27 Nisan 2012 Cuma

D.I.Y.* senin neyine sen anca D.I.** yavrım!

* : D.I.Y. Do it yourself (Türkçe meali "elin armut mu topluyor, bir dünya para vereceğine kendin yap!")
** : D.Y. Do yourself (Türkçe meaili kendini yap! daha da derine girmeyeyim, Türkçe dediğin lastik bir dil her yere uzanır)

D.I.Y. olayına merak saldığımdan beridir, evdeki her atıl eşya potansiyel bir D.I.Y. malzemesine dönüşüyor.

Babamla annemin şarapla arası hiç olmadı, onlar direkt rakı takılırlar. Dolayısı ile bizim evde hiç şişe mantarı olmadı. Bu detay önemliydi çünkü ilkokulda fen bilgisi deneylerinin bir kısmında mantar kullanılırdı ve ben bulamadıkça deli olurdum.

26 Nisan 2012 Perşembe

Çocuğuna sinirlenmemek için dahiyane yöntem duymak isteyen buraya

Çocuğunuza zaman zaman kızdığınız oluyor mu?
İçinizden bağırmak geldiği ve hatta avaz avaz bağırdığınız?
Peki arada çok sinirlendiğinizde şöyle bir omuzlarından sarsıp kendine getirmek istediğiniz?

" Yok olmuyor benim içimden hiç çocuğuma kızmak gelmiyor" diyene öyle bir okkalı “HADİ LEN!!” derim ki feleğini şaşırır!

Olur kardeşim olur güzel annem, olmuyorsa insan değilsin! Hani "insan değilsin" derken "olamazsın" anlamında söylüyorum. Ya sinirlerin alınmıştır ya sakinleştirici yutuyorsundur ya da meleksindir de kanatların yoktur.

Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak engin (!) tecrübelerini, birikimlerini, dahiyane fikirlerini paylaşıyor! “Okumadım, görmedim” diyeni ve engin bilgileri es geçeni, uygulamayanı çok pis tepelerim!

Heyecan doruğa çıktı mı? Ne yaptığımı, sinirlerimin bir anda nasıl yatıştığını söyleyeyim mi?

25 Nisan 2012 Çarşamba

Montessori'yi sevmek için çok geçerli bir sebebim var

Çocuğu bir birey olarak gördüğü için mi?
Yoksa hani o, çocuğun hayatını kolaylaştırıcı oda düzeni için mi?
Çocuğum dahi (!) olsun diye mi? Harika çocuk yetiştirmek için mi?
Yoksa blogta montici geyiği yapmak için mi?

Hayır ! Yani evet tabii hepsi kulağa çok geliyor. Ama benim derdim başka.

Montessori ile ilgili ilk okumaya başladığımda ne pembe kule, ne kahverengi basamaklar ne de kulplu silindirler cazip gelmişti bana. Aktivitelerin hepsini okudum, ama hemen hemen hiç birini uygulamadım. Hayatın içine yedirilmeden bir takım öğretilerin, aktivitelerin “dostlar alışverişte görsün”den farkı olmadığına inanıyorum.
(Diyorum ama benim de numunelik bir “dostlar alışverişte görsün” aktivite postum var, bkz. Sürpriz sepeti )
Dedim ya derdim başka.

Dumur diyalog #52

Y: Arca sana çok sevdiğin bir yemek yaptım.
A: ne yaptın?
Y: Tahmin et bakalım?

24 Nisan 2012 Salı

Top ten count down Vol.2 - yorumlardan derlemeler

Annemin doğum günü şerefine toplum içinde söylenebilen veciz sözlerini derlemiş, top ten count down yapmıştım. Nefis yorumlar geldi. Aralarında benim atladıklarım var, bayıldım.

Yorum bırakanların yüksek müsaadeleriyle buraya alıyorum,

-Ustune bir sey giy - ayaginda yine corap yok: kesinlikle bir de terlik, bizde terlik de önemlidir. Duvardan duvara halı kaplıyken bile terlik giyilirdi, giymeyince "raptiye batar" derdi, ben de dalga geçerdim, bir gün cidden battı. Sırf haklı çıkmak için mi koymuştu o raptiyeyi acaba? Hala soru işareti:)

- Odani topla : Evet ya bunu nasıl unuttum. Hala dağınık bir insanımdır, o kadından benim gibi biri nasıl çıktı hala bilmiyorum.

Duru bizdeydi

Arca tam bir bayram yaptı. En son ben Çin'deyken görüşmüşlerdi. Üç gün boyunca Duru'nun gelişini bekledi. Ona göstereceği oyuncakları, hangilerini vereceğini, hangilerini saklayacağını.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Renklerin cinsiyetinden (?) haberi varmış:(

Migros oyuncak çılgınlığı yaptı, kıyısından yakalayabildim. Sanal marketten alışveriş yapmak güzel ve kolay ama akşama sana getirinceye kadar stokları bitiyor. Nitekim oyun hamuru malzemeleri eksik geldi. Ama millet henüz yazlık oyuncaklara akıl erdirememiş olacak, açık hava oyuncaklarının hepsi geldi.

Biri de bu scooter. Geçen yıl Tuna'nınkini denemişti, dengeli oluşu da benim hoşuma gitmişti, 24 liraya bulunca aldım. Tabii stok sıkıntısı olunca bizimki pembe çıkmış. Bence sakıncası yok, çünkü biliyorum ki Arca için de sakıncası yok.

20 Nisan 2012 Cuma

"You’ve got mail!" ve bahar zırvalamaları

Ne tatlı bir filmdi değil mi?


İlker’le üniversitedeydik izlediğimizde. Çok sevmiştik. Sonra da ne zaman rastlasam izledim. Özellikle o metroda kelebeğin şaşkın şaşkın uçuşunu aynı şaşkınlıkla seyreden Meg Ryan’ın kocaman gülümsemesinin olduğu sahne. Galiba tek aklımda kalan bu. Bir de köşedeki dükkan…

19 Nisan 2012 Perşembe

Biri Arca’ya “anne-çocuk” sözünün önemini anlatmalı! Çok ciddiyim!

Bizim İlker’le çok önemli bir sözümüz vardı eskiden, “sevgili sözü”. Hani inandığın dinin kutsal kitabına el bassan bu kadar geçerli olmaz. Sevgili sözü verdin mi, dönüşü yok. Çok çok kötü bir şey! Öyle bir dırdır yaparım ki hayatından nefret edersin.

Çocukça değil mi? Olsun biz de çocuktuk eskiden.

Bunu Arca’ya anlattım. Ne kadar önemli olduğunu, verilen sözlerin mutlaka tutulması gerektiğini. “Anne-çocuk sözü” adını verdik bu söze. Çok önemli konularda “anne-çocuk sözü” verildi mi, tutulur.

Çarçur etmeyeceksin ama bu sözü, sadece çok çok gerektiğinde kullanacaksın ki anlamı olsun.

Mesela…

18 Nisan 2012 Çarşamba

TOP TEN COUNT DOWN!

Annemin gün yüzü görmemiş çok acayip bir vecize dağarcığı vardır. Acayip diyorum çünkü kendisine bak, Lady Diana kılıklı bir kadın (cidden rahmetliye çok benzerdi) ama ağzını bir açtı mı, biri dublaj yapıyor sanırsın. Sözleri hem manidardır hem de cuk oturur. Afallarsın, düşünmeye sevk eder beynini, en nihayetinde anladığında o çoktan lafı gediğine koymuştur bile. (Bizim cücenin lafı gediğine koyma genleri ananeden geliyor kanımca:P)

17 Nisan 2012 Salı

EGOCAN

Tek gecede bitirerek kendi çapımda hızlı kitap okuma rekoruna imza attığım “Evrenden torpilim var” hakkında iki satır yazmasam ayıp olurdu.

Popüler olduğu dönemde uzak durduğum bir kitap. 138. Baskıyı görünce baskılara dayanamadım edindim ben de: )

Bir işin içine “öğreti” girdi mi iğreti oluyorum. “ihtiyacım yok yeterince gelişmiş bir kişiliğim” olayından ziyade kafi derecede ebeveyn eğitim kitabı hatmettikten sonra kişisel gelişim kitaplarına biraz mesafe koymak benimki.

Lafı gediğine koymakta üstüne yok

"Yavrucuğum" diyorsun, pek masum görünüyor gözüne ama iş laf sokmaya gelince senden benden cabbar!


Büyüyünce babasına neler alacağını sayıyor; “sana televizyon alacağım, araba alacağım, koltuk alacağım…”

Heyecanlanıyorum, “bana ne alacaksın Arca?” diye soruyorum. Laf pat diye yapıştırıyor; “sana bir şey almayacağım”.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Ala-çin

Şehri otobüsün içinden izlemek harika…

Düzenli yollar, ilginç ağaçlar, japon güllerinden trotuar çitleri, bin bir çeşit bitki.

Hemen her yerde komünizmin disiplini hissediliyor. Dış mekanların düzeni ve güzelliği beklentiyi yükseltiyor ve kapıdan içeri adımını attığın an yumruk yemişe dönüyorsun.

Pislik içinde, en lüks lokanta bile. Çin’de en çok gördüğüm şey lokanta olduğu için rahatlıkla genelleme yapabilirim. Korkunç. Öyle ki yemek sırasında gördüğümüz şeyleri iştahımız kaçmasın diye grubun geri kalanına yemek bitinceye kadar anlatmama gibi sessiz bir anlaşmamız vardı.

Detaya giriyorum, uyarmadı deme!

15 Nisan 2012 Pazar

an itibariyle...

an itibariyle... migrostan 25% indirimli aldigim buzbag okuzgizu bogazkereyle sisenin dibini ararken...
acili semizotu salatasindan kalanlari olumsuzlestiriyorum lakin okuz gibi dikinmadan once resimlemek aklima hic gelmemisti.
an itibariyle ilker ilk 45 dakikanin bittigi anonsunu dinledi ve baska bir spor kanalina gecti.
an itibariyle arca oturdugu lazimliktan bana sesleniyor kakasi bitmis

12 Nisan 2012 Perşembe

bu gece son

Ya kusan damatların ya da yemeklerin fotoğrafını çektim, çünkü “ne gördün” desen bunlardan başka bir şey görmedim derim.


Grubun kadın olan yarısının ve diğer yarısının da karısının tembihi üzerine soluğu Kemeraltı’na benzer bir çarşıda aldık. Evet o yumuşakçalar menüsünü lüplettiğimiz ilk gündü. Çinli arkadaşımız bundan sonraki her gün yapacağı tembihlerini sıraladı; “çantalara dikkat, dükkana önce ben gireceğim, siz gözükmeyin, fiyatı geçirirler, pazarlıksız hiçbir şeye OK demek yok ve çantalara dikkat!”.

uzun zamandır görüşmediğin geveze dost

Cuma erkenden çıktım ofisten. Boğazında beyazlık görünce cücenin hafiften tırsma durumları ve doktor ziyareti. İyi haber, Arca’yı son gördüğünden beri gelişimini beğendi Bilent amcası. Yeay!!! Zaten girer girmez “ben yemelerimi çok çok yedim, 16 kilo oldum” demişti. Boy da uzamış, 1 metrelik bir cüce var artık bizim evde. Boğazdaki beyazlığı doktor da gördü ama teşhis için boğaz kültürü gerekiyordu. Yaklaşık bir saat, ikna, tehdit, gözyaşı, intikam… her şey yaşandı o laboratuarda. Sonuç? Bir şey yokmuş.Dötümden ter aktı, o da mı çıkmamış tahlilde?

11 Nisan 2012 Çarşamba

Çin'deyim ve az önce...

.... koca caddenin önünde geleneksel bir düğün arabasına "Çinli" turistler gibi elimde fotoğraf makinası ile yaklaştığımda, damat olduğunu düşündüğüm adam camı açtı ve gözümün önünde kustu.

Evet kustu, midesinde ne var ne yoksa caddeye boşalttı. Caddenin karşısında bekleyen arkadaşlar kokunun onlara kadar geldiğini söyledi, bilmiyorum onların yalancısıyım.

10 Nisan 2012 Salı

Evet evladım senin annen katıksızından bir salak!


----- Stok yazılara devam :) ------

Yer cücesinin elinde tehlikeli bir şey varsa, ya da oyuncak tehlikeli bir kullanımdaysa, bildirimde bulunuyorum : “bırakmazsan elinden alacağım ve kaldıracağım”


Dumur diyalog 47 ve 50’deki o küçük tuvalet var ya evet orası “tehlikeli nesneleri kaldırma merkezi”.

Bir oyuncak ya da nesne kayıpsa garanti “kaldırılma” ültimatomu yerine getirilmiş ve ikameti belli bir süreliğine küçük tuvalete aldırılmıştır. Sorun yok. Bir şey kayıp mı evde, arayacağın ilk yer küçük tuvalet.

9 Nisan 2012 Pazartesi

Bant yayını

Bant yayını...
Çin'deyim.

Yalan dünya, Beyaz reklam çekimi için yurtdışına gittiğinden dolayı stok bölüm hazırlamış yayınlıyormuş.
Günün çorbasının neyi eksik? Benim de stok bölümlerim var Gülse'ciğim hıh :)) (var ya çok seviyorum bu kadını)
.......

Yıl? Hatırlamıyorum vallaha… Çok geçmiş üzerinden. Sadece olay yatıya kaldığımız İlker’in annesinin evinde vukuu bulduğuna göre kesin İstanbul’da yaşadığımız yıllar.

6 Nisan 2012 Cuma

"I see dead people"

Manyak lan bizim oğlan! Kendisinin hayali birileri ile bir ilişkisi olduğundan şüpheleniyordum.

Herhangi bir şey tetikleyebiliyor cüceyi, sohbet ederken, kitap okurken veya o kendi kendine oynarken. Hatta birisiyle konuşuyorum, mesela “gayri ihtiyari döndüm baktım” cümlesini kuruyorum diyelim ki, Arca bir köşede “gayri ihtiyari gayri ihtiyari gayri ihtiyari….” Defalarca tekrar ediyor. Öyle alelade bir şekilde değil ama, gözler kısılmış “I see dead people” tarzında kısık bir sesle.