21 Şubat 2015 Cumartesi

Okumak kaçışsa, yazmak yüzleşme

İşler bazen istediğin gibi gitmez. Bir güne umut dolu başlarsın. Metroda otobüste oturamadıysan da elindeki kitabın su gibi akan sayfalarında, ardından bir tas su dökülmüş gibi yolu anlamadan su gibi gidersin. Sonra iş başlar. Sonra biraz, yok biraz değil, çok canın sıkıldığında hem kızar, hem içerler hem de çalışarak  üstesinden gelmeye çalışırsın. Birkaç hayal bile kurarsın yalan değil. Yine günü kurtarırsın, her gün gibi, günlerinin günü kurtarmakla geçtiğini düşünmeye başlarsın, yalan değil.

Günü kurtardım, güzel de bir akşam olacak diye içinden geçirirken beklenmedik kötü bir haberle yine keyfin kaçar. Neden kaçar biliyor musun? Çünkü keyfin pamuk ipliğine bağlıdır, sürekli insan üstü bir çabayla o keyfi yerine getirmeye kasan sensindir, kumdan kaleler gibi bir gelgite kurban verirsin o günü. Kurtaramamışsındır, günü. Günü kurtarmak, her geçen gün daha da zorlaşır. Gün gelir, bir alışveriş, bir yenilenme, güzel bir yemek ya da hoş bir sohbet… yetmez olur. Günü kurtarmak zor olur.

Olur öyle arada, olur. Olsun…


Yalnız bir yürüyüş, bir köşede kitap okurken yenen keyifli bir yemekle hadi olmadı üzerine bir fincan kahve ile günü kurtarmak yine sana düşer.

Bu akşam Sıla’nın masal performansını izlemeye gidecektim. Son ana kadar vazgeçmeyi düşündüm. Daha çok sahne alacak Sıla, başka zaman giderim diyordum. Ne olacaktı? Eve gidecektim. Aklım başka yerdeyken Arca ile ilgilenecektim, yediydi yattıydı, uyuduydu…. Şanslıysam bir kadeh şarap koyup günü anlatacaktım İlkere. Şanslı değilsem, ikimiz karşılıklı kanepelerde uykuya dalacaktık, eh haftanın yorgunluğu… Başka zamana kalacaktı iç dökmem… ya da dökemeyecektim, daha fenası içime dökecektim…

Yapmadım. İşten çıkıp bir café’ye oturdum, güzel bir menü seçtim. “Vaktin varmış birlikte yeseydik, seni yalnız bırakmasaydık” diyen İlkere “yalnız değilim ki kitabım var” demiştim, yalan değil…
Kibar garson, gümüş kapaklı tepsilerde portakal soslu ördek sunar gibi hamburger tabağımı koydu masaya, “bon appetit!” diyecek sandım neyse ki demedi:) Kitabımı açtım, sayfalarca unuttum günü.
Sonra bu aralar neden bu kadar çok okuduğumu düşündüm, hayatımın tüm o bol okumalı dönemleri film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Hepsinin ortak bir noktası vardı, kaçmak…

Kitaplar insana kaçabileceği farklı bir yaşam düzlemi verir, o başka gerçeklikte, süregelen gerçekliğini unutursun, kendi gerçeğinden kaçarsın. İyi gelir be…

Dost yüzler görmek ve her birine tek tek sarılmak da iyi gelir.

Bir de bakmışsın, unutuvermişsin her şeyi. Eve gelip de uyumakta olan masumu masumca öperken şükreder bulursun kendini, günü kurtarılmıştır, şükür kurtarana…

Kurtarma timi gibiyim şerefisizim! GKT : Günü kurtarma timi, tek kişilik gösteri… biletler beleş, bir tıklamana bakar, itinayla gün kurtarılır:)

Yazmayı neden seviyorum biliyor musun? Çünkü bir defa parmaklarımı klavyede gezdirmeye  başladım mı tuşların beni nereye götüreceğini bilmiyorum. Çala klavye benimkisi… O yüzden benim yazılarım hep plansız programsız, başlarken sonunu bilmiyorum çünkü… içimde durduramadığım bir ses var ve yazmazsam peşimi bırakmıyor.

Okumak kaçışsa, yazmak yüzleşme!

Bu gece kendimle baş başa kaldığım saatleri Sıla’ya ve performansına ayırmayı düşünmüşken kelimeler beni başka bir yere götürdü, hiç tasvir çıkmazında debelenmeyelim, Sıla’yı piç ettik kısacası. İlk satırları yazarken, gözyaşlarımın istemsizce damladığını fark ettiğimde, “hey hop kurtarmıştın günü toparla kendini” dedim ve bloga girip birkaç yorum okudum (diyorum işte okumak en iyi kaçıştır), hepsine cevap yazdım, hatta birine ağladığımı filan itiraf ettim (diyorum işte yazmak en iyi yüzleşmedir), sonra döndüm, yazıya devam ettim. Bir gün de kurtarılamayıversin, peh!

Neyse… yazıyı bağlayıp toparlayacağım zekice bir sonuç paragrafı yok.

Bitirirken… söyleyeceğim tek şey – acıklı bir filmin sonunda dediğim gibi – “fakat ne ağladım arkadaş içim çıktı ağlamaktan!”



5 yorum:

Adsız dedi ki...

:) Olur oyleeee...sat anasini...gecer gider bu zamanlar...duzelir hersey...believe in it..it will get better...I know...

hüznün tadı dedi ki...

Sana kötü bir şey söyliyeyim mi? Yaşın ilerledikçe artık kitapların içinde pek kaybolamıyorsun.. Hem eskisi gibi "muhteşem" kitap bulamıyorsun , hem de sahip olduğun dünyan seni koyvermiyor. Bence tadını çıkar..

rosehearted dedi ki...

demek ki ondan o kadar cok okuyorum ben de bu aralar hep bir şeylerden kacıyoruz ama nereye kadar demeden gecemedim ;)

Gulcin dedi ki...

Olur oyle arada olsun. Ama bazen de olmasin. Sen uzulme :(

Adsız dedi ki...

Okumak da, yazmak da, hatta hayal kurmak ve inanmazsın ama çok uyumak da kaçış bende. Kaçacak ne çok şey var be kardeşim. Bugün ben de kendime gündemi yasakladım. Türkiye'de yaşıyor olmayı, bu işte çalışıyor olmayı unutmayı seçtim. Kendimi börtüye, böceğe, sabun köpüğü filmlere ve kitaplara koyvermeyi hedefledim. Bir süre ben de kaçağım anlayacağın. Yetti be kardeşim. Emekli filan olsak ya biz bi şeylerden. Keşke karşılıklı birer kadeh içip az küfretsek günün kurtaramadıklarımıza :)