Uçak ikramlıklarının içinden çıkan peçeteyi uzattı,
kafam kitaba gömülü, bir teşekkür mırıldanıp aldım. Bunu hep yapıyorum,
yolculukta sanki etrafımda hiç kimse yokmuş gibi hareket ediyorum, yüzüme krem
sürüyorum, ayakkabılarımı çıkarıyorum, rahatça uykuya dalıyorum. Farkında
değilim belki burnumu bile karıştırıyorumdur, sanki koca uçakta tek başımayım. Şimdi
de ağlıyorum, aferin! Kimse fark etmeyecekti sanki!
Az önce koltuk ekranını
tepsi sanıp önüme açarken müdahale eden, tepsinin kolçağın içinden çıktığını
gösteren adamdı, bu. Elinde İngilizce kitap görmüştüm de, turist sanmıştım,
hani. Ağladığımı fark ettiğinde, o elimdeki kitaba nasıl merakla baktıysa, ben
de yanımdaki koltuğun önündeki cebe sıkıştırılan kitaba öyle bakmıştım. Çünkü
okumayı sevenler, diğerlerinin ne okuduğunu merak ederler, refleks gibi bir
şey. Bu sadece kitapla sınırlı bir refleks değil, balık tutmayı çok seven
İlker, sahilde yürüyüş yaparken oltasını denize atanların yanında duran kovalara
bakmaktan kendini alamaz mesela… Öyle bir şey işte, tutkunun merakını
körüklemesi…
Çeneme kadar akan
gözyaşımı ve sümüklü burnumu sildim.