19 Haziran 2017 Pazartesi

Haftanın Menüsü

"Günün çorbası" "Haftanın menüsü"ne dönüşmek üzere. Hani gece vakti uykum da kaçmasa nasıl blogun başına oturacağım da iki satır yazacağım bilmiyorum.

Az önce vize için başvuru formlarımızı doldurduktan ve elindeki telefonla oynayan ve bir türlü yatmayan muhteremi fırçaladıktan sonra uykuya yolladım, ama davulcular sağ olsun, benim uyumama müsaade etmediler. Güzel de çalmıyorlar ki arkadaş. İnsan bir oyun havaları çalar, maksat uyandırmak değil mi, ne var azıcık keyiflensek?

Yok ama küfretmedim, kendime bir papatya çayı koydum, bilgisayarın başına oturdum. Boş gezenin kalfası olmanın böyle rahatlıkları var, üç saat sonra kalkıp işe gideceğim stresi taşımıyorum, oturup "Haftanın Menüsü"nü yazabiliyorum.
Haftanın menüsü derken her güne ayrı bir aktivite ile Arca cücesinin karne günü duygusallığını neşeye dönüştürmeye çalıştık, bütün mesele bu.

Karne günü Doruk'un Arca'ya sarılması bizi bitirdi:(
Mesela geçen cuma sabahı anneanne ve dedesiyle enfes bir kahvaltı ve akabinde evde uzun saatler ipad oynamak ve hatta akşamına kankası Poyraz'ın bizde kalması bizim cücenin aklını iyice dağıttı.


Cumartesi gününün tamamını Poyraz'la evde oyunun dibine vurarak geçirdiler. Benzer eğlence pazar günü de Çeşme'de devam etti. Öyle ki pazartesi akşam üzeri sınıf vedasını bile neredeyse unutmuştu.


Geçtiğimiz aylarda Kanada'ya yerleşen Deniz'le (nam-ı diğer özgür anne) taşınma süreci ile ilgili yazıştığımızda, Ela için okulda veda partisi düzenlediklerinden bahsetmişti. Hep aklımdaydı ama adamakıllı bir organizasyon yapamamıştım, nitekim karne günü de güme gitti. Tam "nasıl yapsam" diye düşünürken sınıf whatsapp grubundan "hadi buluşalım" mesajları geldi. Hemen pazartesi akşam üzeri çay partisine karar verdik, kimse yazlıklara, tatillere dağılmadan. (İzmir'de karnenin akabinde hemen herkes sayfiyeye kaçar, kimseyi bulamazsın, işte belki hafta içi)

Canım çocuklar
 Arca'nın birkaç arkadaşı ancak gelir diye düşünürken bir de baktım sınıfın yarısı! O kadar mutlu oldum ki, benim gevezeliğim bile anlatmaya kifayetli değil. Anaokulundan beri arkadaşı olan Doruk mektup yazmıştı, Burak bir anı defteri almıştı, Kayra İtalya tatilinden hatıralar getirmişti ve tüm sınıf fotoğrafının olduğu bir hatıra t-shirt hazırlamışlardı. Anı defterine bütün çocuklar birkaç cümle yazdılar, Doruk'un mektubunu da yapıştırdık, son olarak da fotoğrafları yapıştıracağız. Defter de, veda da, arkadaşlarıyla saatlerce oynamak da Arca'ya çok iyi geldi. Muhteşem bir gündü. Her yaz tatilinde yinelemek üzere sözleştik.
Veda partisi

Salı gününü evde vize için son belgeleri düzenlemekle geçirdim, oradaki arkadaşlarla whatsapp konuşmaları, nakliye firmasıyla telefon... Sonunda o kadar bastı ki ev, akşam seansına sinemaya kaçmaya karar verdik. Poyraz'a Karayip Korsanları sözümüz vardı, beş dakika içinde çıkıp seansa yetiştik. Çok ama çok eğlendik. Jack Sparrow sen bizim her şeyimizsin! Sinema üzerine yemek, bir de kahve ve alışveriş derken dokuz buçuğu etmişiz.

Çarşamba günü yine benim bilgisayar başı işlerimle geçti ve bu Arca'ya ipad, televizyon gibi beyin mıncıklayıcı aktivitelerin önünü açtı, cücenin canına minnet...

Bu arada evde sürekli birlikte olmanın nimetlerinden de faydalanıyoruz, belirtmeden geçemeyeceğim. Mesela sürekli kucaklaşma, öpüşme, kudurma... ikimize de iyi geldi. Fakat ben bu vize bilmem ne işlerinden epey kafamı yormuş olacağım, o akşam kitap kulübü toplantısına zor attım kendimi. Son zamanların en şahane toplantılarından biriydi, kafamı iyice boşalttım oh...

Perşembe, yer cücesini anneanne ve dede yazlığına götürdük. Ben vize formlarını İlker'le dolduralım, belgeleri son haline getirelim diye cuma dönecektim ama baktım muhterem yoğun, eh bizim keyfimiz de yerinde, hiç yeltenmedim. Arca ile bol bol yüzdük, yürüyüş yaptık ve yeni bir rutin ekledik hayatımıza, öğleden sonra dinlenmeleri. Sabahtan yüzüp, üzerine de öğle yemeğimizi yedikten sonra odamıza çekiliyor, yatakta ben kitap okurken o cüce bulmaca çözüyor veya kitap okuyor, öyle işte... Fakat belirtmeden geçemeyeceğim, ana oğul kış aylarında epey semirmişiz, ne kadar yüzsek yürüsek az... (hatta ben bisiklet bile bindim ama nafile)

 



Cuma ve Cumartesiyi de benzer rutinlerle değerlendirdikten sonra bugün bir abimizin Spil'deki kiraz bahçelerine gittik. Hava yağmurluydu ama biz ayağımızda terlikler kıçımızda şort sırtımızda t-shirt'lerle yağmuru filan takmadık, bahçeye daldık. Arca tahıl ambarına düşmüş fare gibi kendini kaybetti.





Dönüş yolunda muhteremle sohbet ederken aynı şeyi düşünmüş olduğumuza hayret ettik, evet maalesef bu kadar yakınımızdaki bu kadar güzel bir yeri bilmiyorduk, hiç gitmemiştik. Halbuki havası o kadar güzel, o kadar sakin bir yer ki, yirmi yıl evvel üç ay ömür biçilen kanser hastasının hala Spil'de yaşadığını yeni öğrendik. Yaşlılık hayalimiz olan sahil kasabası rotasını, bu dağ köylerine mi çevirsek diye yoklayacak oldum, İlker asla, dedi. Haklıydı biz deniz çocuğuyuz, dağda duramayız.

Şimdi yazarken fark ettim ki, Arca'nın kafasını dağıtmak, duygusallığını biraz olsun neşeye çevirerek hafifletmek için yaptığım onca şey aslında bana da ne kadar iyi geldi. Önce kendimizi mi rehabilite etmeli? Belki:)

3 yorum:

okuyanguzel dedi ki...

Evet eğer yapabilirsem ben de toprak için bir veda partisi yapacağım. Benim ki gitmeden odaların fotoğraflarını çekelim ben evi de özleyeceğim diyor. Beni ağlatıyor. :(

yeliz dedi ki...

Ahucum yap mutlaka. Ben önce arca yanaşmaz sandım. Ama karne günü eve dönüp hüzün çökünce parti fikrine balıklama daldı. Aslında parti de sayılmaz. Bahçeli bir cafede çocuklar oynadı, anneler çay içip sohbet etti, bir de kutlama pastası kestik, o kadar. Arca arkadaşlarına ufak tefek hediyeler aldı. Anı defteri çok iyi bir fikirdi bak, benim aklıma gelmemişti. Arca bayıldı, dönüp dönüp okuyor. Bir akşam üzeri buluşması gibi yaparsanız herkesin çok hoşuna gider. Ben o toprak kuzusunu yerim ya, kıyamam odaların fotoğraflarını düşünmüş, canım ya...

Nil dedi ki...

Son cümle işin sırrı. Kendim mutlu değilsem, çocuklara gerçekten öcü gibi davranıyorum. Ya sizin bu veda yazıları benim hep gözlerimi dolduruyor.