18 Ekim 2020 Pazar

Kitap yorumu: Invisible Women

Cinsiyet eşitsizliğine vurguyu kadınların hayattaki görünmezliği üzerine kurgulayan kitap, kimseyi suçlamıyor, kimseye sen kasıtlı yaptın demiyor ama "bir yerlerde bir veri eksiği var, ve bu veri eksikliği dünya nüfusunun yarısını yok saymanıza neden oluyor, bir silkinin, bir kendinize gelin, boşlukları doldurun mal mısınız oğlum siz! " diyor.

———————————————

Yasaklar öncesi son pandemi partisi gibi oldu ama çok önceden söz verdiğimiz arkadaşlarımızın rakı sofrasına davetliydik dün akşam. Pandeminin hemen öncesi Brüksel'e taşındılar, yasaktı, salgındı derken gidememiştik. Eşi çalışırken zamanını master yaparak değerlendirmek isteyen Özlem, proje grubu ile cinsiyet üzerine bir araştırma yaptığını söyleyince direkt atladım: "Invisible Women ! Mutlaka okumalısın!" 

- huyum kurusun bir kitabı sevdiysem tüm sevdiklerim okusun istiyorum!-


Bir süre önce okuduğum bu ufuk açıcı kitabı ara ara tekrar dönüp karıştırıyorum, taşlar bir bir yerine oturuyor. Cinsiyet eşitsizliğine vurguyu kadınların hayattaki görünmezliği üzerine kurgulayan kitap, kimseyi suçlamıyor, kimseye sen kasıtlı yaptın demiyor ama "bir yerlerde bir veri eksiği var, ve bu veri eksikliği dünya nüfusunun yarısını yok saymanıza neden oluyor, bir silkinin, bir kendinize gelin, boşlukları doldurun mal mısınız oğlum siz! " diyor.

Erkekler, kendileri için yaratılmış, her anlamda erkek-default bir dünyada kadınların çektiklerinin farkında değil. Ve bu durum onların suçu da değil (tamam belki biraz) , yani burada feminizm zırhımı kuşanıp erkeklere savaş açmak niyetinde değilim. Biz kadınlar olarak bu eşitsizliğin farkına varamıyoruz kimi zaman, nasıl suçlayalım adamları? Ama şunu yapabiliriz: Kimseyi suçlamadan, mantıklı bir şekilde durumu ortaya koyup, haklarımız ve görünebilirliğimiz için mücadele edebiliriz. İşte bu kitap bize bu verileri sunuyor.

Diyor ki...

Kadınlar trafik kazalarında ölüyor, çünkü arabalardaki güvenlik testlerinde erkek fiziksel özellikleri baz alınıyor.

Kadınlar kalp krizinden daha fazla ölüyor, çünkü teşhis verileri tamamen erkeklerin kalp krizi geçirme durumlarına göre ayarlanmış durumda, bir doktorun çok detaylı incelemesi lazım...

Kadınlar ölüyor ! Kadınlar siz (her kimseniz) onları veri analizlerinizde yok saydığınız için ölüyor!

Ve diyor ki...

Çifte standart her yerde, dilimizde...

Biz Türkçe’de cinsiyetten bağımsız üçüncü tekil şahıs kullanıyoruz belki ama İngilizcede mesela google translate hemşireyi kadın, doktoru erkek cinsiyetinde çeviriyor, toplumsal kodlamanın bilgisayar algoritmasındaki yansıması bu işte! Algılar böyle... O algılara göre kadının şoför olması beklenmediğinden arabalardaki navigasyon bile erkek sesini algılamaya ayarlı, kocan sağda oturuyor olsa da arabada konuştu mu, şoför yerine onun sesi dikkate alınıyor.

Ürünlerin geliştirilmesinde kadın dikkate alınmayan bir veri. Güya kadınlar için geliştirilen fırınların başarısızlığının da kadınların eğitimsizliğine bağlanması trajikomik! 

Kadınlar için ürün geliştirmeyi, onların gerçeklerinden ziyade ürünün rengini pembeye çevirme veya ışıltılı bit taş katma ile çözeceğini sanan bir zihniyetten ne bekleyebilirsin ki? Ay renklerin cinsiyetine hiç girmeyeyim, kimse için yeni değil!

İşlerine geldi mi kadınları gözettikleri oluyor ama... Misal kıyafetlerde kadın ceplerinin bilinçli işlevselsizliğnin çanta taşıma zorunluluğuna sebep olduğunu söylesem? Yaa... İşte bunlar hep kapitalizm! 

Hele kadınların yüzyıllardır üstlendiği ödeme yapılmayan ev işlerine ne demeli? Kapitalizmin işine gelmiyor tabi... 

Bugün çocuğuna bakmak için bakıcı parasını karşılamayacak bir ailede kadın işi bırakıyor, böylece ne oluyor? Hem kariyer sahibi kadın, hem de çocuğa bakacak kadın sistem tarafından işsiz bırakılıyor. Halbuki iki taraf da çalışsa, devletin cebine daha fazla vergi girer. Sistem o kadar boşluklarla dolu ki, kimsenin bunu fark ettiği yok.

Siz hatta bazen biz bile sorunları görmekten aciziz. Başımıza gelmeden biz göremiyoruz, siz zaten hiç başınıza gelmeyeceği için akıl yürütmüyorsunuz bile...

Birileri mücadele etmeli.

Mesela hamilelik. Google'ın kıdemli bir çalışanı olan bir kadın ağır hamileliği sırasında park yerinden ofise yürümenin ne kadar zor olduğunu fark ettiğinde en tepedekilere kadar çıkıp hamileler için ofise en yakın park yerlerinin ayırılmasını sağlamış evet atla deve değil, konuşarak! Ve o zamana kadar bu sorunun neden öngörülemediğine şaşırmış. 

Standartlara boyun eğmenin, manası yok! Sorgula, mantıklı argumanlarını ortaya koy, mücadele et ve hakkını alıncaya kadar vazgeçme. Bu blogu on seneden fazladır takip ediyorsanız hatırlarsınız, o süt iznini kimsenin hakkını gasp etmeden, nasıl aldığımı. Benden sonra pek çok arkadaşıma da bu formülüm emsal teşkil etti, kullandılar haklarını. Genel müdürüm kötü bir insan mıydı?Asla! kötü niyetli değil, fakat farkındalığı düşüktü, bekar çocuksuz bir adam için empati yoksunluğunu yargılayamam ama gözünü açmak da direnmek de bir yerde benim görevimdi. 

Biz kadınlar ezik değiliz, acı çeken taraf olmak zorunda değiliz, kabullenmeden mücadele etmenin bir yolu her zaman vardır. 

Bilmemiz gereken tek şey ne kadar yol alırsak alalım almamız gereken yolun daha çok uzun olduğu... Misal İzlanda’da 1975’teki Long Friday grevi. Kadınların %90’ının katıldığı grev, hem maaşlı hem de ödeme yapılmayan ev işi ve çocuk bakımını yarım günlüğüne durduran kadınların cinsiyet eşitsizliğine karşı yapılan en ses getiren ve olumlu sonuçlar getiren direnişti. İzlandalı kadınlar bugün dünyada cinsiyet eşitsizliğinin en az görülen ülkesinde yaşama şansına sahipler ancak direnişlerinin kırk beşinci yılında ancak 14%’e çekebilmişler - ki bu dünyadaki en iyi durum düşünün! - yine de vazgeçmiyorlar. 

Yine de vazgeçmemeliyiz.



9 yorum:

parıldayan çiçek dedi ki...

Tabii ki vaz geçmeyeceğiz. Ama bedeli ağır oluyor. O kadar çok uğraş alanı var ki çözümlenecek. Bütün hayat hem iş yap, hem kendini anlat, hem haklarını ara. Yorgun düşüp bazen pes diyebiliyoruz. Bazende erteleyebiliyoruz. Sevgiler.

okuyanguzel dedi ki...

Merak ettim bu kitabı ama Türkçesi yok sanırım

yeliz dedi ki...

Maalesef çok yoruluyoruz:( daha da acısı erkekler hiç maruz kalmadıkları için bu eşitsizliklerin ciddiyetinin farkında bile değil

yeliz dedi ki...

Sanırım henüz çevirisi yapılmadı, umarım yapılır gerçekten çok etkileyici bir kitap

Yahya Aydoğmuş dedi ki...

Yemek blogu sandım ama değilmiş. Çorbalara bayılırım da neyse. Bloguma beklerim.

Yahya Aydoğmuş dedi ki...

Reklama tıkladım bu arada.

Adsız dedi ki...

Kitabin esitsizligin pratikteki yonlerine vurgu yapmasi ilginc.Bilim insanlari arasinda yeterince kadin yok anlasilan. Ornegin ev urunleri vb tasarimcilarinin zottirik urunlerine bakinca sadece tirnak icinde estetik yone odaklanmis, kullaniciyi ve ihtiyaclarini dusunmeyen ( genellikle kadinlardir) hice sayan yaklasim sinirlerimi bozmustur hep. Ornegin kendi kadar kubbe seklinde kapagi ve yaricapi kadar kulplari olan tencereler icin kac metrekare capinda mutfak ve buz dolabi gerektigini umursamayan tasarimcilar kimdir acaba?
Bir de bu mucadele maalesef dogrusal bir cizgi izlemiyor.O yuzden geri adim atmamak, cekici tuzaklara dusmemek de en az ilerleme kadar onemli.Bu minvalde eski (1991 ) ama eskimemis onemli bir kitap da ben onereyim : Susan Faludi nin Backlash adli kitabi.ABD de kadin hareketinin ve esitlik mucadelesinin 1980lerden sonra nasil geriletildigi moda siyaset vb gibi cesitli alanlardan orneklerle incelenmis. Kadinlar da gonullu katilmislar bu gerilemeye...Ilginc

Babaannemintakvimciği dedi ki...

evet canım asla vazgeçmek yok çok doğru demişsin...sevgiler...

yeliz dedi ki...

Harika bir öneri, hemen bakıyorum