimi hallettim, spor yaptım, haftalık saç vücut bakımlarımı uyguladım, muhteremle yemek hazırladık, mis gibi yedik... ve nihayet mumlarımı tütsümü yaktım, yemekten kalan şarabımı yamacıma aldım, demleniyorum.
Şimdiden numara koydum zira dumur diyalog serisine bağlarız kanımca.
Eyvah ki ne eyvah büyüyor.
Ama zihinsel değil mental desen hiç değil, sadece fiziksel.
İki gün evde kalmayı özgürlüğe kısıtlama olarak görülmesini “bizi evlere kapattılar” yakınmasını, çok pardon ama şımarıklık olarak görüyorum.
Etkileştikçe bulaşma hızı inanılmaz artan bir virüsle karşı karşıyayız, otur evinde iki gün, nedir yani?
Asıl sorulması gereken, neden iki gün? Neden adamakıllı bir yasak düzenlemesi yok? Neden AVMler açık ve neden okullar kapalı? Neden lokantalar açık neden işyerleri açık? İnsanlar ofislere gidiyor? Neden ilk fedakarlık eğitimden yapılıyor ama avmler açık? Avm patronları sendikası var da daha mı iyi çalışıyor?
14 kasım
Bir cumartesi sabahı, evde, yalnızım. Taze demlenmiş kahvemi, sırtıma da televizyon battaniyesi dedikleri şalımsı örtüyü aldım, balkona çıktım, zira güneş karşı binanın arkasından bulutların arasından çıktı çıkacak...
Yüzünü sayılı gün gösterdiğinden midir bilinmez, buranın güneşinin kıymeti bir başka. İyi geliyor bana, “bana iyi gelenler” listesine eklemeli.
Haftanın ortasında bir gün tatil olmasına rağmen ya da belki tam da bu sebepten çok yoğun bir haftaydı. Bunda benim pazar ve herkesin tatil yaptığı çarşamba günü çalışmamın, salı da fazla mesai yapmamın etkisi oldu, biliyorum.
Ben zaten çok biliyorum, çok didikliyorum çok analizliyorum. Özellikle de kendimi. Bir sal yahu! Yok. Haftalık kişisel değerlendirme görüşmeleri - ki bu da benim kendi başıma açtığım bir salaklık! - müdürümün benimle ilgili gelişme noktalarını yorumlamasından ziyade benim kendimi masaya yatırıp neşterle kafa göz dalınan bir ameliyata dönüşüyor. Ve beni ziyadesiyle yıpratıyor.
Balkonda kahve içerken ve doğal olarak götüm donarken bunları düşünüyordum, sürekli ama sürekli düşünmekten yoruldum.
Bi sal ya bi sal!
Şiştim
Bilmiyorum bir şey var bir şey sıkıyor beni.
Derken İlker yüzündeki şiddetli ağrı ile sinüzit teşhisi konmayı umarak gittiği doktordan MR talebi ve abuk sabuk bir dolu başka teşhis ihtimali ile geri döndü.
Ve tüm analizler tüm o şımarık kişisel çözümlemeler gözümde çöpten klişelere dönüştü.
Sağlık işte sağlık ötesi yok, berisi yok. Bu kadar. Şimdi sadece kalbim sızlıyor, acı gibi sızım sızım sızlıyor.
Diye yazmıştım.
Dünün günlüğü işte buydu...
Öğleden sonraydı.
Depresyonun eşiğindeyken hep yaptığımı yaptım ve uyudum, çok değil yarım saat sonra arkadaşımla konuştum ve sonra ellerinde mangalda pişmiş balıklarıyla ve de rakılarıyla arkadaşlarımız geldi. Ve biraz daha iyi hissettim, biraz koptum gündemimden...
Demiştim...
Akşam çöktü mü, yemek hazırlama telaşının içinde, iki arada bir derede porselen demlikte çay demlerim. Hani akşam yemeği yenir, mutfak toplanır, sarı bez yıkanıp lavabonun kenarına bırakılır ya... tam o vakit, ben pijamalarımı giyer, sırtıma sabahlığımı geçiririm.