9 Eylül 2008 Salı

Canlarımla İstanbulda

Geçen hafta bir akşam, hani deli gibi şimşeklerin çaktığı sabahın akşamı, Gizem ve Rana ile buluştuk. Kordonda Pepe Rosso diye bir café'de yemek yedik. Bira patates Kordon konseptinden çok farklı bir yer. Daha çok Reci's tarzı. Yemekler çok iç açıcı değildi ama tatlılar süperdi. Tabii ki benim düdükcandan, ona isim bulmalardan, burçlardan, yaz tatilinde yaptıklarımızdan, kitaplardan sohbetler ettik. Erken buluştuk diye erken dönerim diyordum, nerdeyse 11 olmuş geldiğimde. Dönüş yolunda Gizemle bir konuda hemfikirdik: Bu facebook olmasa birbirimizi bulmamız mümkün olmayacaktı, yıllar sonra tekrar birbirimizi tanıma fırsatımız oldu ve de paylaşma...
Sonra deli gibi perşembe-cuma günleri gireceğim toplantıların yapacağım sunuşların hazırlığı ile geçti.
Bu defa İstanbul seyahati haftasonuna gelince, İlkeri de kafaladım, benim millerden ona da beleş bilet aldık, doğru İstanbul. Elvancığım benim için cumartesi olan Antalya biletini pazartesiye atmasıyla sulu gözlülüğüm tuttu yine. Zaten ota boka ağlar oldum. En kötüsü ütü yaparken seyrettiğim Beauty and the Geek programında elenen Geek'in partneri için "onu kardeşim gibi sevdim" demesiydi. Böyle saçma birşeye ancak hamileler ağlar!!!
Perşembe çok yoğundu ve Elvanın şirkette servisi beklerken sohbete dalıp kaçırmamız başımıza son yıllarda gelen en anlamsız hadiseydi. Akşam evde İlkerle buluştuk, deliler gibi hamburger yedik, üstüne de dondurma!!! Antiparantez sadece 2 haftada 1,5 kilo almışım, bugün nasıl oldu diye kendi kendime soruyordum, şimdi yazarken farkettim, hamburger menü+dondurma üstüne de uyursan çok normal!!!
Hayatımda Cuma kadar korkunç başka bir gün yaşamadım. Etkisi pazartesi de dahil 3 gün üzerimdeydi. Sabah 9 da ilk toplantıya girdim, 2 saat kadar sürdü, diğer firma 2 de gelecek dinleneceğim diye sevinirken, erken geleceklerini söylediler, hemen diğer toplantıya girdik ve nerdeyse 3 te bitti. Hamileliğim süresince hiç bu kadar uzun süre aç kalmamıştım. İki toplantının değerlendirmesi diğer bir toplantı halinde öğle yemeğinde yapıldı. Sonra aramızda tekrar toplandık, değerlendirmeler devam etti. Son olarak bir projenin maliyetleri konusunu konuşmak üzere başka bir toplantıya girdik. Bu arada Elvan benden ses çıkmayınca merak edip bizim şirketi aramış:)Son toplantının yarısında arkadaşımın servisine yetişeceğim diye resmen kaçtım. Feci bir trafik ama akşam kızların geri kalanı ile buluşacağız yani yorulmak yok!!!
Kısaca, İTÜ Makina Fakültesinin içinde Vakfın bir kız yurdu vardır. Fakülteye girdiğim yıl benim gibi makinacı Elvanla tanıştık aynı odaya düştük, Tuba ile Gülayşe başkaları ile oda arkadaşıydı, bu ikisi aynı zamanda İlkerin sınıf arkadaşı olurlar. Sonraları kader bizi aynı odada birleştirdi, şimdi 12 senelik harika bir dostluğumuz var. Cuma günü İlkeri kendi arkadaşlarına gönderdik, biz Bebekte Kitchette'de buluştuk. Bebek'in ortasında bir vaha gibi, saatlerce oturduk hiç sesleri çıkmadı. Ama oraya gelenler Reina'ya gider gibi giyinmiş, gözlerimizi alamadık:) 11 buçuk gibi ayrılırken hala sıra bekleyenler vardı. Ramazan Bebek camiasına hak getire. Neler konuşulmadı ki? Gülayşenin verdiği kilolar, Tubanın 1 buçuk yıllık Londra macerası, Elvanın işyeri, benim Düdükcan, İzmirdeki yeni hayatımız... Yeni gelişme Elvan İzmirde de iş arayabilir yani buraya taşınabilir, ne harika bir rüya birkaç yıl aradan sonra yine dipdibe. Elvan bu atağı ile düdükcanın en sevdiği teyzesi olmaya aday, Tuba "cool teyze" imajını Baby GAP'ten bir koli cici ile pekiştirmeyi seçti. Gülayşe ben ne yapacağım derdine düşmüşken "en güzel teyzesi" olma kararı ile geceyi kurtardı. Ama düdükcanın ilk hediyesi Bebek günlüğü ile Elvan olaya noktayı koydu. Günün galibi o!! Acayip sevimli birşey. En arkasında küçük bir kutu var, oraya sevdiği bir oyuncağını, patiğini koyabilirsin ve düdükcan büyüdüğünde bu günlüğü okuyabilir.
İlkerin İstanbula gelmesinin en önemli sebebi yeme içmeydi. Sabahtan Beyaz Fırına gidilecek, öğleden sonra Kırıntıda T-bone steak yenecek. Sonra başka birgün mutlaka House Cafede naneli limonata içilecek. Hepsi yapıldı. İstinye Park'a gittik, en üstteki arabaları görünce dibimiz düştü, o kadar Porche'yi bir arada görmemiştik.

Bonustaki puanlarla sonunda D&R dan Hamilelikte Yoga DVD sini aldım. Geçen randevuda doktor egzersiz için 1 ay daha beklememi istemişti o sebepten henüz başlamadım ama DVD yi baştan sona izledim. İyi bir çalışmaya benziyor, hem blogger arkadaşım Yeşim de önermişti. Haftaya doktor kontrolünden sonra başlıyorum.
Bir İstanbul haftasonu böyle geçti, ne güzeldi, İstabulu çok özlemiyorum da arkadaşlardan ayrı olmak koyuyor. Elvan tek çocuk, bir ara biz kardeş gibi mi olduk diyordu, bilmiyor kardeşliği çünkü. Dedim ki bizimki çok başka birşey, kardeşlikten de öte. Kardeşini seçemezsin, normalde anlaşamayacağın biri bile olsa kardeşin ya koşulsuz seversin. Ama dostluk öyle değil, sen seçiyorsun, çocuk gibi işliyorsun, şekil veriyorsun ilişkine, daha fazla emek, daha farklı bir duygu. Ne kadar uzak kalsan da, bir araya geldiğin gün sanki son görüşün dünmüş gibi kaldığın yerden devam ediyorsun.

6 yorum:

zero dedi ki...

Ya şimdi iyi hoş da Yelizcim, tamam sen hamilesin diye ağlıyorsun her şeye, peki ben neden bu kadar sulugöz oldum? Hamilelik şıkkını kafadan eleyince aklıma inandırıcı pek de bir şey gelmiyor ve ne zaman geçecek bu aşırı hassas halim die bekliyorum:)

Anladığım kadarıyla çok keyifli bir İstanbul seyahati olmuş. Ben de izmiri ve ordaki arkadaşlarımı çok özledim. Bu sene de bana Ege yolları pek görünmüyor ne yazık ki.

Masumiyet Müzesi ile ilgili sorduğuna gelince... Orhan Pamuk okumaya Yeni Hayat, Beyaz Kale, Kara Kitap gibi kitaplarla başlayanlar genelde bir süre hep uzak durmayı seçiyorlar kendisinden. Zamanında benim de başıma gelmişti. Üniversitedeyken Beyaz Kale idi ilk okumaya çalıştığım kitap. Günlerce elimde sürünmüştü. Sonra birkaç yıl yanına bile yaklaşmadım O.P kitaplarının. Ama zamanla hepsini okuduktan sonra şunu anladım ki, o kadar farklı dil ve üsluplarda yazan bir yazar ki, önyargıyla ben Orhan Pamuk sevmiyorum demek doğru değil bence. Çünkü örneğin Kar ve Yeni Hayat, ya da Cevdet Bey ve Oğulları ile Benim Adım Kırmızı birbirinden çok çok farklı kitaplar. Orhan Pamuk ismini kapasan, aynı adam yazmış demezsin. Masumiyet Müzesi'nin de üslubu tıpkı Kar, Cevdet Bey ve Oğulları'nda olduğu gibi sürükleyici. Konu olarak da, gittikçe ilginç bir hal alan tutkulu bir aşkı anlatıyor. Bence en azından herkes için incelenmeye değer bir kitap:)

Mon Petit Chou dedi ki...

merhaba İstanbul seyahatinin güzel geçmesine çok sevindim. oldum olası bu şehri sevemedim gitti.
şu anda senin gibi hamile olmayı çok istedim nedense. acaba buna neden bir türlü peşimi bırakmayan kızım, uykusuzluk, yorgunluk ve baş donmeleri olabilir mi? ben derim ki her anını doya doya yaşa.

yeliz dedi ki...

sevgili zeren,
sende bir izmirlilik olduğunu anlamıştım zaten:) yani kan mı çekti bilmiyorum:) Orhan pamuku galiba sondan başlayacağım ve tavsiyen üzerine Masumiyet müzesini deneyeceğim. umarım Orhan Pamuk bu defa beni pamuklara sarmalar sarar da barışırız.
tatlı durunun annesi,
ben de senin bloğunu okuyunca bir an önce benimki de doğsun diye sabırsızlanıyorum. Bu yola girince her dönemin ayrı bir keyfi, sıkıntısı oluyor galiba. Ben İstanbula 10 yılımı verdim, çok güzel yıllardı ama şimdi dönüp baktığımda şehir olarak değil de insanlarını özlediğimi farkediyorum demek ki şehirden çok oradaki anılarımı özlüyorum.

huysuz dedi ki...

o.p. politik tavrıyla o kadar çok öne çıktı ki, sırf bu bile kendisini sevmemekte etken olabilir valla. okurları için diyorum tabi, zira ben kendisini yeni hayat'ın ilk sayfalarında sonsuza dek terketmiştim zaten :)

bebişin hediyeleri bi harika. bu arada cinsiyet belli değil mi hala?

Yesim dedi ki...

Selam Yeliz,günlüğünüz çok güzelmiş. Ben de hamile olduğumu öğrendiğimden beri günlük tutuyorum bebeğimize, ileride okusun diye :) Yoga dvd in de hayırlı olsun, ben bu ara maalesef biraz boşladım ama yeniden başlamam gerek, özellikle ayak masajı çok rahatlatıcı deneyince görüceksin :)
Sevgiler,

yeliz dedi ki...

merhaba huysuz,
OP nin politik tavırlarının etken olduğunu ben de düşünüyorum hatta sırf bu sebepten önyargılarımı değiştirebilir miyim diye merak sardım diyebilirim. Bu arada cinsiyeti maalesef belli değil:( hem meraktan çatlıyoruz hem etrafımızda yorumlar yapanlarla kafamızı buluyoruz, haftaya inşallah.
selam yeşim,
bendeki günlük biraz doğduğu andan 1 yaşına kadar olanlar hakkında. Düdükcan artık annesinin hamilelik maceralarını blogtan takip edecek:)