18 Aralık 2015 Cuma

Kadın girişimciler: Ebrubazaar

İzmirli anneler mail grubu ile tanışmamı canım Hayat’a yani aslında bu blog bizi Hayat ile buluşturduğuna göre bu bloğa borçluyum. Yanlış olmasın, İzmir anneleri değil, İzmirli Anneler; instagram oluşumu değil, bir mail grubundan bahsediyorum. Karışıklık olmasın diye yazıyorum. 

16 Aralık 2015 Çarşamba

Söz vermek, verdiğin sözü tutmak üzerine... (2)

Takip ediyor musunuz bilmiyorum ama benim aktif olarak kullandığım goodreads hesabımda “currently reading” kitaplarımın sayısı bir ara beşi buldu. Hayır, yanlışlık yok. Evet, hepsini aynı anda okuyordum. Kitap kulübünde, Kara Kitap buluşması yıl sonu yoğunluklarımız sebebi ile Ocak başına ertelenince ben de kitabı bitirmeyi erteledim, sanırım son birkaç aydır orada “okundu” olabilmeyi bekliyor. Aslında biraz da hazzı erteliyorum ben! Bir an evvel biterse tadı çıkmayacakmış gibi geliyor. Bu arada birkaç kolay okunur cinsten kitap bitti tabii ki. Özellikle “Sana söyleyemediğim her şey” çok etkileyiciydi. Anne babalar olarak çocuklarımız üzerindeki gücümüzün nasıl da tanrısal olduğuna dair mesajları bir kurgu romanda almak fazla ciddiye almamamıza neden olabilir. Lakin benim tesadüfen üzerine okuduğum “Az Seçilen Yol” isimli kişisel gelişim kitabı benzer yöndeki psikanalizleriyle fena salladı.

15 Aralık 2015 Salı

Sinüzitten doğal yollarla kurtulmanın yolları

Kalem kağıtlarınız hazır mı? İyi, o halde bu defa sinüzitten antibiyotiksiz nasıl yırttığımı anlatacağım. Siz not almayabilirsiniz, paşa gönlünüz bilir, ben yazayım ki, bir dahakine yine aynı reçeteyi eksiksiz uygulayabileyim. Bloga yazmak iyi oluyor, mantar soslu bonfile ile chocolate chip cookies tariflerini kendi bloğumdan okuyorum:)

Hep yemek tarifi verecek değiliz, bu da sinüzitten yırtma tarifi.
Öncelikle nazal yıkama dedikleri, o karbonatlı tuzlu suyla burnu iyice yıkama. Bunu leğende sümüklerimizi nasıl yüzdürdüğümüze kadar oldukça ayrıntılı anlatmıştım, buyrun buradan yakın.

10 Aralık 2015 Perşembe

Dumur diyalog #153

Zeyneplerdeyiz, kim sordu hatırlamıyorum, Orçun ya da Tufan olabilir : "Arca sen en çok hangi yemeği seviyorsun?"
Arca: Dananın sırtını.

9 Aralık 2015 Çarşamba

Donanım

Bir yerde gözüme çarpmıştı, iş hayatındaki başarın kişiliğine, diğer kişilerle olan ilişkilerine, sorun çözme ve pazarlık edebilme yeteneğine doğrudan bağlıymış, yani teknik bilgi tüm kriterlerin sadece %15’ine denk geliyormuş. Evet o yüzden ben hep %85 üzerinden değerlendiriliyorum :P Ay yok mütevazilik değil yav, mezun olalı on beş sene olmuş, teknik bilgiden geriye ne kaldı ki?

Demem o ki; mesleğinde iyi olmak, başarılı olmak için tek kriter değil yani. Bütününle varsın iş dünyasında hem de hayatta. Sorumluluk sahibi misin? İşlerini zamanında bitirmek için adam gibi çalışıyor musun? Kendinden bir şeyler katabiliyor musun? Bir iş yemeğinde konuşacak kadar hoş sohbet bir insan mısın? Tüm bunları okulda öğretmiyorlar, biliyorsun. Daha doğrusu bizim eğitim sistemimizde böyle detaylara yer yok. Bizim kuşak ve yeğenimden biliyorum, şimdiki TEOG kuşağı mensupları sadece iyi okullara girebilmek için derslerinde çok ama çok iyi olmak üzere yetiştik, yetişiyorlar.

8 Aralık 2015 Salı

Ben her gece oğlumla birlikte uykuya gidiyorum.

Bebeklerin ve çocukların bir rutine sahip olmasını önemsiyorum. Çünkü onlar bir sonraki adımı bilmenin güvenliği içinde hissediyorlar kendilerini.

Arca bebekken, özellikle uykusunun düzenli olmasına kafayı takmıştık. Tabii ki yemesi içmesi sıçması gazı boku püsürü hepsine taktık da en bi’ çok bu uyku. Benim gibi uyumayı pek sevmeyen bir insan bile o uykusuzluğa isyan etmişti. Arca el kadar bebeyken Tracy’nin yatır kaldır yöntemiyle bir güzel kendi kendine uykuya dalmayı öğretmiştik ya da öğrenilmiş çaresizliği o yaşta kavratmıştık. Neyse vicdan micdan oralara girmeyeceğim.

Biz o kadar uğraştık da çocuğa uyku eğitimi verdik ya, elimizde patladı.

Arca iki yaşına bastığının ertesi günü hastaneye yatırıldı, ben de tabii ki.

4 Aralık 2015 Cuma

Havada bir kadın kokusu

Haftanın ortası bir gün, günün ortası bir saat. İlker’le arabadayız, galiba ev taşıdığımız dönemdi, yani benim izinli ve İzmir’de olduğum bir gün. Kendimi hava almaya çıkarılmış fino köpekleri gibi meraklı gözlerle etrafıma kolaçan ederken yakaladım. Etrafta insanlar, kadınlar, adamlar… Aklıma geldi, muhtereme sordum: “Ev hanımı diye meslek var mı? Yani çalışmayan kadınlar, ev hanımıyım diyor, bunu TÜİK (Türkiye istatistik kurumu) istatistiklere “işsiz” diye mi giriyor, yoksa “ev hanımı” diye bir meslek var mı?” Bir şey demedi, arkasından bir şey yumurtlayacağımı bildiği girizgahlarda sessiz kalmayı tercih eden bir kocam var. Ben tabii devam ettim. “Yani şimdi çalışmayan erkek olsa, TÜİK bu kimseyi “işsiz” mi yazar yoksa benzer şekilde “ev erkeği” diye bir meslek de var mı? Yani kadın çalışmıyorsa ev hanımı olabiliyor da erkek çalışmıyorsa ev erkeği olamaz mı? Ev hanımı veya ev erkeği meslekten kabul edilmiyorsa (ev erkeği diye bir tanımlamanın olduğunu bile sanmıyorum ya) yerine “işsiz” demeleri gerekir o zaman da işsizlik oranı çok yüksek çıkmaz mı? Ya da ev hanımlığı yapanlar işsiz kategorisine alınmıyorsa o zaman işsizlik istatistikleri yanlış olmaz mı? Sahi neden ev erkekliği diye bir şey yok? Ev kızı diye bir şey bile var, hiç evlenmemiş ve çalışmayan dişiler kendilerine ev kızı diyor, o nasıl oluyor?”

3 Aralık 2015 Perşembe

Aralık, Sindrella Kompleksi ... ortaya karışık...

Sizi bilmem ama ben Aralık ayında seyahat edeceğim hem de bir değil iki değil tam dört kere! Üçü İstanbul biri Ankara. Bakanlık “projeyi bitirdik gel anlatalım” dedi, kıramadım kerataları puhahahah! Yok yav ciddi bir piyasa gözetimi söz konusu, nasıl gözetleyecekler bizi bir öğrenip geleceğiz, sonra ters köşe olmayalım. Yani yılbaşına kadar hemen her hafta havaalanlarındayım, beklerim:)

Aralık ecnebilerin ve Hristiyan kardeşlerin tatil zamanı, biz de atmosferinden yararlanacağız tabii ki… Bu hafta bizim oğlanın okulunda kermes var, Alman konsolosluğu tertip ediyormuş, geliri Behçet Uz çocuk hastanesine verilecekmiş. Bana böyle etkinliklerle gelin kardeşim, ne o öyle götünle balon filan patlatmak?! (aylar geçti hala utanç duyuyorum:P)

Yılbaşı atmosferi demişken, bizim ağacı haftaya kurarız artık. Arca hatırlattı, geçen sene kahvaltı organizasyonu yapmışız, sonra da ağacı misafirlere kurdurmuşuz, hmm iyi fikir. Ama daha iyisi toplamaya da davet etmek. (Zeynep burayı okuyorsun biliyorum, bunu bir davet - hatta iki - kabul et:P)

2 Aralık 2015 Çarşamba

Dumur diyalog #152

Kuzeni Deniz ile telefonda konuşuyorlar.
Deniz: N'apıyorsunuz Arca?
Arca: Ya işte n'apalım annemin en nefret ettiği şeyi yapıyoruz, bana ayakkabı alıyoruz.
..........................

30 Kasım 2015 Pazartesi

Kasım

Sevgili İstanbullu arkadaşlarım, allah gani gani kolaylık versin sizlere. Bir daha "İzmirde trafik" gibi bir laf edecek olursam allah benim belamı versin! Abicim o ne öyle yav! Siz nerde yaşıyorsunuz!

29 Kasım 2015 Pazar

Porselen demlik

Az önce 38,8 dereceyi ateş ölçerde gördüm ve ağlamaya başladım. Son birkaç saatimin hatırı sayılır bir kısmını (onar dakikadan dört defa) duşta küçük kurbağa şarkısına eşlik ederek geçirdiğim düşünülürse Arca'nın ateşinin iki ateş düşürücü üzerine 39,9 dereceye çıktığını tahmin etmek zor değil. Tabii düşen ateşe sevinçten ağladığımı da...

En son doktoruna telefon edip seyri anlatınca novalgin vermemi önerdi. Bana kalsa acile bile gidebilirdik. Zira İlker yok ve ben hastalık konusunda maalesef sağ duyu sahibi olmayan ebeveynim.

Acil lafına kulak kesilen Arca duşta evvelden mızıklarken "bu sıcak annem daha soğuk açalım suyu" gibi kalıbından beklenmeyecek cesurca bir laf edince, bana isterik kahkahalarla karışık bir ağlama nöbeti gelmişti ama onu saymıyoruz zira gözyaşlarım duş suya karışıp kanalizasyonu boylamıştı.

24 Kasım 2015 Salı

Sindrella Kompleksi

Geçen haftaydı. İlkere hasta olduğu için çok kızmıştım. Ve tepkimi de açıkça dile getiriyordum. Bok mu vardı hasta olmuştu! Nasıl hasta olurdu? Hatta şefkatle yaklaşmam gerekirken adama resmen kötü davranıyor, itip kakıyordum. Dudağını bükmüş, “hasta olmak benim suçum mu” demişti. “Evet senin suçun” diye bağırmak gelmişti içimden. “Evet senin suçun daha doğrusu hasta olmak değil de, gözümdeki “kahraman” imajını yıkmak senin suçun!”

"Sen, hem duygusal, hem psikolojik hem de fiziksel olarak sağlam olmalısın, çünkü sen busun. Sen bu olduğun için ben kendimi iyi hissediyorum, bütünleşmiş hissediyorum, sen hasta olduğunda sana gıcık oluyorum. Normal bir insana dönüşüyorsun."

Ne kadar sağlıksız değil mi? Biliyorum.

20 Kasım 2015 Cuma

Kumkurdu

Arca’ya doğduğundan beri yüzlerce kitap aldım. Tabii hepsini onlarca defa okuduğum için kendime de almış oldum:) Ben çocukluğumda bu kadar çocuk kitabı okumamıştım!

Arca’nın kelimeleri doğru telaffuz ederek çok erken yaşta konuşmaya başlamasını da, kendi kendine okuma yazma öğrenmesini de, benim Arca’yı kitaplarla beslemem, hatta semirtmemle açıklayabiliriz. Ama konumuz o değil.

Konumuz tüm bu kitaplar arasında en çok neden Kumkurdu serisini sevdiğim(iz).

Dumur diyalog #151

Öğretmen her hafta bir çocuğa oyuncak eşek veriyormuş. Bu eşekçik o hafta sonu çocuğun evine misafir oluyormuş.

Y: Peki öğretmen eşekçiği vereceği çocuğu neye göre seçiyor?
A: Bilmiyorum
Y: ciddi misin? Yani numara sırasıyla mı herkesin evine mi gidecek eşek? 
A: Hayır herkesin değil

17 Kasım 2015 Salı

Kafa mühim!

Arca’yı okula yazdırırken sayfalar dolusu form doldurduk. Arca’ya yaklaşımımızdan tut da, ceza (varsa) yöntemlerimize kadar her şeyimizi didik didik sormuşlardı, biz de anlatmıştık. Özellikle aynı sınıfta olmasını istemediğimiz anaokulu sınıf arkadaşlarından birini de not düşmüştük hatta, evet iğrenciz biliyorum ama Arca’nın o çocuktan kötü etkilendiğini düşünüyoruz. Neyse donumuzun rengi dışında her şeyimizi anlattıktan sonra (aslında ben blog adresini direkt yazaydım da olurdu) işi akışına bıraktık.

16 Kasım 2015 Pazartesi

Korkunç bir günün sonlarından bildiriyorum.

Yasal uyarı: Aşağıdaki yazı çok gıcık bir ruh haliyle yazılmıştır, ağır şikayet ve mutsuzluk içerir! Sonra yok uyarmadın yok ben seni böyle bilmezdim, yok bilmem ne... istemiyorum, peşinen uyarıyorum, şikayet istemiyorum!

13 Kasım 2015 Cuma

#2015te15yenikeşif : Jou Jou Parti ve Aktivite Merkezi

Okul öncesi dönemde sadece birdefa bir oyun grubu tecrübesi yaşadık, ondan da pek hoşlanmadım. Bizim oğlan o vakitler şimdiki gibi dış dönük değil tabii, beni de oyun alanında bulunmaya mecbur etmiş, oyun ablalarıyla birlikte çocuklarla takılmıştık ki hiç oyun filan tarzım değil. Benim oğlanın da şanssızlığı benim işte. Hatta geçen gün kazık kadar olmuş bana oynayalım dedi, bana! Eskiden olsa kıvırır iki takla atardım, o gün aldım karşıma konuştum. “Bak evladım, ben oyun oynamayı sevmiyorum, çocukken fazlasıyla oynadım, özellikle de kız çocuğu oyunları, yani sana hitap etmem. Sen gel, bunu kabullen biz de paşa paşa gezelim, yemek yapalım, sohbet edelim, kitap okuyalım ama illa oyun diyorsan, yaşıtlarınla takılacaksın benden pas!” Neyse ki öküz değil anladı. Ama tabii henüz kreşe bile gitmezken anlamıyordu, ben de saçma sapan oynamaya çalışıyordum.

Arca ile günler

Not: bu yazıyı yazalı epey oluyor. Yayınlayıp yayınlamama konusunda tereddüt ettim. Bana sanki biraz "ben böyleyim, ben şöyleyim bıkbık" yazısı gibi geldi. Ama sonra bir daha okudum ve dedim ki; böyle durumlarda kaybolan insanlar (anne-baba) olabilir, ben nasıl ihtiyaç duyuyorsam (özellikle ebeveynlik konusunda) başka insanlar da başka bakış açılarına ihtiyaç duyabilir, en iyisi yayınlayayım gitsin. Şahsıma gıcık olmak serbest (ben bile bazen gıcık oluyorum:P) 

Akşama doğru biraz hava alalım dedik, Arca ile Hatay caddesinde yürüyeceğiz, ıhlamur çorap bir de istediği stickerlardan alacağız. Üç tane alabilirsin dedim. Önce anlaşır gibi olduk. Kırtasiyeye girdiğimizde işin rengi değişti, üç tane çok azmış, dörtmüş. Son derece manasız bir şeyi, aman hadi dört oluversin diyeceğim bir şeyi, “ben kararımdan dönmem” anafikirli derse dönüştürmek gibi kötü bir huyum var. Ama öyle… Bugün buna izin verir gevşersin yarın başka talepleri olur.

“Kararımı verdim, değiştirmeyeceğim, istersen hiç almayabilirsin ama ben üç tane için izin veriyorum” dedim, gerçi kendisi “hiç iyi kararlar vermiyorsun” şeklinde bir eleştiri getirdi ama çok da tın!

11 Kasım 2015 Çarşamba

Dumur diyalog #150

Y: Legoland var İstanbulda, bir gün gidelim olur mu?
A: İstanbula gitmeye çekiniyorum.
Y: A, niye ki?
A: Orada insanları gazlıyorlar!

......................